Netanyahu’nun zaferi, Mısır-İsrail ilişkilerini nasıl etkiler?

Gözlemciler, Kahire’nin hükümetin Filistinlilere yönelik radikal davranışını düzeltmek amacıyla Netanyahu’nun dönüşüyle pragmatik bir şekilde ilgileneceği görüşünde.

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir süre önce bir araya gelmişlerdi. (AFP)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir süre önce bir araya gelmişlerdi. (AFP)
TT

Netanyahu’nun zaferi, Mısır-İsrail ilişkilerini nasıl etkiler?

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir süre önce bir araya gelmişlerdi. (AFP)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bir süre önce bir araya gelmişlerdi. (AFP)

İbrahim Abdulmecid
İsrail’de son sözü oy sandıkları söyledi ve Binyamin Netanyahu iktidara geldi. Dikkatler, zafer kazanıp kazanmayacağını merak etmekten, hükümetinin şeklini ve özellikle komşu ülkeler olmak üzere farklı konularla nasıl ilgileneceğine yöneldi. Sağ eğilimli Başbakan, daha sert bir hükümet şekline doğru ilerliyor gibi görünüyor. Bu durum, (İsrail ile uzun bir sınırı olan ve İsrail ordusu ile Gazze Şeridi’ndeki Filistinli gruplar arasında sık sık çıkan çatışmalarda geleneksel arabuluculuk yapan) başta Mısır olmak üzere Tel Aviv ile barışçıl ilişkilere sahip Arap ülkeleriyle ilişkilerini etkileyebilir.
Netanyahu, görevden ayrılmasından 18 aydan kısa bir süre sonra, kampının Knesset’te 65 sandalye kazanmasının ardından geçtiği büyük kapıdan başbakanlığa geri döndü. Bu çoğunluk, onu bir hükümet kurmaya yetkin kılan ve İsrail’i yaklaşık üç yıl içinde beş yasama seçimine itmiş kırılgan çoğunluğa sahip hükümetlerin tehlikelerinden koruyan rahat bir çoğunluk.

Çifte radikalizm
İsrail’in ‘şahinlerinden’ biri olarak nitelendirilen Netanyahu’nun hükümeti, ister birinci başbakanlık döneminde (1996- 1999) isterse de ikinci döneminde (2009-2021) olsun, önceki hükümetlerinden daha sert olacak gibi görünüyor. Öyle ki seçimlerdeki iki müttefikinden biri olan Şas 11 sandalye, Dini Siyonizm ise 14 sandalye elde etti. İsrail medyası tarafından yayınlanan sonuçlara göre Netanyahu liderliğindeki Likud Partisi, 32 sandalye kazandı.
İsrail’de geçen salı günü yapılan seçimlerin sonuçlarındaki en belirgin sürpriz Dini Siyonizm Partisi’nin yükselişi oldu. 14 sandalye kazandı. Yani Knesset’teki en büyük üçüncü parti oldu. Bu, partinin en önde gelen liderlerinden Itamar Ben Gvir’in gelecek hükümete taraf olacağı anlamına geliyor. Itamar Ben Gvir, İsrail ve ABD’de terörist ilan edilen radikalizm yanlısı Yahudi Kach Hareketi’nin bir üyesi.
Ben Gvir, sekiz kez Filistinlilere karşı şiddet eylemlerine karışmakla ve onlara karşı provakasyon yürütmekle suçlandı. Suçlamalar arasında nefreti körüklemek ve terör örgütlerini desteklemek de var. Bir avukat olarak çalışmalarının büyük bir bölümünü yerleşimci davalarını savunmaya adadı. Ben Gvir, İsrail’in bir Yahudi- Siyonist devleti olduğu fikrini savunuyor. Arap kökenli İsraillilere (1948 Arapları) atıfla ‘sadakatsiz’ Arap vatandaşlarının sınır dışı edilmesini talep ediyor ve bir Filistin devletinin kurulmasını reddediyor.

