Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: ABD'nin GKRY'ye silah ambargosunu kaldırma kararına somut adımla cevap vereceğiz

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "ABD'nin bu kararına (GKRY'ye silah ambargosunu kaldırması) somut adımla cevap vereceğiz. Madem tırmanma istiyorsunuz Ada'da, biz de gereğini yapacağız." dedi.

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (EPA)
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (EPA)
TT

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: ABD'nin GKRY'ye silah ambargosunu kaldırma kararına somut adımla cevap vereceğiz

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (EPA)
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (EPA)

Çavuşoğlu, "2023'e Doğru Şehir Buluşmaları" programı kapsamında geldiği Muğla'da, Sıtkı Koçman Üniversitesi Öğrenci sarayı VIP Salonu'nda basın toplantısı düzenledi.
Kıbrıs Rum kesimine silah yardımı hakkında konuşan Çavuşoğlu, "Bu konu Milli Güvenlik Kurulunda değerlendirildi. Bu noktaya nasıl geldik. Biz garantör ülkeyiz. Garantör ülke olarak KKTC'nin de haklarını savunmak zorundayız. Oradaki Türk kardeşlerimizi korumak, kollamak bizim hakkımız. 1960'lar, 1974'ler konuşuluyor ama o günler geçti artık. O günlere dönülmesine müsaade etmeyiz. Her zaman KKTC'nin haklarını koruduk, koruyacağız." açıklamasında bulundu.
ABD'nin son dönemde aldığı bir kararının olduğunu anımsatan Çavuşoğlu, şunları kaydetti:
"Güney Kıbrıs Rum kesimine yönelik silah ambargoları var. Bunun da sebeplerinden bir tanesi, Rum tarafının kara para aklamada en önde gelen yerlerden birisi olması. Neymiş efendim, son zamanlarda Rum kesimi ABD ile kara para aklama konusunda iş birliği yapmış. Kara para aklama konusunda da iş birliği yapmış olabilir. Benim elimde veriler olmadığı için net bir şey söyleyemeyeceğim. Ama bunun karşılığı Rum tarafının ABD'den silah almasına izin vermek mi olması lazım. Başka destekler verebilir, maddi destek verebilir. Ama Ada'da Türk tarafı-Rum tarafı dengesi var. ABD, Türkiye ve Yunanistan arasında da bir denge politikası izliyordu. Bu politikadan 2 yıldır uzaklaşmaya başladı. Bu konuda biz uyardık. Bu son kararıyla da aslında denge politikasını tamamıyla bozduğunu, tamamen Rum yanlısı olduğunu gösteriyor ABD. ABD bir karar aldı. Rum tarafı silah alır, almaz. Bugüne kadar KKTC'de biz gerekli tedbirleri aldık. Bu karardan sonra biz de ilaveten buraya ne gerekiyorsa takviye yapacağız. Silah anlamında ne gerekiyorsa bunu yapacağız. ABD'nin bu kararına biz somut adımla cevap vereceğiz. Madem tırmanma istiyorsunuz Ada'da, biz de gereğini yapacağız. KKTC ve Kıbrıs Türkünü korumak için her türlü adımı atacağız."
Bunların teknik konular olduğunu anlatan Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanlığının bu konuda değerlendirmelerini yaptığını söyledi.
ABD'nin bu kararına somut bir adımla tepki vermeleri gerektiğini belirten Çavuşoğlu, "Artık başkalarının aldığı kararlara boyun eğmeyen bir Türkiye'nin olduğunu da dosta düşmana herkese göstermemiz gerekiyor." ifadesini kullandı.
