Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: ABD'nin GKRY'ye silah ambargosunu kaldırma kararına somut adımla cevap vereceğiz

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "ABD'nin bu kararına (GKRY'ye silah ambargosunu kaldırması) somut adımla cevap vereceğiz. Madem tırmanma istiyorsunuz Ada'da, biz de gereğini yapacağız." dedi.

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (EPA)
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (EPA)
TT

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: ABD'nin GKRY'ye silah ambargosunu kaldırma kararına somut adımla cevap vereceğiz

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (EPA)
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (EPA)

Çavuşoğlu, "2023'e Doğru Şehir Buluşmaları" programı kapsamında geldiği Muğla'da, Sıtkı Koçman Üniversitesi Öğrenci sarayı VIP Salonu'nda basın toplantısı düzenledi.
Kıbrıs Rum kesimine silah yardımı hakkında konuşan Çavuşoğlu, "Bu konu Milli Güvenlik Kurulunda değerlendirildi. Bu noktaya nasıl geldik. Biz garantör ülkeyiz. Garantör ülke olarak KKTC'nin de haklarını savunmak zorundayız. Oradaki Türk kardeşlerimizi korumak, kollamak bizim hakkımız. 1960'lar, 1974'ler konuşuluyor ama o günler geçti artık. O günlere dönülmesine müsaade etmeyiz. Her zaman KKTC'nin haklarını koruduk, koruyacağız." açıklamasında bulundu.
ABD'nin son dönemde aldığı bir kararının olduğunu anımsatan Çavuşoğlu, şunları kaydetti:
"Güney Kıbrıs Rum kesimine yönelik silah ambargoları var. Bunun da sebeplerinden bir tanesi, Rum tarafının kara para aklamada en önde gelen yerlerden birisi olması. Neymiş efendim, son zamanlarda Rum kesimi ABD ile kara para aklama konusunda iş birliği yapmış. Kara para aklama konusunda da iş birliği yapmış olabilir. Benim elimde veriler olmadığı için net bir şey söyleyemeyeceğim. Ama bunun karşılığı Rum tarafının ABD'den silah almasına izin vermek mi olması lazım. Başka destekler verebilir, maddi destek verebilir. Ama Ada'da Türk tarafı-Rum tarafı dengesi var. ABD, Türkiye ve Yunanistan arasında da bir denge politikası izliyordu. Bu politikadan 2 yıldır uzaklaşmaya başladı. Bu konuda biz uyardık. Bu son kararıyla da aslında denge politikasını tamamıyla bozduğunu, tamamen Rum yanlısı olduğunu gösteriyor ABD. ABD bir karar aldı. Rum tarafı silah alır, almaz. Bugüne kadar KKTC'de biz gerekli tedbirleri aldık. Bu karardan sonra biz de ilaveten buraya ne gerekiyorsa takviye yapacağız. Silah anlamında ne gerekiyorsa bunu yapacağız. ABD'nin bu kararına biz somut adımla cevap vereceğiz. Madem tırmanma istiyorsunuz Ada'da, biz de gereğini yapacağız. KKTC ve Kıbrıs Türkünü korumak için her türlü adımı atacağız."
Bunların teknik konular olduğunu anlatan Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanlığının bu konuda değerlendirmelerini yaptığını söyledi.
ABD'nin bu kararına somut bir adımla tepki vermeleri gerektiğini belirten Çavuşoğlu, "Artık başkalarının aldığı kararlara boyun eğmeyen bir Türkiye'nin olduğunu da dosta düşmana herkese göstermemiz gerekiyor." ifadesini kullandı.
Çavuşoğlu, Yunanistan'ın uluslararası hukuka aykırı bir şekilde silahsızlandırılmış adaların statüsünü ihlal etmesiyle ilgili olarak Türkiye'nin gerekli tedbirleri alacağını bildirdi.
"Biz de NATO üyesiyiz, biz olur vermeseydik Yunanistan NATO'ya üye olamazdı." diyen Çavuşoğlu, "Biliyorsunuz Yunanistan ayrıldı ve tekrar geldi. Yunanistan 'Arkamda o var, yanımda bu var.' gibi söylemlerin arkasına sığınırsa kendini aldatmış olur. Yarın herhangi bir durumda geçmişte olduğu gibi bugün kendisine gaz verenlerin hiçbirisini Yunanistan yanında göremez. Biz komşuyuz, biz yan yana olan iki ülkeyiz. Sorunlarımız var ve bunları çözmek için diplomasiyi ön plana çıkardık." dedi.
"AB, maalesef yüzde 100 haksız olduğu halde Yunanistan'ın yanında olmaya çalışıyor."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 14 Mart'ta Yunanistan Başbakanı'nı İstanbul'da misafir ettiğini ve burada gayet güzel bir mutabakata varıldığını hatırlatan Çavuşoğlu, şunları söyledi:
