Pentagon, 80 yıl aradan sonra ilk kez 101. Hava İndirme Tümeni'ni Romanya'ya konuşlandırdı

101. Hava İndirme Tümeni (Arşiv - ABD Ordusu)
101. Hava İndirme Tümeni (Arşiv - ABD Ordusu)
TT

Pentagon, 80 yıl aradan sonra ilk kez 101. Hava İndirme Tümeni'ni Romanya'ya konuşlandırdı

101. Hava İndirme Tümeni (Arşiv - ABD Ordusu)
101. Hava İndirme Tümeni (Arşiv - ABD Ordusu)

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), Rusya ile Amerika Birleşik Devletleri liderliğindeki Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü (NATO) arasındaki yüksek gerilime atıfta bulunarak, yaklaşık 80 yıldır ilk kez 101. Hava İndirme Tümeni'ni Avrupa'da Ukrayna sınırına konuşlandırdığını duyurdu.
Romanya-Odessa sınırına konuşlanan 101. Hava İndirme Tümeni’ne bağlı 2. Tugay, 4 bin 700 asker, onlarca helikopter ve zırhlı araçla birlikte “savaşa hazırız” mesajı verdi.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 24 Şubat'ta Ukrayna'ya karşı askeri operasyon başlattI. Operasyonun başlangıcından itibaren Rus kuvvetleri, 2014 yılında Moskova tarafından ilhak edilen ve yasal olarak tanınmayan Ukrayna bölgesi olan Kırım'dan kuzeye doğru ilerledi. 7 aydan fazla bir süredir Rusya, Karadeniz kıyılarını Herson bölgesine doğru itmeye çalışıyor; Moskova bunu, ‘Ukrayna'nın ana liman kentleri Mikolayiv ve Odessa'yı ele geçirmek, Ukraynalıları herhangi bir deniz çıkışından mahrum bırakmak ve Ukrayna ordusunu ülke kıyılarından çıkarmak’ amacıyla yapıyor.
Rus kuvvetlerinin Romanya yakınlarındaki bölgeye yaklaşması, NATO sınırlarına doğrudan bir tehdittir. Bu nedenle ABD, 101. Hava İndirme Tümeni'ni Romanya'ya konuşlandırdı.
Tatbikat bölgesini savaş helikopteri Black Hawk (Kara Şahin) ile dolaşan Amerikalı komutan General John Lubas, CBS News’e verdiği demeçte, "NATO topraklarının her bir karışını savunmaya hazırız, hava yeteneklerimizden ve varlıklarımızdan benzersiz yetenekler getirdik; bir piyade kuvvetiyiz, ancak yeteneklerimizi ve varlıklarımızı bir kez daha yanımızda getiriyoruz." ifadelerini kullandı.
ABD ve Rumen kuvvetleri ortak bir hava ve kara taarruz tatbikatı gerçekleştirerek hedefleri bombaladı. Tatbikatın amacı, Ukrayna kuvvetlerinin doğrudan sınırın ötesinde Rus kuvvetlerine karşı her gerçekleştirdiği muharebeleri simüle etmekti. Sınırlara çok yakın gerçekleşen bu savaş oyunları, Rusya'ya ve ABD’nin NATO'daki müttefiklerine, ABD ordusunun müdahaleye hazır olduğuna dair açık bir mesajdır.
ABD ile ortak tatbikata Romanya’dan katılan askerlerin komutanı General Lulian Berdila, elit Amerikan kuvvetleriyle eğitimin önemini vurguladı. Berdila, Fransa'nın batı kıyısındaki tarihi İkinci Dünya Savaşı savaşına atıfta bulunarak, “Şimdiki ortak tatbikatımız, İkinci Dünya Savaşı sırasında müttefiklerin Normandiya çıkarması gibi” dedi.
ABD kuvvetleri, Rumen ordusuna ait hava üssünde bir mevzilendi. 101. Hava İndirme Tümeni’nden yaklaşık 4 bin 700 askeri konuşlandırdı ve NATO'nun doğu kanadını güçlendirdi.
2. Tugay Muharebe Timi komutanı Albay Edwin Mathidis, Ukrayna'da savaşmaya en yakın ABD güçleri olduklarını söyledi. ABD kuvvetleri, Rus kuvvetlerini "yakından izliyor" ve eğitim için hedefler belirliyor ve savaşta yaşananları mükemmel bir şekilde yansıtan simülasyonlar yapıyorlar.
Tümen komutanları, çatışmanın tırmanması veya NATO'ya herhangi bir saldırı olması durumunda "bu gece" savaşmaya yahut sınırdan Ukrayna'ya geçmeye tamamen hazır olduklarını vurguladılar.
ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin ve Rusya Savunma Bakanı Sergey Şoygu Ukrayna'da savaşın başlamasından bu yana ikinci kez telefonda görüştü. Görüşme sırasında Austin, Batı'nın Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in nükleer silah kullanmasından endişe ettiği bir zamanda iki ülke arasındaki "iletişim kanallarını açık tutmanın önemini" vurguladı. 
Rusya Savunma Bakanlığı, iki bakanın "Ukrayna'daki durum da dahil olmak üzere uluslararası güvenlikle ilgili güncel konuları" görüştüğünü açıkladı.
Washington, Kremlin'in Ukrayna'daki savaşı durdurmaya yönelik bir tartışmaya girme niyetinde olmadığını açıkladı. ABD Dışişleri Bakanı Anthony Blinken, Washington'ın Moskova ile temaslarını sürdürmek istediğini söyledi. Ancak, daha üst düzeyde herhangi bir diplomatik temas şu anda masada değil ve bu, Putin'in "saldırganlığını durdurma" niyetine bağlı ifadesini kullandı.
Blinken, Cuma günü Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna ile düzenlediği ortak basın toplantısında şunları söyledi: "Bu yönde bir işaret görmüyoruz. Aksine, Rusya'nın saldırganlığında daha da ileri gittiğini görüyoruz." Colonna ise Moskova ile iletişim kanallarını açık tutmanın önemini vurguladı.
ABD başkentindeki Stratejik ve Uluslararası Araştırmalar Merkezi'nden bir sözcü: "Kesin olarak, Başkan Putin de dahil olmak üzere Rusya'daki karar vericilerle bir iletişim kanalı sürdürmenin gerekli olduğuna inanıyoruz." şeklinde konuştu.
Blinken, Rusya'nın son zamanlarda Ukrayna'daki sivil altyapıya yönelik saldırılarını ve Rusya'daki asker toplama için seferberlik hamlesini "Putin'in bu çatışmaya savaş yakıtı atma girişimi" olarak değerlendirdi.
Blinken en son Ocak ayında Rus mevkidaşı Sergey Lavrov ile görüşmüş ve Moskova'nın Ukrayna'yı işgal etmesi durumunda karşılaşacağı korkunç sonuçlar konusunda kendisini uyarmıştı. Şarku’l Avsat’ın ulaştığı bilgilere göre Blinken, o zamandan beri Lavrov ile görüşmeyi reddetti, ancak Temmuz ayında Rus mevkidaşı ile bir telefon görüşmesi yaparak, “Rusya'da gözaltına alınan Amerikalıların serbest bırakılmasını” talep etti.
Diğer yandan Putin ile ABD Başkanı Joe Biden arasında, önümüzdeki ay Endonezya'da yapılacak G20 zirvesinin oturum aralarında bir görüşme olasılığı konuşulmasına rağmen halihazırda olası görünmüyor.

 



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.