Netanyahu’nun zaferi, Mısır-İsrail ilişkilerini nasıl etkiler?

Gözlemciler, Kahire’nin hükümetin Filistinlilere yönelik radikal davranışını düzeltmek amacıyla Netanyahu’nun dönüşüyle pragmatik bir şekilde ilgileneceği görüşünde.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir süre önce bir araya gelmişlerdi. (AFP)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir süre önce bir araya gelmişlerdi. (AFP)
TT

Netanyahu’nun zaferi, Mısır-İsrail ilişkilerini nasıl etkiler?

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir süre önce bir araya gelmişlerdi. (AFP)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir süre önce bir araya gelmişlerdi. (AFP)

İbrahim Abdulmecid
İsrail’de son sözü oy sandıkları söyledi ve Binyamin Netanyahu iktidara geldi. Dikkatler, zafer kazanıp kazanmayacağını merak etmekten, hükümetinin şeklini ve özellikle komşu ülkeler olmak üzere farklı konularla nasıl ilgileneceğine yöneldi. Sağ eğilimli Başbakan, daha sert bir hükümet şekline doğru ilerliyor gibi görünüyor. Bu durum, (İsrail ile uzun bir sınırı olan ve İsrail ordusu ile Gazze Şeridi’ndeki Filistinli gruplar arasında sık sık çıkan çatışmalarda geleneksel arabuluculuk yapan) başta Mısır olmak üzere Tel Aviv ile barışçıl ilişkilere sahip Arap ülkeleriyle ilişkilerini etkileyebilir.
Netanyahu, görevden ayrılmasından 18 aydan kısa bir süre sonra, kampının Knesset’te 65 sandalye kazanmasının ardından geçtiği büyük kapıdan başbakanlığa geri döndü. Bu çoğunluk, onu bir hükümet kurmaya yetkin kılan ve İsrail’i yaklaşık üç yıl içinde beş yasama seçimine itmiş kırılgan çoğunluğa sahip hükümetlerin tehlikelerinden koruyan rahat bir çoğunluk.

Çifte radikalizm
İsrail’in ‘şahinlerinden’ biri olarak nitelendirilen Netanyahu’nun hükümeti, ister birinci başbakanlık döneminde (1996- 1999) isterse de ikinci döneminde (2009-2021) olsun, önceki hükümetlerinden daha sert olacak gibi görünüyor. Öyle ki seçimlerdeki iki müttefikinden biri olan Şas 11 sandalye, Dini Siyonizm ise 14 sandalye elde etti. İsrail medyası tarafından yayınlanan sonuçlara göre Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi, 32 sandalye kazandı.
İsrail’de geçen salı günü yapılan seçimlerin sonuçlarındaki en belirgin sürpriz Dini Siyonizm Partisi’nin yükselişi oldu. 14 sandalye kazandı. Yani Knesset’teki en büyük üçüncü parti oldu. Bu, partinin en önde gelen liderlerinden Itamar Ben Gvir’in gelecek hükümete taraf olacağı anlamına geliyor. Itamar Ben Gvir, İsrail ve ABD’de terörist ilan edilen radikalizm yanlısı Yahudi Kach Hareketi’nin bir üyesi.
Ben Gvir, sekiz kez Filistinlilere karşı şiddet eylemlerine karışmakla ve onlara karşı provakasyon yürütmekle suçlandı. Suçlamalar arasında nefreti körüklemek ve terör örgütlerini desteklemek de var. Bir avukat olarak çalışmalarının büyük bir bölümünü yerleşimci davalarını savunmaya adadı. Ben Gvir, İsrail’in bir Yahudi- Siyonist devleti olduğu fikrini savunuyor. Arap kökenli İsraillilere (1948 Arapları) atıfla ‘sadakatsiz’ Arap vatandaşlarının sınır dışı edilmesini talep ediyor ve bir Filistin devletinin kurulmasını reddediyor.