"Diplomasi yoluyla sorunlarımızı çözelim, birbirimizin aleyhinde olmayalım, üçüncü ülkeleri devreye sokmayalım. Mutabakat buydu ama Yunanistan 15 gün geçmedi tam tersine davranmaya başladı. Miçotakis'in New York'a gitmesiyle birlikte. Böyle uluslararası hukuktan yana olması lazım. Anlaşmalar varsa bu anlaşmalara uymak gerekiyor. Sonuçta Yunanistan'ın AB'nin arkasına sığınmasının da Yunanistan'a bir faydası olmaz. Siyasi cevaplar, demagoji, zayıf, cılız, hukuki argümanları ortaya koyamıyor. Tüm bu tezlerini ve yalanlarını çürüten mektuplarımızı görünce zaten zıvanadan çıktılar. Yunanistan AB tam arkamızda olur anlayışına sığınırsa yanılır. AB maalesef yüzde 100 haksız olduğu halde Yunanistan'ın yanında olmaya çalışıyor. O da uluslararası hukukun, hukukun üstünlüğünün, hakkın, hukukun eviyiz diye caka satan bir örgütten bahsediyoruz. Onlar da sorunun çözümüne katkı sağlamıyor. Oysa biz sorunlar için çözüm önerileri sunuyoruz. Hem Kıbrıs'ta hakça paylaşım, hem Ege'de sorunların çözümüyle ilgili biz her zaman öneriler ortaya koyuyoruz ama bizim üyemiz her şartta haklıdır yaklaşımının da bir faydası olmaz."
12 adaların silahlandırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz sorusu üzerine, Çavuşoğlu, şunları ifade etti:
"Silahsızlandırılmış adalardan bahsediyorum. Yunanistan’ın ihlal ettiği adalar. 1923 Lozan Antlaşması ile Yunanistan'a verildi bunların bir kısmı. Biz bu anlaşmanın tarafıyız. Bir kısım da 1947 Paris Barış Antlaşması ile verildi. Biz o anlaşmanın tarafı değiliz ama Türkiye’nin taraf olup olmaması da önemli değil. Bu anlaşmalar niçin imzalanmış? Barışı tesis etmek için imzalandı. Barışın şartları olarak Yunanistan’a ‘Bu adaları tamam sana verdik, senin ama bunları silahlandıramazsın.’ Yunanistan bu adaları 1960’larda silahlandırmaya başladı. Önce inkar etti, sonra Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra 'Bize tehdit var o yüzden silahlandırıyoruz.' dedi. Tabii bu statü ihlali o günlerde başladı. Biz bu silahsızlandırılmış adaların statüsünü ihlal eden Yunanistan’ı bu adımlarına karşı BM'ye bir mektup yazdık. Dedik ki 'Bu alınan adalar bu şartlarda verildi, anlaşmalar da ortada. Dolayısı ile Yunanistan bu ihlalden vazgeçmezse bu adaların egemenliği tartışılır.' Yunanistan hukuki bir cevap vermek yerine 'Türkiye bizim egemenliğimizi ihlal ediyor, tehdit ediyor.' demeye başladı. Oysa anlaşmalar var. Anlaşmayı ihlal eden Yunanistan. 8 ay sonra bir cevap yazdı. Biz tabii bir cevap daha yazdık. Yunanistan’ın iki cevabı oldu. İkisi de zayıf, cılız siyasi demogojiden ibaret. Hukuki yönü çok zayıf. Biz en son geçtiğimiz günlerde üçüncü bir mektubumuzu hukukçular ile oturduk. Yunanistan’ın içine düştüğü komik durumu anlatırken yine hukuki argümanlarımızı bir kere daha güçlü bir şekilde ortaya koyduk. Yunanistan’ı da esasen zıvanadan çıkaran bu, delirten bu. Türkiye soğukkanlı hukuki argümanları, bu anlaşmalara ne kadar bağlı olduğunu ortaya koyuyor. Yunanistan diyor ki 1947 Paris Barış Antlaşması'na Türkiye taraf değil. Türkiye'nin taraf olup olmaması değil, o zaman sana verilmiş, İtalyanlar vermiş ama şart koşmuş. İmza atmışsın. Kime karşı silahlandırıyorsun bunu. Türkiye'ye karşı silahlanıyorsun. Silahlandırmayacaksın. Barışın korunması için bu şart. Bu şartı bozuyorsan Türkiye'nin de eli kolu bağlı olarak beklemesi mümkün değil. Dedeağaç ve diğer bölgelerde ABD'nin sığınak yapması değişik bahaneler, efendim Rusya imiş, oraymış, buraymış, vesaire ama görüntüler öyle değil. En son Yunanistan’a verilen zırhlı araçları da bizim uçaklarımız tespit etti. Bundan da çok rahatsız oldular. Attıkları her adımın farkında olduğumuzdan da rahatsız oldular. Bu silahsızlandırılmış adaların statüsünü ihlal ettikleri bu adaları da bazılarını getirdiler bunu de tespit ettik. Bunun peşini tabii bırakmayacağız. Yunanistan ve Ankara büyükelçilerini bakanlığımıza çağırdık. Gerekli protestoları yaptık. Bundan sonra da adımlarımızı buna göre atacağız."
Mavi Vatan’a ilişkin bir soruyu yanıtlayan Çavuşoğlu şunları kaydetti:
