İran’da bazı protestocular idamla yargılanıyor

İran'da yaklaşık 2 ay önce Mahsa Amini'nin ölümünün ardından başlayan sokak gösterilerine katılan eylemcilerden gözaltına alınanlardan bazıları idamla yargılanıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

İran’da bazı protestocular idamla yargılanıyor

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Zorunlu başörtüsü ve ahlak polisine tepkiyle başlayan gösteriler kısa sürede ülke geneline rejim karşıtı protesto olarak yayıldı. Çıkan olaylarda emniyet güçlerinin müdahalesi sonucu yüzlerce kişi öldü, binlerce kişi yaralandı. 40 civarında emniyet görevlisinin hayatını kaybettiği gösterilerde, 10 binden fazla kişinin gözaltına alındığı belirtiliyor.
Tahran Başyargıcı Ali El-Kasi Mihr, 31 Ekim'de yaptığı açıklamada, son olaylarda “yıkıcı eylemlerde bulunan, güvenlik güçlerine saldırma yoluyla yaralanmalarına veya ölmelerine neden olan, kamu malını ateşe verme gibi ağır suçlarla ilgili sadece başkent Tahran'da bin civarında iddianamenin hazırlandığını” duyurdu.
Göstericilerden "isyanın liderleri" olarak nitelendirilerek gözaltına alınanlardan bazıları, İran Ceza Kanunu'nunda yer alan "ateşli ve ateşsiz silahlarla insanlara saldırmak, ülke güvenliğini tehlikeye atarak korku ve dehşet salmak, kamu düzenini bozmak ve yeryüzünde bozgunculuk yapmak" gibi suçlamalarla idam cezasıyla yargılanıyor.

Milletvekillerinden idam çağrısı
Geçen pazar günü İran Meclisi'ndeki 227 milletvekilinin imzasıyla, “gösterilerde ateşli veya ateşsiz silahlarla insanların canına kast eden ve ölümlerine neden olan kişiler hakkında idam cezasının uygulanmasını öneren” bir bildiri yayımlandı.
İran Yargı Erki Başkanı Gulam Hüseyin Muhsini Ejei ise bugün yaptığı açıklamasında, “yargı sürecinde göstericilerle isyancıların birbirinden ayrılması gerektiğini” söyledi.
Ejei, "Yargı mensupları, son gösterilerde asıl isyancılarla suçsuz ve kandırılmış insanları ayrıştırmalı ve gerekli mekanizmalarla bu kişileri serbest bırakmalıdır" ifadelerini kullandı.
Devrim Mahkemesi'nde 29 Ekim'de gerçekleştirilen duruşmada, gösterilerde gözaltına alınanlardan Muhammed Kubadlu, Saman Sayyidi, Muhammed Berugani, Ebulfazl Mihri Hüseyin Hacılu, Muhsin Rızazade Karaklu ve Said Şirazi'nin davaları görüldü.
Söz konusu zanlılar, "yeryüzünde bozgunculuk yapmak", "ülke güvenliğine karşı suç işlemek amacıyla toplantı düzenlemek", "emniyet mensuplarına saldırmak", "kamu malını ateşe vererek ülke düzeni ve güvenliğini bozmak" gibi suçlarla yargılanıyor.

Bir kişi hakkında idam kararı verildiği iddia edildi
Öte yandan, İran rejim muhalifi İranWire haber sitesinde yer alan haberde, Tahran'daki gösterilerde gözaltına alınan Mahan Sadarat hakkında idam kararı verildiği öne sürüldü.
İsmini vermeyen yargı kaynağı, davaya bakan hakimin, Sadarat hakkında, "Motosikleti ateşe vermek, şikayetçinin telefonunu imha etmek ve bıçakla kasten adam yaralamak" suçlamasıyla idam cezası metnini hazırladığı ve ileriki günlerde bu kararını açıklayacağını ifade etti.
Sadarat, bir hafta önceki duruşmada hakkındaki iddiaları yalanlamıştı.
AA muhabirine konuşan ve ismini vermek istemeyen İranlı bir avukat ise gözaltındaki göstericilerle ilgili iddianamelerin yeni hazırlandığını, zanlıların dosyalarında idam cezasına çarptırılabilecekleri suçları işlediklerine dair iddiaların bulunmasının söz konusu kişilere bu cezaların verileceği anlamına gelmediğini, bunun biraz da "gözdağı" amacını güttüğünü öne sürdü.

