Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: ABD'nin GKRY'ye silah ambargosunu kaldırma kararına somut adımla cevap vereceğiz

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, "ABD'nin bu kararına (GKRY'ye silah ambargosunu kaldırması) somut adımla cevap vereceğiz. Madem tırmanma istiyorsunuz Ada'da, biz de gereğini yapacağız." dedi.

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (EPA)
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (EPA)
TT

Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu: ABD'nin GKRY'ye silah ambargosunu kaldırma kararına somut adımla cevap vereceğiz

Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (EPA)
Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu (EPA)

Çavuşoğlu, "2023'e Doğru Şehir Buluşmaları" programı kapsamında geldiği Muğla'da, Sıtkı Koçman Üniversitesi Öğrenci sarayı VIP Salonu'nda basın toplantısı düzenledi.
Kıbrıs Rum kesimine silah yardımı hakkında konuşan Çavuşoğlu, "Bu konu Milli Güvenlik Kurulunda değerlendirildi. Bu noktaya nasıl geldik. Biz garantör ülkeyiz. Garantör ülke olarak KKTC'nin de haklarını savunmak zorundayız. Oradaki Türk kardeşlerimizi korumak, kollamak bizim hakkımız. 1960'lar, 1974'ler konuşuluyor ama o günler geçti artık. O günlere dönülmesine müsaade etmeyiz. Her zaman KKTC'nin haklarını koruduk, koruyacağız." açıklamasında bulundu.
ABD'nin son dönemde aldığı bir kararının olduğunu anımsatan Çavuşoğlu, şunları kaydetti:
"Güney Kıbrıs Rum kesimine yönelik silah ambargoları var. Bunun da sebeplerinden bir tanesi, Rum tarafının kara para aklamada en önde gelen yerlerden birisi olması. Neymiş efendim, son zamanlarda Rum kesimi ABD ile kara para aklama konusunda iş birliği yapmış. Kara para aklama konusunda da iş birliği yapmış olabilir. Benim elimde veriler olmadığı için net bir şey söyleyemeyeceğim. Ama bunun karşılığı Rum tarafının ABD'den silah almasına izin vermek mi olması lazım. Başka destekler verebilir, maddi destek verebilir. Ama Ada'da Türk tarafı-Rum tarafı dengesi var. ABD, Türkiye ve Yunanistan arasında da bir denge politikası izliyordu. Bu politikadan 2 yıldır uzaklaşmaya başladı. Bu konuda biz uyardık. Bu son kararıyla da aslında denge politikasını tamamıyla bozduğunu, tamamen Rum yanlısı olduğunu gösteriyor ABD. ABD bir karar aldı. Rum tarafı silah alır, almaz. Bugüne kadar KKTC'de biz gerekli tedbirleri aldık. Bu karardan sonra biz de ilaveten buraya ne gerekiyorsa takviye yapacağız. Silah anlamında ne gerekiyorsa bunu yapacağız. ABD'nin bu kararına biz somut adımla cevap vereceğiz. Madem tırmanma istiyorsunuz Ada'da, biz de gereğini yapacağız. KKTC ve Kıbrıs Türkünü korumak için her türlü adımı atacağız."
Bunların teknik konular olduğunu anlatan Çavuşoğlu, Milli Savunma Bakanlığının bu konuda değerlendirmelerini yaptığını söyledi.
ABD'nin bu kararına somut bir adımla tepki vermeleri gerektiğini belirten Çavuşoğlu, "Artık başkalarının aldığı kararlara boyun eğmeyen bir Türkiye'nin olduğunu da dosta düşmana herkese göstermemiz gerekiyor." ifadesini kullandı.
