70 yaşına girecek olan Putin’in hayatını şekillendiren 7 önemli olay

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
TT

70 yaşına girecek olan Putin’in hayatını şekillendiren 7 önemli olay

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin (AFP)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yarın yani 7 Ekim’de 70 yaşına girmiş olacak.
BBC, özellikle son dönemde küresel bir krize ve endişeye yol açması ışığında, Putin’in hayatında zihinsel oluşumuna ve düşünce dünyasına büyük katkı sağlayan 7 önemli anı ele aldı.

1-1964 yılında judoyu öğrendi
İkinci Dünya Savaşı sırasındaki 872 günlük kuşatmanın acı izlerini hala taşıyan Leningrad’da doğan Putin, okulda güçlü ve kavgacı bir çocuktu.
Putin’in en iyi arkadaşı, hiç kimseden korkmadığı için okuldaki herkesle kavga edebildiğini belirtmişti.
Ancak, bu zayıf ama agresif küçük çocuğun sokak çetelerinin istila ettiği bir şehirde yaşaması için dövüş sanatlarını öğrenmesi gerekiyordu.
Putin, 12 yaşında bir Rus savaş sanatı olan samboyu ve ardından judoyu öğrendi.

Azim ve disiplin sayesinde 18 yaşında judoda siyah kuşak sahibi oldu ve ulusal gençler turnuvasında üçüncülüğü elde etti.
O zamandan beri bu, Putin’in ataerkil egosunun şekillenmesine yardımcı oldu. Ayrıca her zaman tehdit altında olduğunu ve proaktif olarak savaşması ve kendisini savunması gerektiğini hissetmesini sağladı.
Putin bir konuşmasında, “Bir kişi kaçınılmaz bir savaştaysa, rakibinin ayakları üzerinde durmaması için ilk önce sert bir şekilde vurmalıdır” demişti.

2- 1968’de KGB’ye iş başvurusunda bulundu
Çoğu insan sorgulanma veya herhangi bir nedenle tutuklanma korkusuyla Leningrad’daki Sovyet gizli istihbarat servisi KGB karargahına gitmekten, hatta oradan geçmekten kaçınırken, Putin için durum çok farklıydı.
Putin, henüz 16 yaşındayken KGB binasına girdi ve o zamanlar buna oldukça şaşıran memura istihbarat servisi için nasıl çalışabileceğini sordu.
Putin’e ilk önce askerlik hizmetini yerine getirmesi veya bir diploma alması gerektiği söylendi. Bu yüzden hangi bölümü okumasının kendisine avantaj sağlayacağını bile sordu.
Putin’in aldığı cevap bir hukuk diplomasıydı ve o andan itibaren hukuk okumaya karar verdi.

Bu hedefini gerçekleştiren, Leningrad Devlet Üniversitesi’nde hukuk bölümünden mezun olan Putin KGB’ye katıldı.
Uzmanlara göre, Putin için KGB en büyük güçtü, partiyle hiçbir bağı olmayanlar için bile güvenlik ve terfi sağlardı.
KGB, aynı zamanda bir otorite figürü olma fırsatı da sunabilirdi.
Putin’in gençken izlediği casus filmleri hakkında söylediği gibi, ‘bir casus binlerce insanın kaderini belirleyebilirdi’.

3-Alman protestocular 1989’da KGB binasını basmaya çalıştı
Tüm umutlarına rağmen, Putin’in KGB’deki kariyeri başlarda hızla yükselmedi. Putin iyi bir iş çıkarıyor ama terfi alamıyordu.
Bu nedenle Almanca kursuna kaydoldu ve ardından 1985’te Dresden’deki KGB irtibat bürosuna atandı.
Ancak Kasım 1989’da Doğu Alman rejimi şok edici bir hızla parçalanmaya başladı.
5 Aralık 1989’da bir grup protestocu Dresden’deki KGB binasını kuşattı.