“Faşist hükümet”
Filistinli Siyaset Bilimi Profesörü Eymen er-Ragab, İsrail hükümeti içindeki bu radikal ideolojinin varlığının onu ‘aşırı faşist’ bir hükümet haline getireceğine dikkati çekti. Ragab, “Netanyahu, hükümeti içindeki aşırı sağ üyelerini siyasi tecrübesiyle dizginleyemezse bu durum, farklı konuların ele alınmasını etkileyecektir” dedi.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı haberinde açıklamalarda bulunan Ragab, tüm forumlarda ‘Araplara ölüm’ sloganları atan, ‘ötekini reddetme’ fikirlerinin sahibi Ben Gvir’in, bakanlık görevi üstlenmesi durumunda Kudüs’ü Yahudileştirme planlarını uygulayacağını söyledi. Eymen er-Ragab sözlerini şöyle sürdürdü:
“Filistinlilere saldırabilir veya onları yüzüstü bırakabilir. Başta Mısır ve Ürdün olmak üzere İsrail ile barış ilişkisi olan Arap ülkelerine baskı yapacak ve bu ülkeler elbette beklenen bu radikal uygulamaları reddedeceklerdir. Bu da iki ülkenin Tel Aviv ile ilişkisini zorlayabilir.”
Profesör ayrıca, Kudüs’teki kutsal mekanların denetçisi olması nedeniyle Ürdün üzerindeki baskının daha da artacağına dikkat çekti.

Tehlikeyi sezme
Ben Gvir, seçimlerden önce Netanyahu ile hükümet kurmak için müzakerelere girmesi durumunda iç güvenlik pozisyonunu devralmak isteyeceğini açıklamıştı.
Diğer yandan Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Şukri, geçen perşembe günü ABD’li mevkidaşı Antony Blinken ile yaptığı telefon görüşmesinde İsrail seçimlerinin sonuçlarına değindi. Dışişleri Bakanlığı’nın açıklamasına göre Şukri, ‘Filistin topraklarında sükuneti korumanın, Filistin halkına karşı her türlü tırmandırıcı veya kışkırtıcı önlemden kaçınmanın ve yeni İsrail hükümetinin kurulmasından sonra barış sürecini yeniden başlatma çabalarını yoğunlaştırmanın’ önemli olduğunu dile getirdi. Bu çerçevede Kahire, yeni İsrail hükümetinin net olmasını bekliyor.
Ragab, Kahire’nin mevcut haliyle radikal sağdan kaynaklanan tehlikeyi sezdiğini, Filistin’deki durumun istikrarından endişe duyduğunu ve aşırılık göstergesinin yükselişinin farkında olduğunu belirtti. “Mısır, ateşkesi dayatmada önemli bir rol oynayacak ve Filistinlilerin İsrail hükümetinden ayrılmasına izin vermeyecek” dedi.
Aynı şekilde el-Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi danışmanı Hasan Ebu Talib de İsrail hükümetlerinin tüm sınıflandırmalarıyla birlikte Mısır’la pragmatik bir şekilde ilgilendiğini belirtti. Ebu Talib, Netanyahu’nun ‘Mısır’ın konuya dair rolünü etkisiz kılma veya rolünü daha az önemli hale getirme’ çabalarına rağmen Mısır’ı, Filistin davasında rol oynayan bir ortak olarak nitelendirdi. Ebu Talib’e göre Netanyahu, Gazze’deki gruplarla çatışmalar sırasında defalarca tekrarlandığı gibi Filistin’de işlerin kötüye gitmesini önlemek için Kahire’nin neler yapabileceğinin de farkında.

İki devletli çözüm
Independent Arabia’ya konuşan Hasan Ebu Talib şu açıklamada bulundu:
“Mısır’ın seçim sonucuyla ilişkisi doğrudan değil, yeni hükümetin ister Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde isterse de 1948 Filistin toprakları içinde olsun, Filistinlilere karşı üstleneceği politika ve uygulamalarla ilgili.”
Bu seçimlerdeki en önemli değişkenin, yeni İsrail hükümetine damgasını vuracak aşırı radikalizm olduğunu belirten Ebu Talib, seçim kampanyalarını ve adayların açıklamalarını takiple şunları söyledi:
“Hükümetin daha fazla yerleşim yerine imza atması beklenebilir. Bu durum da Filistin Ulusal Otoritesi üzerinde daha fazla baskı anlamına geliyor. Bu noktada Mısır, Filistin Otoritesi’nin yetki süresinin dolmasına ve iki devletli çözüme karşı dikkatli olmalıdır.”
Ebu Talib, Filistin yönetiminin performansına ilişkin tüm yorumlara rağmen, varlığını sürdürmesinin ‘iki devletli çözümü koruduğunu’, buna karşılık Netanyahu ve çevresindeki tüm radikalizm yanlılarının da iki devletli çözümü engellemeye ve bitirmeye yöneleceğini vurguladı. El-Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi danışmanına göre bu da Filistin davasını 1993’te imzalanan Oslo Barış Anlaşması’nın öncesine götürüyor. Netanyahu’nun önceki hükümetinde İsrail’i ‘tamamen Yahudi’ bir devlet olmaya çağırdığına ve İsrail vatandaşlığına sahip Arapların bile haklarını inkâr ettiğine dikkati çeken Hasan Ebu Talib sözlerine şöyle devam etti:
“Bu çağrıları yeniden gündeme getirmesi ile Filistinlileri yerinden etmek, öldürme ve yerleşim operasyonlarını genişletmek için çalışması bekleniyor. Bu noktada başta Mısır ve Ürdün olmak üzere Arap ülkeleri bu uygulamalarla ilgilenecektir. İsrail’in önlemleri ne kadar katı olursa, Kahire ve Amman da o kadar çok iki devletli çözümü korumak için çalışmak zorunda kalacak.”

