Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Husiler barışın başlıca düşmanıdır’

Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek. (Fotoğraf: Nevaf el Matıri)
Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek. (Fotoğraf: Nevaf el Matıri)
TT

Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Husiler barışın başlıca düşmanıdır’

Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek. (Fotoğraf: Nevaf el Matıri)
Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek. (Fotoğraf: Nevaf el Matıri)

Yemen hükümeti, İran destekli Husi liderlerini ve unsurlarını terörist grup olarak sınıflandırma kararının uygulanması ve kara listenin güncellenmesi üzerinde çalışıyor.
Kara listenin, bakanlık ve sözde Husi yetkilileri, komutanlar, yetkililer, politikacılar ve uluslararası insan hakları hukukunu ihlal eden suçlara karıştığı kanıtlanan herkesin isimlerinin içermesi bekleniyor. Yemen hükümeti son gelişmeyle Husilerin çıkarlarını ve dünya genelindeki mali ağlarını da takibe almayı amaçlıyor.
Yemen Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek, Şarku’l Avsat’a video konferans ile verdiği röportajda, Husilerin terörist olarak sınıflandırılmasının sembolik olmadığını, yardım çalışmalarını etkilemeyeceğini ve grubun barışın başlıca düşmanı olduğunu vurguladı.
Mübarek, Şarku’l Avsat’ın İran’ın özellikle insansız hava araçları (İHA) ve diğer farklı teçhizatlar ile katıldığı Ukrayna’daki duruma yönelik sorusuna “Bu konuda ilk uyarıyı yapan Yemen oldu ancak dünya Ukrayna’da ses çıkarmadı” yanıtını verdi. Bunu gördüğünde ne hissettiği konusunda da şunları söyledi:
 “Kesinlikle acı hissediyorum. Daima çifte standartlık hissediyoruz. Ama Ukrayna meselesi artık netleşti. Çok sayıda büyükelçiyle yaptığım görüşmelerde, kendilerinin tavsiyelerini hep dinledik. Bu tavsiyelerden şikayetçi değilim, bilakis takdir ediyorum. Biliyorum ki tüm dünya savaşı bitirmek istiyor. Biz Yemenliler olarak ön safhalardayız ve savaşın sürmesini istemiyoruz.”
Yemen’de kendilerine önerilen yaklaşımların çoğunun Ukrayna savaşında başarısız olduğunu vurgulayan Mübarek sözlerini şöyle sürdürdü:
“Önceden söylediğimiz ve inanmadıkları iddiaların birçoğunu artık Ukrayna krizinde, İran'da ve onun uluslararası hukuka aykırı davranışında ve bölgeyi endişelendiren hareketlere verdiği destekte ayrıntılı olarak görüyoruz. Biz ne dediysek dünya onu hissediyor. Sanırım NATO, İran insansız hava araçları sorununu Ukrayna'da araştırmak için çalışıyor. Umarım aynısını Yemen'de de yapar.”

