İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana bir ilk: İtalya'da seçimlerin galibi sağ ittifak oldu

Giorgia Meloni, İtalya seçimlerini kazandıktan sonra zaferini kutluyor (AFP)
Giorgia Meloni, İtalya seçimlerini kazandıktan sonra zaferini kutluyor (AFP)
TT

İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana bir ilk: İtalya'da seçimlerin galibi sağ ittifak oldu

Giorgia Meloni, İtalya seçimlerini kazandıktan sonra zaferini kutluyor (AFP)
Giorgia Meloni, İtalya seçimlerini kazandıktan sonra zaferini kutluyor (AFP)

İtalya'da dün yapılan genel seçimleri, aşırı sağcı İtalya'nın Kardeşleri Partisi (FdI) ve liderlik ettiği sağ ittifak kazandı.
İtalyanlar dünkü seçimde, 19. yasama döneminde parlamentonun üst kanadı Senato (200 sandalye) ve alt kanat Temsilciler Meclisinde (400 sandalye) kendilerini temsil edecek parlamenterler için oy kullandı.
50,8 milyon seçmenin oy kullanma hakkına sahip olduğu seçime katılım yüzde 63,9 oldu. Bu, "İtalya'daki genel seçimler tarihindeki en düşük katılım oranı" olarak kayıtlara geçti.
İçişleri Bakanlığının paylaştığı sonuçlara göre, Giorgia Meloni liderliğindeki aşırı sağcı FdI, yüzde 26,2'ik oyla seçimlerden birinci parti çıktı.
Ülkede en çok oyu alan ikinci parti yüzde 19,2 ile Enrico Letta liderliğindeki merkez solun çatı partisi Demokratik Parti oldu.
Seçimde en yüksek üçüncü oyu da eski Başbakan Giuseppe Conte liderliğindeki 5 Yıldız Hareketi (M5S) yüzde 15,3 ile aldı. M5S için seçim öncesi yapılan anketlerde daha düşük oy alacağı tahminleri yapılıyordu.
Seçimden önceki anketlerin aksine sağ ittifaktan Lig Partisinin oy oranı yüzde 8,9 oldu. Matteo Salvini liderliğindeki Lig, beklentilerin altında kaldı.
Eski başbakanlardan Silvio Berlusconi'nin lideri olduğu sağ ittifaktan Forza Italia (FI) da yüzde 8'lik oyla beşinci sırada yer aldı.
"Üçüncü Kutup" olarak merkezde konumlayan Carlo Calenda liderliğindeki Eylem Partisi (Az) ile seçime birlikte girdiği ortağı Italia Viva (Iv) yüzde 7,7 oy aldı. "Üçüncü kutup" kısa zamanda yürüttükleri seçim kampanyası neticesinde beklentilerin üstünde oy almalarıyla dikkati çekti.
İttifak bazında ise FdI, Lig, FI ve bazı küçük partilerin oluşturduğu sağ ittifakın oy oranı yüzde 44,3 oldu.
PD'nin çatı partisi olduğu merkez sol ittifak, yüzde 26,1 oyla sağ ittifakın gerisinde kaldı.
Bu sonuçlar doğrultusunda sağ ittifak, hem Senatoda hem de Temsilciler Meclisinde hükümet kuracak salt çoğunluğa ulaşacak sandalye elde etti.
Sağ ittifakın bir bütün halinde Senatoda 114 ile 126 arasında, Temsilciler Meclisinde de 232 ile 252 arasında sandalye sayısına ulaşacağı basında belirtiliyor.
Bu sonuçlara göre İtalya'da İkinci Dünya Savaşı'ndan bu yana aşırı sağcı bir parti ilk defa seçimlerden birinci parti olarak çıktı.