“Dış politika milli bir politikadır. Dış politikayı içerideki kısır çekişmelere kurban etmemek lazım. Türkiye'nin milli menfaatlerini bir siyasete ya da çekişmeye kurban etmemek lazım. Adalarla ilgili önceden muhalefet milletvekilleri de gündeme getiriyordu, şimdi getirmiyorlar. Neden getirmiyorlar? Çünkü biz onlara gerçekleri belgelerle arşivlerle gösterdik. Ne yapıyorlardı? ‘AK Parti hükümetleri döneminde şu oldu bu oldu’ Bizim cevabımız gayet net. Biz AK Parti iktidarları ya da Cumhur İttifakı temize çıksın diye ülkemize zarar verecek açıklamalardan da imtina ediyoruz. Yani muhalefeti kötülemek için AK Parti'yi temize çıkarmak için ülkemizin menfaatlerine zararlı ise adım atmaktan biz imtina ederiz. Cumhurbaşkanı'mız da biz de öyle ama bizim cevabımız net. 1996 Kardak krizinden sonra hukuki ve fiziki statüsünde herhangi bir değişiklik olmamıştır. En son zırhlı araç. Zaten adaların statüsü zaten 60’lı yıllardan itibaren ihlal edilmiş. Bu bir mazeret değil ama yani ilaveten bu zırhlı araçları gönderdiler. Onu saymazsak, 1996 Kardak krizinden sonra böyle bir statünün ihlali olmamıştır. Dolayısıyla AK Parti'yi kötülemek için kara propaganda yapmaya gerek yok."
Çavuşoğlu, burada yaptığı konuşmada, Muğla'nın turizm ve tarımın göz bebeği olduğunu, Muğla ve 13 ilçesinde çeşitli programlarla hemşehrileriyle bir araya geleceklerini söyledi.
Toplam uzunluğu 1400 kilometreyi bulan sahiliyle Muğla'nın ülkenin en uzun kıyı şeridine sahip olduğunu belirten Çavuşoğlu, "Ege'deki haklarımızın korunmasında Muğla bizim için çok önemlidir. Yörük Türkmen diyarı Muğla'mız Antalya gibi ülkemizin turizm lokomotifidir. Turizm diplomasisine çok büyük önem veriyoruz. Bakanlık olarak Turizm Bakanlığımızın bu konudaki çalışmalarına da büyük önem veriyoruz. Turizm diplomasisinin bize de çok katkısı var." dedi.
Çavuşoğlu, daha fazla ve nitelikli turist çekmek için Kültür ve Turizm Bakanlığı ve sektör temsilcileriyle iş birliğinde çalıştıklarını anlattı. Türkiye'nin her coğrafyada diplomasisiyle iz bıraktığını dile getiren Çavuşoğlu, şöyle konuştu:
"Kafkaslar, Balkanlar, Afrika, Karayipler, Avrupa ve Asya... Her coğrafyada etkin ve güçlü bir Türkiye var. Geniş ufuklu, gerçekçi ve ilkeli bir politika yürütüyoruz. Her coğrafyada insanımızın girişimci yanı ve medeniyetimizin insani değerleriyle boy gösteriyoruz. Hem doğuyla hem batıyla konuşabilmemiz dış politikamıza güç katıyor. Türkiye kritik süreçlerin, diyalogları kolaylaştırıcı ve çözüm üreten ana aktörleri arasındadır. Avrupa'nın ortasındaki savaş 7 aydır devam ediyor. Salgın iklim değişikliği göç, enerji ve gıda krizleri gibi küresel sınamalar var. Bunlarla karşı karşıyayız. Küresel sistemin bu sınamalara çözüm üretemediğini bugün herkes kabul ediyor. Sistemin içinde olanlar da kabul ediyor."
Kriz dönemlerinde sağduyu, diyalog ve diplomasiyi öne çıkaran aktörlere ihtiyaç olduğuna dikkati çeken Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanı'nın liderliğinde Türkiye'nin ortaya koyduğu küresel iddiayla tüm insanlığın sorunlarına çözüm arayışı içerisinde olduğunu vurguladı.
"Bambaşka bir Türkiye'yi hep birlikte inşa ettik"
Diplomasideki yoğun çabanın yanında birlikte ülkede de büyük hizmetler yapma gayretinde olduklarını ifade eden Çavuşoğlu, "Hükümetimiz son 20 yılda ortaya koyduğu eserlerle mihenk taşı haline gelmiştir. Türkiye’nin her bir köşesine yayılmış hizmetlerimiz var. Medeniyet bize bırakılan en büyük emanet. Muğla'da son 20 yılda 40 milyar lirayı aşan önemli kamu yatırımları gerçekleştirdik. Sağlık alanında yaptığımız bu devrim Muğla'nın sağlık turizmine canlılık getirecek hem şehir hem ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayacak." diye konuştu.
Çavuşoğlu, konuşmasında Muğla'nın sağlık, eğitim ve diğer alanlarda yaptığı yatırımlar hakkında bilgi verdi. Muğla'da tek bir öğrencinin eğitim yılında açıkta kalmadığını vurgulayan Çavuşoğlu, tüm öğrencilerin yurtlara yerleştiğini bildirdi.
Muğla'nın turizmin yanında aynı zamanda tarım şehri olduğuna işaret eden Çavuşoğlu, 2 milyar lira destekle çiftçileri de yalnız bırakmadıklarını belirtti.
Ülkede son 20 yılda turizm, tarım, sanayi ve diplomaside büyük atılımlar yaşandığını vurgulayan Çavuşoğlu, "Bambaşka bir Türkiye'yi hep birlikte inşa ettik. Ülkemizi daha ileriye hep birlikte ileriye taşıyacağız." dedi.
Çavuşoğlu, Muğla'nın tarımdan turizme Türkiye ekonomisine ciddi katkı sağladığını, devletin de Muğla ekonomisini daha yukarıya taşımak için çalışacağını kaydetti.