Putin acilen en yakın Kızıl Ordu karakolunu koruma talebinde bulunmak için aradı ve onlar çaresizce “Moskova’dan emir almadan hiçbir şey yapamayız. Moskova şu ana kadar sessiz” yanıtını verdi.
Putin, öfkeli kalabalıkla müzakere görevini üstlendi ve herhangi bir can kaybına yol açmadan kuşatmayı bitirmeyi başardı.
Bu durum Putin’in hayatını büyük ölçüde etkiledi.
Sonraki yaşamında merkezi otoritenin ani çöküş veya herhangi bir kuşatmaya maruz kalmaması için her şeyi yapmaya karar verdi.

4-1992 tarihli ‘Gıda Karşılığı Petrol’ anlaşması
Putin daha sonra Sovyetler Birliği’nin dağılmasıyla birlikte KGB’den ayrıldı, ancak hızla reformist St. Petersburg belediye başkanının asistanı olarak yeni bir işe başladı.
Ekonomi serbest düşüşteydi ve Putin, şehrin sakinlerine yardım etmek için bir anlaşmayı yönetmekten, petrol ve metalleri (100 milyon dolar değerinde) yiyecek için değiştirmekle görevlendirildi.
Aslında kimse yiyecek görmedi. Kısa süre sonra yapılan bir soruşturmaya göre Putin, arkadaşları ve şehrin gangsterleri parayı cebe indirdi.
Putin, siyasi etkinin para kazandıran bir şey olduğunu ve gangsterlerin yararlı müttefikler olabileceğini çabucak öğrendi.
Etraftaki herkes güç ve yetkisinden faydalanırken, o neden bunu yapmasın?

5-2008’de Gürcistan’ın işgali
Putin 2000 yılında Devlet Başkanı olduğunda, Batı ile ‘eski Sovyetler Birliği’ndeki nüfuz alanı da dahil olmak üzere’ olumlu ilişkiler kurmayı umuyordu. Ancak kısa süre sonra hayal kırıklığına uğradı ve Batı’nın aktif olarak Rusya’yı izole etmeye ve aşağılamaya çalıştığını düşündü.
Putin, dönemin Gürcistan Devlet Başkanı Mihail Saakaşvili’nin NATO’ya katılmaya kararlı olması ve Gürcistan’ın Rus destekli Güney Osetya’nın ayrılıkçı bölgesinin kontrolünü yeniden ele geçirme girişimine kızmıştı.
Rus ordusu, 5 gün içinde Gürcü ordusunu yendi ve bu durum Saakaşvili’yi aşağılayıcı bir barışa zorladı.

Batı bu durum karşısında çileden çıktı. Ancak bir yıl içinde ABD Başkanı Barack Obama, Moskova’ya 2018 Dünya Futbol Kupası’na ev sahipliği yapma hakkı verilen Rusya ile ‘ilişkileri sıfırlamayı’ teklif etti.
Putin bu durumu, zayıf ve değişken bir Batı’nın patlayabileceği, kızabileceği ve tehdit edebileceğinin, ancak çıkarları söz konusu olduğunda nihayetinde geri adım atabileceğinin bir işareti olarak gördü.

6-2011’den 2013’e Moskova’daki protestolar
2011 parlamento seçimlerinin hileli yapıldığına dair yaygın inanç, Putin’in 2012’de devlet başkanlığına aday olacağını açıklamasıyla daha da yoğunlaşan protestolara yol açtı.
Bu protestolar, Moskova’nın merkezindeki protestocularla dolu Bolotnaya Meydanı’na atıfta bulunarak ‘Bolotnaya protestoları’ olarak biliniyordu.
Protestolar, Putin döneminin en büyük halk isyanını temsil ediyordu.

Rus lider, protestoların Washington tarafından başlatıldığına, teşvik edildiğine ve yönetildiğine inanıyor ve bundan o zamanki ABD Dışişleri Bakanı Hillary Clinton’ı sorumlu tutuyordu.
Özellikle Putin o zamandan beri Batı’nın kendisini tehdit ettiğini ve onu herhangi bir şekilde devirmek istediğini ve aslında savaşta olduğunu hissetti.

7-Koronavirüs izolasyonu
Yeni tip koronavirüs salgını tüm dünyayı kasıp kavururken, Putin olağanüstü bir izolasyona girdi.
Onu görmeye gelen herkes iki hafta karantinaya alındı ​​ve ardından mikropları öldürmek için ultraviyole ışıkla ışınlanmış ve dezenfektan püskürtülmüş bir koridordan geçmek zorunda kaldı.
Bu süre zarfında, Putin ile yüz yüze görüşebilecek müttefikler ve danışmanların sayısı önemli ölçüde azaldı.