Meloni, seçim sonuçlarını değerlendirdi
İtalya'daki genel seçimlerden birinci parti çıkan aşırı sağcı İtalya'nın Kardeşleri Partisi (FdI) lideri Giorgia Meloni, seçim sonuçlarının İtalyanların, FdI tarafından yönetilen merkez sağ hükümet istediğine dair açık bir işaret olduğunu söyledi.
Ülkede dün yapılan seçimlerden, hem parti olarak hem de sağ ittifak halinde birinci çıkan FdI'nin lideri Meloni, partisinin seçim merkezini kurduğu Roma'daki Parco dei Principi Oteli'nde basın toplantısı düzenledi.
Sonuçlara ilişkin ilk değerlendirmesini yapan 45 yaşındaki Meloni, "Seçim sonuçları, İtalyanların, İtalya'nın Kardeşleri'nin yönetiminde bir merkez sağ hükümet istediğine dair açık bir işaret verdi." dedi.
Meloni, içinde bulundukları zamanın sorumluluk alma zamanı olduğunu dile getirerek, "Tarihin bir parçası olmak istiyorsanız, on milyonlarca insana karşı ne tür bir sorumluluğumuz olduğunu anlamanız gereken bir zamandayız. Çünkü İtalya bizi seçti, biz de ona asla ihanet etmeyeceğiz." diye konuştu.
Meloni, "FdI'nin seçimlerden birinci parti çıkması, bizim için pek çok anlam ifade ediyor. Bu kesinlikle birçoğumuz için gurur, gözyaşı, kucaklaşma ve hayaller gecesi." ifadesini kullandı.
Giorgia Meloni, sonucun kendileri için bir varış noktası olmadığını, aksine hareket etme anında olduklarını ve yarından itibaren kendi değerlerini göstermeleri gerekeceğini kaydetti.
Seçimlere katılım oranının düşük olmasından duyduğu üzüntüyü belirten Meloni, devletle vatandaş arasındaki ilişkiyi yeniden inşa etmeleri gerektiğini söyledi.

Meloni, "ilk kadın" ve "ilk aşırı sağcı" başbakan olmaya çok yakın
Seçimlerden sağ ittifakın zaferle çıkması ve ittifakın daha önce kendi içinde en çok oy alanın başbakanı belirlemesi konusunda anlaşması sebebiyle gözler Meloni'ye çevrildi.
Meloni’nin sağ ittifakın başbakan adayı olarak kendisini açıklaması bekleniyor.
FdI liderinin, cumhurbaşkanından hükümeti kurma görevini alması sonrasında başbakan olmasıyla "İtalya tarihinde ilk kez bir kadın" bu göreve gelmiş olacak.
Ayrıca Meloni'nin başbakanlık koltuğuna oturması halinde faşist lider Benito Mussolini'nin ardından "ülkede ilk kez aşırı sağcı bir politikacı" başbakanlık görevini üstlenecek.
Giorgia Meloni, başbakan olursa ayrıca "ülkede 2008'den bu yana seçimle bu göreve gelen ilk lider" olacak. İtalya'da son 10 yıldır göreve gelen 6 başbakan da seçimlerde başbakanlık için yarışıp seçilmiş değil aksine cumhurbaşkanları tarafından atanan isimler olmuştu.

Mevcut Dışişleri Bakanı Di Maio seçilemedi, Berlusconi yeniden Senatoda
İtalyan basınındaki haberlere göre, 2018'deki seçimlere 5 Yıldız Hareketi'nin lideri olarak giren ve 18. yasama döneminde kurulan 3 hükümette de bakan olarak görev alan mevcut Dışişleri Bakanı Luigi Di Maio, bu seçim kaybeden isimlerinden oldu. Di Maio, seçim bölgesi Napoli'de seçimleri kazanamadı ve bu dönem parlamentoya giremedi.
Diğer yandan 2013'te vergi kaçırdığına hükmedilen bir davada aldığı mahkumiyet nedeniyle Senatodan ihraç edilen ve 6 yıl siyaset yasağı getirilen Forza Italia lideri Silvio Berlusconi, 9 yıl sonra seçimleri kazanarak yeniden Senatoya dönecek.
85 yaşındaki Berlusconi, seçim bölgesi Monza'dan seçilerek Senatoya girme hakkı kazandı.
Bu arada Meloni ve sağ ittifakın seçim başarısı, İtalyan basınında geniş şekilde yer aldı.
La Repubblica, "Meloni, İtalya’yı alıyor", Corriere della Sera, "Giorgia Meloni kazandı", La Stampa, "İtalya, sağa gidiyor" başlığıyla seçimin sonucunu okuyucularına aktardı.
Ülkede, Mario Draghi liderliğindeki geniş katılımlı koalisyon hükümetinin 21 Temmuz'da çökmesinin ardından Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella parlamentonun iki kanadını feshederek, 2023'te yapılması planlanan seçimleri 25 Eylül'e almıştı.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.