Casusluk suçlamasıyla tutuklanan üç ABD’li İran’a tazminat davası açtı

İran'da geçen hafta yapılan askeri tatbikatlardan bir kare (AP)
İran'da geçen hafta yapılan askeri tatbikatlardan bir kare (AP)
TT

Casusluk suçlamasıyla tutuklanan üç ABD’li İran’a tazminat davası açtı

İran'da geçen hafta yapılan askeri tatbikatlardan bir kare (AP)
İran'da geçen hafta yapılan askeri tatbikatlardan bir kare (AP)

Irak sınırında yürüyüş yaparken İran tarafından casusluk suçlamasıyla tutuklanan ve bir yıldan fazla bir süre hapsedilen üç ABD’li, maruz kaldıklarını iddia ettikleri işkenceden dolayı kendilerini tutuklayan İranlı sorumlulara tazminat davası açtı.
Sarah Shourd, eski eşi gazeteci Shane Bauer ve arkadaşı Josh Fattal tarafından açılan dava, Washington'da görev yapan Federal Yargıç Richard Leon tarafından takip ediliyor.
Yargıç Leon, 2019 yılında Washington Post’ta çalışan gazeteci Jason Rezaian'ı asılsız casusluk suçlamasıyla bir yıldan fazla bir süre hapsettiği gerekçesiyle İran’ın 180 milyon dolar tazminat ödemesi kararını vermişti.
The Guardian Gazetesine göre, Shourd, Bauer, Fattal ve ailelerinin davaları yoluyla alacakları tazminat, yaptırımlar kapsamında ABD tarafından el konulan İran hükümeti varlıklarından sağlanan ‘Terör Mağdurları Fonu’ vasıtasıyla karşılanabilir.
Shourd ve Bauer, serbest bırakıldıktan sonra ABD'nin İran'a yönelik yaptırımlarına karşı olduklarını belirttiler. 2016 yılında yaptıkları bir açıklamada, yaptırımların tamamen sorumsuz olduğunu ve en çok yoksul İranlılara zarar verdiğini söylediler.
Üçlü tarafından açılan dava, Savaş karşıtı bir aktivist olan Shourd ve gazeteci Bauer’in, Arapçalarını geliştirmek için 2008'de Yemen'e ve ardından Suriye'ye taşınmasıyla birlikte esaretlerine giden hikâyeyi ele alıyor. Fattal, 2009 yılının Temmuz ayında Shourd ve Bauer’i ziyaret ederek Irak Kürdistanı'nda bulunan ve birçok turistin uğrak yeri olan bir şelaleye yaptıkları gezi sırasında çifte eşlik etti. Üçlü yürüyüş sırasında farkında olmadan İran topraklarına geçti. Iraklı zannettikleri bir grup asker tarafından durduruldular. Yürüyüş ekipmanları, kamera, cüzdan ve pasaportları askerler tarafında kurcalandı. Üçü bir araca bindirildi ve burada üç gün boyunca canlarından endişe ederek dolaştırıldılar. Sonunda gözleri bağlı olarak başkent Tahran'da bulunan kötü şöhretli Evin Hapishanesi’ne getirildiler ve burada küçük bir hücrede tutuldular.
Davada, mahkûmların Amerikan casusu olduklarını itiraf etmeye zorlanır şekilde sorguya çekildiği belirtiliyor.
Bauer'a, Amerikan paralı asker firması Blackwater için çalışıp çalışmadığı veya gazetecilik eğitimini Devrim Muhafızları'na bağlı gazetelere makaleler yazmak için kullanıp kullanamayacağı soruldu. Shourd’a ise, Pentagon'a herhangi bir ziyareti olup olmadığı ve ABD hükümeti için çalışıp çalışmadığı soruldu. Davada, ayrıca, bir gardiyanın Bauer'e Amerikalının casus olmadığını bildiğini söylediği ve “Ancak serbest bırakılmanızı müzakere etmek ABD hükümeti ve İran hükümetine bağlı” dediği belirtildi. Üçlü, dava sırasında, yakındaki hücrelerden sık sık işkence çığlıkları duyduklarını ve sıranın kendilerine gelerek bu acımasız muameleyle karşı karşıya kalacaklarından korktuklarını söyledi.
Bauer, Fattal ve Shourd, tecrit sırasında neredeyse akıllarını kaçıracaklarını belirttiler.
Davaya göre Bauer ve Fattal bir hücreye yerleştirildi, ancak Shourd yalnız bırakıldı ve meme şişmesi, kanser öncesi servikal hücreler ve diğer sağlık sorunları nedeniyle tedavi talebi reddedildi.
İran rejimi, dönemin cumhurbaşkanı Ahmedinejad'ın müdahalesinin ardından Ramazan ayının sonu vesilesiyle alınan af kapsamında Shourd’u 2010 yılı Eylül ayında serbest bıraktı.
Bauer ve Fattal, bir yıl sonra, dönemin cumhurbaşkanı Ahmedinejad BM Genel Kurulu toplantısı için New York'a giderken jest amacıyla serbest bırakıldı. Bu hareket medyada büyük ilgi uyandırdı ve dönemin ABD Başkanı Barack Obama serbest bırakılmalarını kutlayan bir bildiri yayınladı. Bildiride “Tüm Amerikalılar, evlerine dönüşleri vesilesiyle tutsakların ailelerinin ve arkadaşlarının sevincine ortak oluyor” ifadeleri kullanıldı.
Shourd, Bauer ve Fattal, Amerika’ya döndükten sonra travma sonrası stres yaşadıklarını ve bu durumun hayatlarına yeniden uyum sağlamalarını zorlaştırdığını anlattı.
Çalışmaları New York Times ve Mother Jones gibi mecralarda yayınlanan Shourd ve Bauer, 2012'de California'da evlenmiş, ardından yedi yıl sonra boşanmışlardı. Aile üyeleri de Shourd, Bauer ve Fattal'ı hayata adapte etme çabalarının başarılı olup olmayacağını bilmeden yüksek düzeyde stres yaşadıklarını belirtti.
Shourd, annesiyle birlikte Mayıs ayında İran hükümetine dava açtı. Shourd’un annesi kızının siyasi rehine olarak tutulduğunu iddia ederek daha sonra yaşadıkları sıkıntı için tazminat talep etti. Ardından Fattal da ailesi ile birlikte Temmuz ayında dava açtı. Sonra da Bauer, ​​ailesi ile Ağustos ayında dava açtı. İran rejimi mahkemedeki şikâyetlerine vermemiş ve cuma gününe kadar duruşma için bir tarih de belirlenmemişti.
Öte yandan, İran hükümeti, Rezaian'ın Ekim 2016'da kendisine karşı açtığı davaya hiçbir zaman yanıt vermedi. Ancak Yargıç Leon, İran'ın gıyabında davayı ele aldı ve 30 milyon dolarlık tazminatın yanı sıra rejimi bir daha benzer şekilde davranmaktan caydırmak amacıyla 150 milyon dolar cezai tazminat cezası verdi.



Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia
TT

Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia

James Jeffrey

ABD Başkanı Joe Biden'ın 31 Mayıs'ta İsrail'in yeni ateşkes planını onaylaması, Gazze'deki savaşın tüm dinamiğini değiştirdi. O tarihten bu yana yapılan yorumların çoğu, İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik stratejisinde algılanan değişimden ziyade Hamas Hareketi’nin kısa süre önce açıkladığı yanıta ve önerinin ayrıntılarına yönelikti. Biden tarafından açıklanan ve İsrail'in Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesini ve kalıcı ateşkes yapılmasını öngören teklif, 'ertesi gün' için kapsamlı bir planlama yapılması ihtiyacını daha da belirgin hale getirdi. Ancak ertesi gün ile ilgili ne İsrail'de ne de Washington'da henüz detaylı bir planlama yapılmış değil.

Birkaç aydır, düşünce kuruluşları ve medyadan meslektaşlarla birlikte Gazze'de savaş sonrası uluslararası bir yapının oluşturulmasına ilişkin bir plan üzerinde çalışıyorum. Bu plan, yerel yetkililer belirli düzenlemeler altında yeni bir hükümet ve hem Gazzelilere hem de İsraillilere barış getirecek umut verici bir güvenlik yapısı kurmadan önce, Gazze'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olunması gerektiğine dikkati çekmeyi amaçlıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Wilson Centre Forumu'nda tartışılan ve resmi internet sitesinde yer alan plan, İsrailli ve Amerikalı hükümet yetkilileri ve çeşitli Arap taraflarla görüşülerek hazırlandı. Planın göze çarpan unsurlarına geçmeden önce İsrail'in ateşkes önerisinde nelerin yeni olduğuna ve bu planın buna nasıl uyduğuna bir göz atalım.