Pragmatik yaklaşım
Ebu Talib, Kahire’nin Netanyahu’nun hükümete dönüşüyle ​​pragmatik bir şekilde ilgileneceğini vurgularken, bunun ise Netanyahu’nun radikalliğini memnuniyetle karşılamak anlamına gelmediğini söyledi. Hasan Ebu Talib’e göre aksine hükümetin Filistinlilere yönelik radikal davranışını ‘onarmak’ amacıyla ABD tarafını diyaloga dahil etme girişimi de dahil, İsrail hükümetiyle doğrudan ve dolaylı diyalog kanalları var. ABD Başkanı Joe Biden, iki devletli çözümü desteklediğinden bahsederken Mısır, bu rolü Avrupa ülkeleriyle de oynayacak. Aynı şekilde danışman, ancak ABD başkanlık seçimlerine iki yıldan az bir süre kaldığı göz önüne alındığında Washington’ın İsrail üzerindeki baskısının sınırları olacağını belirtti.
İsrail Savunma Bakanı Benny Gantz, 22 Ağustos’ta aynı ayın başlarında Mısır arabuluculuğunda bir ateşkesle sona eren son Gazze savaşı nedeniyle Mısır-İsrail ilişkilerinde bir krizin yaşandığını açıkladı. Gantz ayrıca, “Mısır önemli bir bölgesel oyuncu ve İsrail’in en önemli dostlarından biri” dedi. Diğer yandan İsrail Güvenlik Teşkilatı Şin Bet Başkanı Ronen Bar’ın Kahire ziyaretiyle Tel Aviv’in ilişkileri iyileştirmek istediği görüldü. Ronen Bar, Gazze’deki ateşkesi takip etmek ve sakinliği korumak için Mısır Genel İstihbarat Teşkilatı Başkanı ile bir araya gelmişti.

Yakınlaşma adımları
Mısır-İsrail ilişkileri geçtiğimiz iki yıl boyunca, eski Başbakan Naftali Bennett’ın Eylül 2021’de Şarm Eş-Şeyh’i ziyareti sırasında birkaç yakınlaşma adımına tanık oldu. Bu, bir İsrail başbakanının 2011’den bu yana Mısır’a yaptığı ilk ziyaretti ve ardından geçen mart ayında bir başka ziyaret daha gerçekleşti. Ekim 2021’de devlete ait ‘EgyptAir’ havayolunun İsrail’e ilk uçuşu yapıldı. Bu, İsrail Havacılık İdaresi tarafından ‘tarihi bir adım’ olarak nitelendirildi.
Aynı şekilde Sina Yarımadası’nın kuzeyindeki Refah sınır bölgesinde sınır muhafızlarının sayı ve kabiliyetleri artırılarak Mısır askeri varlığını güçlendirmeye imkân verecek şekilde barış anlaşmasının güvenlik eki değiştirildi. Bu, Kasım 2021’de Mısır-İsrail Ortak Askeri Komitesi’nin toplantısı sonucunda ilan edildi. Mısır silahlı kuvvetleri, anlaşmanın Mısır ulusal güvenliğini koruma, sınırları kontrol etme ve güvence altına alma çabalarının bir parçası olduğunu bildirdi.



Türkiye: Libya Genelkurmay Başkanı'nın uçağı düşmeden önce elektrik arızası bildirdi

Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)
Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)
TT

Türkiye: Libya Genelkurmay Başkanı'nın uçağı düşmeden önce elektrik arızası bildirdi

Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)
Dibeybe hükümetine bağlı kuvvetlerin Genelkurmay Başkanı Korgeneral Muhammed el-Haddad, Ankara'da Savunma Bakanı ile yaptığı görüşmede, (Türk Savunma Bakanlığı)

Türkiye Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı Başkanı Burhanettin Duran, bugün yaptığı açıklamada, Libya Genelkurmay Başkanı'nı taşıyan özel uçağın Ankara yakınlarında düşmeden önce elektrik arızası bildirdiğini ve acil iniş talebinde bulunduğunu söyledi.