Husilerin terörist olarak sınıflandırılması sembolik değil
Yemen hükümeti, ateşkesin sona ermesinden sonra Husilerin petrol ve hayati tesisleri hedef alma konusundaki ısrarı üzerine gurubun terör örgütü olarak sınıflandırma kararı aldı. Mübarek, hükümetin Husileri terörist grup olarak sınıflandırdığına dikkat çekti. Husilerin Yemen halkına yönelik eylemlerine ve ihlallerine işaret ederek milis liderlerinin başta tecavüz olmak üzere kadınlara yönelik korkunç uygulamaları nedeniyle uluslararası terör listelerine alındığını hatırlattı. Mübarek, çocukların silah altına alınmasının terör olduğunu vurguladı. ‘Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Yemen içinde veya komşu ülkelerde camilerin ve kurumların yanı sıra sivil ve ticari tesislerin bombalanmasının terör eylemleri’ olduğuna dikkat çekti. Yemenli Bakan konuya dair şunları söyledi:
“Yıllardır Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nde, daimi üye ülkelerde, Arap Birliği ve Arap Zirvesi’nde delegeler düzeyinde yapılan toplantılarda söylediklerimiz tüm dünya tarafından Husilerin terör örgütü olarak anılır hale gelmesini sağladı. Husiler cezadan kaçamayacaklarını bilmeliler. Sivillere karşı yaptıkları her şey uluslararası hukuk ilkelerine göre suçtur. Bizim için mesele ahlaki ve anayasal.”
Mübarek kararla ilgili olarak şunları öyledi:
“Hükümetin bu konuda pratik ve sürekli olarak aldığı tedbirlerin en sonuncusu Bakanlar Kurulu tarafından 14 Kasım 2022'de yapılan olağanüstü toplantıda, ulusal uygulamaya yönelik acil hükümet usul politikalarınca onaylandı. Bu, Husi milislerinin bir terörist grup olarak sınıflandırılmasına ilişkin 2022 tarihli ve 1 sayılı Savunma Konseyi kararına uygun.”
Mübarek kararın pratiğe dökülmesi için bir dizi yasal önlem aldıklarını belirtti. Bu karar kapsamında Husilerin askeri ve siyasi liderleri ile iş yapanların, resmi makamlarda bulunanların, savaş suçu işleyenlerin ve petrol tesislerini hedef alanların yanı sıra Husileri finanse eden şirket ve kurumların yer aldığı kara listenin güncellendiğini ve bu kişi ve kurumlar hakkında cezai takip başlatıldığını ifade etti.
Bakan, bu isim ve listelerin dolaşımını sağlamak için tüm ülkelerle resmi, yasal ve güvenlik kanallarından iletişim kuracaklarını, tüm teröristlerin peşine düşeceklerini ve ülkelerden fonlarını dondurmalarını talep edeceklerini vurguladı.

Başkanlık Konseyi
Riyad istişareleri, 7 Nisan 2022'de Başkanlık Konseyi’nin  iktidara gelmesiyle sonuçlandı. Bakan, Başkanlık Konseyi’nin ‘içten dışa tüm alan ve düzeylerin yanı sıra özellikle Yemen diplomasisine olumlu yansıdığına’ işaret etti. Konsey oluşumunun hayatın her kesiminden Yemenlileri birleştirmek, terörist Husi milisler tarafından yürütülen savaşı sona erdirmek ve Yemen'e barış getirmek için hazır olmaları için güçlü bir itici güç ve dünyaya yönelik bir mesajı temsil ettiğini bildirdi.
Yemen Başkanlık Konseyi, BM ateşkesinin başarıya ulaşması için büyük çaba sarf ederken Yemen halkının çıkarlarını gözeterek ateşkesin uzatılması için birçok taviz verdi. Ancak terörist Husi milisleri tüm girişimleri reddetti ve ateşkesin uzatılmasını engelledi. Ayrıca sivil ve ticari tesislerin yanı sıra alt yapıyı hedef alarak gerginliği artırmaya devam etti. Bu durum Yemen halkının geçim kaynaklarının doğrudan hedef alınması anlamına geliyor. Bakan, Yemen'de barışın önündeki en büyük ve tek engelin Husiler olduğunun tüm dünyaya açıkça ilan ettiğini, tüm Yemenlilerin ekonomik ve yaşam koşulları üzerinde ciddi sonuçları olduğunu kaydetti.

