İsrail, Batı Şeria’da ‘üçüncü intifadaya’ hazırlanıyor

Fetih hareketine bağlı silahlı kişiler, Perşembe günü bir Filistinlinin öldürüldüğü İsrail saldırısının ardından Balata Mülteci Kampı’nda yürüdü (DPA)
Fetih hareketine bağlı silahlı kişiler, Perşembe günü bir Filistinlinin öldürüldüğü İsrail saldırısının ardından Balata Mülteci Kampı’nda yürüdü (DPA)
TT

İsrail, Batı Şeria’da ‘üçüncü intifadaya’ hazırlanıyor

Fetih hareketine bağlı silahlı kişiler, Perşembe günü bir Filistinlinin öldürüldüğü İsrail saldırısının ardından Balata Mülteci Kampı’nda yürüdü (DPA)
Fetih hareketine bağlı silahlı kişiler, Perşembe günü bir Filistinlinin öldürüldüğü İsrail saldırısının ardından Balata Mülteci Kampı’nda yürüdü (DPA)

İsrail, ordu ve Şin Bet tarafından gelecek ay Yahudi bayramlarından önce Batı Şeria’da ‘üçüncü bir intifada veya benzeri bir durumun’ patlak vereceğine dair yapılan güvenlik değerlendirmelerine rağmen, ABD’nin Batı Şeria’daki gerilimi durdurma talebini reddetti.
İsrail ordusundaki üst düzey yetkililer, ABD’nin talebinin aksine, bölgedeki operasyonları yoğunlaştırmayı düşünüyor.
Onlara göre, İsrail içinde olası bir saldırıyı durdurmak için Nablus ve Cenin’e girmeleri gerekiyor. Bu nedenle, kısa vadede İsrail ordusu ve Şin Bet’in Batı Şeria’daki operasyonlarının yoğunlaşması bekleniyor.
Haaretz gazetesi, İsrail güvenlik teşkilatındaki üst düzey yetkililerin Batı Şeria’da üçüncü bir Filistin intifadasının patlak vermesini göz ardı etmediğini ve bununla ilgili gelişmeleri değerlendirmek için son günlerde kapalı kapılar ardında görüşmeler yapıldığını bildirdi.
Filistin konusu, İran’ın nükleer anlaşmasına odaklanılmasına ve Hizbullah’ın Lübnan ile deniz sınırının çizilmesi konusundaki tehditlerine rağmen, ele alınması gereken bir öncelik olarak güvenlik tartışmalarında gündeme oturdu.
Haaretz’de yer alan haberde, Batı Şeria’daki mevcut potansiyel tehlikelerin, çeşitli nedenlerle diğer bölgelere göre daha yüksek olduğu ifade edildi.
Söz konusu haberde, “Bu yıl ortaya çıkan başlıca zorluklar, İsrail ordusu geniş çaplı gözaltı operasyonları gerçekleştirirken, Batı Şeria’da artan sayıda militanla karşı karşıya kalması ve İsrail ile temas hatları üzerinden saldırganların girişini tamamen durduramamaktır” denildi.
Haberde ayrıca, Filistin Yönetimi’nin olaylar üzerindeki kontrolünün zayıf olmasına ve yerel örgütlerin mevcut boşluğa girmesi gibi diğer nedenlere de dikkat çekildi.
Üçüncü intifada konusu, kısa süre önce Şin Bet, Askeri İstihbarat Birimi (Aman), ordunun Merkez Komutanlığı ve Batı Şeria’daki Operasyon Koordinasyon Servisi’ndeki güvenlik görevlilerinin yaptığı tüm görüşmelerde gündeme geldi.
Tahminler, üçüncü bir intifadanın, yavaş gelişse de neredeyse kesin olarak eninde sonunda yaşanacağı yönünde.