Çavuşoğlu, Yunanistan'ın uluslararası hukuka aykırı bir şekilde silahsızlandırılmış adaların statüsünü ihlal etmesiyle ilgili olarak Türkiye'nin gerekli tedbirleri alacağını bildirdi.
"Biz de NATO üyesiyiz, biz olur vermeseydik Yunanistan NATO'ya üye olamazdı." diyen Çavuşoğlu, "Biliyorsunuz Yunanistan ayrıldı ve tekrar geldi. Yunanistan 'Arkamda o var, yanımda bu var.' gibi söylemlerin arkasına sığınırsa kendini aldatmış olur. Yarın herhangi bir durumda geçmişte olduğu gibi bugün kendisine gaz verenlerin hiçbirisini Yunanistan yanında göremez. Biz komşuyuz, biz yan yana olan iki ülkeyiz. Sorunlarımız var ve bunları çözmek için diplomasiyi ön plana çıkardık." dedi.
"AB, maalesef yüzde 100 haksız olduğu halde Yunanistan'ın yanında olmaya çalışıyor."
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın 14 Mart'ta Yunanistan Başbakanı'nı İstanbul'da misafir ettiğini ve burada gayet güzel bir mutabakata varıldığını hatırlatan Çavuşoğlu, şunları söyledi:
"Diplomasi yoluyla sorunlarımızı çözelim, birbirimizin aleyhinde olmayalım, üçüncü ülkeleri devreye sokmayalım. Mutabakat buydu ama Yunanistan 15 gün geçmedi tam tersine davranmaya başladı. Miçotakis'in New York'a gitmesiyle birlikte. Böyle uluslararası hukuktan yana olması lazım. Anlaşmalar varsa bu anlaşmalara uymak gerekiyor. Sonuçta Yunanistan'ın AB'nin arkasına sığınmasının da Yunanistan'a bir faydası olmaz. Siyasi cevaplar, demagoji, zayıf, cılız, hukuki argümanları ortaya koyamıyor. Tüm bu tezlerini ve yalanlarını çürüten mektuplarımızı görünce zaten zıvanadan çıktılar. Yunanistan AB tam arkamızda olur anlayışına sığınırsa yanılır. AB maalesef yüzde 100 haksız olduğu halde Yunanistan'ın yanında olmaya çalışıyor. O da uluslararası hukukun, hukukun üstünlüğünün, hakkın, hukukun eviyiz diye caka satan bir örgütten bahsediyoruz. Onlar da sorunun çözümüne katkı sağlamıyor. Oysa biz sorunlar için çözüm önerileri sunuyoruz. Hem Kıbrıs'ta hakça paylaşım, hem Ege'de sorunların çözümüyle ilgili biz her zaman öneriler ortaya koyuyoruz ama bizim üyemiz her şartta haklıdır yaklaşımının da bir faydası olmaz."
12 adaların silahlandırılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz sorusu üzerine, Çavuşoğlu, şunları ifade etti:
"Silahsızlandırılmış adalardan bahsediyorum. Yunanistan’ın ihlal ettiği adalar. 1923 Lozan Antlaşması ile Yunanistan'a verildi bunların bir kısmı. Biz bu anlaşmanın tarafıyız. Bir kısım da 1947 Paris Barış Antlaşması ile verildi. Biz o anlaşmanın tarafı değiliz ama Türkiye’nin taraf olup olmaması da önemli değil. Bu anlaşmalar niçin imzalanmış? Barışı tesis etmek için imzalandı. Barışın şartları olarak Yunanistan’a ‘Bu adaları tamam sana verdik, senin ama bunları silahlandıramazsın.’ Yunanistan bu adaları 1960’larda silahlandırmaya başladı. Önce inkar etti, sonra Kıbrıs Barış Harekatı'ndan sonra 'Bize tehdit var o yüzden silahlandırıyoruz.' dedi. Tabii bu statü ihlali o günlerde başladı. Biz bu silahsızlandırılmış adaların statüsünü ihlal eden Yunanistan’ı bu adımlarına karşı BM'ye bir mektup yazdık. Dedik ki 'Bu alınan adalar bu şartlarda verildi, anlaşmalar da ortada. Dolayısı ile Yunanistan bu ihlalden vazgeçmezse bu adaların egemenliği tartışılır.' Yunanistan hukuki bir cevap vermek yerine 'Türkiye bizim egemenliğimizi ihlal ediyor, tehdit ediyor.' demeye başladı. Oysa anlaşmalar var. Anlaşmayı ihlal eden Yunanistan. 