Netanyahu’nun seçim zaferinin 6 nedeni

Kitlesinden vazgeçmediği aktif bir savaş yürüttü.

Likud Partisi lideri Binyamin Netanyahu, eşi Sarah ile birlikte 2 Kasım’da erken saatlerde Kudüs’teki kampanya merkezinde destekçilerine hitap etti. (AFP)
Likud Partisi lideri Binyamin Netanyahu, eşi Sarah ile birlikte 2 Kasım’da erken saatlerde Kudüs’teki kampanya merkezinde destekçilerine hitap etti. (AFP)
TT

Netanyahu’nun seçim zaferinin 6 nedeni

Likud Partisi lideri Binyamin Netanyahu, eşi Sarah ile birlikte 2 Kasım’da erken saatlerde Kudüs’teki kampanya merkezinde destekçilerine hitap etti. (AFP)
Likud Partisi lideri Binyamin Netanyahu, eşi Sarah ile birlikte 2 Kasım’da erken saatlerde Kudüs’teki kampanya merkezinde destekçilerine hitap etti. (AFP)

İsrail’de üç aylık bir süre boyunca yapılan tüm kamuoyu anketlerinin aksine sonuçlar, Netanyahu’nun toplam 120 sandalyeden 65’ini kazandığı büyük bir zafere sonuçlandı. Anketler, parlamento seçimlerinin sonuçlarının iki kamp arasında eşitlikle ve muhalefet lideri Binyamin Netanyahu’nun hükümet kuramamasıyla sonuçlanacağına işaret ediyordu.
Uzman üniversite profesörlerinin başını çektiği kamuoyu anket şirketlerinin sahipleri başlarını toprağa gömerken, anketlerde bu sonucu açığa çıkaramamalarının nedenlerini anlamaya çalışıyorlar. Ancak Netanyahu’ya yakın bir isim olan ve bir sonraki hükümette Dışişleri Bakanı olarak önerilen İsrail’in eski Birleşmiş Milletler (BM) Temsilcisi Danny Danon, Şarku’l Avsat’a şu değerlendirmelerde bulundu:
“Kazanacağımızı biliyoruz. Son iki hafta içerisinde Avrupa, ABD ve bazı Arap ülkelerindeki dostlarımızla temaslar kurduk. Onlara iktidara geri dönme şansımızın büyük olduğunu bildirdik. Ayrıca kendilerine güvence ve açıklama mesajları gönderdik.”
Danon,  Şarku’l Avsat’ın “Tam olarak ne dediler?” sorusunu yanıtlayan Danon, “Neredeyse kesinlikle zafer kazandığımızı ve hükümetimizin İsrail’i demokratik ve pozitif bir ülke ve özgür dünyanın bir parçası olarak koruyacağını söyledik” ifadelerini kullandı.

