Siyasetin oyunu futbol

İngiltere ile oynadıkları maçta İran milli takımı protestolar ile dayanışmalarını göstermek amacıyla milli marşı söylemeyi reddetti

Mussolini, 1934'te Dünya Kupası'nı kazanan İtalyan milli takımını ağırlamıştı (AFP)
Mussolini, 1934'te Dünya Kupası'nı kazanan İtalyan milli takımını ağırlamıştı (AFP)
TT

Siyasetin oyunu futbol

Mussolini, 1934'te Dünya Kupası'nı kazanan İtalyan milli takımını ağırlamıştı (AFP)
Mussolini, 1934'te Dünya Kupası'nı kazanan İtalyan milli takımını ağırlamıştı (AFP)

Fidel Sbeity
Suudi milli takımının Arjantin’i mağlup etmesi ardından Kral Selman bin Abdulaziz’in bugünü resmi tatil ilan etmesi, siyasi güç ve futbol arasındaki ilişkinin bir örneği niteliğinde. İngiltere'nin galibiyetiyle sonuçlanan İran-İngiltere maçının başında İran milli takımının milli marşı söylemeyi reddetmeleri de örnek olarak verilebilir. İranlıların kendilerine dayatılan ekonomik, toplumsal ve kültürel koşullara yönelik hoşnutsuzluklarının bir ifadesi niteliğindeki protestolar devam ederken İranlı futbolcuların bu davranışı ise ülkelerindeki politikacılara göstermek istedikleri politik duruşlarını simgeliyor. 

Siyasi bir platform konumundaki futbol
Futbol aslında çok uzun zamandır siyaset ile iç içe bir spor dalı. Pek çok politikacı, siyasi pozisyonlarını ifade etmek amacıyla bu küresel platformdan yararlanıyor. Örneğin İtalya’nın 1934’te kazandığı FIFA Dünya Kupası, Mussolini’nin faşist yönetiminin barındırdığı gücün bir teyidi niteliğindeydi. Mussolini’den halkın hoşnutsuzluğunu azaltmak ve ulusal duyguları pekiştirmek amacıyla spor etkinliklerinden yararlanmanın önemini öğrenen İspanyol diktatör Franco da futbolu ve futbol kulüplerini desteklediğini göstermişti. ABD Kongresi'nin FIFA’nın gerçekleştirdiği anlaşmalarla ilgili yıllar önce yürüttüğü soruşturmalar, siyasi kurumların siyasetin dışında kalan ancak siyasete etki eden anlaşmaları baltalama yeteneğinin bir göstergesi sayılıyor.

Yolsuzluk
Dünya Kupası’na ev sahipliği yapacak ülkeyi FIFA ve yönetimi seçiyor. Bu seçim, ev sahibi ülkenin bu büyük etkinliği organize etme yeteneklerini ve sahip olduğu finansal gücü gösteriyor. Bir yarış halini alan stadyum tasarımlarında ve kapsamlı medya ilgisinde bunu hissedebiliyoruz.
ABD milletvekilleri, tüm Avrupa mahkemelerini de aynı yolsuzluk soruşturmalarını yürütmeye zorladı. FIFA Başkanı Blatter gibi yöneticiler ve Fransız futbolcu Platini gibi efsanevi oyuncular yolsuzluk, rüşvet, adam kayırma ve görevini kötüye kullanmakla suçlandı.
Aynı şey, Katar’ın ev sahipliğini yaptığı 2022 Dünya Kupası'nda FIFA yönetiminin futbolculardan LGBT temsili kol bandını takmamalarını istediğinde de tekrarlandı. Tüm Avrupa takımları bu kol bandından geri adım attı. FIFA'nın bu talebi sadece siyasi olmamakla birlikte, bir şekilde siyasete etki ediyor. Dünya çağındaki siyasi partiler, LGBT hakları hususunda farklı yaklaşımlara sahip. Sağcı partiler ve ABD’deki Cumhuriyetçi Parti bu hakları reddederken liberal partiler ve insan hakları dernekleri ise destek veriyor.
Eril semboller
Futbol, bir spor dalı haline geldiğinden bu yana, organize topluluklar, protestolar, propaganda ve eril simgeler ile ilişkilendiriliyor. Son yıllarda siyasi aktörlerin toplumsal seferberlik ve siyasi propagandada futboldan yararlanması, futbol, ​​siyaset ve toplum arasındaki ilişkiler ağına işaret ediyor.
İranlı futbolcular milli marşı dinliyor (AFP)
Milli marş sırasında İranlı futbolcular (AFP)
Kulüpler, futbolcu ve taraftarların genellikle doğrudan veya dolaylı yoldan siyasete bulaştığını görüyoruz. Büyük şehirlerdeki birçok banliyö futbol kulübünün demografik değişiklikler, göçler ve nüfusa ilişkin sıkıntılar neticesinde kurulduğu biliniyor. Futbolcu yahut taraftar konumunda futbol ile ilgilenmek, toplumsal izolasyondan kurtulma ve sosyal bütünleşmeyi teşvik etme yönünde olumlu bir yöntem sayılıyor.