"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
TT

"Sarhoş bir komünist" az kalsın Thatcher'ı öldürüyormuş

Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)
Uzun süre başbakanlık yapan Margaret Thatcher, 2013'te 87 yaşındayken ölmüştü (AP)

Birleşik Krallık Ulusal Arşivleri'ndeki gizlilik kararı yeni kaldırılan belgeleri inceleyen Daily Mail, 1979-1990'da ülkeyi yöneten Margaret Thatcher'ın atlattığı büyük tehlikeyi dünya kamuoyuna açıkladı.

1989 baharında Afrika turuna çıkan Muhafazakar Partili siyasetçi, o dönem hapiste olan Nelson Mandela'nın serbest bırakılması ve Güney Afrika'daki apartheid rejiminin sonlandırılması için kıtayı dolaşıyordu. 

30 Mart'ta Zimbabve'den Malavi'ye gitmek üzere Mozambik hava sahasından geçen Thatcher'ın bindiği Vickers VC-10'a yerden havaya atılan füzelerin gönderildiği ortaya çıktı. 

Füzelerin hepsinin Kraliyet Hava Kuvvetleri'ne ait uçağı ıskalamasıyla birlikte Margaret Thatcher saldırıdan kıl payı kurtulmuş.

Bu olay üzerine, o dönem iktidardaki Marksist-Leninist Mozambik Kurtuluş Cephesi'yle (FRELIMO) Güney Afrika destekli Mozambik Milli Direnişi (RENAMO) arasında iç savaşın sürdüğü ülkenin yöneticilerinden resmi açıklama talep edilmiş. 

Kasım 1989'da Mozambikli yetkililer, sarhoş bir uçaksavar bataryası komutanının füzeleri kazara ateşlediği yanıtını vermiş. 

Birleşik Krallık, RENAMO'ya karşı destekledikleri Mozambik ordusuna 1980'lerde askeri eğitim yardımı vermişti.

Demir Leydi lakaplı siyasetçi, 1984'te kendi ülkesinde İrlanda Cumhuriyet Ordusu (IRA) tarafından hedef alınmıştı.

Muhafazakar Parti konferansının düzenlendiği Brighton'daki Grand Hotel'i bombalayan ayrılıkçı örgüt, 5 kişinin ölümüne, 31 kişininse yaralanmasına yol açmıştı.

Eski Sinn Fein lideri Gerry Adams, bu saldırı sırasında Margaret Thatcher ölseydi, Birleşik Krallık'ın bazı bölgelerinde "çok az gözyaşı" döküleceğini iddia ederek önceki yıllarda gündem olmuştu.

Independent Türkçe, Telegraph, Daily Mail


İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
TT

İranlı göçmenlerle dolu bir uçak daha ABD'den kalktı

Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)
Eylülde ülkelerine gönderilen İranlılar, Devrim Muhafızları'nın kendilerini sorguladığını söylemişti (Reuters)

Eylül sonunda Tahran'la anlaşarak onlarca İranlıyı sınır dışı eden ABD, bir uçağı daha doldurdu. 

New York Times'ın (NYT) iki İranlı yetkiliye dayandırdığı habere göre, pazar günü Arizona'nın Mesa kentinden havalanan uçakta 50'ye yakın İran yurttaşıyla birlikte Arap ülkelerinin veya Rusya'nın pasaportlarını taşıyıp da sınır dışı edilenler de var.