Bu, Putin’in yetkililer ve danışmanlarla daha az görüşmesine ve dolayısıyla bir kriz veya sorun hakkında alternatif görüşleri daha az dinlemesine neden oldu.
Uzmanlar, o zamandan beri Putin’in tek başına düşünmeye ve kimseye danışmadan karar vermeye alıştığını söylüyor.
Onların görüşüne göre, Putin tüm varsayımlarının doğru ve tüm önyargılarının haklı olduğuna inandı ve Ukrayna’yı işgal kararını da böyle aldı.



Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
TT

Gazze savaşı nedeniyle gerginliğin arttığı bir ortamda Merz ilk ziyaretini gerçekleştirmek üzere İsrail'e geldi

Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)
Almanya Başbakanı Friedrich Merz'in Tel Aviv Havalimanı'na varış anı (DPA)

İsrail gazetesi Yediot Aharonot’un internet sitesi Ynet, dün yayımladığı haberinde Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in görevine başladıktan sonraki ilk resmi ziyaretini İsrail’e gerçekleştireceğini bildirdi.

Habere göre Merz, bugün (pazar) İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile bir araya gelecek.

Öte yandan İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, X platformundaki paylaşımında Almanya’yı İsrail için ‘önemli bir ortak’ olarak niteledi. Saar, iki ülke ilişkilerinin sürekli geliştiğini belirterek Merz’in ziyaretinin bu ilişkilerin güçlenmesine katkı sağlayacağını ifade etti.

Saar ayrıca, Almanya’nın geçen hafta ilk kez kendi topraklarında İsrail’e ait Arrow balistik füze savunma sistemi bataryası konuşlandırdığını hatırlattı.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Almanya Şansölyesi Friedrich Merz’in İsrail’e yaptığı ilk ziyarette, Berlin’in Gazze Şeridi’ndeki İsrail saldırılarına ve işgal altındaki Batı Şeria’daki şiddete yönelik son dönemdeki itirazlarına rağmen iki ülke arasındaki ‘özel’ ilişkiyi güçlendirmeyi hedeflediği bildirildi.

Merz, Ürdün’ün Akabe kentinde Kral 2. Abdullah ile yaptığı iki saatlik kısa görüşmenin ardından İsrail’e geçti. Şansölyenin bugün İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesi planlanıyor.

Ziyaret, Gazze Şeridi’nde savaşın başlamasından bu yana iki yılı aşkın süredir uluslararası alanda yalnızlık yaşayan Netanyahu açısından dikkate değer bir gelişme olarak değerlendiriliyor.

Savaşa ve yarattığı sonuçlara rağmen Almanya Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille cuma günü yaptığı açıklamada, ‘Almanya-İsrail ilişkilerinin sağlam, yakın ve güvene dayalı’ olduğunu vurguladı.

Almanya, İsrail’e güçlü destek veriyor ve bunu Nazi dönemindeki Yahudi soykırımı nedeniyle taşıdığı tarihi sorumlulukla açıklıyor. Merz’in bugün, Nazi Almanya’sı tarafından öldürülen Yahudi kurbanların anısını yaşatan Yad Vashem Anma Merkezi’ni ziyaret etmesi bekleniyor.

Bununla birlikte Berlin, Gazze Şeridi’ndeki insani durumun ağırlaşmasıyla birlikte son aylarda İsrail’e yönelik söylemini sertleştirdi.

Geçtiğimiz ağustos ayında Merz, İsrail’in kuşatma altındaki ve büyük ölçüde yıkıma uğramış Gazze Şeridi’ndeki askeri operasyonlarını yoğunlaştırmasına tepki olarak, Almanya’nın İsrail’e silah ihracatına kısmi kısıtlama getirme kararı almış ve bu adım ülkede siyasi tartışmaya yol açmıştı.

‘Söylem farklılığı’

Hükümet Sözcü Yardımcısı Sebastian Hille, iki ülke arasındaki ‘söylem farklılığına’ dikkat çekti.