Sendeleyen ateşkes
BM sponsorluğundaki ateşkes, aylarca süren görece sakinliğin ardından yenilenmeden sona erdi. Açıklamasında, Husilerin ihlalleri nedeniyle çok sayıda mağdur olduğunu hatırlatan Mübarek konuya dair şunları söyledi:
“Hükümet kanadında bizler Yemen halkının acılarını hafifletmeye istekliyiz. Husi milisler, savaştan ve kaostan nemalanıyor. Barış onların birinci düşmanı ve gerçekleştirdikleri eylemlerle her geçen gün barış ortağı değil terör örgütü olduklarını kanıtlıyorlar. Bu nedenle ateşkesin uzatılması ya da gerçek bir barışın tesisini sağlayacak tüm girişimleri engelliyorlar.”
Şarku’l Avsat, hükümetin Yemen’de taahhüt ettiği gibi ‘gerilimde azalma’ olup olmadığının yanı sıra sessiz veya habersiz bir ateşkesin olup olmadığını, ayrıca özellikle ateşkesin sona ermesinin ardından Husilerin hesaplarının ve terör saldırılarının hükümeti daima hazır ve tetikte tutup tutmadığı sorunu yöneltti. mi tutuyor? 
Mübarek’in cevabı şöyle oldu:
“Ateşkes fiilen sona erdi ancak bununla birlikte hükümet ve Başkanlık Konseyi, Husilerin devam eden vurgunculuğuna rağmen Yemen halkının rahatlaması için ateşkese, uçuşların devamına ve petrol türevi gemilerin limanlarına girişine izin veriyor. Bununla birlikte, ekonomik altyapı ve petrol ihracat limanlarına yönelik kasıtlı terör saldırılarına ek olarak ordu güçleri mevzilerinin doğrudan bombalanması, güçlerin ve savaşçıların devam eden seferberliği veya bazı cephelere girme girişimleri yoluyla, çeşitli cephelerde tehlikeli bir Husi gerilimi söz konusu. Hükümet daha önceki açıklamalarında, Husi milisleri şiddet ve terörizm peşinde koşmaya devam ettiği sürece tüm seçeneklerin açık olduğunu doğrulamıştı. Husileri terörist bir grup olarak sınıflandırma kararını harekete geçirmek için hükümet tarafından yakın zamanda kabul edilen bir dizi önlem var.”

Batı ülkeleri
Birçok ülke emen kriziyle yakından ilgileniyor. 18’in üzerinde ülkeden oluşan dost bir grubu var. Bu  insani ve siyasi ülkeler Yemen krizini bitirmeyi hedefliyor. Bu nedenle büyükelçiler ve diplomatlar aktif olarak Yemen hükümeti ve temsilcileriyle çeşitli alanlarda toplantılar yapıyor. Peki, Yemen bu ülkelerdem, özellikle Batı’dan ne istiyor? Mübarek bu soruya, tüm dost ve Batılı ülkelerden, Husileri terör örgütü ilan etmelerini istediklerini, bunun sadece Husilerin saldırılarını durdurmakla sınırlı kalmayıp bölgesel istikrarı destekleyeceğini, bölgesel ve uluslararası barış ve güvenliği koruyacağı cevabını verdi.
Mübarek, Yemen'i önemseyen ülkelerin, özellikle küresel düzeydeki yüksek enflasyon, gıda ve enerji ışığında hükümetin karşılaştığı büyük zorluklarla yüzleşmesine yardımcı olmak için ekonomik desteği arttırdığına değinerek bunun Yemen halkının karşı karşıya olduğu sorunları ve tehlikeleri artırdığını ve terörist milislerin yürüttüğü savaşın neden olduğu insani krizi durdurmak için tüm kardeş ve dost ülkelerin büyük ve sürekli desteğini gerektirdiğini söyledi.



Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
TT

Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (1): 15 Nisan’da tanık olduklarım bunlar… Hamideti, HDK üyelerini savaştan bir ay önce Hartum'a taşıdı

Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)
Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi’nin 2019 yılında çekilmiş bir fotoğrafı (AFP)

Sudan sahnesinin önemli isimlerinden biri olan Mini Arko Minawi, yalnızca Darfur Bölgesi’nin mevcut valisi değil, aynı zamanda bölgede faaliyet gösteren Sudan Kurtuluş Hareketi’nin de lideri. Minawi, Sudan'da 2019 yılının nisan ayında eski Sudan Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir rejiminin düşmesini sağlayan ‘Aralık Devrimi’nin başarıya ulaşmasının ardından, 2020 yılı sonlarında Cuba Barış Anlaşması'nın imzalanması sonrası hükümete katıldı. Minawi’nin Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ilişkileri, HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile yaşadığı anlaşmazlıklar ve son yıllarda ülkede yaşanan dönüşümlerin içinde yer alması, tanık olduklarını anlatmasını önemli hale getiriyor.