“Faşist hükümet”
Filistinli Siyaset Bilimi Profesörü Eymen er-Ragab, İsrail hükümeti içindeki bu radikal ideolojinin varlığının onu ‘aşırı faşist’ bir hükümet haline getireceğine dikkati çekti. Ragab, “Netanyahu, hükümeti içindeki aşırı sağ üyelerini siyasi tecrübesiyle dizginleyemezse bu durum, farklı konuların ele alınmasını etkileyecektir” dedi.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haberinde açıklamalarda bulunan Ragab, tüm forumlarda ‘Araplara ölüm’ sloganları atan, ‘ötekini reddetme’ fikirlerinin sahibi Ben Gvir’in, bakanlık görevi üstlenmesi durumunda Kudüs’ü Yahudileştirme planlarını uygulayacağını söyledi. Eymen er-Ragab sözlerini şöyle sürdürdü:
“Filistinlilere saldırabilir veya onları yüzüstü bırakabilir. Başta Mısır ve Ürdün olmak üzere İsrail ile barış ilişkisi olan Arap ülkelerine baskı yapacak ve bu ülkeler elbette beklenen bu radikal uygulamaları reddedeceklerdir. Bu da iki ülkenin Tel Aviv ile ilişkisini zorlayabilir.”
Profesör ayrıca, Kudüs’teki kutsal mekanların denetçisi olması nedeniyle Ürdün üzerindeki baskının daha da artacağına dikkat çekti.

Tehlikeyi sezme
Ben Gvir, seçimlerden önce Netanyahu ile hükümet kurmak için müzakerelere girmesi durumunda iç güvenlik pozisyonunu devralmak isteyeceğini açıklamıştı.
Diğer yandan Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Şukri, geçen perşembe günü ABD’li mevkidaşı Antony Blinken ile yaptığı telefon görüşmesinde İsrail seçimlerinin sonuçlarına değindi. Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre Şukri, ‘Filistin topraklarında sükuneti korumanın, Filistin halkına karşı her türlü tırmandırıcı veya kışkırtıcı önlemden kaçınmanın ve yeni İsrail hükümetinin kurulmasından sonra barış sürecini yeniden başlatma çabalarını yoğunlaştırmanın’ önemli olduğunu dile getirdi. Bu çerçevede Kahire, yeni İsrail hükümetinin net olmasını bekliyor.
Ragab, Kahire’nin mevcut haliyle radikal sağdan kaynaklanan tehlikeyi sezdiğini, Filistin’deki durumun istikrarından endişe duyduğunu ve aşırılık göstergesinin yükselişinin farkında olduğunu belirtti. “Mısır, ateşkesi dayatmada önemli bir rol oynayacak ve Filistinlilerin İsrail hükümetinden ayrılmasına izin vermeyecek” dedi.
Aynı şekilde el-Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi danışmanı Hasan Ebu Talib de İsrail hükümetlerinin tüm sınıflandırmalarıyla birlikte Mısır’la pragmatik bir şekilde ilgilendiğini belirtti. Ebu Talib, Netanyahu’nun ‘Mısır’ın konuya dair rolünü etkisiz kılma veya rolünü daha az önemli hale getirme’ çabalarına rağmen Mısır’ı, Filistin davasında rol oynayan bir ortak olarak nitelendirdi. Ebu Talib’e göre Netanyahu, Gazze’deki gruplarla çatışmalar sırasında defalarca tekrarlandığı gibi Filistin’de işlerin kötüye gitmesini önlemek için Kahire’nin neler yapabileceğinin de farkında.

