İsrail’de politikacıları ve generalleri mağlup eden pragmatik lider: Netanyahu

ABD’ye sırtını dönen, Yahudilere meydan okuyan ve Demokratları kızdıran bir ABD’li.

Netanyahu, eşiyle birlikte geçen çarşamba günü Kudüs’teki Likud binasında destekçilerini selamladı. (Reuters)
Netanyahu, eşiyle birlikte geçen çarşamba günü Kudüs’teki Likud binasında destekçilerini selamladı. (Reuters)
TT

İsrail’de politikacıları ve generalleri mağlup eden pragmatik lider: Netanyahu

Netanyahu, eşiyle birlikte geçen çarşamba günü Kudüs’teki Likud binasında destekçilerini selamladı. (Reuters)
Netanyahu, eşiyle birlikte geçen çarşamba günü Kudüs’teki Likud binasında destekçilerini selamladı. (Reuters)

İsrail’de bu hafta düzenlenen seçimlerin sonuçları açıklandığında Binyamin Netanyahu’nun daha önce hiç olmadığı derecede ezici bir zafer kazandığı ortaya çıktı. Sadece rakipleri için değil, evi içerisinde de büyük bir şok yaşanırken, herkes nihai sonuca kilitlendi.
Sonuç, en iyimser beklentileri dahi aştı. Netanyahu’ya yakın isimler şaşkınlık yaşarken aralarından biri “Kazandın. Sadece Yair Lapid’e karşı değil, ABD’ye ve tüm rakiplerine karşı da” diye haykırdı. Bir danışman ise “Tüm başkentlerde ışıklar yanıyor. Sonucu izliyor. Bibi’nin (Netanyahu) geri dönüp dönmeyeceğini takip ediyor” dedi. Ancak Netanyahu’nun yüzünde herhangi bir sevinç ifadesi yoktu. Her zamanki gibi dudaklarının sağ tarafına hafif bir gülümseme yerleştirdi ve “Hadi işe koyulalım” dedi.
Kendisi, çalışan bir adam. Rakipleri ve düşmanları bile onun ‘delicesine enerjik’ olduğunu söylerken, çalışmayı çok sevdiği için de Netanyahu hakkında ‘çiftçi’ yorumu yapılıyor. Ayrıca ‘çalışma tutkusu, siyasi zaferlerinin temel motivasyonudur’ değerlendirmesi yapılıyor. Hatta İsrail’de onun gibi partizan savaşları veren bir politikacı yok. Eşdeğer süre görev yapmış bir başbakan da bulunmuyor. Rakiplerini niceliksel ve niteliksel olarak kendi hızında yenen bir lider yok. En önemlisi de onun gibi ‘Başbakanın devleti’ unvanına ve başbakanlık tutkusuna sahip siyasi bir lider olmaması. 1996’dan 1999’a ve 2009’dan 2021’e kadar bu pozisyonda 15 yıl geçirdi. Şimdi süresini belirlemeye kimsenin cesaret edemediği yeni bir döngü başlıyor.
Netanyahu bu pozisyonda, İsrail’deki en iyi liderleri yenmeyi başardı. En iyi generallerden biri olan ve sağcı bir üniversite öğrencisinin kurşunlarıyla ölen İzak Rabin’e karşı şiddetli bir savaşa öncülük ettikten sonra, nükleer projenin babası, Filistinliler ve Ürdün ile barış anlaşmalarının mimarı olan Şimon Peres’i mağlup etti. General Ehud Barak, başbakanlık seçimlerinde kendisini mağlup etse de Netanyahu, yenilgiyi nasıl tersine çevireceğini biliyordu. Daha sonra Barak, Netanyahu liderliğinde birkaç yıl bakan olarak kaldı.
Onu ‘yıkım meleği’ olarak adlandıran İzak Şamir ve ‘ebedi bir komplocu’ gören Ariel Şaron gibi siyasi liderler, hatta sağın liderleri bile kendisiyle çok savaştı. Ona güvenmediler. Yahudi devletinin geleceğine yönelik tehlikeli olacağı konusunda uyardılar. Ancak Şamir ve Şaron, onu kendi hükümetlerinde bakan olarak atamak zorunda kaldılar ve başbakan olarak gelişine tanık oldular.
‘Dostluk ve düşmanlık’ hesaplarını ona bırakın. Netanyahu’nun bir sırrı, hatta belki de başbakanlık koltuğu için mıknatısa sahip olmasını sağlayan sırları var. Tüm göstergeler daha uzun yıllar orada kalacağı yönünde. Onunla ve İsrail’de temsil ettiği şeyle muhatap olmak isteyenler, onun kişiliğinin sırlarını ve bileşenlerini bilmelidir. Doğuda, batıda ve hatta bu çağda yaşayan herkes bir yer ve zamanda bu karakterle karşılaşacaktır.