Çavuşoğlu, Yunanistan'ın uluslararası hukuka aykırı bir şekilde silahsızlandırılmış adaların statüsünü ihlal etmesiyle ilgili olarak Türkiye'nin gerekli tedbirleri alacağını bildirdi.
"Biz de NATO üyesiyiz, biz olur vermeseydik Yunanistan NATO'ya üye olamazdı." diyen Çavuşoğlu, "Biliyorsunuz Yunanistan ayrıldı ve tekrar geldi. Yunanistan 'Arkamda o var, yanımda bu var.' gibi söylemlerin arkasına sığınırsa kendini aldatmış olur. Yarın herhangi bir durumda geçmişte olduğu gibi bugün kendisine gaz verenlerin hiçbirisini Yunanistan yanında göremez. Biz komşuyuz, biz yan yana olan iki ülkeyiz. Sorunlarımız var ve bunları çözmek için diplomasiyi ön plana çıkardık." dedi.
"AB, maalesef yüzde 100 haksız olduğu halde Yunanistan'ın yanında olmaya çalışıyor."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 14 Mart'ta Yunanistan Başbakanı'nı İstanbul'da misafir ettiğini ve burada gayet güzel bir mutabakata varıldığını hatırlatan Çavuşoğlu, şunları söyledi:
"Diplomasi yoluyla sorunlarımızı çözelim, birbirimizin aleyhinde olmayalım, üçüncü ülkeleri devreye sokmayalım. Mutabakat buydu ama Yunanistan 15 gün geçmedi tam tersine davranmaya başladı. Miçotakis'in New York'a gitmesiyle birlikte. Böyle uluslararası hukuktan yana olması lazım. Anlaşmalar varsa bu anlaşmalara uymak gerekiyor. Sonuçta Yunanistan'ın AB'nin arkasına sığınmasının da Yunanistan'a bir faydası olmaz. Siyasi cevaplar, demagoji, zayıf, cılız, hukuki argümanları ortaya koyamıyor. Tüm bu tezlerini ve yalanlarını çürüten mektuplarımızı görünce zaten zıvanadan çıktılar. Yunanistan AB tam arkamızda olur anlayışına sığınırsa yanılır. AB maalesef yüzde 100 haksız olduğu halde Yunanistan'ın yanında olmaya çalışıyor. O da uluslararası hukukun, hukukun üstünlüğünün, hakkın, hukukun eviyiz diye caka satan bir örgütten bahsediyoruz. Onlar da sorunun çözümüne katkı sağlamıyor. Oysa biz sorunlar için çözüm önerileri sunuyoruz. Hem Kıbrıs'ta hakça paylaşım, hem Ege'de sorunların çözümüyle ilgili biz her zaman öneriler ortaya koyuyoruz ama bizim üyemiz her şartta haklıdır yaklaşımının da bir faydası olmaz."
12 adaların silahlandırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz sorusu üzerine, Çavuşoğlu, şunları ifade etti:
"Silahsızlandırılmış adalardan bahsediyorum. Yunanistan’ın ihlal ettiği adalar. 1923 Lozan Antlaşması ile Yunanistan'a verildi bunların bir kısmı. Biz bu anlaşmanın tarafıyız. Bir kısım da 1947 Paris Barış Antlaşması ile verildi. Biz o anlaşmanın tarafı değiliz ama Türkiye’nin taraf olup olmaması da önemli değil. Bu anlaşmalar niçin imzalanmış? Barışı tesis etmek için imzalandı. Barışın şartları olarak Yunanistan’a ‘Bu adaları tamam sana verdik, senin ama bunları silahlandıramazsın.’ Yunanistan bu adaları 1960’larda silahlandırmaya başladı. Önce inkar etti, sonra Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra 'Bize tehdit var o yüzden silahlandırıyoruz.' dedi. Tabii bu statü ihlali o günlerde başladı. Biz bu silahsızlandırılmış adaların statüsünü ihlal eden Yunanistan’ı bu adımlarına karşı BM'ye bir mektup yazdık. Dedik ki 'Bu alınan adalar bu şartlarda verildi, anlaşmalar da ortada. Dolayısı ile Yunanistan bu ihlalden vazgeçmezse bu adaların egemenliği tartışılır.' Yunanistan hukuki bir cevap vermek yerine 'Türkiye bizim egemenliğimizi ihlal ediyor, tehdit ediyor.' demeye başladı. Oysa anlaşmalar var. Anlaşmayı ihlal eden Yunanistan. 