Zafere yönelik bu yoğun güven nereden geliyor?
Öncelikle Netanyahu ve danışmanlarından oluşan ekibi, Likud’a oy verenlerden 300 bin seçmeni ve Mart 2019’daki seçimlere katılan ve son üç seçimde oy kullanmaktan kaçınan diğer müttefiklerini geri döndürmek için bir plan geliştirdi. Bu seçmenler, kuzey ve güneydeki uzak kırsal kasabalarda yaşıyorlar. Yoksul ve mutsuzlar. Netanyahu onlarla birkaç kez bir araya geldi ve birlikte saatler geçirdi. Nihayetinde yarısından fazlasını geri döndürmeyi başardı.
İkinci olarak Netanyahu, önceki dört seçim savaşı sırasında Knesset’te 10 milletvekilinden 15’e kadar benzeri görülmemiş sayıda Arap milletvekilinin seçilmesinin, kendisinin iktidara dönüş şansını engelleyen bir durum olduğu kanısına vardı. Nihayetinde Arap seçmenleri oy kullanmaya gitmesinler diye hipnotize etmek için başarılı bir plan daha uygulamaya koydu. Ancak uzun süre bu planı devreye sokmasına gerek kalmadı. Zira Arap partilerden oluşan Birleşik Liste, sürpriz bir şekilde Netanyahu’yu amacına ulaştırdı. Öyle ki milletvekilleri Eymen Avde ve Ahmed et-Tibi liderliğindeki ‘Cephe Koalisyonu’ ve ‘Arap Değişim Hareketi’ ve Sami Ebu Şehade liderliğindeki Ulusal Demokratik Birlik Partisi listesi olarak iki bloğa bölündü. Bu çerçevede milletvekili Mansur Abbas liderliğindeki İslami Hareketin Birleşik Arap Listesi’nin, 2021 seçimlerinde bölünmesi dolayısıyla Arapların üç listesi oldu.
Bu bölünme Arap seçmenler arasında yoğun bir öfke ve hayal kırıklığına yol açtı. Saygın isimlerden oluşan gruplarla birlikte Arap partileri, tüm Arap partilerinin düşme tehlikesi olduğunu haykırmaya çalıştı. Böylece vicdanlar ve duygular harekete geçti. Öyle görünüyor ki Araplar, liderlerini affetme ve onlara bir şans daha verme eğilimine girdiler. Netanyahu ve yoldaşı Itamar Ben Gvir, Yahudi seçmenleri kışkırttı ve Arapların sandık başına gitmesine karşı onları uyardı. Araplar arasındaki seçmen katılımı, geçen yılki yüzde 45 oranından geçen salı günü yüzde 58’e yükseldi. Ancak Netanyahu’nun kampanyası Yahudiler arasındaki oy kullanma oranını yüzde 66’dan yüzde 73’e çıkardı. Ve Araplar arasında oy artışı etkisini kaybetti. Ulusal Demokratik Birlik Partisi düştü ve 130 bin oy boşa gitti. Ardından Netanyahu’ya, sol eğilimli Meretz partisinin düşüşü ile inandırıcı olmayan bir hediye daha verildi.
Üçüncü olarak Netanyahu, halktan hiçbir zaman kopmadığı canlı bir seçim kampanyası yürüttü. Tatillerde bile birkaç saatte bir yeni bir video yayınlayarak takipçileriyle etkileşime girdi. Mesajlarında ikna edici görünüyordu. Başbakan Yair Lapid’i küçümsemeye ve onu zayıf göstermeye odaklandı. Lapid için “Hizbullah’ın tehditlerine boyun eğiyor ve Lübnan ile deniz sınırları konusunda bir anlaşma imzalıyor”, “Filistin terörüne karşı taviz veriyor”, “ABD baskısına boyun eğiyor ve İran’a karşı herhangi bir önlemle ABD’yi şaşırtmayacağını taahhüt ediyor” açıklamaları yaptı.
Dördüncü olarak Netanyahu, kampanyasında, Lapid kampında ‘Avigdor Liberman, Gideon Sa’ar, Matan Kahana ve Ze’ev Elkin gibi’ radikal sağcı güçler içeriyor olmasına rağmen, savaşının solcu kampla olduğunu vurguladı. Lapid’in BM’de iki devletli çözüme verdiği destekle ilgili açıklamalarını, sağcı seçmenleri ‘yeni bir Oslo anlaşmasına’ karşı korkutmak için kullandı.
Beşinci olarak Netanyahu, propagandasında ‘İbrahim Anlaşmaları’nı sonuçlandırmadaki rolünden ve onları genişletme planından bahsederken, bunlardan kendi başarısıymış gibi bahseden Lapid ile alay etti.
Altıncı olarak ekonomik konuda bile yanıltmayı başardı. Öyle ki Netanyahu, neoliberal ekonomi okulunun oğlu olarak bilinmesine rağmen, aşırı fiyatlar uygulayan Lapid- Liberman politikasına karşı kampanya yürüttü. Her şeyden önce Netanyahu, iktidar için hırslı bir adam gibi göründüğü, ulaşmaya kararlı ve güçlü bir iradeye sahip olduğu tutkulu bir savaş yürütüyordu. Kendi partisinin sert lideri, dört partiden oluşan bir kampın da kararlı lideriydi. Öte yandan Lapid ve müttefiklerinin kampanyası ise soğuk, sakin, zayıf ve çekingendi.
Bu koşullar altında Netanyahu, yüz binlerce ek oyu kendisine çekti. Oyların büyük bir kısmını kendisine müttefik olan partiler kazansa da Likud, en büyük parti olarak kaldı. Müttefikleriyle zaferin meyvelerini paylaştı, en büyük payı aldı ve başbakanlığı kazandı.