Açıklamada ayrıca, Dassault Falcon 50 tipi uçağın dün TSİ 17:17'de Ankara Esenboğa Havalimanı'ndan Trablus'a doğru havalandığı ve TSİ 17:33'te elektrik arızası nedeniyle hava trafik kontrolüne acil durum bildirdiği belirtildi.

Libya ve Türk yetkililer, kazada üç mürettebat da dahil olmak üzere 8 kişinin öldüğünü açıkladı.

Duran, hava trafik kontrolünün uçağı Esenboğa Havalimanı'na yönlendirdiğini ve acil durum prosedürlerinin uygulandığını, ancak uçağın iniş sırasında 17:36'da radar ekranlarından kaybolduğunu ve iletişimin kesildiğini söyledi.

gthyu
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, dün Ankara'da Libya Genelkurmay Başkanı Muhammed Ali el-Haddad ile görüşmesi sırasında (Türkiye Savunma Bakanlığı- X)

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya daha önce yaptığı açıklamada, uçağın Ankara'nın Haymana ilçesi üzerinde uçarken acil iniş talebinde bulunduğunu ve enkazın daha sonra aynı ilçenin Kesik Kavak köyü yakınlarında bulunduğunu belirtmişti.

Duran, İçişleri Bakanlığı'nın operasyonu başlatmasının ardından arama kurtarma ekiplerinin kaza yerine ulaştığını ve kazanın nedenine ilişkin soruşturmanın tüm ilgili makamların katılımıyla devam ettiğini kaydetti.

Uluslararası alanda tanınan Libya hükümeti, ölenler arasında Ordu Genelkurmay Başkanı Muhammed Ali Ahmed el-Haddad, Kara Kuvvetleri Genelkurmay Başkanı, Askeri Üretim Otoritesi Direktörü, Libya Ordusu Genelkurmay Başkanının danışmanı ve Genelkurmay Başkanının medya ofisinden bir fotoğrafçının bulunduğunu açıkladı.

Libyalı yetkililer, uçağın Malta'dan kiralandığını ve orada kayıtlı olduğunu belirterek, olayla ilgili soruşturma kapsamında uçağın sahipliği, önceki sorun kayıtları ve teknik özellikleri gibi bilgilerin inceleneceğini ifade etti.


Sudan hükümeti ‘bin günlük savaşı’ sona erdirmek için girişimde bulundu

TT

Sudan hükümeti ‘bin günlük savaşı’ sona erdirmek için girişimde bulundu

Sudan hükümeti ‘bin günlük savaşı’ sona erdirmek için girişimde bulundu

Birleşmiş Milletler’in (BM) ‘tarif edilemez ölçüde büyük insani acı’ uyarıları yaptığı bir dönemde, Sudan’da geçiş hükümetinin başbakanı Kâmil İdris, ülkesinde bin gündür süren savaşı sona erdirmeyi amaçlayan kapsamlı bir barış girişimini BM Güvenlik Konseyi üyelerine sundu. Aynı zamanda ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu’yu (Hamideti) derhal insani ateşkesi kabul etmeye çağırdı.

Burhan ile Hamideti’nin bu önerileri kabul edip etmeyeceği henüz netlik kazanmazken, HDK’nin geçtiğimiz kasım ayı başında bir insani ateşkesi kabul ettiği hatırlatıldı.

İdris, pazartesi akşamı New York’ta düzenlenen BM Güvenlik Konseyi oturumunda yaptığı konuşmada, “Sudan, savaş nedeniyle varoluşsal bir krizle karşı karşıya” dedi. Söz konusu girişimin ‘bir yanılsamadan değil, bir zorunluluktan; bir zaferden değil, bir sorumluluktan’ doğduğunu ifade eden İdris, planın BM, Afrika Birliği (AfB) ve Arap Birliği gözetiminde ateşkes ilan edilmesini, HDK’nin kontrol ettiği tüm bölgelerden çekilmesini, kamplara taşınmasını ve silahsızlandırılmasını öngördüğünü belirtti.