8 ay sonra bir cevap yazdı. Biz tabii bir cevap daha yazdık. Yunanistan’ın iki cevabı oldu. İkisi de zayıf, cılız siyasi demogojiden ibaret. Hukuki yönü çok zayıf. Biz en son geçtiğimiz günlerde üçüncü bir mektubumuzu hukukçular ile oturduk. Yunanistan’ın içine düştüğü komik durumu anlatırken yine hukuki argümanlarımızı bir kere daha güçlü bir şekilde ortaya koyduk. Yunanistan’ı da esasen zıvanadan çıkaran bu, delirten bu. Türkiye soğukkanlı hukuki argümanları, bu anlaşmalara ne kadar bağlı olduğunu ortaya koyuyor. Yunanistan diyor ki 1947 Paris Barış Antlaşması'na Türkiye taraf değil. Türkiye'nin taraf olup olmaması değil, o zaman sana verilmiş, İtalyanlar vermiş ama şart koşmuş. İmza atmışsın. Kime karşı silahlandırıyorsun bunu. Türkiye'ye karşı silahlanıyorsun. Silahlandırmayacaksın. Barışın korunması için bu şart. Bu şartı bozuyorsan Türkiye'nin de eli kolu bağlı olarak beklemesi mümkün değil. Dedeağaç ve diğer bölgelerde ABD'nin sığınak yapması değişik bahaneler, efendim Rusya imiş, oraymış, buraymış, vesaire ama görüntüler öyle değil. En son Yunanistan’a verilen zırhlı araçları da bizim uçaklarımız tespit etti. Bundan da çok rahatsız oldular. Attıkları her adımın farkında olduğumuzdan da rahatsız oldular. Bu silahsızlandırılmış adaların statüsünü ihlal ettikleri bu adaları da bazılarını getirdiler bunu de tespit ettik. Bunun peşini tabii bırakmayacağız. Yunanistan ve Ankara büyükelçilerini bakanlığımıza çağırdık. Gerekli protestoları yaptık. Bundan sonra da adımlarımızı buna göre atacağız."
Mavi Vatan’a ilişkin bir soruyu yanıtlayan Çavuşoğlu şunları kaydetti:
“Dış politika milli bir politikadır. Dış politikayı içerideki kısır çekişmelere kurban etmemek lazım. Türkiye'nin milli menfaatlerini bir siyasete ya da çekişmeye kurban etmemek lazım. Adalarla ilgili önceden muhalefet milletvekilleri de gündeme getiriyordu, şimdi getirmiyorlar. Neden getirmiyorlar? Çünkü biz onlara gerçekleri belgelerle arşivlerle gösterdik. Ne yapıyorlardı? ‘AK Parti hükümetleri döneminde şu oldu bu oldu’ Bizim cevabımız gayet net. Biz AK Parti iktidarları ya da Cumhur İttifakı temize çıksın diye ülkemize zarar verecek açıklamalardan da imtina ediyoruz. Yani muhalefeti kötülemek için AK Parti'yi temize çıkarmak için ülkemizin menfaatlerine zararlı ise adım atmaktan biz imtina ederiz. Cumhurbaşkanı'mız da biz de öyle ama bizim cevabımız net. 1996 Kardak krizinden sonra hukuki ve fiziki statüsünde herhangi bir değişiklik olmamıştır. En son zırhlı araç. Zaten adaların statüsü zaten 60’lı yıllardan itibaren ihlal edilmiş. Bu bir mazeret değil ama yani ilaveten bu zırhlı araçları gönderdiler. Onu saymazsak, 1996 Kardak krizinden sonra böyle bir statünün ihlali olmamıştır. Dolayısıyla AK Parti'yi kötülemek için kara propaganda yapmaya gerek yok."
Çavuşoğlu, burada yaptığı konuşmada, Muğla'nın turizm ve tarımın göz bebeği olduğunu, Muğla ve 13 ilçesinde çeşitli programlarla hemşehrileriyle bir araya geleceklerini söyledi.