Şansölye ile İsrail Başbakanı’nın bugün Gazze Şeridi’nde yaklaşık iki ay önce yürürlüğe giren ateşkesin ikinci aşamasına geçiş için yürütülen çabaları ele alması bekleniyor.

Bu anlaşma, İsrail ile Hamas’ın neredeyse her gün karşılıklı ihlal suçlamaları yöneltmesi nedeniyle hâlâ kırılgan. Bu durum, ABD Başkanı Donald Trump’ın savaşın sona erdirilmesi ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasını öngören planının tam olarak uygulanıp uygulanamayacağına ilişkin soru işaretlerini artırıyor.

Hille cuma günü, ‘yerleşimci şiddetinde büyük artış’ yaşandığını belirterek, bu durumu tekrardan kınadı ve İsrail hükümetine ‘yerleşim inşasını durdurma’ çağrısını yineledi.

Geçtiğimiz ağustos ayında açıklanan silah ihracatı kısıtlaması, Netanyahu hükümetinden sert tepki çekmişti. İsrail yönetimi, geleneksel müttefiki Almanya’yı bu adımla ‘Hamas terörünü ödüllendirmekle’ suçlamıştı.

Şansölye Merz’in, kararını İsrail Başbakanı’na telefonla bildirmesi sırasında ‘tartışmanın alevlendiği’ bildirildi.

Ancak Alman solunun radikal kanadındaki Die Linke partisine bağlı Rosa Luxemburg Vakfı’nın Tel Aviv Ofisi Direktörü Gil Shohat, AFP’ye yaptığı değerlendirmede, bunun iki lider arasındaki ‘söylemsel bir ayrışmadan’ öteye gitmediğini söyledi.

Öte yandan Alman ordusunun çarşamba günü İsrail dışında ilk kez konuşlandırılan Arrow füze savunma sisteminin ilk bölümünü faaliyete geçirmesi, Almanya’nın uzun vadeli güvenliği açısından İsrail’e duyduğu bağımlılığın boyutunu ortaya koydu.

Berlin ayrıca son dönemde, insansız hava araçlarına (İHA) karşı savunmasını güçlendirmesi konusunda İsrail’den aldığı desteğe dikkat çekti.

Yüksek beklentiler

Almanya’nın Eurovision Şarkı Yarışması’na İsrail’in katılımına onay vermesi, perşembe günü alınan kararla ülkede geniş destek görürken, bazı diğer ülkelerde boykot çağrılarını tetikledi.

Gil Shohat, Almanya Şansölyesi’nin Gazze’de savaş suçları ve insanlığa karşı suç işlediği şüphesiyle Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) tarafından aranan Binyamin Netanyahu’yu ziyaret etmesini, ‘normalleşmemesi gereken bir durumda olumsuz bir normalleşme işareti’ olarak değerlendirdi.

Friedrich Merz, şubat ayı sonunda parlamentoyu kazandıktan hemen sonra yaptığı açıklamada, UCM’nin hakkındaki yakalama kararına rağmen Netanyahu’nun Almanya’yı ziyaret edebileceğini söylemişti.

Ancak Şansölyelik makamı daha sonra bu meselenin ‘şu anda gündemde olmadığını’ bildirdi.

Konrad Adenauer Vakfı’nın Kudüs Ofisi Direktörü Michael Rimmel ise AFP’ye yaptığı açıklamada, Netanyahu’nun Berlin’den ‘sürekli bir destek işareti’ beklediğini ve kendisinin şu anda ‘yüksek beklentilere’ sahip olduğunu söyledi.

Öte yandan Rimmel’e göre Berlin’in son aylarda yaptığı çağrılar, Donald Trump’ın ‘daha güçlü etkisi’ karşısında sınırlı kalıyor. Rimmel, Trump’ın Gazze’de ateşkes sağlanması için İsrail’i baskı altına alabilen ‘tek aktör’ olduğunu belirtti.


ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
TT

ABD Savaş Bakanı: Tıpkı diğerleri gibi nükleer silah testleri yapacağız

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)
ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth (Reuters)

ABD Savaş Bakanı Pete Hegseth, dün akşamı yaptığı açıklamada, ABD'nin nükleer silahlar ve bunların fırlatma sistemleri üzerinde "tıpkı herkes gibi" testler yapacağını duyurdu; bu açıklama açıkça Rusya'ya atıfta bulunuyordu.