8 ay sonra bir cevap yazdı. Biz tabii bir cevap daha yazdık. Yunanistan’ın iki cevabı oldu. İkisi de zayıf, cılız siyasi demogojiden ibaret. Hukuki yönü çok zayıf. Biz en son geçtiğimiz günlerde üçüncü bir mektubumuzu hukukçular ile oturduk. Yunanistan’ın içine düştüğü komik durumu anlatırken yine hukuki argümanlarımızı bir kere daha güçlü bir şekilde ortaya koyduk. Yunanistan’ı da esasen zıvanadan çıkaran bu, delirten bu. Türkiye soğukkanlı hukuki argümanları, bu anlaşmalara ne kadar bağlı olduğunu ortaya koyuyor. Yunanistan diyor ki 1947 Paris Barış Antlaşması'na Türkiye taraf değil. Türkiye'nin taraf olup olmaması değil, o zaman sana verilmiş, İtalyanlar vermiş ama şart koşmuş. İmza atmışsın. Kime karşı silahlandırıyorsun bunu. Türkiye'ye karşı silahlanıyorsun. Silahlandırmayacaksın. Barışın korunması için bu şart. Bu şartı bozuyorsan Türkiye'nin de eli kolu bağlı olarak beklemesi mümkün değil. Dedeağaç ve diğer bölgelerde ABD'nin sığınak yapması değişik bahaneler, efendim Rusya imiş, oraymış, buraymış, vesaire ama görüntüler öyle değil. En son Yunanistan’a verilen zırhlı araçları da bizim uçaklarımız tespit etti. Bundan da çok rahatsız oldular. Attıkları her adımın farkında olduğumuzdan da rahatsız oldular. Bu silahsızlandırılmış adaların statüsünü ihlal ettikleri bu adaları da bazılarını getirdiler bunu de tespit ettik. Bunun peşini tabii bırakmayacağız. Yunanistan ve Ankara büyükelçilerini bakanlığımıza çağırdık. Gerekli protestoları yaptık. Bundan sonra da adımlarımızı buna göre atacağız."
Mavi Vatan’a ilişkin bir soruyu yanıtlayan Çavuşoğlu şunları kaydetti:
“Dış politika milli bir politikadır. Dış politikayı içerideki kısır çekişmelere kurban etmemek lazım. Türkiye'nin milli menfaatlerini bir siyasete ya da çekişmeye kurban etmemek lazım. Adalarla ilgili önceden muhalefet milletvekilleri de gündeme getiriyordu, şimdi getirmiyorlar. Neden getirmiyorlar? Çünkü biz onlara gerçekleri belgelerle arşivlerle gösterdik. Ne yapıyorlardı? ‘AK Parti hükümetleri döneminde şu oldu bu oldu’ Bizim cevabımız gayet net. Biz AK Parti iktidarları ya da Cumhur İttifakı temize çıksın diye ülkemize zarar verecek açıklamalardan da imtina ediyoruz. Yani muhalefeti kötülemek için AK Parti'yi temize çıkarmak için ülkemizin menfaatlerine zararlı ise adım atmaktan biz imtina ederiz. Cumhurbaşkanı'mız da biz de öyle ama bizim cevabımız net. 1996 Kardak krizinden sonra hukuki ve fiziki statüsünde herhangi bir değişiklik olmamıştır. En son zırhlı araç. Zaten adaların statüsü zaten 60’lı yıllardan itibaren ihlal edilmiş. Bu bir mazeret değil ama yani ilaveten bu zırhlı araçları gönderdiler. Onu saymazsak, 1996 Kardak krizinden sonra böyle bir statünün ihlali olmamıştır. Dolayısıyla AK Parti'yi kötülemek için kara propaganda yapmaya gerek yok."
Çavuşoğlu, burada yaptığı konuşmada, Muğla'nın turizm ve tarımın göz bebeği olduğunu, Muğla ve 13 ilçesinde çeşitli programlarla hemşehrileriyle bir araya geleceklerini söyledi.