Ad ve görevlerinin gizlenmesini isteyen yetkililer, kiralanan uçağın Mısır ve Kuveyt'e gideceğini söyledi. 

Ruslar ve Arapların Kahire'de ineceği, İranlılarınsa Kuveyt'te bir başka uçağa binerek ülkelerine döneceği aktarıldı. 

Uçaktaki kişilerin kimlikleri açıklanmadı. ABD'den gönüllü mü zorla mı ayrıldıkları da bilinmiyor. 

Yaklaşık 2 bin İranlının ABD'de kaçak statüsünde olduğu tahmin ediliyor. Geçmişte ABD, sınır dışı ettiği İranlıları ticari uçaklarla ülkelerine gönderiyordu. 

Washington ve Tahran arasında aylardır yürütülen görüşmelerin ardından iki ülke eylülde nadir görülen bir işbirliğine imza atmıştı. 

İran Dışişleri Bakanlığı'nın kendi vatandaşlarının dönüşünü koordine ettiği ve bu kişilerin herhangi bir sorunla karşılaşmayacağı güvencesini verdiği yine NYT tarafından bildirilmişti. 

Ancak uçaktaki 45 kişiden en az 8'i zorla gönderildiğini ve hayatından endişe ettiğini de söylemişti. 

ABD Başkanı Donald Trump, sınır dışı edilen kaçak göçmen sayısında rekor kırmayı planlıyor.

79 yaşındaki Cumhuriyetçi, Demokrat Partili selefi Joe Biden döneminde çok fazla kişinin yasadışı yollarla ABD sınırlarından girdiğini ve bu durumun düzeltilmesi gerektiğini savunuyor. 

Ancak Trump yönetimi yeni yollar bulsa da bu hedefi gerçekleştirmekte zorlanıyor. 

Kaçak yollarla ABD'ye giden göçmenlerin, yurttaşları olmadıkları ülkelere gönderilmesi de bu yeni yöntemlerden biri. 

Bu hamleler, insan hakları örgütlerinin tepkisini çekiyor. Göçmenlerin gönderildikleri yerlerde zor durumlara düşmesinin önemsenmediği vurgulanıyor. 

Independent Türkçe, New York Times, Reuters


Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
TT

Hindistan'ın stratejik bağımsızlığı ve Moskova ile Washington arasında denge kurma çabası

Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)
Yeni Delhi'de Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in fotoğraflarının önünde bisiklet süren bir adam, 4 Aralık 2025 (Reuters)

Samir İlyas

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Hindistan ziyareti, Yeni Delhi'nin çok kutuplu dünyada ‘Önce Hindistan’ çerçevesinde süper güçlerle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini ısrarla sürdürdüğünü bir kez daha gösterdi.

Putin, Ukrayna'daki savaşın başlamasından bu yana Yeni Delhi'ye gerçekleştirdiği bu ilk ziyaretinde sıcak bir şekilde karşılandı. Havaalanında kendisini bekleyen Hindistan Başbakanı Narendra Modi tarafından gayri resmi bir toplantı için konutuna götürüldü. Ertesi gün, iki lider ikili bir toplantı ve her iki ülkenin heyetleriyle başka görüşme gerçekleştirdi. Rus ve Hint iş adamları için bir ekonomi forumuna katıldı.

Ziyaretin sonunda yayınlanan ortak bildiride, atom enerjisi ve silahlanma dahil olmak üzere ekonomi, ticaret ve enerji alanlarında ilişkilerin geliştirilmesine odaklanıldı. İki ülke, Sovyet döneminden beri güçlü olan ikili ilişkilerini güçlendirmek için 29 anlaşma ve iş birliği mutabakatı imzaladı.

Putin ve Modi'nin açıklamalarında ekonomik iş birliği ve ticaretin mümkün olan en kısa sürede 100 milyar dolara çıkarılmasının planlandığı öğrenilirken, savunma ve güvenlik konuları da müzakere masasındaydı. Ziyaret öncesinde ve sırasında bazı önemli anlaşmaların imzalandığı duyuruldu. Putin, ülkesinin güvenilir bir enerji kaynağı olduğunu ve Hindistan'ın tüm ihtiyaçlarını karşılamaya devam edeceğini vurguladı. Hindistan'ın Rusya'ya ihracatını artırmayı ve ticaretteki dengesizliği azaltmayı istediklerine işaret eden Modi, ülkesinin dünyanın önde gelen ilaç üreticilerinden biri olduğunu belirtirken, ülkesinin diğer birçok sektördeki ilerlemesini övdü.

Trump, Hindistan'ı Rusya'dan petrol satın aldığı için cezalandırmak amacıyla gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkardı ve Yeni Delhi'ye daha fazla Amerikan silahı satın alması için baskı yaptı.