Toplam uzunluğu 1400 kilometreyi bulan sahiliyle Muğla'nın ülkenin en uzun kıyı şeridine sahip olduğunu belirten Çavuşoğlu, "Ege'deki haklarımızın korunmasında Muğla bizim için çok önemlidir. Yörük Türkmen diyarı Muğla'mız Antalya gibi ülkemizin turizm lokomotifidir. Turizm diplomasisine çok büyük önem veriyoruz. Bakanlık olarak Turizm Bakanlığımızın bu konudaki çalışmalarına da büyük önem veriyoruz. Turizm diplomasisinin bize de çok katkısı var." dedi.
Çavuşoğlu, daha fazla ve nitelikli turist çekmek için Kültür ve Turizm Bakanlığı ve sektör temsilcileriyle iş birliğinde çalıştıklarını anlattı. Türkiye'nin her coğrafyada diplomasisiyle iz bıraktığını dile getiren Çavuşoğlu, şöyle konuştu:
"Kafkaslar, Balkanlar, Afrika, Karayipler, Avrupa ve Asya... Her coğrafyada etkin ve güçlü bir Türkiye var. Geniş ufuklu, gerçekçi ve ilkeli bir politika yürütüyoruz. Her coğrafyada insanımızın girişimci yanı ve medeniyetimizin insani değerleriyle boy gösteriyoruz. Hem doğuyla hem batıyla konuşabilmemiz dış politikamıza güç katıyor. Türkiye kritik süreçlerin, diyalogları kolaylaştırıcı ve çözüm üreten ana aktörleri arasındadır. Avrupa'nın ortasındaki savaş 7 aydır devam ediyor. Salgın iklim değişikliği göç, enerji ve gıda krizleri gibi küresel sınamalar var. Bunlarla karşı karşıyayız. Küresel sistemin bu sınamalara çözüm üretemediğini bugün herkes kabul ediyor. Sistemin içinde olanlar da kabul ediyor."
Kriz dönemlerinde sağduyu, diyalog ve diplomasiyi öne çıkaran aktörlere ihtiyaç olduğuna dikkati çeken Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanı'nın liderliğinde Türkiye'nin ortaya koyduğu küresel iddiayla tüm insanlığın sorunlarına çözüm arayışı içerisinde olduğunu vurguladı.
"Bambaşka bir Türkiye'yi hep birlikte inşa ettik"
Diplomasideki yoğun çabanın yanında birlikte ülkede de büyük hizmetler yapma gayretinde olduklarını ifade eden Çavuşoğlu, "Hükümetimiz son 20 yılda ortaya koyduğu eserlerle mihenk taşı haline gelmiştir. Türkiye’nin her bir köşesine yayılmış hizmetlerimiz var. Medeniyet bize bırakılan en büyük emanet. Muğla'da son 20 yılda 40 milyar lirayı aşan önemli kamu yatırımları gerçekleştirdik. Sağlık alanında yaptığımız bu devrim Muğla'nın sağlık turizmine canlılık getirecek hem şehir hem ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayacak." diye konuştu.
Çavuşoğlu, konuşmasında Muğla'nın sağlık, eğitim ve diğer alanlarda yaptığı yatırımlar hakkında bilgi verdi. Muğla'da tek bir öğrencinin eğitim yılında açıkta kalmadığını vurgulayan Çavuşoğlu, tüm öğrencilerin yurtlara yerleştiğini bildirdi.
Muğla'nın turizmin yanında aynı zamanda tarım şehri olduğuna işaret eden Çavuşoğlu, 2 milyar lira destekle çiftçileri de yalnız bırakmadıklarını belirtti.
Ülkede son 20 yılda turizm, tarım, sanayi ve diplomaside büyük atılımlar yaşandığını vurgulayan Çavuşoğlu, "Bambaşka bir Türkiye'yi hep birlikte inşa ettik. Ülkemizi daha ileriye hep birlikte ileriye taşıyacağız." dedi.
Çavuşoğlu, Muğla'nın tarımdan turizme Türkiye ekonomisine ciddi katkı sağladığını, devletin de Muğla ekonomisini daha yukarıya taşımak için çalışacağını kaydetti.



