Rusya Devlet Başkanı Putin, üçüncü kez geri çekildi

Rusya Devlet Başkanı Putin
Rusya Devlet Başkanı Putin
TT

Rusya Devlet Başkanı Putin, üçüncü kez geri çekildi

Rusya Devlet Başkanı Putin
Rusya Devlet Başkanı Putin

Dünyanın, 21. yüzyılın en deneyimli stratejik oyuncularından biri olarak tanımladığı Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in Ukrayna’dan ve Herson’dan askeri olarak üçüncü kez geri çekilmeyi kabul edeceği kimsenin aklına gelmezdi. Rusya, ilk olarak Ukrayna’nın başkenti Kiev’in kontrol edilememesi ve iktidarın düşürülememesi nedeniyle Kiev eteklerinden geri çekildi. Bu geri çekilme, Ukrayna'nın saldıran Rusya ordusu üzerindeki askeri baskısı nedeniyle mecburi olarak gerçekleşen bir geri çekilme olarak sınıflandırıldı.
Rusya ordusunun Harkov’dan çekilmesi, ikinci geri çekilme oldu. Ancak bu iki geri çekilme arasında bir fark vardı. Rusya ordusu, başkent Kiev çevresinde gerilla tarzında savaşan Ukrayna ordusunun aksine manevra ve saldırı pozisyonundaydı. Harkov’daki geri çekilmede, Ukrayna ordusu savunma yapan Rusya ordusuna saldırı pozisyonundaydı ve yıldırım baskınlar düzenledi. İkinci geri çekilmede Ukrayna, yüzlerce askeri aracın yanı sıra yaklaşık 8 bin kilometre karelik bir alanın kontrolünü geri kazandı. Buna karşın dünyanın büyük orduları arasında üst sıralarda yer alan Rusya ordusu, konumunu istikrara kavuşturmak için savaşan ordu statüsünü kaybetti.
Rusya’nın Dnipro Nehri'nin batı yakasından çekilme kararı, Başkan Putin'in en önemli küresel projesinde üçüncü geri çekilmesiydi. Fakat neden?
Birincisi format: Ukrayna sahnesinde ordu komutanı Savunma Bakanı ile birlikte hareket ediyor. Komutan öneriyor, Savunma Bakanı kabul ediyor. Garip olan ise, bu tabloda Başkan Putin'in olmamasıydı. Oysa başıboşluğa müdahale eden ve taktik meselesine kadar savaşa dahil olan oydu. Mariupol’daki çatışmalar sırasında Savunma Bakanı'na, Ukraynalı askerlerin son kalesi Azovstal Çelik Fabrikası’nın ablukaya alınması emrini de Lugansk bölgesindeki Lısıçansk şehrinin düşmesinden sonra Rusya ordusuna taktiksel olarak durması emrini de veren oydu.
İkincisi, operasyonel koşullar: Rusya ordusu, Putin'in başkanlık kararnamesiyle ilhak ettiği bir bölgenin yönetim şehri olarak kabul edilen Herson’dan geri çekildi. Böylece Ukrayna ordusu şehre girdikten sonra 9 bin kilometre karelik bir alanın kontrolünü geri kazandı. Eğer Rusya ordusunun komuta kademesi, nehrin savunmaya uygun doğal bir bariyer görevi göreceğini düşünseydi, Ukrayna ordusunun saldırısını püskürtebilirdi. Nehir, Başkan Putin'in iki büyük hedefi olan; Rusya ordusunun Mikolayiv ve Odessa şehirlerine ulaşması ve Herson'un tamamını kontrol etmesi için ilerlemesini engelliyor.
Ukrayna güçlerinin Herson şehrine girmesiyle birlikte Rusya ordusunun kontrol ettiği bölgenin geri kalanı, özellikle HIMARS füze sistemleri kullanan Ukrayna’nın ateş kontrolü altında olacak. Bu sebeple Rusya gerek toplanılan noktalarda, gerek komuta ve kontrol merkezlerinde gerekse mühimmat depolarında olsun, operasyonel konuşlandırmalarda zorlanacak. Bu durumda Rusya ordusu, tüm askeri ağırlık merkezlerini nehrin doğu kıyısından uzağa ve HIMARS füze sistemlerinin 80 kilometrelik menzilinin dışında kalan bir mesafeye konuşlandırmak zorunda kalacak.
Bu geri çekilmenin, Rusya ordusunun nehrin batı yakasında kalamamasının bir sonucu olduğuna şüphe yok. Bölgede konuşlu Rus güçleri, nehrin doğu yakası ile tüm ulaşım yolları kullanılamaz hale getirilerek tecrit edildi. Ukrayna ordusu bu sayede onları yok edebilir, esir alabilir ve teçhizatlarına el koyabilir. Bu da, özellikle Başkan Putin için tam bir felaket olur. Buradan geri çekilme kararı alınması, savaşın iki ilkesi olan; askerlerin güvenliği ve güç ekonomisi kapsamında askeri bakımdan sağlıklı bir karar olarak değerlendirilebilir.
Peki buradan nereye ulaşılabilir? Başkan Putin, bu kararı gizli bir planın üstünü örtmek için kabul etti. Buna göre bir sonraki aşamada şu adımlar atılacaktır:
*Ordu güçlerinin yeniden düzenlenmesi, donatılması ve yeni askerlerin eğitimlerinin tamamlanması.
* Kış mevsiminin geçmesinin beklenmesi ve tükenen silah stokunun yenilenmeye çalışılması.  Aksi takdirde, Rusya Güvenlik Konseyi Sekreteri Nikolai Patrushev’in İran’ı ziyaret ederek burada en üst düzeydeki siyasi ve güvenlik yetkilileriyle görüşmesinin başka ne sebebi olabilir?
* Bazı önceliklerin belirlenmesi. Bu önceliklerin şunlar olması muhtemel:
 1 - Ukrayna ordusunun Ukrayna'nın doğusundaki Svatov ve Krymena şehirlerinin kontrolünü geri kazanmasının önlenmesi. Bunun için Birinci Zırhlı Birliği’nin Svatov ve Krymena şehirlerini savunması için görevlendirilmesi ve termobarik bombaların kullanılması.
2 - Başkan Putin'in asıl amacı olan Donbas bölgesinin tamamının Rusya’nın kontrolüne girmesi amacıyla, ilerleyen süreçte Slavyansk ve Kramatorsk şehirlerine saldırı düzenlendiğinde bu saldırının giriş kapısı olabilecek Donetsk'e bağlı Bakhmut bölgesinin ele geçirilmesi.
3 - Rus askerlerinin, Zaporijya bölgesinde, özellikle bölgenin en önemli şehri olan Melitopol’deki kara yolları üzerindeki kontrollerinin güçlendirilmesi. Eğer bu kontrol Ukrayna ordusuna geçerse, Rusya için Kırım'ı Donbas'a bağlayan kara köprüsü tehlikeye girebilir.
4 - Kış mevsimi, ordunun komuta kademesine iki önemli şans verebilir. Bunlardan birincisi diplomasi kapısının açılması. Ancak bu olasılık şu an için pek mümkün görünmüyor. İkincisi ise, gerçekten büyük bir tehdit oluşturan bir savaşa hazırlanma şansı. Allah, beklenmedik sürprizlerle karşılaşmaktan korusun.
*Bu analiz, Şarku’l Avsat için bir askeri analist tarafından yapıldı



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.