Zorunlu değil

ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’dan oluşan Uluslararası Dörtlü’nün desteklediği ateşkese dolaylı bir gönderme yapan Kâmil İdris, hükümetin önerisinin ‘yerel olarak hazırlandığını ve dışarıdan dayatılmadığını’ vurguladı. HDK’nin kamplarla sınırlandırılmaması halinde ateşkesin ‘başarı şansının olmadığını’ belirten İdris, BM Güvenlik Konseyi’nin 15 üyesine girişimine destek çağrısında bulundu. İdris, “Bu girişim, Sudan’ın uçurumun kenarından geri döndüğü ve uluslararası toplumun tarihin doğru tarafında yer aldığı bir an olabilir” dedi. İdris, BM Güvenlik Konseyi’nin ‘çöküşün tanığı olarak değil, toparlanmanın ortağı olarak anılması gerektiğini’ ifade etti.

frgt
New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi oturumundan (BM)

Öte yandan, İdris’ten önce BM Güvenlik Konseyi üyelerine hitap eden ABD’nin BM Daimî Temsilci Yardımcısı Jeffrey Bartos, Trump yönetiminin ilerlemenin yolu olarak insani ateşkes önerdiğini söyledi. Bartos, “Savaşan iki tarafı bu planı ön koşulsuz ve derhal kabul etmeye çağırıyoruz” dedi. Bartos, Trump yönetiminin Darfur ve Kordofan bölgelerindeki dehşet verici şiddeti ve Sudan ordusu ile HDK tarafından işlenen, hesap sorulması gereken vahşetleri şiddetle kınadığını belirtti.

Bu açıklamalar, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio’nun geçtiğimiz cuma günü yaptığı değerlendirmeleri de hatırlattı. Rubio, yeni yılın Sudan’da insani ateşkes için bir fırsat sunduğunu belirterek, “Odaklanmamızın yüzde 99’u bu insani ateşkese ve ona mümkün olan en kısa sürede ulaşmaya yönelik” dedi. Yeni yılın iki taraf için de anlaşmaya varmak adına büyük bir fırsat oluşturduğunu ifade eden Rubio, bu yönde azami çaba gösterdiklerini söyledi. Rubio, “Orada yaşananlar dehşet verici, gerçekten korkunç” diye konuştu.

sxdcfg
ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio, Washington'da düzenlediği basın toplantısında (AFP)

Silah tedariki konusunda Rubio, “Bu konuda bazı ilerlemeler kaydedebileceğimizi umuyoruz, ancak ilerleme kaydetmek için dış aktörlerin nüfuzlarını kullanmaları gerektiğini biliyoruz” dedi.

Silah tedariki

BM Siyasi İşlerden Sorumlu Genel Sekreter Yardımcısı Halid Hıyari, gelişmiş silahların kesintisiz sevkiyatıyla körüklenen Sudan’daki savaşa ilişkin artan endişelerini dile getirdi. Hıyari, silah tedarikini durdurmayı reddeden ülkeleri eleştirirken, uzlaşmaya yanaşmayan ve gerilimi düşürme iradesi göstermeyen hükümet güçleri ile yarı askerî unsurları da hedef aldı.

Hıyari, “Bu ülkeler petrol gelirlerini korumak için çatışmaları durdurmayı başarabildi, ancak kendi halklarını korumak söz konusu olduğunda bunu yapmayı başaramadı” dedi. Her iki tarafın destekçilerine nüfuzlarını ‘katliamı durdurmaya yardımcı olmak için kullanmaları’ çağrısında bulundu.

Son gelişmelerin, ‘çatışmanın giderek daha karmaşık bir nitelik kazandığını ve bölgesel boyutlarının genişlediğini’ gösterdiği uyarısında bulunan Hıyari, bu eğilimlere müdahale edilmemesi halinde Sudan’ın komşularının ülke içinde ve çevresinde bölgesel bir çatışmaya sürüklenebileceğini söyledi. Çatışmanın özellikle kaygı verici yönlerinden birinin, her iki tarafın da insansız hava araçlarını (İHA) yoğun şekilde kullanarak rastgele saldırılar düzenlemesi olduğunu belirten Hıyari, bunun çok sayıda sivil can kaybına yol açtığını ifade etti. Silah akışının, daha gelişmiş ve daha ölümcül hâle gelerek sürmesinin çatışmanın temel itici gücü olmaya devam ettiğini vurgulayan Hıyari, “Bu akışın durdurulması yönündeki çağrılar görmezden gelindi ve kimse hesap vermedi” dedi.

