Erkeklerin sperm sayısının neredeyse yüzde 50 azaldığı ortaya çıktı

"Acilen küresel eylem çağrısı yapıyoruz"

Bilim insanları, sperm sayısındaki düşüşün nedenlerine dair daha fazla araştırma yapılması gerektiğini söylüyor (AFP)
Bilim insanları, sperm sayısındaki düşüşün nedenlerine dair daha fazla araştırma yapılması gerektiğini söylüyor (AFP)
TT

Erkeklerin sperm sayısının neredeyse yüzde 50 azaldığı ortaya çıktı

Bilim insanları, sperm sayısındaki düşüşün nedenlerine dair daha fazla araştırma yapılması gerektiğini söylüyor (AFP)
Bilim insanları, sperm sayısındaki düşüşün nedenlerine dair daha fazla araştırma yapılması gerektiğini söylüyor (AFP)

Uluslararası bir araştırma ekibi, Güney ve Orta Amerika, Asya ve Afrika'daki erkeklerde sperm sayılarının azaldığını gösteren ilk meta-analizi yayımladı.
Yedi kıtanın tamamında 53 ülkeden alınan veriler, sperm sayısı ve yoğunluğundaki düşüşün 2000 sonrası hızlandığını ortaya koydu.
Kudüs İbrani Üniversitesi'nde görev alan, çalışmanın ortak yazarı Profesör Hagai Levine, "Genel olarak, son 46 yılda sperm sayısında dünya çapında yüzde 50'nin üzerinde önemli bir düşüş görüyoruz" diye konuştu:
"Bu düşüş son yıllarda hızlandı."
Uzmanlara göre sperm sayısı sadece doğurganlığın değil, aynı zamanda erkeklerin sağlığının da göstergesi. Düşük seviyeler, kronik hastalık ve testis kanseri riskinin artmasıyla yaşam süresinin kısalmasının habercisi olabilir.
Hakemli bilimsel dergi Human Reproduction Update'te yayımlanan araştırmanın yazarları, bu düşüşün, modern yaşam tarzıyla ilgili küresel bir krizi yansıttığını söylüyor. Bu krizin insan türünün hayatta kalması için büyük etkileri olacak.
Analiz, daha önce incelenmemiş bölgelerde, özellikle Güney Amerika, Asya ve Afrika'daki erkeklere dair veri sağladı. Bulgular, Kuzey Amerika, Avrupa ve Avustralya'da aynı ekip tarafından 2017'de ilk kez tespit edilen sperm sayısındaki düşüşün bu bölgelerde de yaşandığını gösterdi.
Ancak bulgular sperm sayısındaki düşüşün sadece bu bölgelerde değil, küresel çapta devam ettiğine ve giderek hızlandığına işaret ediyor.
Araştırmada yalnızca sperm sayısına odaklanıldığı için düşüşün nedenlerine dair net bilgiler elde edilemedi. Ancak araştırmacılar modern zamanın getirdiği beslenme ve uyku alışkanlıklarının yanı sıra çevreyi kirleten kimyasallardan şüpheleniyor.
Zira bu yılın başlarında Çin'de yapılan bir başka araştırma, hava kirliliğinin sperm sayısını düşürebileceğini ortaya koymuştu.
Levine buradan hareketle, "Bu durumu değiştirmezsek insanlığın hayatta kalmasını tehdit edebilecek ciddi bir sorunumuz var demektir" ifadelerini kullandı:
"Tüm türler için daha sağlıklı ortamları teşvik etmek ve üreme sağlığımızı tehdit eden davranışları azaltmak için acilen küresel eylem çağrısı yapıyoruz."



Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
TT

Bilinç, beynin neresinde? Öne çıkan iki teori de sınavı geçemedi

Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)
Araştırmacılar bilincin, beynin zekadan ziyade duyularla ilişkili bölümünde oluştuğunu düşünüyor (Pixabay)

Bilincin beynin hangi bölümünde olduğunu araştıran bilim insanları ilginç sonuçlara ulaştı. 