İki devletli çözüm
Independent Arabia’ya konuşan Hasan Ebu Talib şu açıklamada bulundu:
“Mısır’ın seçim sonucuyla ilişkisi doğrudan değil, yeni hükümetin ister Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde isterse de 1948 Filistin toprakları içinde olsun, Filistinlilere karşı üstleneceği politika ve uygulamalarla ilgili.”
Bu seçimlerdeki en önemli değişkenin, yeni İsrail hükümetine damgasını vuracak aşırı radikalizm olduğunu belirten Ebu Talib, seçim kampanyalarını ve adayların açıklamalarını takiple şunları söyledi:
“Hükümetin daha fazla yerleşim yerine imza atması beklenebilir. Bu durum da Filistin Ulusal Otoritesi üzerinde daha fazla baskı anlamına geliyor. Bu noktada Mısır, Filistin Otoritesi’nin yetki süresinin dolmasına ve iki devletli çözüme karşı dikkatli olmalıdır.”
Ebu Talib, Filistin yönetiminin performansına ilişkin tüm yorumlara rağmen, varlığını sürdürmesinin ‘iki devletli çözümü koruduğunu’, buna karşılık Netanyahu ve çevresindeki tüm radikalizm yanlılarının da iki devletli çözümü engellemeye ve bitirmeye yöneleceğini vurguladı. El-Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi danışmanına göre bu da Filistin davasını 1993’te imzalanan Oslo Barış Anlaşması’nın öncesine götürüyor. Netanyahu’nun önceki hükümetinde İsrail’i ‘tamamen Yahudi’ bir devlet olmaya çağırdığına ve İsrail vatandaşlığına sahip Arapların bile haklarını inkâr ettiğine dikkati çeken Hasan Ebu Talib sözlerine şöyle devam etti:
“Bu çağrıları yeniden gündeme getirmesi ile Filistinlileri yerinden etmek, öldürme ve yerleşim operasyonlarını genişletmek için çalışması bekleniyor. Bu noktada başta Mısır ve Ürdün olmak üzere Arap ülkeleri bu uygulamalarla ilgilenecektir. İsrail’in önlemleri ne kadar katı olursa, Kahire ve Amman da o kadar çok iki devletli çözümü korumak için çalışmak zorunda kalacak.”

Pragmatik yaklaşım
Ebu Talib, Kahire’nin Netanyahu’nun hükümete dönüşüyle ​​pragmatik bir şekilde ilgileneceğini vurgularken, bunun ise Netanyahu’nun radikalliğini memnuniyetle karşılamak anlamına gelmediğini söyledi. Hasan Ebu Talib’e göre aksine hükümetin Filistinlilere yönelik radikal davranışını ‘onarmak’ amacıyla ABD tarafını diyaloga dahil etme girişimi de dahil, İsrail hükümetiyle doğrudan ve dolaylı diyalog kanalları var. ABD Başkanı Joe Biden, iki devletli çözümü desteklediğinden bahsederken Mısır, bu rolü Avrupa ülkeleriyle de oynayacak. Aynı şekilde danışman, ancak ABD başkanlık seçimlerine iki yıldan az bir süre kaldığı göz önüne alındığında Washington’ın İsrail üzerindeki baskısının sınırları olacağını belirtti.
İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, 22 Ağustos’ta aynı ayın başlarında Mısır arabuluculuğunda bir ateşkesle sona eren son Gazze savaşı nedeniyle Mısır-İsrail ilişkilerinde bir krizin yaşandığını açıkladı. Gantz ayrıca, “Mısır önemli bir bölgesel oyuncu ve İsrail’in en önemli dostlarından biri” dedi. Diğer yandan İsrail Güvenlik Teşkilatı Şin Bet Başkanı Ronen Bar’ın Kahire ziyaretiyle Tel Aviv’in ilişkileri iyileştirmek istediği görüldü. Ronen Bar, Gazze’deki ateşkesi takip etmek ve sakinliği korumak için Mısır Genel İstihbarat Teşkilatı Başkanı ile bir araya gelmişti.