Birleşik Krallık: Filistin devletinin tanınması Hamas için bir ödül değil

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer (Reuters)
Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer (Reuters)
TT

Birleşik Krallık: Filistin devletinin tanınması Hamas için bir ödül değil

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer (Reuters)
Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer (Reuters)

 

Birleşik Krallık bugün, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki durumu iyileştirmek ve barışı sağlamak için adımlar atmadığı takdirde Filistin devletini tanıma planları yaparak Hamas'ı ödüllendirdiği yönündeki eleştirileri reddetti.

Gazze Şeridi'nde son günlerde zayıf düşmüş çocukların görüntüsü dünyayı şok etti. Bir küresel açlık gözlemevi dün, Gazze Şeridi'nde kıtlığın ortaya çıktığı ve yaygın ölümleri önlemek için acil önlemlerin alınması gerektiği konusunda uyarıda bulundu.

Birleşik Krallık Başbakanı Keir Starmer'ın İsrail'e eylül ayı için son tarih belirleyerek verdiği uyarı, İsrailli mevkidaşı tarafından hemen kınandı. İsrailli mevkidaşı, Starmer'ın Hamas’ı ödüllendirdiğini ve 2023'teki sınır ötesi saldırısında ölen ve yaralananları cezalandırdığını söyledi.

Öte yandan ABD Başkanı Donald Trump, Hamas'ın bağımsız bir Filistin devletini tanıyarak ödüllendirilmemesi gerektiğine inandığını söyledi.

Bu eleştiriye yanıt olarak, hükümet tarafından bir dizi medya röportajında soruları yanıtlamakla görevlendirilen Birleşik Krallık Ulaştırma Bakanı Heidi Alexander bugün yaptığı açıklamada, bunun Birleşik Krallık'ın planını tanımlamak için doğru bir yol olmadığını ifade etti.

LBC radyosuna konuşan Alexander, “Bu Hamas için bir ödül değil, çünkü Hamas korkunç zulümler işleyen aşağılık bir terör örgütü. Mesele Filistin halkıyla ilgili. Mesele Gazze'de açlıktan ölen çocuklarla ilgili” ifadelerini kullandı.

Alexander, “İsrail hükümetine, Gazze Şeridi'ne yardım girişine getirilen kısıtlamaları kaldırması için baskı yapmalıyız” dedi.

Fransa geçen hafta, eylül ayında Filistin devletini tanıyacağını duyurdu.

Ardışık İngiliz hükümetleri, bu kararın en etkili olduğu zamanda Filistin devletini tanıyacaklarını açıklamıştı.

Dün televizyonda yayınlanan bir konuşmasında Starmer, bu zamanın geldiğini belirterek Gazze Şeridi'ndeki acıları vurguladı ve iki devletli çözümün, yani Filistin devletinin İsrail ile barış içinde bir arada yaşamasının tehdit altında olduğunu belirtti.

Starmer, İsrail'in Gazze Şeridi'ne daha fazla yardımın girmesine izin vermek için somut adımlar atmaması, Batı Şeria'yı ilhak etmeyeceğini açıkça ilan etmemesi ve iki devletli çözüme yol açacak uzun vadeli bir barış sürecine bağlı kalmaması halinde, Birleşik Krallık'ın eylül ayında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda bu adımı atacağını bildirdi.