Savaş, barış, mücadele, protesto ve dayanışma
The Guardian gazetesinin futbolun siyasi etkileri üzerine araştırmacısı John Darts, konuyla ilgili makalesinde (2020), sporun ve ulusal kimliğin Filistin futbolunda nasıl tezahür ettiğini, Filistin devleti mücadelesine dikkat çekmek için futbolun bir nasıl bir mekanizma olarak kullanıldığını anlatıyor.
ABD’li sosyolog Martin Bauer ise “Bazıları futbolun bir ölüm kalım meselesi olduğunu düşünüyor. Sizi temin ederim ki futbol bundan çok daha önemli” ifadelerini kullanıyor.
Örneğin, Arjantin'deki sağcı cuntanın 1978'de oynanan maçı kazanmak için Peru'ya tahıl ve 50 milyon dolar değerinde bir kredi verdiği iddia ediliyor. İngiliz The Sunday Times gazetesi yazarı Maria Laura Avignolo, 1986 tarihli makalesinde, cuntanın kupayı kazanmak için rüşvet ve göz korkutmaya başvurduğunu ifade ediyor. Arjantinli general Jorge Videla’nın zamanında Peru takımının soyunma odasına yaptığı ziyarette futbolcularla ‘Latin Amerika birliği’ hakkında konuştuğu söyleniyor. Avignolo, maçtan sonraki haftalarda Lima'ya 35 bin ton Arjantin buğdayı sevkiyatının yapıldığını, Peru hükümetinin eline 50 milyon dolar değerinde faizsiz kredinin geçtiğini iddia etti.

Ulusal düzeyde etki
Martin Bauer, futbolun ulusal ve uluslararası düzeyde hayatı etkileyebileceğine, devrimlere ilham verebileceğine ve savaşlara neden olabileceğine, aynı zamanda barışı getirebileceğine, ulusları ayağa kaldırabileceğine inanıyor. 1969'da Honduras ve El Salvador arasındaki Futbol Savaşı, sporun aslında nelere sebebiyet verebileceğinin önemli bir örneği.
Mussolini gibi Hitler de Olimpiyat Oyunları’nı kendi rejimini tüm dünyaya tanıtmak için kullanmıştı. Ancak Mussolini’nin Coppa Del Duce adlı özel bir ödülü mevcuttu. Bu kupa, normal dünya kupasının altı katı büyüklüğündeydi. İtalyan diktatörün yöneticileri seçtiği söyleniyor. Bu durum Mussolini'nin Azzurri takımının Avusturya'ya karşı 2-1 kazandığı yarı final maçında açıkça kendini göstermişti. Zirâ hakemlerin tarafgirliğine herkes şahit oldu. Nazilerin komşularını dahil etmesi öncesinde 1930'larda önde gelen takımlardan biri sayılan Avusturya takımı, Hitler’in Avusturya'yı işgali ardından ortadan kayboldu. Cezayir Bağımsızlık Savaşı'nda Fransız milli takımı, Fransa Futbol Ligi'nde oynayan Cezayirlileri İsveç'te düzenlenecek Dünya Kupası'na katılmaya çağırmış, Cezayirli futbolcular ise şöhretlerini pekiştirecek bu fırsatı reddetmişti. Tunus'taki Ulusal Kurtuluş Cephesi karargahına kaçan Cezayirli futbolcular, Fransız polisi tarafından takip altına alındı. Bu tercihin bedeli çok ağır olsa da, Cezayirli futbolcular aslında vatanseverliklerini göstermiş oldu.
Zaire Cumhurbaşkanı Mobutu, ülkesinin Yugoslavya karşısında 9-0 kaybetmesi üzerine futbolcuları köşeye sıkıştırmıştı. Mobutu, İskoçya’ya 2-0 yenilen futbolcularu üç ve fazlası gol ile Brezilya’ya da yenildikleri taktirde ülkelerine dönememekle tehdit etmişti. 1974 Dünya Kupası'ndaki Doğu ve Batı Almanya maçı ise bir futbol maçından daha fazlası, iki ideoloji arasındaki soğuk savaşın bir parçası olarak değerlendirilebilir.
2006'da Almanya'da düzenlenen Dünya Kupası'nda turnuvanın sloganı ‘arkadaş edinme zamanı geldi’ idi. Ancak bu dostluklar ilk olarak Almanların kendi aralarındaydı. Alman spor yorumcusu Roger Hunt, “Bir ay içinde Klinsmann, doğu ve batı çizgisindeki uzun süreli ayrımın ardından, milliyetçiliğin tezahürlerinden utanan iki toplumu tek Alman kimliği dairesinde bir araya getirmeyi başardı” ifadelerine başvurdu. İngiliz The Times gazetesi ise o sırada “Final önemli değil. Dünya Kupası'nın gerçek kazananları Almanlardır” ifadelerine başvurmuştu. Burada aslında Almanya’nın sağladığı olumlu siyasi sonuçlara değiniliyor.