Yakınlaşma adımları
Mısır-İsrail ilişkileri geçtiğimiz iki yıl boyunca, eski Başbakan Naftali Bennett’ın Eylül 2021’de Şarm Eş-Şeyh’i ziyareti sırasında birkaç yakınlaşma adımına tanık oldu. Bu, bir İsrail başbakanının 2011’den bu yana Mısır’a yaptığı ilk ziyaretti ve ardından geçen mart ayında bir başka ziyaret daha gerçekleşti. Ekim 2021’de devlete ait ‘EgyptAir’ havayolunun İsrail’e ilk uçuşu yapıldı. Bu, İsrail Havacılık İdaresi tarafından ‘tarihi bir adım’ olarak nitelendirildi.
Aynı şekilde Sina Yarımadası’nın kuzeyindeki Refah sınır bölgesinde sınır muhafızlarının sayı ve kabiliyetleri artırılarak Mısır askeri varlığını güçlendirmeye imkân verecek şekilde barış anlaşmasının güvenlik eki değiştirildi. Bu, Kasım 2021’de Mısır-İsrail Ortak Askeri Komitesi’nin toplantısı sonucunda ilan edildi. Mısır silahlı kuvvetleri, anlaşmanın Mısır ulusal güvenliğini koruma, sınırları kontrol etme ve güvence altına alma çabalarının bir parçası olduğunu bildirdi.



Barzani: Irak'ın baş ağrısı seçimlerden sonra başlayacak

 Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)
Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)
TT

Barzani: Irak'ın baş ağrısı seçimlerden sonra başlayacak

 Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)
Irak Bağımsız Seçim Komisyonu çalışanları, oy kullanma hazırlıkları kapsamında sandıkları taşıyor. (Reuters)

Önümüzdeki salı günü yapılacak olan parlamento seçimlerinden birkaç gün önce Irak’ta bekleyiş ve temkin havası hâkim. Ülkede giderek artan şekilde, seçimler sonrasındaki dönemde üst düzey makamlar üzerinde şiddetli bir çekişme yaşanabileceği ve önceki dönemlerde olduğu gibi hükümetin kurulmasının yeniden aksayabileceği yönünde konuşmalar yapılıyor.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani, önümüzdeki dönemi Irak için ‘siyasi bir baş ağrısı’ olarak nitelendirerek, Bağdat'taki federal hükümet ile Erbil'deki bölgesel hükümet arasında devam eden anlaşmazlıkların ‘tüm Irak için baş ağrısına yol açacağı’ uyarısında bulundu.

Barzani, mevcut seçimleri yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendirdi, ancak uzun süreli bir krizin önlenmesi için merkezi hükümet ile IKBY arasında, özellikle petrol, bütçe ve yetkiler konusunda süregelen anlaşmazlıkların çözülmesi gerektiğini vurguladı.

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani (AP)Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) Başkanı Neçirvan Barzani (AP)

Üç pozisyon için yarış

2003 yılından bu yana Iraklılar, yazılı olmayan bir uzlaşma temelinde iktidarı paylaşıyorlar: Başbakanlık Şiilere, Cumhurbaşkanlığı Kürtlere ve Meclis Başkanlığı Sünnilere veriliyor. Ancak bu formül şu anda yeniden gözden geçirilmeye çalışılıyor.

Eski Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi, bu kez Sünni Araplara cumhurbaşkanlığı makamının verilmesi, karşılığında Kürtlerin meclis başkanlığını üstlenmesi, başbakanlığın ise Şiilerin elinde kalması önerisinde bulundu.

Bu arada Şii kampı, mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani ile göreve geri dönmek isteyen selefi Nuri el-Maliki arasında açıkça bölünmüş durumda.

Maliki, ‘engelleyici üçte bir’ (yani hükümetin kurulmasını engelleme yetkisine sahip büyük bir azınlık) yönteminin kullanılma olasılığına işaret etti. Bu durum, uzun sürecek bir siyasi boşluk yaşanabileceği endişelerini artırdı.

Sudani ile Maliki arasındaki ilişkiler oldukça gergin. Sudani, Sünni ve Kürt güçlerle ittifaklar kurarak parlamento çoğunluğunu elde etmeye çalışırken, Maliki, Tahran’a yakın Koordinasyon Çerçevesi’nin kendi arkasında saf tutmasına güveniyor. Ancak, ‘engelleyici üçte bir’ taktiğinin kullanılması olasılığı, Sudani'yi geçici başbakan konumunda tutabilir ve bu da yeni hükümetin kurulması gecikirse ona ek bir avantaj sağlayabilir.

