Adli bilimcilerden şaşırtan araştırma: Kedileriniz suç delili olabilir

Araştırma 20 ev kedisi üzerinde yapıldı

Kediler, gelecekte cinayet veya hırsızlık vakalarının çözülmesinde rol oynayabilir (Unsplash)
Kediler, gelecekte cinayet veya hırsızlık vakalarının çözülmesinde rol oynayabilir (Unsplash)
TT

Adli bilimcilerden şaşırtan araştırma: Kedileriniz suç delili olabilir

Kediler, gelecekte cinayet veya hırsızlık vakalarının çözülmesinde rol oynayabilir (Unsplash)
Kediler, gelecekte cinayet veya hırsızlık vakalarının çözülmesinde rol oynayabilir (Unsplash)

Yeni bir araştırma, bir suç işlendiğinde olay yerinin yakınında olan ev kedilerinin delil olarak kullanılabileceğini gösterdi.
Bilim insanları, kedi kürkünün yakın çevredeki kişilere ait DNA'yı tutabileceğini tespit etti. Dahası, kürkten alınan örnekler polis soruşturmalarında kullanılabilecek kadar DNA içeriyor.
Avustralyalı bilim insanlarının yürüttüğü çalışma, evcil hayvanların DNA transferinde nasıl bir rol oynayabileceğine odaklanan ilk araştırma oldu.
Flinders Üniversitesi'nden adli bilimci Heidi Monkman, "Olay yeri incelemelerinde insan DNA'sının toplanması çok önemli" diye konuştu.
"Ancak kedi ve köpek gibi evcil hayvanların insanın DNA aktarımıyla ilgisine dair yeterli veri yok" diyen Monkman, şöyle devam etti:
"Bu refakatçi hayvanlar, ev sakinlerinin veya olay yerine yakın zamanda gelen ziyaretçilerin varlığını ve faaliyetlerini değerlendirmede epey rol oynayabilir."
İnsanların bir nesneyle kısa süreli temas etmesi bile genetik izini bulaştırması için yeterli. Bu nesnelerden alınan DNA, bir şüpheliyi mahkum etmek için tek başına yeterli olmasa da kanıtları desteklemek için çok önemli.
Öte yandan, kişinin DNA'sını bırakması için o yüzeye mutlaka dokunması da gerekmiyor. Örneğin hareket ederken vücudundan savrulan deri hücrelerinde veya kıllarda da taşınabiliyor.
Kediler de tam bu noktada devreye giriyor.
Monkman ve ekibi, evcil kedilerin kürküne bulaşan insan DNA'sının analiz edilebilir düzeyde olup olmadığını görmek istedi.
Çalışma 15 haneden 20 kedi üzerinde yapıldı. Her kedinin sağ tarafındaki kürkten örnekler toplandı ve incelendi. Daha sonra bunlar hayvan sahiplerinden alınan DNA'larla karşılaştırıldı.
Bunun yanı sıra, hane sakinleri, kedilerin günlük davranışları ve alışkanlıklarına dair anketler doldurdu. Anketlerde kediye ne sıklıkta dokunulduğu gibi sorular da yer aldı.
Kedilerden alınan örneklerin yüzde 80'inde saptanabilir DNA örnekleri bulundu. Üstelik, hayvanın o kişiyle en son ne zaman temas ettiği veya tüylerinin ne kadar uzun olduğu sonucu değiştirmedi.
Tespit edilen DNA'ların çoğu, kedinin birlikte yaşadığı insanlarla uyuştu. 6 kedide ise bilinmeyen insanların DNA'sı tespit edildi. Bu kedilerin sahipleri son iki gün içinde evlerine hiç misafir gelmediğini söyledi.
Bilinmeyen bir kişinin DNA'sını taşıyan kedilerden biri, sfenks cinsi tüysüz bir kediydi.
Forensic Science International: Genetics Supplement Series adlı hakemli bilimsel dergide yayımlanan makalede, "Bu DNA'ların kediye nasıl transfer olduğu ve ne kadar süre kalabileceği henüz bilinmiyor" ifadeleri yer aldı:
"Tespit edilen DNA seviyelerini neyin etkileyebileceğine dair daha fazla araştırma yapılması gerekiyor."
Independent Türkçe, Science Alert, Phys.org



Yanlış bilgileri çürüten gazetecilere güvenin azaldığı tespit edildi

Araştırmacılar, yanlış haberleri çürütmek için yeni yollar aranabileceğini söylüyor (Pexels)
Araştırmacılar, yanlış haberleri çürütmek için yeni yollar aranabileceğini söylüyor (Pexels)
TT