İsrail, ateşkesle ilgili düşüncesinin detaylarını şimdiye kadar kamuoyuna açıklamadı. Bu yüzden (dört buçuk sayfa olduğu söylenen) teklifin yapısal çerçevesini anlamamız için Başkan Biden'ın açıklamalarını ve İsrail'in farklı ve bazen de çelişkili tepkilerini masaya yatırmalıyız. İsrail'in öncelikle, müzakerelerin başarılı olması halinde, teklifin ikinci aşamasının sonunda İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini kabul ettiği açıkça görülüyor.

Plan, ilk etapta Gazze'yi yönetecek çok uluslu bir idarenin kurulmasını ve bu idarenin Uluslararası Temas Grubu’na rapor vermesine odaklanıyor.

İkinci olarak, İsrail, Gazze Şeridi için daha sonra gelecek üçüncü aşamada kapsamlı bir yeniden inşa planını kabul etmeye hazır görünüyor. Bu önemli bir gelişme, zira Başkan Biden'ın da kabul ettiği üzere İsrail'de bazıları halen Gazze Şeridi'nin İsrail’in yarı kalıcı işgali altında olmasını bekliyor. Üstelik, herhangi bir büyük yeniden inşa planı, güvenlik kaygıları, birçok kilit öneme sahip sınır kapısını kontrol etmesi ve su, elektrik, iletişim gibi temel hizmetleri sağlaması göz önünde bulundurulduğunda İsrail'in desteğinin alınması gerekiyor. Senatör Lindsey Graham da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinin hemen ardından 9 Haziran'da Face the Nation adlı televizyon programında, İsrail'in ateşkes önerisi doğrultusunda Gazze'nin yeniden inşasına ve yönetimine ilişkin bir planı olduğunu ifade etmişti. Bu, edindiğim başka bilgilerle de tutarlı.

Geliştirdiğimiz plan, 11 Haziran'da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan tarafından açıklanan ve Arap devletlerinin ‘Gazze'nin istikrara kavuşturulması ve yeniden inşasında rol oynayacağı geçici bir güvenlik oluşumu ile idari yapı oluşturmasını’ öneren ABD yönetiminin görüşüyle de oldukça uyumlu.

Çok uluslu bir idari yapı

Planımız ilk etapta Gazze'yi yönetecek ve belirli bir ülke veya bölgedeki barış ve güvenlik krizini yönetmek amacıyla uluslararası aktörlerin çabalarını koordine etmek için özel amaçlarla kurulmuş gayri resmi ve daimî olmayan uluslararası bir organ olan Uluslararası Temas Grubu'na (ICG) rapor verecek, çok uluslu bir idari yapı kurulmasını öngörüyor. Bu iki oluşum ABD, İsrail, Mısır, önde gelen diğer Arap ülkeleri ve G7 üyesi ülkeler tarafından ortaklaşa hazırlanan uluslararası bir tüzük çerçevesinde kurulacaktır. Filistin Yönetimi ile istişare için bir mekanizmaya sahip olacak ve mümkünse, 10 Mayıs’taki ateşkes kararını takiben BMGK’da alınacak bir kararla desteklenecektir. İsrail'in önerisinin ikinci aşaması için ateşkes müzakerelerinde başka hukuki temeller de atılabilir.

Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Çok uluslu yönetim, üst düzey bir temsilci tarafından yönetilecek ve ICG’ye katılan ülkelerin yanı sıra, diğer ülkelerden gelen bağışlarla finanse edilecek. Finans, güvenlik, ulaşım, bakanlıklarla koordinasyon, kamuoyu yoklaması ve halkla ilişkiler için özel ekipleri olacak ve İsrail, Mısır ve diğer ülkelerden lojistik destek alacak. Kapsamlı yönetim ve güvenlik gözetiminden başlayarak işleyişinde merkezi yetkilere sahip olacak.

ABD ve ICG üyesi ülkeler, Hamas sonrası güvenlikle ilgili sorumlulukları üstlenecek sivil polis ve jandarma güçleri (sivil halk arasında konuşlu hafif silah kolluk kuvveti) eğitilene kadar güvenlik devriyeleri gerçekleştirmek için çok uluslu yönetime bağlı çok uluslu bir polis gücü oluşturacaklar. Aralarında az sayıda da olsa ABD'li sivil ve askeri yetkili de yer alacak. Ateşkesin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde, özel güvenlik düzenlemeleri üzerinde yeniden çalışılması gerekiyor.