Öte yandan, silahlı Şii gruplar ‘Şii çoğunluğun iktidarda olması gerektiğini’ vurguluyor. Onlara göre, 2003 yılında önceki rejimin devrilmesinden bu yana Şiiler ‘sadece birkaç yıl’ iktidarda bulunabildi; bu da onların gözünde güç dengesinde bir bozulmaya işaret ediyor.

Musul’daki aday afişlerinin önünden elektrikli bisikletiyle geçen bir genç (AFP)Musul’daki aday afişlerinin önünden elektrikli bisikletiyle geçen bir genç (AFP)

Dış etkiler

Dış güçler, yeni hükümetin şekillenmesinde önemli bir rol oynuyor. ABD'nin Irak Büyükelçisi Mark Savaya'nın adı, Bağdat'taki siyasi çevrelerde öne çıkıyor. Savaya, Bağdat'ta bir dizi önde gelen adayla görüşmelerde bulundu.

Buna karşılık İran'ın etkisi, 2020 yılında Bağdat'ta ABD'nin düzenlediği saldırıda öldürülen Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani dönemine kıyasla azalmış görünüyor. Süleymani'nin halefi İsmail Kaani, Irak sahnesinde daha az etkili olarak görülüyor ve bu da Washington'a daha fazla manevra alanı sağlıyor.

Gözlemciler, bu bölünmelerin 2021 senaryosunun tekrarlanmasına yol açabileceğinden endişe ediyor. 2021'de, büyük siyasi bloklar arasındaki anlaşmazlıklar nedeniyle hükümetin kurulması süreci bir yıldan fazla sürmüştü.

Irak anayasası, başbakanın atanması ve hükümetin kurulması için net süreler belirlemiş olsa da, gecikmeler için herhangi bir ceza öngörülmemesi, bu sürelerin önceki deneyimlerde büyük ölçüde sembolik kalmasına neden oldu.

Şii, Sünni ve Kürt güçler arasındaki bölünmenin devam etmesi ve ABD ile İran arasındaki rekabetin yeniden alevlenmesi ile birlikte, Barzani'nin bahsettiği ‘seçim sonrası baş ağrısı’ sadece siyasi bir metafor değil, hem Iraklılar hem de komşuları için beklenen bir gerçeklik gibi görünüyor.


Tunus: Muhalefet, tutuklu bir politikacı ile dayanışma amacıyla açlık grevine başladı

İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
TT

Tunus: Muhalefet, tutuklu bir politikacı ile dayanışma amacıyla açlık grevine başladı

İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)
İnsan hakları aktivistleri, Tunus'un güneydoğusundaki Bli sivil hapishanesinin dışında, tutuklu aktivist Cevher Bin Mübarek'in serbest bırakılması için toplandı, (AFP)

Nahda Hareketi Lideri Raşid el-Gannuşi'nin de aralarında bulunduğu Tunuslu önde gelen muhalif isimler, dokuz gündür açlık grevinde olan ve sağlık durumunun ciddi şekilde kötüleştiğini söyledikleri tutuklu siyasetçiyle dayanışma amacıyla açlık grevine başlayacaklarını duyurdu.

Gözaltına alınan siyasi aktivist Cevher Bin Mübarek (Şarku'l Avsat)Tutuklu siyasi aktivist Cevher Bin Mübarek (Şarku'l Avsat)