Fransa, Hamas'ın Avrupa fonlarını kullanmış olabileceğine dair soruşturma çağrısında bulundu

Fransa’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Benjamin Haddad (AFP)
Fransa’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Benjamin Haddad (AFP)
TT

Fransa, Hamas'ın Avrupa fonlarını kullanmış olabileceğine dair soruşturma çağrısında bulundu

Fransa’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Benjamin Haddad (AFP)
Fransa’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Benjamin Haddad (AFP)

Fransa’nın Avrupa İşlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Benjamin Haddad, Avrupa Komisyonu’ndan, Avrupa fonlarının bazı sivil toplum kuruluşları (STK) üzerinden Hamas’a aktarılmış olabileceği iddiaları hakkında soruşturma başlatılmasını talep etti.

AFP'nin eriştiği mektup, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ile Avrupa Komisyonu üyeleri Dubravka Suica, Michael McGrath ve Magnus Brunner’a gönderildi. Haddad mektupta, “Son zamanlarda Hamas’ın 2020’den beri Filistin topraklarında faaliyet gösteren STK’lara ve uluslararası kuruluşlara kısıtlamalar getirdiğine dair şüpheler hakkında bilgilendirildim” ifadesini kullandı.

Haddad, söz konusu bilgilerin, Avrupa fonlarının bütünlüğü ve Avrupa vergi mükelleflerinin korunması açısından ciddi kaygılar yarattığını belirterek, katkıların yalnızca insani amaçlarla kullanıldığından emin olunması gerektiğini söyledi. AB’nin, Handicap International, Norveç Mülteci Konseyi (NRC) ve International Medical Corps gibi bazı insani yardım kuruluşlarına bağışçı olduğunu da hatırlattı.

Geçtiğimiz mayıs ayında Haddad, Avrupa fonlarının ‘antisemitizmle bağlantılı ya da aşırılık yanlısı gruplara’ gitmemesi için Brüksel’den denetimlerin güçlendirilmesini talep etmişti.

Haddad, mektubunda Fransa’nın Avusturya ve Hollanda ile birlikte Avrupa düzeyinde, ‘AB fonlarından yararlananların Avrupa değerlerine bağlılığını güvence altına almayı’ amaçlayan öneriler sunduğunu hatırlattı.

Haddad, “Fransa, yapıları Hamas ağlarının bir tür müdahalesi altında kalmış olabilecek insani amaçlı kuruluşlara Avrupa fonu sağlamayı kabul edilemez bulmaktadır” dedi.

Haddad ayrıca, uluslararası kuruluşların insani hizmetlerini sürdürebilmek için ‘AB düzeyinde terör örgütü olarak tanımlanan bir yapının desteğini kabul etmek zorunda bırakılmaması gerektiğini’ vurgulayarak bu iddialara ilişkin ‘tam kapsamlı bir soruşturma’ yapılması çağrısında bulundu.

Fransa, şeffaflığın artırılması ve fonların kontrolü için yeni mekanizmalar oluşturulmasının yanı sıra, daha güçlü bir fon askıya alma sistemi de talep etti.

Haddad sözlerini, “Avrupa değerleri ve haklarına yönelik bu dış manipülasyonlar karşısında, AB’nin, kurumlarının ve operatörlerinin, ayrıca üye devletlerin teyakkuzunu iki katına çıkarması gerekir” diyerek tamamladı.