Toplam uzunluğu 1400 kilometreyi bulan sahiliyle Muğla'nın ülkenin en uzun kıyı şeridine sahip olduğunu belirten Çavuşoğlu, "Ege'deki haklarımızın korunmasında Muğla bizim için çok önemlidir. Yörük Türkmen diyarı Muğla'mız Antalya gibi ülkemizin turizm lokomotifidir. Turizm diplomasisine çok büyük önem veriyoruz. Bakanlık olarak Turizm Bakanlığımızın bu konudaki çalışmalarına da büyük önem veriyoruz. Turizm diplomasisinin bize de çok katkısı var." dedi.
Çavuşoğlu, daha fazla ve nitelikli turist çekmek için Kültür ve Turizm Bakanlığı ve sektör temsilcileriyle iş birliğinde çalıştıklarını anlattı. Türkiye'nin her coğrafyada diplomasisiyle iz bıraktığını dile getiren Çavuşoğlu, şöyle konuştu:
"Kafkaslar, Balkanlar, Afrika, Karayipler, Avrupa ve Asya... Her coğrafyada etkin ve güçlü bir Türkiye var. Geniş ufuklu, gerçekçi ve ilkeli bir politika yürütüyoruz. Her coğrafyada insanımızın girişimci yanı ve medeniyetimizin insani değerleriyle boy gösteriyoruz. Hem doğuyla hem batıyla konuşabilmemiz dış politikamıza güç katıyor. Türkiye kritik süreçlerin, diyalogları kolaylaştırıcı ve çözüm üreten ana aktörleri arasındadır. Avrupa'nın ortasındaki savaş 7 aydır devam ediyor. Salgın iklim değişikliği göç, enerji ve gıda krizleri gibi küresel sınamalar var. Bunlarla karşı karşıyayız. Küresel sistemin bu sınamalara çözüm üretemediğini bugün herkes kabul ediyor. Sistemin içinde olanlar da kabul ediyor."
Kriz dönemlerinde sağduyu, diyalog ve diplomasiyi öne çıkaran aktörlere ihtiyaç olduğuna dikkati çeken Çavuşoğlu, Cumhurbaşkanı'nın liderliğinde Türkiye'nin ortaya koyduğu küresel iddiayla tüm insanlığın sorunlarına çözüm arayışı içerisinde olduğunu vurguladı.
"Bambaşka bir Türkiye'yi hep birlikte inşa ettik"
Diplomasideki yoğun çabanın yanında birlikte ülkede de büyük hizmetler yapma gayretinde olduklarını ifade eden Çavuşoğlu, "Hükümetimiz son 20 yılda ortaya koyduğu eserlerle mihenk taşı haline gelmiştir. Türkiye’nin her bir köşesine yayılmış hizmetlerimiz var. Medeniyet bize bırakılan en büyük emanet. Muğla'da son 20 yılda 40 milyar lirayı aşan önemli kamu yatırımları gerçekleştirdik. Sağlık alanında yaptığımız bu devrim Muğla'nın sağlık turizmine canlılık getirecek hem şehir hem ülke ekonomisine önemli katkılar sağlayacak." diye konuştu.
Çavuşoğlu, konuşmasında Muğla'nın sağlık, eğitim ve diğer alanlarda yaptığı yatırımlar hakkında bilgi verdi. Muğla'da tek bir öğrencinin eğitim yılında açıkta kalmadığını vurgulayan Çavuşoğlu, tüm öğrencilerin yurtlara yerleştiğini bildirdi.
Muğla'nın turizmin yanında aynı zamanda tarım şehri olduğuna işaret eden Çavuşoğlu, 2 milyar lira destekle çiftçileri de yalnız bırakmadıklarını belirtti.
Ülkede son 20 yılda turizm, tarım, sanayi ve diplomaside büyük atılımlar yaşandığını vurgulayan Çavuşoğlu, "Bambaşka bir Türkiye'yi hep birlikte inşa ettik. Ülkemizi daha ileriye hep birlikte ileriye taşıyacağız." dedi.
Çavuşoğlu, Muğla'nın tarımdan turizme Türkiye ekonomisine ciddi katkı sağladığını, devletin de Muğla ekonomisini daha yukarıya taşımak için çalışacağını kaydetti.



Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
TT

Rusya, Ukrayna'nın doğusundaki stratejik şehir Kupiansk'ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu

(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)
(foto altı) Ukrayna'nın Donetsk bölgesindeki Pokrovsk şehrinde Rus bayrağıyla poz veren bir asker (Arşiv – Reuters)

Rusya bugün yaptığı açıklamada, kuzeydoğu Ukrayna’daki stratejik şehir Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurdu. Bu açıklama, Ukrayna güçlerinin son dönemde şehrin bazı mahallelerini geri aldığını açıklamasının ardından geldi.

Rusya’nın resmi haber ajansı TASS, bölgedeki Rus Zapad askeri grubunun sözcüsünün “Kupiansk şehri beşinci Rus ordusunun kontrolü altında” ifadesini aktardı.

Rusya, geçtiğimiz kasım ayında Kupiansk’ın kontrolünü ele geçirdiğini duyurmuş, ancak AFP’ye göre Ukrayna daha sonra şehrin bazı mahallelerini yeniden kontrol altına aldığını açıklamıştı.

Bu arada Ukrayna ordusu bugün yaptığı açıklamada, 24 Şubat 2022’de başlayan savaşın başından bu yana öldürülen ve yaralanan Rus askeri personel sayısının, son 24 saatte öldürülen veya yaralanan bin 150 kişi dahil olmak üzere yaklaşık 1 milyon 190 bin 620’ye yükseldiğini duyurdu.


Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
TT

Tom Barrack'ın Netanyahu'nun masasındaki kırmızı çizgileri

Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)
Fotoğraf: İsrailliler, Türkiye'nin Gazze'deki uluslararası güce katılımını reddeden pozisyonlarında ısrarcılar (İsrail medyası)

Emel Şehade

ABD Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın İsrail ziyareti, sadece Binyamin Netanyahu ile Başkan Donald Trump arasında beklenen ve Suriye ile güvenlik anlaşması konusunda ilerleme sağlamayı umduğu görüşmeden önce gerçekleşmesi nedeniyle değil, aynı zamanda Washington ve Tel Aviv arasında, özellikle Suriye ve Gazze dosyaları konusunda artan anlaşmazlıkların ortasında gerçekleşmesi nedeniyle de önceki ziyaretlerden farklıydı.

Barrack, İsrail üzerindeki sürekli ABD baskısı altında Netanyahu ile görüştü. Bu baskı, özellikle Lübnan dosyasıyla ilgili olarak, iki kurum arasında anlaşmazlıklara yol açtı. Siyasi kurum Washington'un diplomatik yolu destekleme talebine tamamen uyarken, askeri kurum Lübnan'a yönelik saldırıyı genişletmeyi ve Hizbullah'ın gücünü yeniden kazanmaya devam etmesini engellemeyi gerekli görüyor.

Ancak, görüşmelerin seyri ve Washington'un Tom Barrack’ın taşıdığı mesajları hakkında bilgili kaynaklara göre Netanyahu için sürpriz olan, Amerikalı konuğun İsrail'in Suriye'ye karşı operasyonları için kırmızı çizgiler belirlemesiydi: “Washington, Ahmed eş-Şara rejimini korumak istiyor ve onu istikrarsızlaştırmaya katkıda bulunan her türlü eylemi reddediyor.” Amerikan mesajında ​​ayrıca, Trump yönetiminin İsrail'in sınır ötesi saldırılarının, Washington'un Şam hükümetini istikrarı sağlama konusunda destekleme çabalarını baltaladığına, Suriye ile İsrail arasında yeni bir güvenlik anlaşmasına varma çabalarını zayıflattığına inandığı, Trump yönetiminin bunu reddettiği ve tekrarlanmaması konusunda uyardığı da yer alıyordu.

İkinci aşama öncelikler arasında

Barrack'ın ziyareti, Gazze meselesinde eyleme geçmeyi desteklemek ve Başkan Trump'ın Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme, yeni bir yönetim sistemine geçiş, uluslararası gücün konuşlandırılması planının tamamlanmasını sağlamak amacıyla Amerikalı yetkililerin İsrail'e yaptığı bir dizi ziyaretin parçası olarak önceden planlanmıştı.