Temel değişiklik
Geçmişe kıyasla, Filistinlilerin elinde bulunan büyük miktardaki silahın varlığı, bu tahminlere katkıda bulunan temel bir değişiklik oldu.
İsrail ordusunun tahminlerine göre, Nablus’taki son çatışmalarda yaklaşık 200 Filistinli unsur yer aldı. Bu rakamlar yıllardır Batı Şeria’da bulunmuyordu.
İsrailli bir güvenlik yetkilisi, yıllar içinde Batı Şeria’daki silah sayısındaki artışın cep telefonu sayısındaki artışı hatırlattığını söyledi.
İsrail’in intifada konusundaki uyarıları yeni değil.
İsrail Askeri İstihbarat Birimi olan Aman tarafından altı yıl önce yapılan stratejik bir değerlendirme, Batı Şeria’da durumun patlak vereceğini öngördü.
Ancak bu dönemde, bunun Filistinliler arasında artan hayal kırıklığı, Filistin Yönetimi’ne yönelik eleştiriler ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın halefi için yaşanan iç mücadele nedeniyle gerçekleşeceği düşünülüyordu.
Bütün bunlar, İsrailli yetkililer ile ABD Başkanı Joe Biden yönetimindeki üst düzey bir yetkili ile tartışılmak üzere masaya getirildi.
İsrailli yetkililer, ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf’ı, Batı Şeria’daki gerilimin artmasıyla ilgili endişelerini dile getirmesinin ardından buradaki gözaltı operasyonlarının devam edeceği konusunda bilgilendirdi.
İsrail ordusu, Filistinli unsurların saldırı gerçekleştirmesini önleme amaçlı beş aydır sürdürdüğü operasyona devam ediyor.
Ordu, Mart ayında 19 kişinin hayatını kaybettiği bir dizi saldırının ardından ‘Dalgakıran’ adını verdiği operasyona başladı, ancak buna karşılık Filistinliler de operasyonlarının sayısını artırdı.

Saldırılarda artış
Filistinli silahlı kişiler geçtiğimiz hafta Batı Şeria’da İsrail’e ait bazı askeri tesislere ateş açtı ve Hebron kenti yakınlarında bir asker bıçaklandı.
Dün ise, Filistinliler Batı Şeria bölgesinin kuzeyinde yer alan Ürdün Vadisi’nde İsraillilerin bulunduğu bir otobüse ateş açtı. Saldırıda 5 İsrailli yaralanırken, saldırganlar yakalandı.
İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz olaydan sonra yaptığı açıklamada, İsrail’in Batı Şeria’daki ‘terör yuvalarına’ karşı eylemlerini yoğunlaştıracağını vurguladı.
ABD’li yetkili Barbara Leaf ise, olay yerini ziyaret ederek, Batı Şeria’daki durumla ilgili endişesini dile getirdi.
Kanal 13’e göre, Leaf Filistin’e karşı ekonomik adımlar ve diğer iyi niyet jestleri için çağrıda bulundu, ancak artan gerilimler arasında bunun yeterli olmayacağından endişelendiğini söyledi.
İsrailli yetkililer ise, Dalgakıran operasyonun askıya alınması için en ufak bir ihtimal bulunmadığını vurguladı.
Yetkililer, bu yılın başlarında saldırılara tanık olan üç İsrail şehrine atıfta bulunarak, “Tel Aviv, Bney Brak veya Elad’da bir saldırı istemiyorsak, Nablus ve Cenin’e girmemiz gerekiyor” dedi.
Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre Haaretz haberinden önce de, İsrail medyası ‘üçüncü nesil’ Filistinli gençler tarafından yönetilen olası bir gerginlikle ilgili güvenlik endişelerine dikkat çekti.
İsrail güvenliği, yılın başından bu yana kamplara ve şehirlere yapılan baskınlar sırasında orduyla çatışmaya girmek de dahil olmak üzere, ateş açma sayısında eşi görülmemiş bir artış gözlemledi. Geçen yıl 30 olan sayı, bu yıl 91 olarak kaydedildi.
İsrail’de yaşanan silahlı saldırılardaki artış, saldırganların sosyal ağlarda kahramanlara ve popüler sembollere dönüşmesi ve genellikle başkalarına ilham vermesiyle, tüm Batı Şeria’da güvenlik istikrarına yönelik gerçek bir tehdit olarak yorumlandı.
İsrail medyası, etkili taraflardan sızdırılmış gibi görünen güvenlik değerlendirmeleri yayınladı.
Üst düzey bir güvenlik yetkilisine göre, son zamanlarda İsrail makamlarını meşgul eden acil konulardan biri, şiddetli bir halk ayaklanmasına dönüşebilecek olan, Batı Şeria’daki güvenlik durumunda artan ‘kıvılcımın’ izlenmesi oldu.