Akademisyenin oğlu
73 yaşının üzerinde, tüm asistanları ondan daha genç ama hepsinden daha fazla çalışıyor. Sadece bugün değil, her gün. Bu dünyanın bilincine vardığından beri...
Binyamin Netanyahu, 1949 yılında Tel Aviv’de orta gelirli ama önemli bir ailede dünyaya geldi. Babası İsrail ve ABD’de yüksek akademik itibara sahip büyük bir tarihçi olarak kabul ediliyor ve annesi Zila da bir eğitimci. Anne ve babasının, Netanyahu’nun kişiliği üzerinde de etkileri oldu. Siyonist tarihçi ve aktivist olan babası Benzion Netanyahu’ya Cornell Üniversitesi’nde öğretim üyeliği teklif edilmesi sonrasında ailesi, 1963 yılında ABD’ye taşındı. Binyamin Netanyahu, ABD’de geleneksel Amerikan aksanı ve Amerikan siyasi kavramları ile mükemmel İngilizcesini edindi.
ABD’de liseyi bitirdi. Ardından askerlik hizmetini yapmak için İsrail’e döndü. Hayatını ve siyasi algısını derinden etkileyen orduda beş yıl geçirdi. Genelkurmay Başkanlığı’nın elit kuvvetler birliğinde görev yaptı. Arkadaşı, müttefiki ve ardından siyasi muhalifi olan Ehud Barak’ın önderliği altında yüzbaşı rütbesiyle mezun oldu.
Askerliği sırasında bir silah arkadaşının serseri kurşunuyla yaralandı. Bir keresinde Yıpratma Savaşı sırasında Süveyş Kanalı’nı geçmeye çalışırken, bir kere de Suriye topraklarında gizli bir komando operasyonu sırasında iki kez neredeyse esir düştü. Suriye ordusu tarafından saatlerce kuşatılmış, büyük bir askeri operasyonla da kurtarılmıştı. 1968 yılında Beyrut Havaalanı’na yapılan baskına, Ben Gurion Havalimanı’nda kaçırılan bir uçağın kurtarılması operasyonuna ve 1973 yılındaki Ekim Savaşı’na katıldı. Daha sonra ordudan terhis edildi. ABD’ye geri döndü. ABD’de Harvard Üniversitesi Massachusetts Teknoloji ve Siyaset Bilimi Enstitüsü’nde lisans ve yüksek lisans eğitimi altı.
Üniversite eğitimi sırasında kardeşi Yonatan, 1976’da Uganda’nın Entebbe şehrinde kaçırılan bir uçaktan rehineleri kurtarmak için düzenlenen bir baskın sırasında öldürüldü. Bu durum, Netanyahu ailesi üzerinde derin bir etki bıraktı. Ardından ailesi ülkeye geri dönme kararı aldı. Yonatan umut verici bir askeri liderdi ve adı İsrail’de efsane oldu. Bu nedenle Binyamin Netanyahu’nun ilk kamu faaliyeti, kardeşinin anısına ‘bir terörle mücadele enstitüsü’ kurmak oldu.
Daha sonra ikinci kardeşi Iddo ile Yonatan’ın vatansever mektupları üzerine bir çalışma hazırladı ve ordudan ödül aldı. Netanyahu, bu adımlıya  ün kazandı. Ardından Dışişleri Bakanı ve daha sonra da Savunma Bakanı olan Profesör Moşe Arens ile tanıştı. Arens, Netanyahu’yu gelecek vaat eden bir lider olarak görüyordu. Netanyahu 1982 yılında Washington’daki İsrail Büyükelçiliği’ne siyasi ataşe olarak atandı. Böylece siyasi hayatına başladı. ABD’de Lübnan'daki İsrail savaşını savunurken parladı ve bir medya yıldızına dönüştü.
Netanyahu, 6 yıl sonra, 1988’de İsrail’e geri döndü. İktidardaki Likud partisine katıldı. Knesset üyeliğini kazandı. İzak Şamir hükümetinde dışişleri bakan yardımcısı olarak yer aldı. 1992’de Rabin’in iktidardaki zaferinden ve Şamir’in emekliliğinden sonra, Mizrahi Yahudilerinin en önde gelen liderlerinden biri olan David Levy’i geride bırakan Netanyahu parti lideri seçildi.