İsraillilere sunulan ve Washington tarafından desteklenen model, ABD liderliğinde uluslararası bir istikrar gücünün kurulmasını ve bunun da Hamas'ın kademeli olarak silahsızlandırılmasına ve alternatif bir yönetim otoritesinin oluşturulmasına olanak tanımasını öngörüyor. Bu noktada, Türkiye'nin katılımı konusunda Washington ve Tel Aviv arasında önemli görüş ayrılıkları mevcut.

İsrailliler Türkiye'nin katılımına karşı çıkmaya devam ederken, Tom Barrack, Ankara'nın askeri gücü ve Gazze'deki nüfuz kanalları göz önüne alındığında istikrar gücünün bir parçası olacağını savunan Amerikan görüşünü dile getirdi. Bir güvenlik yetkilisi, “Türkiye'nin katılımı İsrail için kırmızı çizgidir” diyerek, bu konudaki anlaşmazlığın planın ikinci aşamasına yönelik herhangi bir ilerlemeyi engelleyebileceğini ifade etti. Yetkili ayrıca, “Hem siyasi hem de güvenlik açısından, Hamas ile ilişkilerini sürdüren bir taraf istikrar gücü olarak kabul edilemez. Dahası, bunu uluslararası çerçeveye dahil etmek, bir bütün olarak girişimin özünü baltalayabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Tom Barrack, Ankara'nın önemli askeri kapasiteye ve bölgesel etkiye sahip olduğu ve durumun istikrara kavuşmasına katkıda bulunabileceği varsayımına dayanarak, Türkiye'nin istikrar gücüne entegre edilmesini destekliyor. İsrail ise buna şiddetle karşı çıkıyor. Siyasi kaynaklar, iki ülke arasındaki gergin ilişkiler ve savaşın başlamasından bu yana Türk hükümetinin İsrail'e yönelik aleni tutumları göz önüne alındığında, Gazze'de Türk varlığının Tel Aviv için kırmızı çizgi oluşturduğunu belirtiyor.

İsrail'in bu muhalefeti, uluslararası gücün oluşturulmasındaki daha geniş zorluklara ekleniyor. Zira birçok ülke, Hamas'ın askeri gücünün tasfiye edilmesi, izleme mekanizmalarının ve sınır kapıları ile kaçakçılık yollarının kontrolü konusu netleşene kadar asker göndermekte tereddüt ediyor. İsrailli kaynaklar, gelecekteki herhangi bir çözüm planının İsrail'in güvenlik ihtiyaçlarına net bir yanıt içermesi ve Gazze'den yeni bir tehdidin ortaya çıkmayacağına dair garanti içermesi gerektiğini vurguluyor.

Raid Saad suikastı bir İsrail ihlaliydi

Hamas askeri lideri Raid Saad suikastı da Netanyahu-Barrack görüşmesinde ele alındı. Sızan bilgilere göre, Washington, İsrail Başbakanı'na Saad suikastının ateşkes anlaşmasının ihlali olduğunu belirten sert bir mesaj iletti.

İsrailli Kanal 12 televizyonu, Amerikalı yetkililerin Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Başkan Donald Trump'ın Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve danışmanı Jared Kushner'in Netanyahu'nun eylemlerinden dolayı hayal kırıklığına uğradığını söylediğini aktardı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre son ikisi, İsrail hükümetinin Saad suikastı hakkında ABD'yi önceden bilgilendirmediğini ve suikastı gerçekleştirmeden önce onlarla istişare etmediğini vurguladı.

Televizyonun haberinde, bir İsrailli yetkilinin Washington'un operasyondan memnun olmadığını doğruladığı, ancak Amerikan mesajının daha az sert olduğunu iddia ettiği belirtildi.

Yetkili, İsrail hükümetinin Trump yönetimine Hamas'ın İsrail askerlerine saldırarak ve silah kaçakçılığına yeniden başlayarak anlaşmayı ihlal ettiğini bildirdiğini söyledi. İsrailli yetkili “Raid Saad suikastı bu ihlallere karşılık olarak gerçekleştirildi ve ateşkesin devamlılığını sağlamayı amaçlıyordu” dedi.