El-Hakim, silahların devletle sınırlandırılmasını istiyor

Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
TT

El-Hakim, silahların devletle sınırlandırılmasını istiyor

Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)

Irak'taki "Koordinasyon Çerçevesi" ittifakının liderlerinden Ammar el-Hakim, devletin güç kullanımında tekel sahibi olması gerektiğini belirterek, silahların ülkedeki karar vericiler üzerinde baskı aracı olarak kullanılmaması gerektiğini vurguladı.

El-Hakim dün yaptığı konuşmada, "Silahlar, anayasaya uygun olarak, Irak halkının ve siyasi partilerinin iradesiyle, dışarıdan dayatmalarla değil, devletin elinde olmalıdır" dedi.

Hikmet Hareketi partisinin lideri el-Hakim, karar vericiler üzerinde baskı kurmak için devlet dışında silah kullanılmasına karşı olduğunu ifade etti.

El-Hakim'in partisinin liderlerinden Fahd el-Cuburi, "Washington, yeni hükümette grupların yer alması konusunda çekincelerini dile getirdi" dedi.

Son dönemde parlamentoda birkaç sandalye kazanan ve silahlı bir fraksiyon olan İmam Ali Tugayları ise "devletin elindeki silahların tekelleştirilmesini ve Haşdi Şabi Güçlerinin güçlendirilmesini" savundu. Tugayların genel sekreteri Şibl el-Zaidi, yaptığı açıklamada, "fraksiyonel güçlerin seçimlerdeki önemli zaferi, onları önemli bir sınavın önüne koyuyor" ifadelerini kullandı.


Lübnan-İsrail müzakereleri için güvenlik-ekonomik bir yol

Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
TT

Lübnan-İsrail müzakereleri için güvenlik-ekonomik bir yol

Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"

Lübnan ile İsrail arasındaki müzakereler güvenlik-ekonomi yönüne doğru kayarken, Tel Aviv Hizbullah'ın kapasitesini “abartma” politikası izliyor ve bu Lübnan'da, yeni bir saldırıya zemin hazırladığı endişelerini artırıyor.

Lübnan ve İsrail arasındaki düşmanlıkların sona ermesini izlemekle görevli komite, sivillerin de katılımıyla ikinci toplantısını Lübnan'ın güneyindeki Nakura'da gerçekleştirdi. Beyrut'taki ABD Büyükelçiliği'nden yapılan açıklamada, görüşmelerin "sınırın her iki tarafındaki sakinlerin evlerine dönmesinin önemi" üzerinde yoğunlaştığı belirtildi. Bu arada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, toplantıda Hizbullah'ın silahsızlandırılmasının yanı sıra, Hizbullah tehdidinin ortadan kaldırılması ve sınırın her iki tarafındaki sakinlerin kalıcı güvenliğinin sağlanması konusunda ortak çıkarı göstermek amacıyla ekonomik projelerin güçlendirilmesinin de ele alındığını duyurdu.

Bu arada, İsrail ordusu, bir yıl önce Kuzey Lübnan'da bir komando operasyonunda kaçırılan ve Hizbullah subayı olarak tanıtılan İmad Amhaz'ın video kayıtlarını yayınladı. Kayıtlarda Amhaz, hem Hizbullah'a hem de İran'a ait deniz kuvvetlerine liderlik ettiğini itiraf ediyor; bu da Tel Aviv'in Washington'u "Hizbullah'a saldırmanın gerekliliğine" ikna etme kampanyasının bir parçası olabileceği endişelerini artırdı.

Buna karşılık, Lübnan'la ilgili Paris toplantıları, ilgili üç başkentin (Paris, Washington ve Riyad) ordunun performansından ve silah kontrol planının ilk aşamasını bu yılın sonuna kadar tamamlama taahhüdünden memnun kalmasıyla sonuçlandı. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre toplantıda, orduyu desteklemek amacıyla önümüzdeki şubat ayında uluslararası bir konferans düzenlenmesi konusunda anlaşmaya varıldı.