Kanserli mutasyona sahip bir sperm donörü, Avrupa'da 197 çocuğun babası oldu

Laboratuvarda dondurulmuş sperm örnekleri, azot çözeltisi içeren soğutmalı bir kapta saklanıyor (Arşiv- Reuters)
Laboratuvarda dondurulmuş sperm örnekleri, azot çözeltisi içeren soğutmalı bir kapta saklanıyor (Arşiv- Reuters)
TT

Kanserli mutasyona sahip bir sperm donörü, Avrupa'da 197 çocuğun babası oldu

Laboratuvarda dondurulmuş sperm örnekleri, azot çözeltisi içeren soğutmalı bir kapta saklanıyor (Arşiv- Reuters)
Laboratuvarda dondurulmuş sperm örnekleri, azot çözeltisi içeren soğutmalı bir kapta saklanıyor (Arşiv- Reuters)

Yapılan kapsamlı bir soruşturma, kanser riskini büyük ölçüde artıran gen mutasyonunu farkında olmadan taşıyan bir sperm bağışçısının, Avrupa genelinde en az 197 çocuğun babası olduğunu ortaya çıkardı.

Çocukların bir kısmı zaten hayatını kaybetti ve bu mutasyonu miras alanların sadece küçük bir yüzdesi kanserden kurtulabiliyor.

Sperm İngiltere'deki kliniklere satılmadı, ancak BBC, konu hakkında bilgilendirilen çok az sayıda İngiliz ailenin Danimarka'da kısırlık tedavisi görürken donörün spermini kullandığını doğruladı.

Danimarka'daki Avrupa sperm bankası, sperm satışından sorumlu kurum olarak, etkilenen ailelere "en derin taziyelerini" iletti ve spermlerin bazı ülkelerde çok sayıda çocuğun babası olmak için kullanıldığını kabul etti.

Soruşturma, Avrupa Yayın Birliği'nin araştırmacı gazetecilik ağı kapsamında BBC de dahil olmak üzere 14 kamu yayın kuruluşu tarafından yürütüldü.

Sperm, 2005 yılında öğrenciyken bağış yapması karşılığında para alan anonim bir adamdan geldi. Spermi daha sonra yaklaşık 17 yıl boyunca kadınlar tarafından kullanıldı.

BBC'ye göre, adam sağlıklıydı ve bağışçılar için gerekli tüm tarama testlerinden geçmişti. Ancak, doğumundan önce bazı hücrelerinin DNA'sında bir mutasyon meydana gelmiş ve hücrelerin kanserleşmesini önlemede hayati rol oynayan TP53 genine zarar vermişti.

Donörlerin çoğu tehlikeli TP53 genini taşımamaktadır, ancak spermlerinin %20'sine kadarında bu gen bulunmaktadır. Bununla birlikte, enfekte spermden doğan her çocuk, bu mutasyonu tüm hücrelerinde taşıyacaktır.

Şarku’l Avsat’ın BBC'den aktardığına göre Londra'daki Kanser Araştırma Enstitüsü'nde kanser genetiği uzmanı olan Profesör Claire Turnbull şunları söyledi: "Bu yıkıcı bir teşhis. Herhangi bir aile için son derece zor bir teşhis. Çünkü bu riski ömür boyu taşımak zorunda kalma yükünü omuzlarına yüklüyor ki. bu şüphesiz yıkıcıdır."

Tümörleri tespit etmek amacıyla vücut ve beyin için yıllık MR taramaları ve karın ultrasonları yapılmaktadır. Kadınlar genellikle kanser riskini azaltmak için memelerini aldırmayı tercih ederler.

Avrupa Sperm Bankası, "donörün kendisinin ve aile üyelerinin etkilenmediğini" ve bu tür bir mutasyonun "genetik testlerle önleyici olarak tespit edilemeyeceğini" belirtti. Ayrıca, spermde sorun keşfedilir keşfedilmez donörü "bloke ettiklerini" belirttiler.

Sperm bağışı sonucu kanser gelişen çocukları tedavi eden doktorlar, bu yıl Avrupa İnsan Genetiği Derneği konferansında endişelerini dile getirerek, o zamana kadar bilinen 67 vakadan 23'ünde genetik mutasyon tespit ettiklerini bildirdiler. Bu çocukların onuna zaten kanser teşhisi konmuştu.