Al-Majalla, Minawi ile Sudan'daki son durum ve Hamideti’nin ‘iki general (Burhan ve Dagalu) arasındaki savaşın’ başladığı 15 Nisan 2023 tarihinden bir ay önce komutasındaki HDK’yı ve ağır mühimmatlarını Hartum'a nakletmesine ve öncesinde iki generallin birlikte eski Başbakan Abdullah Hamduk hükümetine yaptıkları darbeye ilişkin gözlemleriyle ilgili kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdi.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığı röportajda, Minawi, 15 Nisan’da savaşın durdurulması için son dakika çabalarında oynadığı rolünden bahsederken o gün Hamideti'nin Hartum'daki konutuna doğru yola çıktığı sırada Hamideti’nin kendisine, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında bulunduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gelmemesini söylediğini anlattı. Minavi, iki general arasındaki bu savaşın artık kontrolden çıktığını iki hafta sonra anladığını söyledi.

Hamideti komutasındaki HDK tarafından işgal edilen Darfur’daki saha koşullarından, Rus paralı asker grubu Wagner güçleriyle ilişkisinden ve Sudan'daki altın maden rezervi arayışlarından söz eden Minawi, HDK'nın operasyon odalarında yabancı subayların olduğunu vurguladı.

Özgürlük ve Değişim Güçleri (ÖDG) Merkez Konseyi’ni eleştiren Minawi, “Sudan Silahlı Kuvvetleri ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve bazı ülkelerin korumasında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı” diye konuştu. Minawi, “Hamideti ve Hamduk aynı düzenin iki kanadı” ifadelerini kullandı.

İşte Darfur Bölgesi Valisi ve Sudan Kurtuluş Hareketi lideri Mini Arko Minawi ile Zoom uygulaması üzerinden yaptığımız röportajın birinci bölümü:

*Öncelikle 15 Nisan 2023 günü neredeydiniz? O gün ne oldu?

O gün (15 Nisan), bir süre önce geldiğim Hartum'daydım ve çatışmaların başlamasından sonra yaklaşık iki hafta orada kalmaya devam ettim.

*O güne geri dönebilir miyiz? Neredeydiniz, neler yaşandı? Özellikle askeri düzeyde ne oldu? O gün Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan ile ya da HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu ile temas kurdunuz mu?

15 Nisan’dan bahsetmeden önce, anlatmaya biraz öncesinden başlamamız gerekiyor. Çünkü HDK’nın, 15 Nisan öncesi özellikle Darfur’dan ve komşu ülkelerden başkent Hartum’a personel taşıdığını gözlemledik. Bundan tam bir ay önce 14 Mart'ta Hartum'dan Darfur'a yaklaşık bin 200 kilometre uzunluğunda bir rotaya doğru gidiyordum. Yol boyunca üç günlük yolculuğumda her biri 150 ile 200 arasında HDK mensubunu taşıyan araçlar ve kamyonetlerin Hartum'a doğru ilerlediklerine net bir şekilde tanık oldum. Bizzat Darfur'dan Hartum'a giden ve Sudan dışındaki ülkelerden de Darfur üzerinden savaşçı taşıyan 67 kamyon saydım.

FOTO: Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)
Sudan Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan (ortada) ve HDK Komutanı Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (ortada sol), askeri darbeden kaynaklanan krizin sona erdirilmesine yönelik Hartum’da sivil liderlerle birlikte bir ön anlaşmanın imzalandığı törene katıldılar, 5 Aralık 2022 (AFP)

*Bir ay önce mi?

Evet, savaşın başlamasından tam bir ay önceydi. Ayrıca (Kuzey) Darfur'un yönetim şehri el Faşir'e giderken şehrin girişinde Hartum'a nakledilmeyi bekleyen HDK üyeleri olduğunu gördüm. Sayıları çok fazlaydı. Yedi binden fazla HDK mensubu kendilerini Hartum'a taşıyacal kamyonları ve nakliye araçlarını bekliyordu.

*O sıra Hartum'a nasıl bir atmosfer hakimdi?

Tüm huzursuzluklara, özellikle ordu ile HDK arasında yaşanan sorunlara ve bu sorunların daha sonra savaşın çerçevesi haline gelen, Çerçeve Anlaşmasının imzalanması sonrasında geliştiğine tanık oldum. Eğer ordu ile HDK savaşmasaydı, o anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı. Böyle bir durumda, ordu ile HDK güçlerini birleştirebilirlerdi. Ancak bu savaşın arkasında, bazıları arkadaşım olan ÖDG-Merkez Konseyi’nden isimler vardı.