Lübnan'da fırsat penceresi

Barrack'ın ziyaretinden önce bir güvenlik yetkilisi, ABD'nin Lübnan'da yeni bir çatışma turunu veto etmeye devam ettiğini söyledi. Yetkili, “İsrail kuzeyde büyük ölçekli bir operasyon düşünüyor, ancak Amerikalılar şu anda bunu engelliyor. Çatışma, bu aşamada sınırlı ve nokta operasyonlarla yönetiliyor ama İsrail bunların Hizbullah'ın İran desteğiyle kendisini yeniden inşa etmesini durdurmadığının farkında” diye ekledi.

Yetkili, İsrail'in karmaşık bir stratejik ikilemle karşı karşıya olduğunu belirtti: Hizbullah tehdidini sınırdan uzaklaştırmak için Lübnan'da büyük ölçekli bir askeri operasyon başlatmalı mı, yoksa en azından bu aşamada başka bir cephenin alev almasını istemeyen uluslararası ve özellikle de ABD'nin baskısı altında nokta saldırılar politikasını sürdürmeli mi?

Bir İsrail raporu, güvenlik birimlerinin Lübnan'da büyük ölçekli bir operasyon için baskı yaptığını ve hava kuvvetlerinin tam teyakkuzda olduğunu belirtti. Raporda ayrıca, “Hizbullah'ın yeniden güçlenmesini, özellikle füze, roket ve insansız hava araçları alanlarında askeri kapasitesini yeniden inşa etmesini engellemek için özel ve önemli bir fırsat penceresinin açıldığı hissi var” denildi.

Güvenlik birimlerinin değerlendirmelerine göre, “Rıdvan Gücü'ne ait eğitim kampları ve altyapıların hedef alınması ile komutanlarına yönelik suikastlar dahil olmak üzere bugüne kadar gerçekleştirilen nokta saldırılar, Hizbullah'ı önemli ölçüde zayıflattı, ancak kuzeydeki beldelere ve ötesine yönelik roket saldırıları tehdidini ve Lübnan'dan İsrail'e silahlı sızma tehlikesini tamamen ortadan kaldırmadı.”

İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir, Tom Barrack'ın gelişinden önce Lübnan sınırına giderek 91. Tümen ile Hanuka mumunu yakma törenine katıldı. Orada, Hizbullah'ın silahsızlandırılması konusundaki İsrail'in kararlı duruşunu açıkladı ve hatta büyük ölçekli bir saldırı olasılığına işaret etti.

Kuzey Komutanlığı ile yaptığı değerlendirme toplantısında, “Ordu kısa sürede Hizbullah'ın kilit isimlerini ortadan kaldırdı” diyerek, “Düşmanın yeniden güçlenmesine izin vermeyeceğiz ve anlaşmaya yönelik her ihlale karşılık vereceğiz. Ayrıca İran destekli örgütlerin sınırlarımızda varlık göstermesine izin vermeyeceğiz ve önleyici operasyonlarla onları engelleyeceğiz” tehdidinde bulundu.

Lübnan sınırındaki incelemelerinin ardından, “İsrail ordusunun bakış açısından, mevcut strateji sınırlı nokta operasyonlara, hava saldırılarına ve gizli baskınlara odaklanıyor. Bu icraatlar Hizbullah'ı zayıflatmaya devam ediyor, ancak özellikle kuzey sakinlerinin karşı karşıya kaldığı zor durum göz önüne alındığında, tehdide kapsamlı ve kalıcı bir çözüm sağlamıyor” dedi.

Lübnan konusundaki Amerikan tutumu hakkında bilgili bir İsrailli yetkili, “İstenen sonuçlar elde edilemezse ve Hizbullah'ın yeniden yapılanması durdurulmadan veya İsrail-Lübnan sınırından etkili bir şekilde uzaklaştırılmadan süre dolarsa, Amerikan vetosu kalkabilir ve İsrail'in kaçınılmaz bir savaşa başvurmaktan başka seçeneği kalmaz” dedi.