Eşiyle sözleşme
Netanyahu, söz konusu dönemde İsraillileri şok eden ama kendisini siyasi hayatın merkezine koyan ve siyasette yabancı bir yüzü ortaya çıkaran Amerikan tarzı bir ‘siyasi oyun’ ile ünlendi. Öyle ki eşiyle birlikte televizyon ekranlarında göründü ve halka hitaben şunları söyledi:
“Rakibimin bana karşı hazırladığı kirli bir komplo var. Elinde olduğunu söylediği ve beni başka bir kadınla gösteren bir video ile şantaj yapıyor. Aslında seni bir kez aldattım. Ve senden herkesin önünde özür dilemek için buradayım.”
Polis konuyu araştırdı ve herhangi bir kaset ya da şantaj olmadığı ortaya çıktı. Yaklaşık 20 yıl sonra Netanyahu’nun eşinin, aldatılmış bir eş olarak görünmek için televizyona çıkarılan o saf kadın olmadığı görüldü. Aksine kocasıyla, bir avukat aracılığıyla ‘tüm yönetim işlerinde evin hanımı ve parasını harcayan tek kişi olacağı sözünü aldığı’ bir anlaşma yapmıştı. Anlaşma, ayrılmaları durumunda Netanyahu’nun tüm parasının eşine aktarılacağı, değiştirilemeyecek bir vasiyet içeriyor.
Bu belge, evlilik ve siyasi yaşamlarında bir ‘doktrin’ haline geldi. Öyle ki çifte yakın olanlar, Sarah’ın eşinin hayatındaki büyük ve küçük her şeye müdahale ettiğini doğruluyor.
Bu hikâyenin Netanyahu’nun hayatında bıraktığı iz ise şu; Kendisi, kurban rolünde şaşırtıcı bir şekilde usta ve siyasi hayatında çokça kullandığı oyunculuk yeteneklerine sahip. Bu iki özellik de onun popülaritesinin en önemli iki sırrına dönüşmüş durumda. Söylediği her şeye inanan yüz binlerce İsrailli ona aşık oldu ve bugüne kadar İsrail’i kontrol eden güç merkezlerinin (basın, yargı ve güvenlik hizmetleri) önünde Netanyahu’nun bir kurban olduğuna inanıyorlar.
Netanyahu’nun sokağın kontrolünü bu şekilde ele geçirmesi ve önderlik ettiği ve vatandaşları Oslo Anlaşmalarına ve Rabin’e karşı kışkırttığı gösteriler, İsrail toplumunda sağ ve sol olmak üzere iki düşman kamp arasında tehlikeli bir bölünmeye dönüştü. Öyle ki Netanyahu’nun yandaşları, Rabin’in bir Nazi subayı üniforması içindeki fotoğraflarını yayınladı. İsrail’de depreme neden olan Rabin suikastından sonra ise Rabin’in Oslo Anlaşmalarında yoldaşı ve ortağı Şimon Peres hezimete uğradı ve Netanyahu 1996 yılında başbakan oldu.
Oslo Anlaşmalarının normalleşmesiyle birlikte Netanyahu, onları uygulama sözü verdi ve bu eylem ABD’nin baskısı altında başladı. El-Halil’den ve Batı Şeria’nın yüzde 13’ünden geri çekildi. Ama aynı zamanda Netanyahu, bu anlaşmaları nasıl gölgede bırakacağını ve bir Filistin devletinin kurulmasını nasıl engelleyeceğini de biliyordu.
O dönemde İsrail, Filistinlilerle olan anlaşmazlığı çözmeyi arzuluyordu. Netanyahu, ordu komutanı ve arkadaşı Ehud Barak tarafından 1999 seçimlerinde hezimete uğradı. Bu durum, Netanyahu’nun hayatında gerçek bir aksilikti. Daha sonra da Netanhayu’nun yerine Likud liderliğine Ariel Şaron geldi.