Bu ziyaret, Rusya’nın Batı’nın izolasyon iddialarını çürütmesine olanak sağlarken, Hindistan'a da ABD ile devam eden ticaret anlaşması müzakerelerinde ilave bir koz verdi.

Öte yandan Putin'in Hindistan’da sıcak bir şekilde karşılanması ve tüm alanlarda Rusya ile daha derin bir iş birliği yapılacağına dair yapılan açıklamalar, Hindistan'ın dünya güçleriyle ilişkilerinde ‘stratejik bağımsızlık’ ilkesini sürdüreceği yönünde Donald Trump yönetimine güçlü bir mesaj gönderdi. Ziyaretin sonuçları, Yeni Delhi’den Trump yönetimine yeni bir meydan okumayı temsil ediyordu. Bu durum, daha önce Rusya-Hindistan askeri iş birliği ve Rusya'nın Hindistan'a petrol ihracatının artmasından duyduğu memnuniyetsizliği açıkça gösteren Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki gerilimi tırmandırabilir.

Geçen mayıs ayında Hindistan ve Pakistan arasında yaşanan kısa süreli savaşın ardından Trump yönetimi ile Yeni Delhi arasındaki ilişkilerin tarihinin en düşük noktasına ulaştı. Bununla birlikte Washington İslamabad ile yakınlaştı ve Trump, Hindistan'ın Rusya'dan petrol almasını cezalandırmak için Hindistan'a uygulanan gümrük vergilerini yüzde 50'ye çıkararak, Yeni Delhi'ye daha fazla ABD silahı satın alması için baskı yaptı. Washington, Hindistan'ı Rus petrolü alımlarını artırarak Rusya’nın Ukrayna'ya karşı savaşını desteklemekle suçluyor.

Ancak Hindistan, Ukrayna'daki savaşa karşı temkinli bir tutum sergileyerek, müzakere yoluyla savaşın sona erdirilmesi çağrısında bulunurken, Moskova'yı kınamayı reddediyor ve onunla ilişkilerini güçlendirmeye istekli davranıyor. Hatta Hindistan, Birleşmiş Milletler'de (BM) savaşı kınayan kararların oylamasında çekimser kaldı.

frg
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki resmi karşılama töreninde Hindistan Cumhurbaşkanı Droupadi Murmu ile Başbakan Narendra Modi arasında, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya, ucuz ham petrol fiyatlarından yararlanan Hindistan ile petrol ticaretini sürdüreceğini düşünürken, Hindistan ucuz ham petrol ihtiyacını ABD'nin gümrük vergileri ve yaptırımlarından kaçınma çabasıyla dengelemek zorunda kalıyor.

Hindistan, tarihsel olarak Rus petrolünün önemli bir ithalatçısı olmamıştır ve Rusya'nın Ukrayna'daki savaşından önce Rus petrol ihracatındaki payı %2,5'i geçmemiştir. 2022'de savaşın başlamasının ardından Hindistan, Rusya’dan deniz yoluyla taşınan petrolün en büyük alıcısı haline geldi.

Enerji ve Temiz Hava Araştırmaları Merkezi'nin (CREA) 13 Aralık tarihli raporuna göre geçtiğimiz ay Rusya'nın petrol ihracatında Çin yüzde 47 ile ilk sırada yer alırken, onu yüzde 38 ile Hindistan izledi. Türkiye ve Avrupa Birliği (AB) ise yüzde 6 ile üçüncü sırayı paylaştı.

İki ülkenin enerji ve silah alanlarının ötesinde iş birliğini artırmak için bu ziyareti kullanma isteğinin bir göstergesi olarak, Modi ve Putin geçtiğimiz cuma günü özel şirketleri çekmek için bir iş forumuna katıldı. Putin ve Modi, ikili ticaretin hacmini yıllık 68 milyar dolardan 2030 yılına kadar 100 milyar dolara çıkarmayı ve yerel para birimleriyle ödeme sistemlerini iyileştirmeyi hedeflediklerini açıkladılar. Putin, iki ülke arasındaki ikili ticaretin yüzde 96’sının yerel para birimleriyle yapıldığını belirtti.

Yerel para birimleriyle ticaret hacminin artırılması, Moskova'ya Hindistan şirketlerine petrol satışlarından elde ettiği gelirle Hindistan rupisi cinsinden Hindistan ürünleri satın alma fırsatı veriyor. Rusya'nın en büyük ikinci bankası VTB, ziyaretin yan etkinliği olarak Yeni Delhi'de bir şube açtı ve Ruslar, banka şubesinin açılmasının SWIFT sistemine alternatif transfer sistemleri aracılığıyla iki ülke arasındaki ikili ticareti ve şirketler arasındaki hesapları artırmaya katkıda bulunacağını umuyor.