İran’daki gösteriler
Tahran'da 13 Eylül'de "ahlak polisi" olarak bilinen İrşad devriyeleri tarafından gözaltına alındıktan sonra fenalaşarak hastaneye kaldırılan 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin 16 Eylül'de yaşamını yitirmesi ülkede infiale yol açmıştı.
Amini'nin 17 Eylül'de memleketi Sakkız kentindeki cenaze töreni sonrasında başlayan gösteriler, ülkenin birçok kentine yayılmıştı.
Gösterilerdeki can kaybına ilişkin resmi makamlardan net bilgi paylaşılmazken, Norveç merkezli İran İnsan Hakları Kurumu (IHR), Amini'nin ölümü sonrasında başlayan gösterilerde emniyet güçlerinin müdahalesi sonucu hayatını kaybedenlerin sayısının 300'ü aştığını açıkladı.
İran'da Sünnilerin yoğun olarak yaşadığı Sistan-Beluçistan eyaletinin yönetim merkezi Zahidan kenti, 30 Eylül'de cuma namazı sırasında protestocular ile İran güvenlik güçleri arasında "Kanlı Cuma" olarak bilinen büyük olaylara sahne olmuştu. Olaylarda 40'dan fazla kişi hayatını kaybetmişti.
Gösterilerde çıkan olaylarda 30'dan fazla emniyet görevlisinin hayatını kaybettiği belirtiliyor.



Uyuşturucu çetelerinin çatışması Beyrut'taki Şatilla Mülteci Kampı’nın güvenliğini tehdit ediyor

Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’ndan (AFP)
Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’ndan (AFP)
TT

Uyuşturucu çetelerinin çatışması Beyrut'taki Şatilla Mülteci Kampı’nın güvenliğini tehdit ediyor

Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’ndan (AFP)
Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’ndan (AFP)

Şarku’l Avsat'a konuşan Filistinli kaynaklar, pazar ve pazartesi günleri Şatilla Mülteci Kampı’nda patlak veren çatışmaların ‘suç çeteleri ve uyuşturucu satıcıları arasındaki kavga’ çemberinin ötesine geçmediğini belirterek, ‘Lübnanlı, Suriyeli ve Filistinli çeteler arasındaki örtüşme göz önüne alındığında’ çatışmaların siyasi bir boyutu olduğunu reddetti. Tekrarlanan saldırılar, kamp sakinlerinin Lübnan devletini olaya karışanları yargılamaya ve saldırılara son vermeye çağırmasına neden oldu.

Beyrut'taki Şatilla Mülteci Kampı, uyuşturucu satıcıları ve kanunsuz çeteler arasında pazar ve pazartesi günleri iki kişinin ölümü ve çok sayıda kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan ve bir ay içinde üçüncü kez meydana gelen ciddi bir çatışmaya sahne oldu. Bu olayın ‘kamplardaki Filistin toplumunu dağıtmayı amaçlayan daha geniş bir planın parçası olduğu’ yönündeki uyarılar arttı.

İsrail planı

Şatilla Mülteci Kampı’ndaki halk komitelerinin bir üyesi olan Süleyman Abdulhadi, Lübnan'daki bazı Filistin kamplarında uyuşturucunun yayıldığı konusunda uyarıda bulundu. “Bu olgu içeriden değil, dışarıdan geliyor. Bu masum değil, aksine Filistin toplumunu parçalamak ve gençliğini vurmak için sistematik bir proje” diyen Abdulhadi, yaşananları ‘mükemmel bir İsrail planı’ olarak tanımladı.

scdvfgtrhy
Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nda bir ara sokaktan geçen genç bir kadın (AFP)

Abdulhadi Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, “Uyuşturucular Şatilla'da ya da herhangi bir Filistin mülteci kampında yetiştirilmiyor ya da üretilmiyor; kamplara dışarıdan sokuluyor” dedi ve Lübnan güvenlik güçlerini ‘bu maddelerin kamplara girişini durdurmak için sıkı önlemler almaya’ çağırdı. Abdulhadi ayrıca, halk komitelerinin ‘iç güvenliği kontrol etmek için ciddi çaba sarf ettiğini’ belirtti.