Siyasette kuvvetlenmesi
Şaron, 2001 yılında başbakan seçildikten sonra Netanyahu, ülkeye ve siyasi hayata geri döndü. Şaron, ondan nefret etmesine ve ona güvenmemesine rağmen kendisini hükümetinde Dışişleri Bakanı ve daha sonra Maliye Bakanı olarak atadı. Şaron’a sadıktı. 2005 yılında ‘çekilme’ planının bir parçası olarak İsrail’in Gazze Şeridi’nden geri çekilmesi lehine oy verdi. Ama Şaron, İsrail’in Batı Şeria’daki işgalini sona erdirme gerekliliğinden bahsetmeye başlayınca, liderliğe geri dönmek için bir şansı olduğunu düşünerek, hükümetten istifa etti. Zira Netanyahu, Şaron’un sağ kanatta sert bir muhalefetle karşı karşıya olduğunu fark etmişti. Şaron ise kendisini devirmeyi amaçlayan bir komplonun varlığını hissederken, büyük bir grupla Likud’dan geri çekildi. Daha sonra İşçi Partisi’nden ayrılan Şimon Peres ile ‘Kadima’ (ileri) adlı yeni bir parti kurdu.
Bu çerçevede Netanyahu, Likud liderliğini kazandı. Likud’un seçimlerde ezilip 36 sandalyeden 12 sandalyeye düşmesine rağmen Netanyahu, ‘partiyi yeniden inşa etme’ ve ‘canlandırma’ sürecini başlattı. Daha sonra muhalefetteki üç yılık sıkı çalışmanın ardından kazandı ve 2009 yılının mart ayında ikinci kez başbakan seçildi. Nihayetinde 2021 yılına kadar bu pozisyonu üstlendi. İsrail tarihinde bu pozisyonun en uzun süre hüküm süren sahibi oldu.
Netayahu, yalnızca başbakanlık rolünde değil, aynı zamanda bu pozisyonda yalnızca bir yıl kalmasına ve ‘dolandırıcılık, güveni kötüye kullanma ve rüşvet’ olmak üzere üç suçtan yargılanmak üzere kürsüye oturmasına rağmen muhalefet lideri rolünde de ustalaştı. Amerikan yönetimine, askeri düzene ve medyanın karşısında durmasına rağmen kendi imajını iyileştirmeyi ve tüm rakiplerini yenmeyi başardı. Naftali Bennett hükümetini devirmeyi ve liderlik ettiği Yamina partisini yok etmeyi başardı. Nihayetinde büyük bir üstünlükle iktidara döndü.