Yanlış bilgileri çürüten gazetecilere güvenin azaldığı tespit edildi

Araştırmacılar, yanlış haberleri çürütmek için yeni yollar aranabileceğini söylüyor (Pexels)
Araştırmacılar, yanlış haberleri çürütmek için yeni yollar aranabileceğini söylüyor (Pexels)

Yanlış bilgileri çürüten gazetecilere daha az güvenildiği ortaya kondu. Hatta okuyucu bilginin yanlış olduğundan şüphelense bile, gerçeği ortaya çıkaran gazeteciye pek güvenmiyor. 

Medyaya güven azalırken dezenformasyonun arttığı bir dönemde hatalı bilgileri düzeltmek de zorlaşıyor.

Yayın kuruluşları ve gazetecilerin taraflı olduğu düşüncesiyle insanlar okudukları haberlere temkinli yaklaşıyor. Daha önceki çalışmalarda veri doğrulamanın yarattığı etkiyle ilgili çelişkili sonuçlar çıkmıştı. 

Yanlış haberleri çürütmenin ne kadar işe yaradığı ve neden etki yaratmadığını öğrenmek isteyen araştırmacılar bir çalışma yürüttü.

Communication Research adlı hakemli dergide yayımlanan çalışmada 691 katılımcıya siyasi ve ekonomik haberler okutuldu. Bu haberlerde evsizlik oranlarından fentanilin aşırı doz ölümlerindeki etkisine kadar çeşitli iddialar yer alıyordu.

Bunların doğruluğuna ne kadar inandığını belirten katılımcılar daha sonra bu iddiaları onaylayan veya çürüten doğrulamayı okudu. Ardından bu doğrulamayı yapan gazeteciye ne kadar güvendikleri soruldu. 

Daha sonra bazı ürünlerle ilgili bilgiler içeren yazılarla aynı çalışma yürütüldü. Bu sefer verilen doğrulamalara "doğruluk kontrolü" işareti konmadı. Araştırmacılar bu sayede duyulan güvenin bu etiketten etkilenip etkilenmediğini anlamaya çalıştı.

İki çalışmanın sonucunda da yanlış bilgileri çürüten gazetecilere duyulan güven kayda değer derecede daha azdı. Katılımcılar inandıkları düşünceyi doğrulayanlara daha çok güvenirken, diğerlerinde daha fazla kanıt talep ediyordu. 

Çalışmanın yazarlarından Randy B. Stein, PsyPost'a yaptığı açıklamada "Halk genel olarak gazetecilere güveniyor ve doğrulayıcı makalelere duyulan güven epey yüksek" diyerek ekliyor: 

Yani klişe düşüncenin aksine, halkın doğruluk kontrollerine ve gazetecilere hiç güvenmediği doğru değil ancak düzelten/çürüten makalelere yönelik daha fazla şüphe var.

Araştırmacılar buradaki düzeltmenin, yayın kuruluşlarının haberlerindeki hataları düzeltmek için yayımladığı tekzip metinleri olmadığını ekliyor.   

Bilim insanları ilginç bir sonuçla da karşılaştı: Katılımcılar bir bilginin doğruluğundan şüphe etse bile bunu çürüten gazetecilere güvenmiyordu. 

Araştırmacılar bir haberin çürütülmesinin şaşkınlık yaratması, insanların onaylamaya kıyasla daha çok kanıt araması ve gazetecilerin taraflı davrandığından şüphelenmesinin buna yol açtığını düşünüyor. 

Şaşırtıcı bir diğer bulguysa, haberin çürütülmesi katılımcıların iddiayla ilgili düşüncesini değiştirmesine karşın gazeteciye güvenleri yine de sarsılıyordu. 

Stein, "Yanlış bilgileri düzeltmeye çalışan gazetecilerin (ya da herhangi birinin) aleyhine bir durum var" diyor. 

Araştırmacılar, halkın yanlış bilgileri çürüten haberlere nasıl ve neden güvenip güvenmediği üzerine daha fazla araştırma yapılması gerektiğini belirtiyor.

Makalenin yazarları, Conversation için kaleme aldıkları yazıda şu ifadeleri kullanıyor:

Gazetecilerin önündeki zorluk, bilgiyi çürüten biri gibi görünmeden bunu nasıl çürüteceklerini bulmak olabilir.

Independent Türkçe, PsyPost, Conversation, Communication Research