Eski Kuzey Komutanlığı komutanı yedek General Eyal Ben-Reuven ise aceleci adımlara karşı uyararak, İsrail'in Lübnan'a karşı siyasi zekâ ve önemli bir güçle hareket etmesi gerektiğini söyledi. Sözlerini şöyle tamamladı: “Bugün Hizbullah'ın zayıflığı nedeniyle durumu değiştirme fırsatımız var ve bu nedenle eş zamanlı olarak hareket etmeliyiz; Lübnan içinde aynı zamanda hem diplomatik hem askeri olarak hareket etmeliyiz. Uluslararası alanda da Hizbullah’a karşı hareket etmeliyiz. En önemlisi, ABD ile tam iş birliği içinde, atılım gerçekleştirmeye istekli bir Amerikan Başkanımız var, bu yüzden onu destekleyelim. Ve eğer askeri olarak hareket etmeye ihtiyaç varsa, böyle hareket edelim.”

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.


Yeni video ortaya çıktı: Sydney saldırısında silahsız direnen çift hayatını kaybetti

Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
TT

Yeni video ortaya çıktı: Sydney saldırısında silahsız direnen çift hayatını kaybetti

Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)
Adli tıp uzmanları, Sidney'deki Bondi Plajı'nda meydana gelen silahlı saldırı olay yerinde kurbanlardan birinin cesedini inceliyor (EPA)

Sydney’de Hanuka Bayramı kutlamalarını hedef alan kanlı saldırıya ilişkin yeni görüntüler yayımlandı. Kısa süre önce paylaşılan video, bir çiftin saldırganlardan biriyle silahsız şekilde boğuştuğunu ve silahını kısa süreliğine ele geçirmeyi başardığını ortaya koydu. Ancak saldırganın silahın kontrolünü yeniden sağlaması üzerine çift vurularak öldürüldü.

Bu yeni video, saldırganlardan biriyle yüzleşen kahraman Ahmed Elhamad'ın eyleminin ardından geldi.

İsrail güvenlik yetkilileri, dünya çapındaki çeşitli istihbarat teşkilatlarına uyarıda bulunduklarını, Yahudi mekanlarını hedef alan potansiyel terör saldırıları konusunda uyardıklarını ve uluslararası yetkilileri daha yüksek güvenlik önlemleri almaya çağırdıklarını söyledi.

Avustralya Yayın Kurumu (ABC) tarafından yayınlanan yeni görüntülerde, çiftin silahsız bir teröristle karşı karşıya geldiği görülüyor. Videoda, teröristle boğuşup onu silahsızlandırmaya çalıştıkları ve kısa süreliğine de olsa başarılı oldukları görülüyor.

Şarku'l Avsat'ın Daily Mail'den aktardığı habere göre terörist daha sonra silahının kontrolünü yeniden ele geçirdi ve ölümcül saldırısına devam etti. Çift, terör saldırısında hayatını kaybeden kurbanlar arasındaydı.

Sajid Akram ve oğlu Naveed, Yahudi Hanuka kutlamasını hedef alan toplu bir silahlı saldırıda 15 kişiyi öldürdü. Yetkililer saldırıyı Yahudi karşıtı bir terör eylemi olarak nitelendirdi, ancak saldırganın daha derin motifleri hakkında şimdiye kadar çok az ayrıntı verdi.

Avustralya Başbakanı Anthony Albanese dün yaptığı açıklamada, saldırının "DEAŞ ideolojisinden kaynaklanmış gibi göründüğünü" söyledi.

Avustralya polisi ise dün yaptığı açıklamada, Bondi Plajı'ndaki saldırıyı gerçekleştirdiği şüphesiyle suçlanan baba ve oğulun kullandığı araçta iki DEAŞ bayrağı ve bomba bulunduğunu belirtti.

Yeni Güney Galler Polis Komiseri Mal Lanyon, gazetecilere yaptığı açıklamada, Sidney sahili yakınlarında bulunan aracın oğlunun adına kayıtlı olduğunu ve içinde "iki adet el yapımı DEAŞ bayrağı" ile birlikte patlayıcı düzenekler bulunduğunu söyledi.