Amerikalı pragmatist
Netanyahu, hayatı boyunca pragmatik bir iş üslubuyla ortaya çıktı ve çelişkili tavırlar takınmakta sorun yaşamadı. İki devletli çözümü onayladığını açıkladı. 10 ay boyunca Filistinlilerle barış görüşmeleri yürüttü. Bu dönemde Batı Şeria’daki yerleşim birimi inşaatlarını benzeri görülmemiş bir şekilde dondurmayı kabul etti. Kendisine yakın yerleşim yerlerinin liderleriyle çatışmalara girdi. Bundan önce ve sonra müzakereleri dondurma ve Filistin devletinin önüne engeller çıkaracak bir politikayı sahaya empoze etme politikasına öncülük etti. ABD ile ilişkileri İsrail için stratejik bir misyon olarak gördü. Birçok kişi Netanyahu’yu İsrailliden çok Amerikalı olarak tanımladı. Hatta Netanyahu’ya atıfla, ABD’nin İsrail’de iki büyükelçisi bulunduğunu belirttiler: Washington’dan Tel Aviv’e gönderilen büyükelçi ve ABD’nin, vatanın ve halkın büyükelçisi Binyamin Netanyahu. Ancak Başkan Barack Obama ve yönetimi ile benzeri görülmemiş bir çatışmaya girmekten de çekinmedi. Hatta Demokrat Başkan ve partisine karşı Cumhuriyetçi Parti ile birleşti. İran ile nükleer anlaşmayı reddetmesi çerçevesinde Başkan Obama’nın etrafından dolaştı, ABD’ye seyahat etti, başkanın İran meselesine ilişkin politikasına karşı Kongre’de konuşma yaptı.
Bugüne kadar Demokrat Parti’nin İran konusundaki politikasına karşı sert bir duruş sergiledi. Bu nedenle Başkan Joe Biden yönetimi, Netanyahu’ya karşı harekete geçti ve rakibi Yair Lapid’i destekledi. Başkan Donald Trump döneminden önce ve sonra Cumhuriyetçi Parti ile ilişkilerini güçlendirirken, bunun bedelini ABD Yahudileriyle çatışarak ödedi.
İsrail’in doğudan uzak batı dünyasına üyeliğini kutsayan bir siyasi ideolojiye öncülük etti. Ancak İbrahim Anlaşmaları’nda ortaklığı kabul ederek, Arap dünyası ve doğu ülkeleriyle stratejik ilişkilere yöneldi.
İç meselelerde de bu üslubu belirgindi. Radikalizm yanlıları da dahil olmak üzere tüm katı sağcı güçlerle geniş bir ittifak kurmasına rağmen eski iktidar döneminde bir Arap İslami partisini (Mansur Abbas liderliğindeki İslami Hareket’in oluşturduğu Birleşik Arap Listesi) yönetimine dahil etmek için inisiyatif aldı.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Netanyahu, ordu ve güvenlik hizmetleri konusunda en cömert başbakan olarak kabul ediliyor. Ancak aynı zamanda ısrarla bu kuruluşların liderlerine karşı bir savaş yürütüyor ve bu kuruluşların kendi üzerindeki etkilerini azaltmaya çalışıyor. Aynı durum kolluk kuvvetlerine, yargıya, polise ve savcılığa yönelik politikası için de geçerli.
Bu çerçevede Netanyahu, belirli bir siyasi programa oturtulmaya ya da belirli fikirler zindanına hapsedilmeye uygun bir politikacı değil. Herhangi bir baskı altında fikri değiştirilen zayıf bir lider olabilir. Ama cesurca ayağa kalkacak ve eskiden reddettiği bir görüşü savunacak kadar da güçlü. İki gün önce çatıştığı bir şeyi savunan ateşli bir konuşma yapma yeteneğine sahip. Kendisinden nefret eden birini değil, her zaman onu alkışlayan birini görür. Eski dostları da dahil olmak üzere kendisinden nefret eden birçok kişinin karşısında onu körü körüne takip eden, ona değer veren, saygı duyan ve onun için her şeyi feda etmeye hazır birini bulur...



Magen Oz: İsrail'in Gazze Şeridi’ni bölme sopası

Güney Gazze Şeridi'ndeki Refah yakınlarında, ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım malzemeleri almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025
Güney Gazze Şeridi'ndeki Refah yakınlarında, ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım malzemeleri almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025
TT

Magen Oz: İsrail'in Gazze Şeridi’ni bölme sopası

Güney Gazze Şeridi'ndeki Refah yakınlarında, ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım malzemeleri almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025
Güney Gazze Şeridi'ndeki Refah yakınlarında, ABD destekli Gazze İnsani Yardım Vakfı'ndan yardım malzemeleri almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025

Salim er-Rayes

Hamas, temmuz ayının ikinci haftasında, iki taraf arasında bu ayın başından beri ABD, Katar ve Mısır'ın arabuluculuğunda doğrudan yürütülen geçici ateşkes ve rehine takası müzakereleri kapsamında, İsrail'in Gazze Şeridi'nden ne kadar çekileceği ile ilgili haritaları reddettiğini duyurdu. Haritalara göre İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin yüzde 40'ından fazlasını, yani 365 kilometrekareyi ele geçirmesi sebebiyle bunu reddettiğini ve İsrail'in, geçen ocak ayında üzerinde anlaşmaya varılan haritadaki toplanma noktalarına çekilmesini talep ettiğini açıkladı. Hamas’tan bu açıklama gelirken İsrail ordusu, Han Yunus şehrini doğu ve batı olarak ikiye bölen yeni bir koridorun inşası üzerinde çalışıyordu.