Savaşın başlamasından bu yana ticarette istikrarlı bir büyüme olmasına rağmen, ticaret dengesi büyük ölçüde Rusya'nın lehine. Geçen yılın mali tablosuna göre Rusya Hindistan'a yaklaşık 60,8 milyar dolarlık ürün ihraç ederken, Hindistan'dan 4,2 milyar dolarlık ilaç, pirinç, çay ve diğer malları ithal etti.

Moskova'nın Hindistan'a gerekli silahları tedarik etmeye açık olmasına rağmen, yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. İki ülke arasındaki ikili ticaret, 2020'de sadece 8,1 milyar ABD doları iken, bu yılın mart ayı sonlarında 68 milyar ABD dolarına yükseldi. Bu keskin artış, Hindistan'ın indirimli Rus petrolü alımlarındaki yükselişten kaynaklanıyor.

Bu durum, dengeleri önemli ölçüde Rusya'nın lehine çevirdi. Bu durumu düzeltmeye çalışan Modi, ABD’nin gümrük vergilerinden etkilenen Hint ihracatçıların, Rusya pazarına erişimini artırmak amacıyla Hindistan’ın deniz ürünleri ve gıda ürünlerinin yanı sıra teknoloji, giyim ve diğer malların ihracatını artırmayı umuyor. Hindistan’ın umutlarına rağmen, Rusya pazarına erişim kolay olmayacak. Yerli ürünler ve Çin malları rekabetçi fiyatlarla piyasada yaygın olarak bulunuyor ve Hint ihracatçılar için pazarlanabilir ürünlerin listesi oldukça daralıyor.

Savunma

Silah alımı, geçtiğimiz yüzyıldan bu yana iki ülke arasındaki geleneksel iş birliğinin en önemli alanlarından biri olsa da son yıllarda bu alanda bir düşüş görülüyor. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün (SIPRI) raporuna göre Rusya'nın Hindistan'ın savunma alımlarındaki payı, 2010 ile 2015 yılları arasında zirveye ulaşarak savunma alım portföyünün yüzde 72'sini oluşturduktan sonra düşmeye devam etti. SIPRI’ye göre Hindistan'ın Rusya'dan silah ithalatı 2020 ile 2024 yılları arasında toplam alımların yüzde 36'sına geriledi.

Hindistan, silahlanma konusunda ABD, Fransa ve İsrail'e olan bağımlılığını artırdı ve son yıllarda Rusya ile önemli bir silah anlaşması imzalamadı.

Bu düşüş, büyük ölçüde Hindistan'ın savunma portföyünü çeşitlendirme ve yerel üretimi teşvik etme çabasının bir sonucu olsa da Hindistan savunması büyük ölçüde Rus yapımı S-400 savunma sistemlerine bağımlı. Hindistan Hava Kuvvetleri'nin birçok filosu MiG-29 ve Suhoy Su-30 uçaklarını kullanıyor. Hindistan'ın, güncellenmiş S-500 savunma sistemleri ve beşinci nesil Su-57 savaş uçağı satın almakla ilgilendiği bildiriliyor. Geçtiğimiz bahar Pakistan ile yaşanan kısa süreli çatışmadan alınan dersler, Hindistan'ı Rusya ile askeri iş birliğini artırmaya itmiş olabilir.

Moskova, Hindistan'a ihtiyaç duyduğu silahları tedarik etmeye açık olsa da yeni anlaşmaların tamamlanması gecikebilir. Rusya, Batı'nın yaptırımları ve Ukrayna’daki savaş nedeniyle hava savunma sistemleri ve uçakların üretimi için gerekli olan önemli bileşenlerde sıkıntı yaşıyor. Raporlara göre bazı S-400 savunma sistemi birimlerinin teslimatı için verilen son tarih 2026'ya ertelendi.

2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi.

İki ülke, havacılık ve hava savunma alanındaki iş birliğinin yanında denizcilik alanında da iş birliğini geliştirmeye çalışıyor. Bloomberg, geçtiğimiz perşembe günü bilgili kaynaklardan aktardığı haberde, Hindistan'ın Rusya’dan nükleer enerjili bir denizaltıyı kiralamak için 2 milyar dolar ödemeyi kabul ettiğini ve Hindistan'ın denizaltıyı 2028 yılında teslim alacağını bildirdi. Bloomberg'in bilgili olarak nitelendirdiği kaynaklar, Rusya'dan saldırı denizaltısını kiralamak için yapılan görüşmelerin fiyat müzakereleri nedeniyle yıllardır durma noktasına geldiğini söyledi. Hindistan hükümeti daha sonra sözleşmenin 2019 mayısında imzalandığını, ancak teslimatın ertelendiğini ve geminin artık 2028'de teslim edilmesinin planlandığını açıkladı. Bloomberg’in kaynaklarına göre Rusya, Rus saldırı denizaltısının savaşta kullanılmamasını şart koştu.

sdfg
Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Yeni Delhi'deki görüşmeleri öncesinde kameralara poz verirken, 5 Aralık 2025 (Sputnik/Reuters)

Rusya ve Hindistan arasındaki askeri iş birliğinin artmasına ABD ile Avrupa'nın tepkisinin yanı sıra, Hindistan'a gelişmiş silahlar sağlanması Çin'i kışkırtıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre Rusya ve Hindistan'ın belirli türdeki gelişmiş silahları ortaklaşa geliştirmesi halinde, Rusya-Çin ilişkileri zarar görebilir.