Hıyari, durumun daha fazla kötüleşmesini önlemek, Sudan’ın birliğini ve toprak bütünlüğünü korumak için ‘hızlı ve eşgüdümlü bir hareketin’ gerekli olduğunu kaydetti.

BM Genel Sekreteri’nin Sudan Özel Temsilcisi Ramtane Lamamra’nın, şiddeti azaltmaya ve sivillerin korunmasını güçlendirmeye yönelik somut ve uygulanabilir tedbirler üzerinde görüşmeler yapılması için çatışmanın taraflarıyla temas hâlinde olduğunu bildiren Hıyari, odağın şu anda AfB öncülüğünde yürütülecek kapsamlı bir Sudan diyaloğuna destek vermek olduğunu söyledi. Bu sürecin, sivil liderliğinde güvenilir ve kapsayıcı bir siyasi geçişin önünü açmasının hedeflendiğini ifade etti.

Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) Operasyonlar ve Savunuculuk Bölümü Direktörü Edem Wosornu ise “Bu çatışmanın vahşeti sınır tanımıyor” diyerek, Kordofan eyaletinin şiddet ve acının yeni merkezi hâline geldiğine dikkat çekti. Wosornu, BM’nin, HDK’nin el-Faşir’i ele geçirmesi sırasında ve sonrasında uluslararası insancıl hukukun ağır ihlallerine ilişkin yeni raporlar almaya devam ettiğini, bunlar arasında toplu katliamlar ve cinsel şiddet vakalarının da bulunduğunu söyledi.

BAE'nin pozisyonu

BAE'nin BM Daimî Temsilcisi Muhammed Ebu Şihab, insani ateşkesin derhal hayata geçirilmesi ve buna en acil şekilde ihtiyaç duyan Sudanlı sivillere yardımların ulaştırılması için acil bir fırsat bulunduğunu söyledi. Tarihten çıkarılan dersler ile mevcut gerçeklerin, savaşan taraflardan herhangi birinin tek başına yürüteceği çabaların sürdürülebilir olmadığını ve yalnızca savaşın uzamasına yol açacağını ortaya koyduğunu vurguladı. Ebu Şihab, insani ateşkesin ardından kalıcı bir ateşkes sağlanması ve ‘çatışan taraflardan bağımsız, sivil yönetime giden bir sürecin’ başlatılması gerektiğini ifade etti.


Ukrayna'da esir alınan iki Kuzey Koreli savaş esiri Güney Kore'de "yeni bir hayat" arıyor

İki askerin Seul'deki bir insan hakları örgütüne yazdığı mektup, (AFP)
İki askerin Seul'deki bir insan hakları örgütüne yazdığı mektup, (AFP)
TT

Ukrayna'da esir alınan iki Kuzey Koreli savaş esiri Güney Kore'de "yeni bir hayat" arıyor

İki askerin Seul'deki bir insan hakları örgütüne yazdığı mektup, (AFP)
İki askerin Seul'deki bir insan hakları örgütüne yazdığı mektup, (AFP)

AFP'nin bugün gördüğü bir mektuba göre, Ukrayna'da esir tutulan iki Kuzey Koreli savaş esiri, Güney Kore'de "yeni bir hayata" başlama arzusunu dile getirdi.

İki asker, ekim ayı sonlarında Seul merkezli bir insan hakları örgütüne yazdıkları mektupta, "Güney Kore halkının desteği sayesinde yeni hayaller ve özlemler yeşermeye başlıyor" ifadelerine yer verdi.

Güney Kore ve Batı istihbarat teşkilatları, Kuzey Kore'nin, Rusya'nın yaklaşık dört yıldır süren Ukrayna işgalini desteklemek için binlerce asker gönderdiğini bildiriyor. Daha önceki haberler, ocak ayında Kiev tarafından savaşta yaralandıktan sonra gözaltına alınan iki kişinin Güney Kore'den sığınma talebinde bulunduğunu belirtmişti.

Mektupta, iki adam kendileri adına çalışanlara "bizi cesaretlendirdikleri ve bu durumu bir trajedi olarak değil, yeni bir hayatın başlangıcı olarak gördükleri için" teşekkür ettiler. "Yalnız olmadığımıza inanıyoruz ve Güney Kore'dekileri babalarımız ve kardeşlerimiz olarak görüyoruz ve onlara yönelmeye karar verdik" ifadelerini kullandılar.

Mektup, güvenlikleri için isimleri açıklanmayan iki asker tarafından imzalanmıştı.