Lübnan ordusunu desteklemek için düzenlenen Paris toplantısının sonuçlarına Fransız bakışı

Duman
Duman
TT

Lübnan ordusunu desteklemek için düzenlenen Paris toplantısının sonuçlarına Fransız bakışı

Duman
Duman

Paris, Fransız başkentinde yapılan üç ayrı toplantının başarılı geçtiğini ve bu görüşmelerin en önemli sonucunun, Fransa, ABD ve Suudi Arabistan’ın Lübnan makamları ile Lübnan ordusuna yönelik ortak ve tam desteklerinin teyit edilmesi olduğunu bildirdi. Bu kapsamda, Savunma Bakanlığı’nda Lübnan Ordu Komutanı Rudolf Heykel ile Fransa Genelkurmay Başkanı Fabien Mandon arasında görüşme yapılırken, ardından üç ülkenin özel temsilcileri bir araya geldi. Son olarak bu temsilcilerle Heykel, Elysee Sarayı’nda görüşmelerini sürdürdü. Paris’e göre ilgili üç başkent (Paris, Washington ve Riyad), Lübnan ordusunun performansını ve devletin silahların yalnızca devletin elinde toplanmasını öngören planın ilk aşamasını yıl sonuna kadar tamamlama konusundaki kararlılığını olumlu değerlendiriyor. Elde edilen sonuçların tatmin edici bulunması üzerine, Lübnan ordusuna destek amacıyla planlanan uluslararası konferansın gelecek yıl şubat ayında düzenlenmesi konusunda mutabakata varıldı. Paris, konferans hazırlıkları için üçlü bir komite kurulmasının, Lübnan ordusunun attığı adımlara duyulan ciddiyeti ve Lübnan makamlarına olan güveni yansıttığını vurguladı.

Fransa’ya göre üç ülke, planlanan konferansın başarıya ulaşması için gerekli koşulları oluşturmayı hedefliyor. Konferansın, Lübnan devletinin egemenliğini yeniden tesis etmesine katkı sağlaması, siyasi ve mali destek sunması, aynı zamanda orduya ve Lübnan makamlarına duyulan güvenin bir göstergesi olması amaçlanıyor. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararının uygulanmasına yönelik hedeflere de destek verilmesi öngörülüyor.

Öte yandan, Fransız girişimiyle üç başkent, Paris’in çağrısı doğrultusunda Lübnan ordu birliklerinin sahadaki faaliyetlerine daha fazla dikkat çekilmesi, bu faaliyetlerin belgelenmesi ve mevcut tüm imkânlarla kamuoyuna yansıtılması konusunda uzlaştı. Bu amaçla Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü’nün (UNIFIL) imkânlarından da yararlanılması planlanıyor. Böylece ordunun, özellikle Litani Nehri’nin güneyinde silahların devlet tekelinde toplanmasını öngören ilk aşamadan başlayarak, kendisine verilen görevleri yerine getirdiğinin ortaya konulması ve planın sonraki aşamalarının hayata geçirilmesinin sağlanması hedefleniyor.

Paris’te yapılan görüşmelerde Rudolf Heykel’in, planın ilk aşamasına ilişkin hedeflerin yüzde 95’inin gerçekleştirildiğini ve belirlenen sürenin uzatılmasını talep etmediğini vurgulaması dikkat çekti. Ancak üç başkent, gerekli görülmesi hâlinde sürenin birkaç hafta uzatılmasına engel bir durum olmadığı görüşünde. Heykel’in, kuvvetlerinin elde ettiği sonuçları ayrıntılı verilerle aktardığı, ayrıca özellikle UNIFIL güçlerinin Güney Lübnan’dan çekilmeye başlamasıyla birlikte üstleneceği ilave görevler doğrultusunda silah ve mali desteğe duyulan ihtiyacı dile getirdiği belirtildi. Paris, uluslararası konferans kapsamında Lübnan’a sağlanacak desteğin yalnızca orduyla sınırlı kalmayacağını, diğer güvenlik güçlerini de kapsayacağını, böylece ordunun temel görevlerine odaklanırken, iç güvenliğin, iç güvenlik birimlerince sağlanmasının hedeflendiğini ifade ediyor.

Fransız çevreler, Lübnan’da savaşın yeniden patlak verme riskinin ortadan kaldırılmasının hayati önem taşıdığına dikkat çekiyor. Bu nedenle, Vatan Kalkanı planının ilk aşamasının tamamlanmasıyla birlikte Lübnan makamlarının Litani Nehri’nin güneyinde tam denetimi yeniden tesis edebilmesinin, ikinci aşamanın önünü açacağı vurgulanıyor. Böyle bir gelişmenin, bir yandan uluslararası toplumun beklentilerine yanıt oluşturacağı, diğer yandan da planlanan konferansta Lübnan’a destek verilmesinin temel gerekçelerinden biri olacağı değerlendiriliyor. Bu yaklaşımın, uluslararası toplumun niyet beyanlarından ziyade somut sonuçlara odaklanma anlayışıyla örtüştüğü belirtiliyor.