Tunus'un ana muhalefet koalisyonu olan Ulusal Kurtuluş Cephesi'nin kurucu ortaklarından Cevher Bin Mübarek, Şubat 2023'ten beri tutukluluğunu protesto etmek için geçen hafta yiyecek, su ve ilaç talebini reddederek açlık grevine başladı. Nisan ayında, insan hakları örgütleri tarafından eleştirilen toplu bir davada "devlet güvenliğine karşı komplo kurmak" ve "terör örgütüne üye olmak" suçlamalarıyla 18 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığı habere göre Bin Mübarek'in ailesi ve muhalefetteki Nahda ve Cumhuriyetçi partilerin liderleri greve katılacaklarını açıkladı. Bin Mübarek'in babası, deneyimli aktivist İzzeddin Hazgui, Tunus'ta düzenlediği basın toplantısında, "Cevher'in durumu endişe verici ve sağlığı kötüleşiyor" diyerek, "Ailesi olarak yarın dayanışma açlık grevine başlayacağız" ifadelerini kullandı. Ancak hangi akrabalarının eyleme katılacağını belirtmedi. Hazgui, "Aktivistler olarak (Cumhurbaşkanı) Kays Said'i affetmeyeceğiz" dedi. İnsan hakları grupları daha önce, Cumhurbaşkanı Said'in Temmuz 2021'de iktidara gelmesinden bu yana Tunus'ta sivil özgürlüklerde keskin bir düşüş yaşandığı konusunda uyarıda bulunmuş ve eleştiride bulunanların çoğu hapse atılmıştı.

Raşid Gannuşi, Bin Mübarek'le dayanışma amacıyla açlık grevine başladığını duyurdu (EPA)Raşid Gannuşi, Bin Mübarek'le dayanışma amacıyla açlık grevine başladığını duyurdu (EPA)

Uzun bir hapis cezasına çarptırılan 84 yaşındaki Gannuşi, resmi Facebook sayfasından yaptığı paylaşımda açlık grevine katıldığını duyurdu. Gannuşi, açlık grevinin Bin Mübarek’i desteklemeyi ve "yargı bağımsızlığını ve özgürlükleri savunmayı" amaçladığını belirtti. 2023'ten beri hapiste olan Gannuşi, "yasadışı yabancı fonlama" ve "devlet güvenliğine karşı komplo" da dahil olmak üzere çeşitli suçlamalarla 37 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Gannuşi, bağımsızlığı olmayan ve yalnızca Said'in emirlerini yerine getiren yargıçlarla karşı karşıya gelmeyeceğini söyleyerek, tüm davalarda mahkemeye çıkmayı reddetti. Merkez Cumhuriyetçi Parti'nin tutuklu genel sekreteri Issam Chebbi de dün açlık grevine başladığını duyurdu. Parti lideri Wissam Sghaier, bazı parti üyelerinin greve katılacağını belirterek, parti genel merkezinin "oturma eylemi için açık olduğunu ve yarın sabah saat 8:00'de greve başlayacağımızı" vurguladı.

Cevher Bin Mübarek'in birkaç yakını ve Tunus İnsan Hakları Birliği'nden bir heyet, Bin Mübarek'in tutulduğu Tunus'un güneydoğusunda Bli'deki sivil cezaevini ziyaret ederek "sağlığında ciddi bir bozulma" olduğunu bildirdi. Serbest bırakılmasını talep etmek için cezaevi yakınında büyük bir kalabalık toplandı. Tunus İnsan Hakları Birliği, Bin Mübarek'i açlık grevini sonlandırmaya ikna etmek için "çok sayıda girişimde" bulunulduğunu, ancak kendisinin "reddettiğini ve kendisine yönelik adaletsizlik düzeltilene kadar greve devam etme kararlılığını" dile getirdiğini bildirdi. Çarşamba günü cezaevi yetkilileri, Bin Mübarek'in adını vermeden, açlık grevi sonucunda herhangi bir tutuklunun sağlık durumunun kötüleştiğini yalanlayan bir açıklama yayınladı.

Hapishanelerdeki açlık grevleri, Tunus'taki muhalefet liderlerinin çoğunun hapiste olduğu ve muhalefet partilerinin Cumhurbaşkanı Said'i Tunus'u "açık hava hapishanesine" çevirmekle ve yargıyı "otoriter yönetimi" pekiştirmek için kullanmakla suçladığı bir dönemde gerçekleşiyor. Said ise iddiaları kesin bir dille reddediyor.