İsrail ordusu, 16 Temmuz'da 15 kilometrelik “Magen Oz” Koridoru’nun inşasının tamamlandığını duyurdu. Koridor, doğu sınırındaki Deyr el-Belah ve Han Yunus şehirleri arasındaki Kissufim Sınır Kapısı’ndan başlıyor ve Han Yunus'un merkezinden geçerek Morag Koridoruna kadar uzanıyor. Nisan ayında kurulan Morag Koridoru, o tarihten beri tamamen İsrail’in askeri kontrolü altında olan Han Yunus ve Refah şehirlerini ayırıyor. Bu koridor, müzakerelerde başlıca anlaşmazlık noktalarından biri. Zira Hamas, ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un uygulanmasına ilişkin teknik detaylar üzerinde hâlâ mutabakata varılmaya çalışılan önerisine göre, ateşkes döneminde ordunun burada konuşlanmaya devam etmesine karşı çıkıyor.

Siyasi açıdan, Hamas liderlerinden Dr. Basem Naim, İsrail'in yeni koridorla ilgili son duyurusu hakkında, koridor ve inşası duyurusunun bir değeri olmadığı yorumunu yaptı. Sebep olarak da İsrail’in tüm Gazze Şeridi’ni tamamen kontrol etmesini, Hamas ile İsrail arasında özellikle haritaların, ateşkes döneminde ordunun konuşlanacağı noktaların, Gazze Şeridi'nin kuzey, doğu ve güney sınır bölgelerinde askerilerin konuşlanacağı bölgenin boyutunun belirlenmesi ile ilgili müzakerelerin, şüphesiz ateşkes döneminde bile ordunun sahada gerçekleştirdiği değişiklikleri, gelişmeleri ve genişlemeleri içerecek olmasını gösterdi. Başka bir deyişle, Naim’e göre Magen Oz, mevcut müzakere sürecinde bir engel teşkil etmeyecek.

En büyük sorun, ordunun sahada dayattığı jeopolitik ve demografik değişimlerdir. Bu değişimlerden, öncelikle yaşadıkları bölgelerden zorla çıkarılan ve geri dönüşleri engellenen sakinler etkilenmektedir

Ancak en büyük sorun, ordunun sahada dayattığı jeopolitik ve demografik değişimlerdir. Bu değişimlerden, öncelikle yaşadıkları bölgelerden zorla çıkarılan ve geri dönüşleri engellenen sakinler etkilenmektedir. Bu arada ordu, savaş boyunca uyguladığı “hobilerini” sürdürmeye devam ediyor. Yerleşim alanlarını yıkıyor, evleri ve tarım arazilerini yerle bir ediyor, yollar, elektrik, su ve iletişim ağları dahil olmak üzere altyapıyı yok ediyor, bölgeyi daha önce güneydeki Refah, kuzeydeki Cibaliye, Beyt Lahiye ve Beyt Hanun beldelerine yaptığı gibi yaşanmaz ve çorak bir toprağa dönüştürüyor. Buna ilaveten, Gazze Şehri'nin doğu mahallelerini buldozerlerle yerle bir ediyor.

Gazze Şehri'ndeki açlık krizinde bir yardım kuruluşundan gıda yardımı almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025 (Reuters)Gazze Şehri'ndeki açlık krizinde bir yardım kuruluşundan gıda yardımı almak için toplanan Filistinliler, 24 Temmuz 2025 (Reuters)

Filistin Merkez İstatistik Bürosu'nun 2023 yılı tahminlerine göre, Ekim 2023'te başlayan İsrail soykırım savaşından önce Han Yunus yaklaşık 54 kilometrekarelik bir alana ve 438 bin nüfusa sahipti. Nüfusunun yarısından fazlası, merkezi ile doğusundaki yerleşim bölgelerinde yoğunlaşmıştı ama burası son operasyonlardan sonra İsrail’in kontrolüne geçti. Han Yunus’un durumu, 18 Mart'ta savaşın yeniden başlamasının ardından sakinlerinin tahliye edilmesi ve İsrail askeri kontrolünün dayatılmasının ardından Refah'ta yaşananlara çok benziyor.