Lübnan ordusuna yönelik desteğin, ekonomik destek ve Lübnan’dan talep edilen reformlarla bağlantılı olarak düzenlenmesinin öngörülen yeniden imar konferansı için de geçerli olduğu kaydediliyor.

Lübnan içinde ve dışında, ordunun sahadaki faaliyetlerinin doğrulanmasına yönelik ek mekanizmalar konusunda çok sayıda soru gündeme geliyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bu sorular arasında özellikle iki başlık öne çıkıyor: Denetim sürecinin bireysel konutları kapsayıp kapsamayacağı ve UNIFIL birliklerinin Lübnan ordu birliklerine sistematik ve kapsamlı şekilde eşlik edip etmeyeceği. Paris, Litani’nin güneyindeki tüm konut ve özel mülklerin aranmasının kesinlikle gündemde olmadığını vurguluyor. Buna göre arama işlemleri, yalnızca mekanizmanın mevcut bir tehdit ve geçen yıl kasım ayında varılan ateşkes anlaşmasının ihlal edildiğini teyit etmesi durumunda söz konusu olacak ve bu durumda Lübnan ordusundan arama yapması istenecek. Paris, bu yaklaşımın güneyde yaşayan halkın endişelerini gidermeyi amaçladığını ifade ediyor.

Paris, mevcut mekanizmanın yanına yeni bir mekanizma ekleme niyeti olmadığını vurguluyor; aksine, şu ana kadar uygulanan mekanizmadan azami derecede yararlanmanın, Lübnan askerî birimlerinin çalışmalarını mevcut imkânlarla destekleyecek bir kaynak oluşturacağı değerlendiriliyor. UNIFIL’in Lübnan ordusunun operasyonlarına katılımına gelince, Paris bunun hâlihazırda gerçekleştiğini belirtiyor ve UNIFIL birliklerinin ordunun faaliyetlerini destekleyici veya gözlemci rolü üstlenebileceğini, böylece ordunun kendisine verilen görevleri yerine getirdiğinin gösterilmesinin sağlanacağını ifade ediyor. Bu durum, özellikle İsrail kaynaklı anlatının tersine ordunun görevlerini yerine getirdiğini vurgulamayı amaçlıyor. Fransız kaynaklar, üç başkent arasında bu konuda tam bir uyum bulunduğunu ve bunun, ordunun desteklenmesine yönelik konferansın şubat ayında düzenlenmesini kolaylaştırdığını belirtiyor. Toplantı tarihinin kesin olarak belirlenmemesi ise o ay içinde gerçekleşecek çeşitli etkinlikler ve takvimler dikkate alınarak en yüksek katılımın sağlanacağı uygun tarihin seçilmesine yönelik bir tedbir olarak açıklanıyor. Paris’in bu yaklaşımı, ABD’nin Lübnan makamlarının 1701 sayılı kararı ve ordunun planını ne ölçüde ciddiyetle uygulayacağı konusundaki şüpheleriyle bağlantılı.

Paris, Vatan Kalkanı planının birinci aşamasından ikinci aşamasına geçişin büyük zorluklarla karşılaşacağını öngörüyor. Bunun başlıca nedeni, Hizbullah’ın silahlarını teslim etmeyi reddetmesi ve üzerinde mutabık kalınan ateşkesin yalnızca Litani Nehri güneyini kapsadığı görüşünde olması. Bu nedenle, iki ay içinde düzenlenecek orduya destek konferansının, Lübnan makamlarının ikinci aşamaya geçişi için güçlü bir ivme sağlayacağı değerlendiriliyor.

Sonuç olarak, Paris’te yapılan toplantılar, orduya ilişkin ortak anlayışın ve ilave desteğin sağlanması yönünde hedeflenen amaca ulaştı. Aynı zamanda, uluslararası konferansın düzenlenmesi, Lübnan makamlarına, İsrail baskısı ve Hizbullah’ın etkisi arasında sıkışmış durumda oldukları bir ortamda destek sağlanması anlamına geliyor.