Lübnan: İsrail'in angajman kurallarında değişiklik ve ‘sivil tarafsızlık’ ilkesinden vazgeçilmesi

Raşaya el-Vadi'de hedef alınan araçtaki iki kişi hayatını kaybetti. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)
Raşaya el-Vadi'de hedef alınan araçtaki iki kişi hayatını kaybetti. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)
TT

Lübnan: İsrail'in angajman kurallarında değişiklik ve ‘sivil tarafsızlık’ ilkesinden vazgeçilmesi

Raşaya el-Vadi'de hedef alınan araçtaki iki kişi hayatını kaybetti. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)
Raşaya el-Vadi'de hedef alınan araçtaki iki kişi hayatını kaybetti. (Lübnan Ulusal Haber Ajansı – NNA)

İsrail saldırıları, güneydeki köy ve kasabalar içinde eşi görülmemiş bir hızla artarak yeniden savaşın sahadaki yüzünü şekillendiriyor. Daha önce hava saldırıları açık alanlarla sınırlıyken, şimdi yerleşim bölgelerinin derinliklerine kadar ulaşıyor; bu da erken uyarılar ve kitlesel göç sahnelerini yeniden gündeme getiriyor. Nitekim perşembe günü, tahliye çağrılarının ardından gelen bombardımanlar sonucu binlerce güneyli yerinden edildi. Artık ne araçlar ne de yerleşim mahalleleri hedef olmaktan uzak kalabiliyor.

Lübnan'ın güneyindeki Taybe kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgeden enkaz kaldıran vatandaşlar (AFP)Lübnan'ın güneyindeki Taybe kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgeden enkaz kaldıran vatandaşlar (AFP)

Dün güneyde, eşi benzeri görülmemiş bir gerilimin ardından temkinli bir sükûnet hâkimken, bugün saldırılar yeniden başladı. Öğle saatlerinde Raşaya el-Vadi’de bir aracın hedef alınması sonucu, Şebaa kasabasından iki kardeş hayatını kaybetti. Ayrıca, Bint Cubeyl’deki Salah Gandur Hastanesi yakınında bir araca iki güdümlü füze isabet etmesiyle yedi kişi yaralandı. Ardından Nebatiye bölgesine bağlı Braachit kasabasında bir araca yönelik üçüncü bir hava saldırısı düzenlendi.

Bu gelişmeler, son aylarda İsrail’in saldırı biçiminde gözlenen yoğunlaşma eğiliminin bir devamı niteliğinde. Saldırılar, Nebatiye’deki el-Bayad Mahallesi’nden başlayarak Zibdin ve eş-Şarkiye – ed-Duveyr kavşağına kadar uzandı; son olarak geçtiğimiz eylül ayı sonunda Bint Cubeyl’de meydana gelen ve aralarında üç çocuğun da bulunduğu sivillerin hayatını kaybettiği katliamla doruk noktasına ulaştı.

Çatışma kurallarındaki değişiklik

Geçmişte İsrail, yan hasarı en aza indirmek için sivil bölgelerden ayrı askeri hedefleri vurmayı tercih ediyordu. Bugün ise bu kuralın bozulduğu görülüyor; mahallelerde arabalar hedef alınıyor, şafak vakti evler havaya uçuruluyor ve sivil toplantılar saldırıya uğruyor. Bu değişim sadece taktiksel nitelikte değil, aynı zamanda Tel Aviv'in Hizbullah'a verilen halk desteğinin maliyetini artırma ve temas bölgelerindeki sosyal uyumu zayıflatma girişimleriyle bağlantılı stratejik bir tercihi de yansıtıyor.

Lübnan'ın güneyindeki Taybe kasabasında İsrail hava saldırısının olduğu yerde bir Lübnanlı asker ve vatandaş (AFP)Lübnan'ın güneyindeki Taybe kasabasında İsrail hava saldırısının olduğu yerde bir Lübnanlı asker ve vatandaş (AFP)

