İngiltere'de ilk kez bir başbakan, monarktan daha zengin

Rishi Sunak (AA)
Rishi Sunak (AA)
TT

İngiltere'de ilk kez bir başbakan, monarktan daha zengin

Rishi Sunak (AA)
Rishi Sunak (AA)

İngiltere tarihinde ilk kez monarktan daha zengin bir başbakan olan Rishi Sunak ile Hint milyarderin kızı olan eşi Akshata Murty, 730 milyon sterlinlik servetleriyle dikkatleri üzerine çekiyor.
İngiltere'nin modern tarihinde en genç başbakan olan 42 yaşındaki Sunak, aynı zamanda ülkenin Asya kökenli ilk başbakanı.
Rishi Sunak, Doğu Afrika'dan İngiltere'ye göç eden Hint asıllı ailenin çocuğu olarak 12 Mayıs 1980'de Southampton'da dünyaya geldi.
Ülkenin en eski ve seçkin okullarından Winchester Koleji'nde eğitim gören Sunak, daha sonra Oxford Üniversitesi'ndeki Lincoln College'da ve ardından da Hint asıllı milyarder Narayana Murthy'nin kızı olan eşiyle tanıştığı ABD'deki Stanford Üniversitesi'nde eğitim aldı.

Sunak ile eşi Murthy, İngiltere'nin en zenginleri arasında 222. sırada
ABD'deki eğitiminin ardından yatırım bankası Goldman Sachs'ta analist olarak çalışmaya başlayan Sunak'ın siyasi hayatı ise ilk kez 2015'te Yorkshire bölgesindeki Richmond'dan Muhafazakar Parti Milletvekili seçilmesiyle başladı.
Sunday Times'a göre, eski bir bankacı olan Sunak ve eşi Murty, 730 milyon sterlin değerinde servete sahip ve bu da çiftin ülkenin en zenginleri arasında 222. sırada yer almasını sağlıyor.
Kral 3. Charles ve eşi Camilla'nın servetinin ise yaklaşık 300-350 milyon sterlin olduğu tahmin ediliyor.
Sunday Times'ın, Kraliçe 2. Elizabeth’in ölümünden önce bu yıl yayımladığı listede de Kraliçe'nin yaklaşık 370 milyon sterlinlik servete sahip olduğu tahminine yer verilmişti.
Sunak, İngiltere Kralı 3. Charles'ın servetini neredeyse ikiye katlayan mal varlığıyla ülke tarihinde monarktan daha zengin ilk başbakan oldu.

Zenginliğin kaynağının, eşinin babasının şirketindeki hisseleri olduğu tahmin ediliyor
Çiftin zenginliklerinin ana kaynağının ise Sunak'ın eşinin babası Narayana Murty'nin bilişim şirketi Infosys'deki yüzde 0,9 hissesi olduğu ve bu hissenin yaklaşık 690 milyon sterlin değerinde olduğu tahmin ediliyor.
The Guardian'a göre, Sunak, eşi ve iki kızı Krishna ve Anoushka, haftanın çoğunu başkent Londra'nın batısındaki Kensington'da bulunan, 7 milyon sterlin değer biçilen 5 odalı evlerinde, hafta sonlarını ise çift Kuzey Yorkshire'da yer alan seçim bölgesi Richmond'da geçiriyor.
Sunak, 2015'te milletvekili seçilmeden önce çiftin 1,5 milyon sterline satın aldıkları ev, halihazırda 2 milyon sterlinden fazla değere sahip ve kapalı yüzme havuzu, spor salonu, tenis, spa ve yoga stüdyosunu içinde barındırıyor.

"Zengin başbakan, hayat pahalılığıyla mücadele eden halkı anlayabilecek mi?" tartışması
Ülkenin yeni lideri Sunak, yıllar önce BBC'nin bir belgeselinde, "Aristokrat arkadaşlarım var, zenginler sınıfından arkadaşlarım var, işçi sınıfından arkadaşlarım var…" ifadesini kullanmış fakat bu sözlerinin hemen ardından düzeltme yaparak "işçi sınıfından arkadaşları"nın olmadığını söylemişti.
Sunak'ın bu ifadeleri, Boris Johnson'ın ardından başlayan liderlik yarışında Liz Truss'a karşı yürüttüğü seçim kampanyası sırasında sosyal medyada en çok paylaşılan görüntülerden oldu.
İngiltere'de Kral’dan daha zengin Hint kökenli Sunak'ın, başbakan olmasının ardından "ekonomide zor kararlar" alacağını açıklaması ise hayat pahalılığı ve artan enflasyonla mücadele eden halkın durumunu anlayıp anlamayacağı tartışmalarına yol açtı.
Sunak, Kral'dan hükümeti kurma görevini devralmasının ardından Başbakanlık Konutu 10 Numara önünde yaptığı açıklamada, ekonomide istikrarı ve güveni hükümetinin gündeminin merkezine koyacağı sözünü vermiş ve bunun "alınması zor kararlar" anlamına geleceğini belirtmişti.

Başbakan: "İnsanları banka hesaplarına göre değil, karakterlerine göre değerlendiriyorum"
Kişisel servetiyle ilgili sorulardan da kaçmayan Sunak, ülkeyi yönetemeyecek kadar zengin olup olmadığı sorulduğunda bu konumda bulunduğu için şanslı olmasına rağmen bu şekilde doğmadığını dile getirmişti.
Başbakan Sunak, BBC Radio'ya verdiği demeçte de "İnsanları banka hesaplarına göre değil, karakterlerine göre değerlendiriyorum ve insanların beni son birkaç yıldaki eylemlerime göre yargılayabileceğini düşünüyorum." demişti.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.