Abdulhadi, “Lübnan devletinin bizimle iş birliği yapmasını ve bu belayla mücadelede bizi yalnız bırakmamasını diliyoruz. Lübnan yasalarının çatısı altında faaliyet gösteriyoruz ve uzak bir adada değiliz” dedi. Abdulhadi, ‘güvenlik güçleri ile halk komiteleri arasında açık bir koordinasyon mekanizması’ kurulması gerektiğini vurgulayarak, “Bireysel olarak yapacağımız herhangi bir eylem bizi yasal yetkimiz olmadığı gerekçesiyle davalara maruz bırakabilir” ifadesini kullandı.

Abdulhadi, Lübnan devletine ‘Filistinli gençlerin geleceğini, kampların güvenliğini ve bir bütün olarak Lübnan'ın güvenliğini korumak için derhal müdahale etmesi ve güvenliği ihlal edenlere karşı cezalar uygulaması’ çağrısında bulundu.

Kamptaki sosyal doku

Şatilla Mülteci Kampı’ndaki önde gelen bir Filistinli kaynak, kamptaki nüfusun yaklaşık üçte birinin Filistinli, üçte ikisinin ise Lübnanlı ve Suriyeli olduğunu söyledi. Ancak bunun Filistinlilerin olaya dahil olmadığı anlamına gelmediğini, tam tersine kampları kasıp kavuran krizde sahnenin önemli bir parçası ve ortağı olduklarını vurguladı.

asdfrgth
Beyrut'un güneyindeki Burc el-Baracne Mülteci Kampı’nın ara sokaklarından birinde motosiklet kullanan iki genç (AFP)

Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada kaynak, Filistin kamplarındaki sosyal durumun ‘katliamlardan başlayarak kamp savaşları ve Suriye varlığı yoluyla biriken faktörlerden derinden etkilendiğini’ açıkladı. Kaynak, “Bu durum kamp sakinleri üzerinde derin psikolojik ve sosyal yaralar bıraktı; geçmişte aile dayanışmasına dayanan iç yapıyı zayıflattı” dedi.

Kaynak, “Siyasi ve güvenlik yetkilileri olarak Filistinli gruplar bu iç çöküşe gereken ilgiyi göstermedi. Bu da sosyal açıdan çözülmeye yol açtı; son zamanlarda kamp içinde uyuşturucu satıcılarının ortaya çıkmasına ve yayılmasına neden oldu. Bu satıcıların bazıları belirli tarafların örtüsü altında faaliyet gösterirken, diğerleri Lübnanlı, Suriyeli ve Filistinlilerin karışımından oluşuyor” ifadelerini kullandı.

Şatilla Mülteci Kampı’nda büyük nüfuza sahip tek bir oluşum yok; gruplar nüfuzlarını paylaşıyor. El Fetih tarihsel olarak en önde gelen varlık olsa da, Hamas ve diğer bazı gruplar da aktif varlık gösteriyor.

Kaynak sözlerini şöyle sürdürdü: “Güvenlik eksikliği kampı bu faaliyetler için açık bir arena haline getirdi, toplantılar ve anlaşmalar kampın içinde yarı kamusal bir şekilde, gerçek bir caydırıcılık olmadan gerçekleşiyor. Lübnan ordusu birden fazla kez müdahalede bulundu, ancak müdahalesi sınırlı ve düzensiz kalıyor; genellikle bazı gruplarla koordinasyonun ardından ve aranan kişilerin gözaltına alınması veya acil bir güvenlik tehdidiyle ilgili belirli durumlarda gerçekleşiyor.”