İsrail ordusu, Han Yunus’un doğusundaki el-Fahari, Büyük Abasan, Yeni Abasan, Huza’a ve Beni Suheyla mahallelerini ilhak etti. Bu mahallelerin sakinleri, son iki ayda ordunun verdiği tahliye emirleri ve işlediği katliamlar sonrasında zorla göç ettirildiler. Bu katliamlar onlarca kişinin ölümüne, binlerce ailenin şehrin batısındaki el-Mevasi bölgesine kaçmasına neden oldu. Daha önce Mevasi’de sınırlı sayıda aile yaşar ve bölge en önemli tarım alanlarından biri olup, ana gıda deposu olarak kabul edilirken, son zamanlarda yerinden edilenler seralarda ikamet etmek zorunda kaldılar.

Yeni koridor, ordunun savaş sırasında kurduğu dördüncü koridordur. Öncelikle Gazze Şeridi'nin kuzeyini merkezden ve güneyden ayıran Netzarim Koridoru açıldı, ardından İsrail ordusu, Gazze’nin Mısır ile güney sınırı boyunca uzanan Philadelphia Koridoru’nun (Selahaddin Koridoru) kontrolünü ele geçirdi. Daha sonra da Refah ve Han Yunus şehirlerini ayıran Morag Koridoru’nun kontrolünü ele geçirdi. Son olarak da askeri durumu daha karmaşık hale getirmek, sakinlerin koşullarını daha da zorlaştırmak için bir baskı aracı haline gelen Magen Oz Koridoru ilan edildi.

Doğu Han Yunus sakinlerinden olan ve Mevasi bölgesine sığınmak zorunda kalan 42 yaşındaki Mahmud Ebu Rida, al-Majalla'ya İsrail'in son duyurusunun ardından evini ve doğup büyüdüğü mahalleyi kaybettiğini hissetmeye başladığını söyledi. “Magen Oz öncesinde, her an ateşkes deklare edilebileceğini ve evlerimize dönebileceğimizi söylerdik. Ancak bugün korkularımız var. Ordunun kontrolü devam ediyor ve geri dönemeyebiliriz. İşler kolay değil. Uzun süredir sokaklarda yaşıyoruz ve müzakerelerde gerileme yerine herhangi bir ilerleme bekliyoruz.”

38 yaşındaki Abdullah Ebu Cezer de Ebu Rida'nın evlerine dönmelerine izin verilmeyeceği yönündeki endişelerini paylaşıyor. Majalla'ya konuşan Abdullah, son haftalarda zorla yerinden edilmeyi reddettikleri için evinin yakınında doğrudan bombardımana maruz kalan ve öldürülen çok sayıda akrabası ve arkadaşı olduğunu belirtti. Kendisinin ve diğerlerinin, akrabalarını ve komşularını gömmek için geri dönmeyi umduklarını, ancak, yerinden edilenler arasında umutları yeşerten müzakerelerin bu kritik döneminde, Magen Oz Koridoru’nun kuruluşunun ilan edilmesinin onlarda hayal kırıklığına yol açtığını söyledi.  

İsrail ordusu, bölgeleri askeri olarak ayırmaya ve bölge sakinlerinin geri dönmesini engellemeye yardımcı olması için Gazze Şeridi'ni koridorlar ile ayrılmış askeri bloklara bölmeyi hedefliyor

İsrail ordusu, bölgeleri askeri olarak ayırmaya ve bölge sakinlerinin geri dönmesini engellemeye yardımcı olması için Gazze Şeridi'ni koridorlar ile ayrılmış askeri bloklara bölmeyi hedefliyor. Bunun için de bölgeleri, Filistinli fraksiyonlardan askeri olarak temizlemeyi, yer altındaki tünel ağları ve fraksiyonlara ait silah depoları dahil olmak üzere altyapıyı yok etmeyi, üyelerini yıkılmış binalar arasında takip etmeyi hedeflediğini açıklıyor. Yine ordu düzenli olarak kontrolü altındaki bölgelerde tünel ağları keşfettiğini ve imha ettiğini duyuruyor.

Ordu, askeri operasyonlarının bir parçası olarak, İsrail'in Gazze'den tek taraflı olarak çekildiği 2005 yılından önce Gazze Şeridi'ni ayıran askeri koridorları yeniden tesis etmeye çalışıyor olabilir.Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre o dönemde bu askeri koridorlar, İsrail yerleşim yerleri arasında uzanırken, Gazzelilerin hayatını zorlaştırıyor ve binlerce dönüm araziyi yutuyordu. Ordunun çekilmesinin ardından tüm bunlar yerleşim yerlerine ve tarım alanlarına dönüştüler.