Eğer HDK ile ordu savaşmasaydı, anlaşmayı imzalamayı reddeden siyasi hareketlerle ve güçlerle savaşacaklardı.

*Yani bu, savaşın ayak seslerini duyduğunuz ve aslında iki general arasındaki savaşın kaçınılmaz olduğunu düşündüğünüz anlamına mı geliyor?

Savaş öncesindeki tüm işaretler savaşın yaklaştığını ve kanlı ya da kansız bir darbenin olabileceğini gösteriyordu. Hartum'da bir yılı aşkın bir süre yaptığımız gözlemler ve Hartum'da bulunduğumuz dönemde tespit ettiğimiz göstergeler, böyle bir durumun yaklaştığını işaret ediyordu. Bu işin planlayıcılarının ve sorumlularının tamamı, açıkça ve tüm delilleriyle ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimizdi. Ordu ile HDK’nın arasını açtılar. HDK Komutanı’nı askeri adım atmaya ikna eden de onlardı. Çok basit bir hesap yaptılar. Birkaç saat içinde darbe olacak, ardından her şey sona erecekti. Sonra ÖDG-Merkez Konseyi'ndeki kardeşlerimiz, rakiplerini tasfiye edecek ve diplomatik bir kucaklaşma olarak gördükleri bazı ülkelerin koruması altında sınırsız gücün tadını çıkaracaklardı.” 

*Tüm bunların arkasında ÖDG’nin olduğuna mı inanıyorsunuz?

ÖDG, tasfiye listelerinin hazırlanmasına kadar tüm süreçlerde yer aldı.14 Nisan’ı 15 Nisan’a bağlayan son dakikalarda Hartum'da, cumhurbaşkanlığı konutundaydım. Onlar da Burhan'la birlikteydiler. Saat biri çeyrek geçe Burhan’ın yanından ayrılarak Hamideti’nin yanına gittiler. Darbeci rollerini ve iktidarı ele geçirme yönündeki kötü niyetlerini örtbas etmenin zamanı gelmişti. Biz de buna şahidiyiz. Yalnız değildim, hatta bazılarımız durumu sakinleştirmeye ve onların 'sıfır saatine' ulaşmak için yaptıkları düzenlemeleri engellemeye çalışıyorlardı.

*O güne dönecek olursak, Hamideti ile Burhan arasında ÖDG üyelerinin katıldığı bir toplantı yapıldığı biliniyor. Siz de o toplantıda mıydınız?

Ben o toplantıya katılmadım ama toplantıya ÖDG'nin tamamı değil, ÖDG - Merkez Konseyi kanadı katıldı. Burhan ile Hemedti arasında ÖDG - Merkez Konseyi’nin katıldığı çok sayıda görüşme oldu. Bu görüşmeler, darbe düşünülmeden önce yapılmıştı. Sessiz kalmış olabilirler, ama geçiş sürecine gerçek dokunuşlar yapmak isteyen ÖDG - Demokratik Blok kanadı ve Sudanlı diğer siyasi güçleri tasfiye etmeye yönelik komploların konuşulduğu toplantılar olduğu da bir gerçek.

Bu yüzden çoğunlukla bir arada olunsa da özellikle son dakikalarda ve son 72 saatte ÖDG üyelerinin çoğu Burhan ve Hamideti arasında mekik dokudular. Dr. Cibril İbrahim, Malik Agar ve Muhammed İsa Aliyu, hatta Abdullah Masar ve Dr. Taceddin Said gibi bazen orada olup bazen olmayan bazı isimlerle birlikte sakinleştirme ve olacakları engelleme girişimimizi sürdürüyorduk. Gayretli bir girişime öncülük ediyorduk. Gerçek anlamda iyi niyetle yapılan bir girişimdi. Girişimi bizi yanına çağıran ve bu girişime dahil eden General (Şemseddin) el-Kabaşi başlattı. Bizden duruma müdahale etmemizi istedi. Biz de onun isteği üzerine müdahale ettik.