Bilgi talepleri ve doktorlar ile hastalarla yapılan görüşmeler sonucunda, bağışçılardan doğan çocuk sayısının çok daha fazla olduğunu keşfettik.

Sayı en az 197 çocuk, ancak tüm ülkelerden veri henüz alınmadığı için bu nihai sayı olmayabilir. Ayrıca kaç çocuğun bu ciddi genetik mutasyonu miras aldığı da bilinmiyor.


Türkiye: Kürt güçleri Suriye hükümetinin komutası altında olmalı

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Reuters)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Reuters)
TT

Türkiye: Kürt güçleri Suriye hükümetinin komutası altında olmalı

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Reuters)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Reuters)

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan bugün yaptığı açıklamada, kuzeydoğu Suriye’nin büyük bölümünü kontrol eden Kürt güçlerinin, Suriye ile tüm sınır kapılarının açılmasından önce Şam yönetiminin kontrolüne tabi olması gerektiğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın TRT’den aktardığı habere göre Fidan, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) 2026 yılı Dışişleri Bakanlığı bütçesinin sunumunun ardından milletvekillerinin sorularını yanıtlarken, Türkiye’nin prensip olarak Suriye ile tüm sınır kapılarını açma niyetinde olduğunu belirtti. Ancak kapıların açılabilmesi için 10 Mart anlaşmasının tamamlanması gerektiğini vurguladı.

Fidan, 10 Mart’ta Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile imzaladığı ve Kürtlerin liderliğindeki güçlerin tüm sivil ve askeri kurumlarını Suriye devlet yapısına entegre etmeyi kabul ettiği anlaşmayı hatırlattı.

Fidan, “Bizim politika olarak bütün sınır kapılarını açmaya niyetimiz var. Fakat Suriye'de, özellikle Nusaybin mücavirindeki sınır kapılarının açılabilmesi için 10 Mart mutabakatı ile ilgili sürecin tamamlanması ve merkezi hükümetin bir noktaya gelmesi lazım” dedi.

Suriye'nin kuzeydoğusundaki SDG milisleri (AFP)Suriye'nin kuzeydoğusundaki SDG milisleri (AFP)

Fidan, SDG’nin 2014’te DEAŞ’ın Suriye ve Irak’ın geniş bölgelerini ele geçirmesinin ardından ABD ile ortak mücadele yürütmesine rağmen, Şam ile yapılan anlaşmaları uygulama konusunda hiçbir hazırlık göstermediğini belirtti.

Türkiye, SDG ve YPG’yi, Ankara tarafından ‘terör örgütü’ olarak tanımlanan PKK’nın bir uzantısı olarak görüyor.

İsrail'in Gazze'deki ihlalleri

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, İsrail’i Gazze’deki ateşkes anlaşmasını ihlal etmekle suçlayarak, ülkenin barışı korumaya hazır olmadığını söyledi.

Türkiye, Mısır, Katar ve ABD ile birlikte ekim ayında Şarm eş-Şeyh’te imzalanan barış anlaşmasının taraflarından biriydi; anlaşmanın amacı Gazze Şeridi’ndeki savaşı sona erdirmekti.

Fidan, Türkiye’nin anlaşmanın garantörü olarak rolünü sürdürmesinin, barışın devamına bağlı olduğunu ifade etti.

Fidan, “Bu aşamada teknik ve hukuki açıdan garantör ülke değiliz ve başka bir garantör ülke de yok. Ancak gelecekteki anlaşmalar bunu gerektirirse Türkiye bu görevi üstlenecektir” dedi.

Fidan ayrıca, “Biz bir garantörmüşüz gibi sorumluluk yüklenmeye, iş birliklerini ilerletmeye, anlaşmalar yapmaya, açıkta ve kapalıda çalışmaya her zaman için hazırız ve buna da devam ediyoruz” ifadesini kullandı.