Gerilimin hedefleri

Bu bağlamda, emekli Tuğgeneral Said Kazah, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, İsrail'in stratejisini hiç değiştirmediğini söyledi. İsrail'in değişmez hedefinin ‘Hizbullah'ı ve İran'dan Irak, Yemen, Filistin ve Lübnan'a kadar uzanan direniş eksenini kendi iradesine boyun eğdirmek’ olduğunu belirtti. İsrail'in ‘her şeyden önce kuzey İsrail'deki yerleşimcilerin güvenliğini sağlamaya çalıştığını’ ifade eden Kazah, bunu başarmak için, savaşçılar, savaş ekipmanları, silah ve mühimmat depoları gibi askeri hedef olarak gördüğü yerleri yoğun bir şekilde hedef alma taktiğine başvurduğunu açıkladı. Kazah, “Bu davranış yeni değil. İsrail'in sivil hayatlara hiçbir gerçek saygı göstermedi, Gazze Şeridi'nde bunu açıkça gördük” ifadelerini kullandı.

Güney Lübnan'da İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir alandaki molozların kaldırılmasını izleyen UNIFIL personeli (AFP)Güney Lübnan'da İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir alandaki molozların kaldırılmasını izleyen UNIFIL personeli (AFP)

Kazah, İsrail’in şu anda ve önümüzdeki iki ay içinde saldırılarını yoğunlaştırmaya çalıştığını belirterek, ‘Hizbullah’a bağlı kişi ve merkezlere yönelik suikast ve saldırıların, sivil yerleşim alanlarında bile artmasının beklendiğini’ ifade etti. Bu durumu ‘askeri baskı ve psikolojik savaş temelli ikili bir yaklaşım’ olarak nitelendiren Kazah, amacın ‘Hizbullah’ın toplumsal tabanını zayıflatmak ve kitlesinin bir kısmını, özellikle sürekli tekrarlanan can ve mal kayıpları karşısında Hizbullah’ın doğrudan dengeyi değiştirecek bir tepki vermemesinin yararlılığını sorgulamaya sevk etmek’ olduğunu söyledi.

Ayrıca Kazah, İsrail’in ‘sivil kayıplar konusuna aldırış etmediğini ve bu konuda kimsenin onu hesap vermeye zorlamadığını’ vurguladı. Ona göre İsrail, ‘Hizbullah devletin silahların toplanması kararına açıkça bağlılığını ilan etmediği, devlet projesine tamamen entegre olmadığı ve geçtiğimiz ağustos ayında hükümet tarafından alınan kararı uygulamadığı sürece’, Lübnan’ın herhangi bir bölgesinde askeri hedef olarak gördüğü her yeri vurmaya devam edecek.

Kazah, ‘İsrail’in askeri ve psikolojik baskıyı birlikte kullandığını ve kendi denklemine dayalı koşulları dayatmak için elindeki tüm araçlardan yararlandığını’ belirterek, “Bu sürecin durması, silahların yalnızca devletin elinde olmasına dair net bir Lübnan taahhüdü ve devlet düzeyinde alınan kararların uygulanmasıyla mümkündür” dedi.

İsrail'in sertleşen söylemleri ve istihbarat uyarıları

Bu askeri gerilime İsrail'de sert söylemler eşlik etti. İbranice yayın yapan medya kuruluşları, Hizbullah’ın Lübnan’ın kuzeyinde artan kapasitesinden duyulan endişenin büyüdüğünü aktardı ve ‘İsrail ordusunun şu ana kadar Beyrut’u vurmaktan kaçınmasının, takviye faaliyetleri sürerse uzun sürmeyebileceğini’ belirtti. Haaretz gazetesi ise istihbarat raporlarından aktardığı uyarılarda, ‘Hizbullah’ın yeniden güç kazanmaya çalıştığını, bunun da İsrail ordusunu gelecekteki tehditleri önlemek için operasyonlarını genişletmeye sevk edebileceğini’ yazdı. Ayrıca bazı raporlarda, ‘Batılı değerlendirmelere göre, Hizbullah’ın Suriye ve Irak üzerinden tedarik ağlarının kısmen yeniden işler hâle geldiği, buna karşın Lübnan ordusunun Hizbullah’ın askeri altyapısını yeniden yapılandırmasını engelleme konusunda ciddi zorluklarla karşı karşıya olduğu’ ifade edildi.