Bu yapı aynı zamanda Gazze'ye insani yardımların ulaştırılması, istikrarın sağlanması, kalkınma, yeniden inşa ve diğer her türlü yardımın erişiminde yer alan uluslararası, hükümet ve hükümet dışı kurum ve kuruluşların faaliyetlerini harekete geçirme, koordine etme ve birleştirme yeteneğine de sahip olacak.

Merkezi kontrol

Güvenlik, yeniden yapılanma ve diğer uluslararası destek türlerinin ateşkese uyulmasıyla bağlantılı olmasını sağlamak için merkezi kontrol gerekiyor. Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının, halk ya da yerel yetkililer güvenliği engellerse yahut radikalleşmenin önlenmesi ve uzun vadeli istikrar için gerekenlerin yapılmasına engel olursa diye, yeniden yapılanma ve diğer hizmetlerin sağlanması için (Dayton Anlaşmalarında öngörüldüğü üzere) resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Hiçbir uluslararası polis teşkilatı ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Son olarak plan, bunların her biri ve yukarıda belirtilen diğer çeşitli gündemler için ayrıntılı eylemler içeriyor. Bunlar modüler bir temelde düzenlenmiştir ve Gazze için planlamaya dahil olan hükümetler unsurları seçmekte özgürdür.

Bu planla (ya da Gazze'ye yönelik neredeyse tüm diğer planlarla) ilgili akla birtakım sorunlar gelebilir. Bunların başında, Biden yönetiminin ‘sahada Amerikan askeri bulunmayacağı’ açıklaması açısından başta askeri personel olmak üzere ABD’li personelin Gazze’deki varlığı yer alıyor. Ancak bazen Başkan tarafından yapılan açıklamaların yerine getirilmesi gerekir. ABD'nin halihazırda Gazze kıyısında inşa ettiği yüzer iskelede konuşlanmış askerleri var. Washington'ın yaklaşık 25 ülkede konuşlandırılmış askeri birlikleri bulunuyor. Bu birliklerden bazıları son zamanlarda sahillerde ya da suda saldırıya uğradı. Hiçbir uluslararası polis teşkilatı, ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Yönetim ve Hamas

İkinci konu ise Filistin Yönetimi'nin rolü. Plan, yukarıda belirtilen ICG ve Filistin Yönetimi arasındaki koordinasyonun ötesinde, maaşların ödenmesi, yerel hizmetlerin finanse edilmesi ve seyahat belgelerinin verilmesi de dahil olmak üzere Filistin Yönetimi'nin dahil olacağı alanları ortaya koyuyor. Özellikle çok uluslu yönetimin çekilmesinin ardından Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi’nin yönetimindeki rolüyle ilgili olarak tüm taraflar arasında daha fazla müzakere yapılması gerekecektir.

Siyasi bir çözüm, Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir.

Üçüncü konu, Hamas'ın geleceğidir. Planın kendisi Gazze'de kalan Hamas üyelerinin rolünü tartışmıyor. Ancak ne bu planın ne de Gazze'de yönetim, güvenlik ve yeniden yapılanmaya yönelik başka herhangi bir planın, İsrail karşıtı gündemiyle Hamas'ın etkin bir şekilde kontrolü elinde tutması halinde başarılı olamayacağını söyleyebiliriz. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Biden’ın İsrail'in önerisini tartışmasına cevaben, bu öneri altında bile Hamas'ın yenilgiye uğratılması gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde Başkan Biden da ‘Gazze'nin Hamas'ın iktidarda olmadığı daha güzel günler göreceğinin’ altını çizdi. Siyasi bir çözüm,- Başkan Biden'ın atıfta bulunduğu ateşkes çerçevesinde - Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir. Tüm bunlar İsrail'in teklifinin ikinci aşamasının müzakerelerinde ele alınacaktır.

Bu aşamada yukarıda belirtilen hususlar, Gazze Şeridi’nde savaşın ertesi günü için geçici çözüm kapsamında en ciddi olan konulardır. Gazze’deki savaşın, bölgenin güvenliğine yönelik oluşturduğu olağanüstü tehdit, sadece Gazze ve İsrail vatandaşları için değil tüm bölge halkları için daha iyi bir gelecek arayışındaki tüm tarafların olağanüstü çaba sarf etmesini ve büyük riskler almasını gerektiriyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.