Kaliforniya'daki bir savunma forumunda konuşan Hegseth, ABD'nin Tayvan ile ilgili mevcut durumu değiştirmeye çalışmadığını da belirtti.

Bakanlığının, Başkan Donald Trump'ın Pasifik bölgesinde güçlü bir konumdan müzakere edebilmesini sağlamak için çalışacağını belirten Hegseth, ABD yönetiminin Hint-Pasifik bölgesindeki müttefiklerinin savunma bütçelerini artırmaları konusunda iyimser olduğunu kaydetti.

ABD Savunma Bakanı, İsrail, Güney Kore, Polonya ve Almanya'yı "ideal müttefikler" arasında sayarken, kolektif savunma konusunda harekete geçmeyen müttefiklerin vahim sonuçlarla karşı karşıya kalacağını vurguladı.


İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
TT

İsrail Cumhurbaşkanı: Trump'ın Netanyahu'ya af talebine saygı duyuyorum, ancak biz egemen bir devletiz

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, geçtiğimiz ekim ayında Ben Gurion Havalimanı'nda ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog’un arasında, (AP)

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, ABD Başkanı Donald Trump'ın Başbakan Binyamin Netanyahu'nun yolsuzluk davasında affedilmesi gerektiği yönündeki görüşüne saygı duyduğunu söyledi, ancak "İsrail egemen bir devlettir" diyerek ülkenin hukuk sistemine saygı duyduğunu vurguladı.

Herzog, Politico haber sitesine verdiği demeçte, "Herkes, önleyici bir affın davanın esasına göre değerlendirilmesi gerektiğini anlıyor" dedi.

Şarku'l Avsat'ın The Times of Israel'den aktardığına göre şöyle devam etti: "İncelenmesi gereken birçok konu var. Bir yandan kanun önünde tam eşitlik, diğer yandan her bir davanın kendine özgü koşulları."

Trump'ın Netanyahu için tekrar tekrar yaptığı af çağrılarına atıfta bulunarak, "Başkan Trump'ın dostluğuna ve görüşüne saygı duyuyorum" ifadesini kullandı.

Sözlerini şöyle tamamladı: "Çünkü Gazze'deki rehinelerimizi geri getirmesini istediğimiz ve bu rehineleri geri getirmek ve BM Güvenlik Konseyi kararını geçirmek için cesurca muazzam bir adım atan aynı Başkan Trump'tır. Ancak İsrail elbette egemen bir devlettir ve İsrail hukuk sistemine ve gerekliliklerine tam saygı duyuyoruz."

Trump, ekim ayında İsrail'e yaptığı ziyarette, Kudüs'teki parlamentoda yaptığı konuşmada Herzog'u başbakanı affetmeye çağırdı. Netanyahu, 2019'dan beri iş adamlarından yaklaşık 700 bin şekel (211.832 dolar) değerinde hediye aldığı iddiaları da dahil olmak üzere, üç davayla karşı karşıya. İsrail cumhurbaşkanının büyük ölçüde törensel bir rol üstlenmesine rağmen, Herzog istisnai durumlarda cezai suçlardan hüküm giymiş kişileri affetme yetkisine sahip.

2020'de başlayan Netanyahu'nun davası hâlâ devam ediyor ve tüm suçlamalardan masum olduğunu savunuyor. Başbakan davayı, sol tarafından demokratik olarak seçilmiş bir sağcı lideri devirmek için düzenlenen siyasi amaçlı cadı avı olarak nitelendirdi.

Netanyahu geçtiğimiz ayın sonunda, yıllardır süren yolsuzluk davasında Herzog'dan resmen af ​​talep etti ve cezai sürecin İsrail'i yönetme yeteneğini engellediğini ve af talebinin, ulusal çıkarlara hizmet edeceğini savundu.

Ülkenin kuruluşundan bu yana İsrail'de en uzun süre başbakanlık yapan Netanyahu, uzun süredir rüşvet, dolandırıcılık ve güveni kötüye kullanma suçlamalarını reddediyor.