 Ancak tüm bunlardan daha tehlikelisi, Hamas ve İsrail arasında devam eden müzakerelerin başarısız olması halinde ne olacağıdır? Keza sözde “temizlik” operasyonlarının ardından ordunun askeri kontrolü altındaki bölgelerin geleceğinin ne olacağıdır?

Herkes, iki taraf arasında bir ateşkes anlaşmasına varılması ve şartlarının bu ayın sonundan önce açıklanması konusunda iyimser görünüyor olabilir. Bu iyimserlik, ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya Hamas ile ateşkes amacıyla bir anlaşma yapması yönündeki baskısından kaynaklanıyor. Ne var ki bu anlaşmada ateşkesten daha önemli olan, Hamas'ın Gazze'deki askeri kanadı İzzeddin Kassam Tugayları’nın elindeki İsrailli rehinelerin yarısının iadesidir. Bunların on canlı rehine olduğu tahmin ediliyor. Ancak İsrail ordusu bu iyimserlikle hareket etmiyor.

Operasyon, Deyr el Belah ve Han Yunus şehirlerini ayıracak beşinci bir koridor oluşturmak için yer üstündeki ve altındaki her şeyi yok etmeyi amaçlıyor

İsrail ordusu, askeri operasyonlarını yayılmacı bir şekilde sürdürüyor ve ateşkes ilan edilene kadar da bu şekilde devam edecek. Askeri birlikler tüm senaryolara hazır bir şekilde beklemeye devam edecekler. Böylece siyasi ve arabuluculuk çabaları geçici ateşkes hedefine ulaşamazsa, İsrail yayılmacı askeri operasyonlarını sürdürecek. Bu operasyonlar, hükümetin bu ay duyurduğu Gazze sakinlerini Refah şehri içinde kontrolü altındaki bölgelere nakletme planını hayata geçirmesi için önünde ilave ufuklar ve seçenekler açılmasına katkıda bulunabilir. Hamas ise bu planı reddediyor ve İsrail'i Gazze beldeleri içindeki bölgelerden çekilmeye zorlayarak planı engellemeye çalışıyor. Ancak ateşkesin ardından savaş yeniden başlarsa bunun uygulanmayacağını kim garanti edebilir?

 Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta gıda malzemesi taşıyan bir kamyona baskın düzenlendikten sonra un çuvallarını taşıyan adamlar, 22 Temmuz 2025 (AFP)Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta gıda malzemesi taşıyan bir kamyona baskın düzenlendikten sonra un çuvallarını taşıyan adamlar, 22 Temmuz 2025 (AFP)

Magen Oz Koridoru, büyük olasılıkla İsrail'in sopası, hükümetin gelecekte tüm Gazze Şeridi'ni kontrol etme yönündeki yayılmacı planlarını uygulamaya devam etmesini sağlayacak bir güç noktası oluşturacak. Birkaç gün önce, savaşın iki tarafı arasında bir anlaşmaya varılamaması ve yanıtlarda yaşanan gecikmeler nedeniyle İsrail ordusu, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Deyr el Belah beldesinin güneybatısındaki bölgeler için büyük çaplı tahliye emri yayınladı. Ardından da bir kara harekâtı, tarım arazilerine ve evlere yönelik topçu ateşi ve buldozerlerle bir saldırı gerçekleştirildi. Bu, savaşın başlangıcından bu yana ordunun kara kuvvetleriyle bölgeye yönelik ilk kara harekâtıydı.

Harekâtın dikkat çekici yanı, ordunun Deyr el Belah'ın güney bölgelerine yakın yeni dördüncü koridoru bir hareket ve ikmal noktası olarak kullanmasıydı. Haaretz'in ismini açıklamadığı askeri bir kaynağa dayandırdığı haberine göre, harekât, bölgeyi temizlemeyi, yer üstündeki ve altındaki her şeyi yok ederek Deyr el Belah ve Han Yunus’u birbirinden ayıran beşinci bir koridor oluşturmayı amaçlıyor. Bu durum, İsrail'in Gazze Şeridi'ni küçük kantonlara bölmeye devam ederek kademeli olarak kontrolü ele geçirmeyi amaçlayan yayılmacı niyetlerini teyit ediyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.