*Ancak girişim başarısızlıkla sonuçlandı ve savaş patlak verdi, değil mi?

Girişim sırasında 15 Nisan günü saat dokuzda ilk kurşun sıkıldı. Benim ayarladığım randevuya göre Sayın Hamideti ile konutunda görüşmemiz gerekiyordu. Çatışmalar sırasında Menşiye’deki evimden Hamideti’nin Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’ndaki konutuna giderken onu aradım. Bana çatışmaların yoğunlaştığını ve zarar görebileceğimi öne sürerek konutuna gitmememi istedi. Nitekim evine girmek ısrar ettim ama giremedim, hatta Genel Komutanlığın kapısına kadar ulaştım. Ancak çatışmalar vardı. Her yerden mermi sesleri geliyordu ve ben de geri döndüm. Oysa onunla konutunda görüşmeye kararlıydım. Ancak o sırada konuttan çıktığından haberim yoktu.

FOTO: Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)
Hamideti ve Minawi, ülkedeki başlıca beş isyancı grupla barış anlaşması imzaladıktan sonra tokalaşırken, 31 Ağustos 2020 (Reuters)

*Siz onun konutuna giderken Hamideti sizinle telefonda konuşuyordu. Peki, size ne söyledi?

Benimle Menşiye’den onun Genel Komutanlık’taki konutuna gittiğim sırada telefonda konuştu.

*Size ne söyledi?

Benden, Sudan Silahlı Kuvvetleri Genel Komutanlığı’nın ve Ordu Komutanı Orgeneral Burhan’ın kaldığı yerin bulunduğu ve yoğun çatışmaların yaşandığı Matar Mahallesi'nde olduğundan ateş hattında olduğu ve yoğun çatışmalar yaşandığı için konutuna gitmememi istedi. Ancak daha sonra o sıra konutunda olmadığını öğrendim.

Çatışmaların başlamasından iki hafta sonra durumun kontrolden çıktığını anladım.

*Bu, Hamideti ile aranızdaki son görüşme miydi?

Hayır. Savaş sırasında da temasa geçtik. Birinci ve ikinci günden itibaren, hatta konutuna giremeyip saat 12 civarında eve geri döndüğümde bile onu aradım. Çalışmalar, çatışmaların başlamasından iki hafta sonrasına kadar devam etti.

*Darfur Bölgesi Valisi ve askeri ve siyasi bir lider olarak Burhan ve Hamideti ile konuşarak savaşın durdurulması için çaba sarf ettiniz. Çatışmaların kontrolden çıktığını ne zaman anladınız?

Çatışmaların başlamasının ikinci haftasında işlerin kontrolden çıktığını anladım. Çatışmalar başlarda sadece askeri bölgelerde yaşanıyordu. Ancak çatışmaların ikinci haftasında HDK üyeleri evlere girip kendilerine esirler aramaya başladılar. Bu da savaşın başlangıcı oldu. Mayıs ayı sonlarında Darfur'un batısındaki el-Cenine ve Murni'de çok büyük bir kaosun yaşandığı çatışmaların, savaştan ziyade etnik ve kabilesel tasfiye girişimleri olduğu anlaşıldı.

FOTO: Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)
Hartum’da HDK ile ordu arasındaki çatışmalar sırasında düzenlenen hava saldırısının ardından binaların üzerinden yükselen dumanlar, 1 Mayıs 2023 (Reuters)

HDK, haziran ayı başlarında Kuzey Darfur'a girdiğinde oradaydım. Çatışmalar başladı. Bölgenin önde gelen kabilelerinin reislerinin, ileri gelenlerinin ve topluluklarının yanı sıra, bireylerini de hedef alan etnik tasfiyeler gerçekleşti. Tüm bunlar, savaşın ordu ile HDK arasında olmaktan ziyade kontrolden çıkmaya başladığının ve Sudanlıların zarar göreceğinin çok açık göstergeleriydi.

*Röportajın “Darfur Bölgesi Valisi Minawi Al-Majalla’ya konuştu (2): Sudan’ın bölünmesini oldubittiye getirmek istiyorlar… HDK'nın operasyon odalarında yabancı subaylar var” başlıklı ikinci bölümü yarın yayında.