Siyasi zafer
İran 1998'de Fransa'da ABD'ye karşı zafer kazandığı sırada müsabaka başlamadan önce taraflar azami derecede saygı göstermiş, çiçek, hediye ve fotoğraf alışverişinde bulunmuştu. İran şehirlerinde bu zaferi kutlayan İranlılar, dini otoritelerin uyarılarına rağmen, tarihi, siyasi ve ulusal zafer bahanesiyle sokaklara dökülmüştü.
Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre birçok analist, söz konusu zaferin İranlıların sokak hareketlerinin ilk tohumu olduğunu söylüyor. Bugünlerde İran şehirlerindeki protestocular, tepki olarak milli marşı söylemeyi reddeden milli takım oyuncularını selamlamıştı.



Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia
TT

Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia

James Jeffrey

ABD Başkanı Joe Biden'ın 31 Mayıs'ta İsrail'in yeni ateşkes planını onaylaması, Gazze'deki savaşın tüm dinamiğini değiştirdi. O tarihten bu yana yapılan yorumların çoğu, İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik stratejisinde algılanan değişimden ziyade Hamas Hareketi’nin kısa süre önce açıkladığı yanıta ve önerinin ayrıntılarına yönelikti. Biden tarafından açıklanan ve İsrail'in Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesini ve kalıcı ateşkes yapılmasını öngören teklif, 'ertesi gün' için kapsamlı bir planlama yapılması ihtiyacını daha da belirgin hale getirdi. Ancak ertesi gün ile ilgili ne İsrail'de ne de Washington'da henüz detaylı bir planlama yapılmış değil.

Birkaç aydır, düşünce kuruluşları ve medyadan meslektaşlarla birlikte Gazze'de savaş sonrası uluslararası bir yapının oluşturulmasına ilişkin bir plan üzerinde çalışıyorum. Bu plan, yerel yetkililer belirli düzenlemeler altında yeni bir hükümet ve hem Gazzelilere hem de İsraillilere barış getirecek umut verici bir güvenlik yapısı kurmadan önce, Gazze'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olunması gerektiğine dikkati çekmeyi amaçlıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Wilson Centre Forumu'nda tartışılan ve resmi internet sitesinde yer alan plan, İsrailli ve Amerikalı hükümet yetkilileri ve çeşitli Arap taraflarla görüşülerek hazırlandı. Planın göze çarpan unsurlarına geçmeden önce İsrail'in ateşkes önerisinde nelerin yeni olduğuna ve bu planın buna nasıl uyduğuna bir göz atalım.

İsrail, ateşkesle ilgili düşüncesinin detaylarını şimdiye kadar kamuoyuna açıklamadı. Bu yüzden (dört buçuk sayfa olduğu söylenen) teklifin yapısal çerçevesini anlamamız için Başkan Biden'ın açıklamalarını ve İsrail'in farklı ve bazen de çelişkili tepkilerini masaya yatırmalıyız. İsrail'in öncelikle, müzakerelerin başarılı olması halinde, teklifin ikinci aşamasının sonunda İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini kabul ettiği açıkça görülüyor.

Plan, ilk etapta Gazze'yi yönetecek çok uluslu bir idarenin kurulmasını ve bu idarenin Uluslararası Temas Grubu’na rapor vermesine odaklanıyor.