Kişinin kendisini, etrafını, deneyimlerini, duygularını anlamasını sağlayan bilinç, insan varlığının temel bileşenlerinden biri. 

Bilim insanları uzun zamandır bilincin beynin hangi bölümünde, nasıl meydana geldiğini anlamaya çalışıyor. Pek çok fikir ortaya atılırken halihazırda 30'a yakın teori olduğu tahmin ediliyor. 

Bunlar arasında en çok öne çıkan ikisiyse Küresel Çalışma Alanı Teorisi (GWT) ve Bütünleşik Bilgi Teorisi (IIT). Bunlardan ilki bilincin, beynin ön kısmında olduğunu ve buradaki kilit bölgeler duyusal bilgileri tüm beyne yaydığında bilinçli deneyimin ortaya çıktığını savunuyor. 

IIT ise beyindeki bilginin son derece entegre ve bütünleşik olduğunu ve bu şekilde bilinçli bir deneyimin mümkün olduğunu öne sürüyor.

Önde gelen hakemli dergi Nature'da 1 Mayıs Perşembe günü yayımlanan çalışmada bilim insanları, bu iki teoriyi test ederek hangisinin geçerli olduğunu bulmaya çalıştı. Bulgular, ikisinin de yetersiz olduğuna işaret ediyor. 

Max Planck Enstitüsü'nden Dr. Lucia Melloni ve ekip arkadaşları, ABD, Avrupa ve Çin'deki 12 laboratuvarda 256 kişiye çeşitli görüntüleri izleterek beyinlerindeki elektrik ve manyetik aktiviteyi ve kan akışını ölçtü. 

Katılımcıların bilinçli farkındalığını ölçmek için onlara çeşitli yüzler, nesneler ve semboller gösterildi. Katılımcılar ekranda belirli görüntüler belirdiğinde bir düğmeye bastı. Ekip katılımcıların beynini üç farklı yöntem kullanarak izledi.

Bulgular bilincin, beynin düşünmeyle ilişkili ön kısmından ziyade, görme ve işitmeyle bağlantılı duyusal bölgeleri içeren arka kortekste ortaya çıktığına işaret ediyor. 

Çalışma, beynin arka kısmındaki nöronlarla öndeki bölgeler arasındaki önemli bağlantılar saptasa da bilincin ana merkezinin arka kortekste olduğu fikrini destekliyor.

Araştırmada ayrıca IIT'nin öne sürdüğü gibi bilincin, beynin çeşitli bölümlerinin etkileşimi ve işbirliğiyle oluştuğunu destekleyen güçlü kanıtlar da bulunmadı. 

Makalenin başyazarlarından Christof Koch, "Burada kanıtlar kesinlikle arka korteks lehine. Bilinçli deneyimle ilgili bilgiler ön loblarda ya yoktu ya da arka kortekse kıyasla çok daha zayıftı" diyerek ekliyor: 

Bu durum, ön lobların zeka, yargılama, muhakemede kritik önem taşımasına karşın görme, bilinçli görsel algılama gibi konularda kritik bir rol oynamadığı fikrini destekliyor.

Araştırmacılar yeni çalışmanın komadaki veya bitkisel hayattaki hastalar açısından da önem taşıdığını ifade ediyor.  

Bu durumdaki hastalar birkaç gün boyunca yanıt vermediği zaman genellikle bilinçlerini kaybettikleri varsayılarak yaşam destek ünitesiyle bağları kesiliyor. Ancak geçen yıl yayımlanan bir çalışmada tepkisiz hastaların yaklaşık 4'te birinin bilinci olabileceği tespit edilmişti.

Bu araştırmaya gönderme yapan Koch "Bilincin beyindeki temelini bilmek, sinyal vermeden 'orada olmanın' bu gizli biçimini daha iyi saptamamızı sağlar" diyor. 

Independent Türkçe, Reuters, New York Times, SciTechDaily, Nature