Hindistan’ın işgücü

İki lider, yasadışı göçle mücadele etmek ve her iki ülkenin vatandaşları için diğer ülkede istihdam fırsatlarını teşvik etmek amacıyla bir anlaşma imzaladı.

Modi, ziyaretin sonunda yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Hindistan, sanayi ve diğer alanlarda yüksek vasıflı insan kaynağı ihraç etme potansiyeline sahip. Rusya’daki demografik önceliklerden bahsederken, vatandaşlarımızın Rusça öğrenmesine izin verebilir ve her iki ülkenin refahına katkıda bulunabiliriz.”

Anlaşmanın öncelikle daha fazla Hint işçiyi Rusya'ya çekmeyi amaçladığı açık. Anlaşma çerçevesinde bazı Rus şirketleri, 2024 ilkbaharında Moskova'daki Crocus City Hall'da meydana gelen terör saldırısı ve ardından çoğunluğu Müslüman ülkelerin vatandaşlarına yönelik uygulanan baskılar nedeniyle, Orta Asya'dan gelen işgücündeki azalmayı telafi etmek için belirli alanlarda Hint işçiler ve iş profesyonellerini istihdam etmeye başladı.

Rusya’nın Hint işçilere kapılarını açması, ciddi bir işgücü eksikliğinden kaynaklanıyor. 2022 yılında 300 bin yedek askerin kısmi seferberliği, askere alınmaktan korkan gençlerin kitlesel göçüne yol açtı ve bu da krizi daha da şiddetlendirdi. Rusya Çalışma Bakanlığı'nın tahminlerine göre ülkenin 2030 yılına kadar 3,1 milyon işçi açığı ile karşı karşıya kalması bekleniyor.

Rus şirketleri teknik eğitimli işçiler arıyor. Orta Asya vatandaşlarının aksine, Hintler tek bir bölgedeki tek bir işverenle sözleşme yaparlar ve daha yüksek ücretler için sık sık iş değiştirme özgürlüğüne sahip olmazlar.

Hindistan iş gücünün artması, Rusya'dan Hindistan'a para transferleri için yeni bir kanal açarak, yurt içi işsizlik baskısını hafifleterek ve Hindistan'ın Rusya’nın Uzak Doğu ve Arktik bölgelerindeki projelere katılımını genişleterek, ikili ticaret dengesizliğini düzeltmeye yardımcı olabilir.

Rus ve Hint yetkililerin açıklamalarında, ABD'nin Hindistan'a, özellikle enerji ve savunma sektörlerinde Rusya ile iş birliğini azaltması için yaptığı baskıdan bahsetmemeleri dikkati çekti.

Ancak ziyaretin sonuçları, Modi'nin ülkesinin Rusya ve ABD ile ilişkilerini dengeleme çabalarını baltalayabilir. Hindistan, Rusya’nın petrol fiyatlarındaki büyük indirimlerden yararlanırken, Rusya Hindistan'a yeni bir pazar sağlıyor ve Pakistan ile kısa süreli çatışmanın ardından savunmasını güçlendirmesine yardımcı oluyor. Yeni Delhi, Moskova ile ‘özel ve ayrıcalıklı stratejik ortaklığını’ sürdürmeye çalışıyor.

Bunun yanında ABD ile gergin olan ilişkileri düzeltmek, bir ticaret anlaşması imzalamak ve mallarına uygulanan yüzde 50'lik yüksek gümrük vergilerinden muafiyet elde etmek için çalışıyor. Hindistan ayrıca Çin'e baskı uygulamak isteyen ABD'nin politikalarına da uyum sağlıyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor.

Putin'in ziyareti sırasında imzalanan anlaşmalar ve oluşan olumlu atmosfere rağmen, pratik sonuçlar büyük ölçüde Trump yönetiminin tepkisinin niteliğine bağlı olmaya devam ediyor. Beyaz Saray'ın Hindistan ile ticaret müzakerelerinde sergilediği katı tutum ve Hindistan-Rusya yakınlaşmasının hızını frenlemek için verdiği tavizler, Modi'yi pragmatik yaklaşımla çözülemeyecek zor bir duruma sokabilir. Zira bu durumda ikisi arasında yapılacak olan seçim karmaşık jeopolitik ve ekonomik hesaplamalara tabi olacaktır.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.