İkinci olarak, İsrail, Gazze Şeridi için daha sonra gelecek üçüncü aşamada kapsamlı bir yeniden inşa planını kabul etmeye hazır görünüyor. Bu önemli bir gelişme, zira Başkan Biden'ın da kabul ettiği üzere İsrail'de bazıları halen Gazze Şeridi'nin İsrail’in yarı kalıcı işgali altında olmasını bekliyor. Üstelik, herhangi bir büyük yeniden inşa planı, güvenlik kaygıları, birçok kilit öneme sahip sınır kapısını kontrol etmesi ve su, elektrik, iletişim gibi temel hizmetleri sağlaması göz önünde bulundurulduğunda İsrail'in desteğinin alınması gerekiyor. Senatör Lindsey Graham da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinin hemen ardından 9 Haziran'da Face the Nation adlı televizyon programında, İsrail'in ateşkes önerisi doğrultusunda Gazze'nin yeniden inşasına ve yönetimine ilişkin bir planı olduğunu ifade etmişti. Bu, edindiğim başka bilgilerle de tutarlı.

Geliştirdiğimiz plan, 11 Haziran'da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan tarafından açıklanan ve Arap devletlerinin ‘Gazze'nin istikrara kavuşturulması ve yeniden inşasında rol oynayacağı geçici bir güvenlik oluşumu ile idari yapı oluşturmasını’ öneren ABD yönetiminin görüşüyle de oldukça uyumlu.

Çok uluslu bir idari yapı

Planımız ilk etapta Gazze'yi yönetecek ve belirli bir ülke veya bölgedeki barış ve güvenlik krizini yönetmek amacıyla uluslararası aktörlerin çabalarını koordine etmek için özel amaçlarla kurulmuş gayri resmi ve daimî olmayan uluslararası bir organ olan Uluslararası Temas Grubu'na (ICG) rapor verecek, çok uluslu bir idari yapı kurulmasını öngörüyor. Bu iki oluşum ABD, İsrail, Mısır, önde gelen diğer Arap ülkeleri ve G7 üyesi ülkeler tarafından ortaklaşa hazırlanan uluslararası bir tüzük çerçevesinde kurulacaktır. Filistin Yönetimi ile istişare için bir mekanizmaya sahip olacak ve mümkünse, 10 Mayıs’taki ateşkes kararını takiben BMGK’da alınacak bir kararla desteklenecektir. İsrail'in önerisinin ikinci aşaması için ateşkes müzakerelerinde başka hukuki temeller de atılabilir.

Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Çok uluslu yönetim, üst düzey bir temsilci tarafından yönetilecek ve ICG’ye katılan ülkelerin yanı sıra, diğer ülkelerden gelen bağışlarla finanse edilecek. Finans, güvenlik, ulaşım, bakanlıklarla koordinasyon, kamuoyu yoklaması ve halkla ilişkiler için özel ekipleri olacak ve İsrail, Mısır ve diğer ülkelerden lojistik destek alacak. Kapsamlı yönetim ve güvenlik gözetiminden başlayarak işleyişinde merkezi yetkilere sahip olacak.

ABD ve ICG üyesi ülkeler, Hamas sonrası güvenlikle ilgili sorumlulukları üstlenecek sivil polis ve jandarma güçleri (sivil halk arasında konuşlu hafif silah kolluk kuvveti) eğitilene kadar güvenlik devriyeleri gerçekleştirmek için çok uluslu yönetime bağlı çok uluslu bir polis gücü oluşturacaklar. Aralarında az sayıda da olsa ABD'li sivil ve askeri yetkili de yer alacak. Ateşkesin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde, özel güvenlik düzenlemeleri üzerinde yeniden çalışılması gerekiyor.

Bu yapı aynı zamanda Gazze'ye insani yardımların ulaştırılması, istikrarın sağlanması, kalkınma, yeniden inşa ve diğer her türlü yardımın erişiminde yer alan uluslararası, hükümet ve hükümet dışı kurum ve kuruluşların faaliyetlerini harekete geçirme, koordine etme ve birleştirme yeteneğine de sahip olacak.

Merkezi kontrol

Güvenlik, yeniden yapılanma ve diğer uluslararası destek türlerinin ateşkese uyulmasıyla bağlantılı olmasını sağlamak için merkezi kontrol gerekiyor. Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının, halk ya da yerel yetkililer güvenliği engellerse yahut radikalleşmenin önlenmesi ve uzun vadeli istikrar için gerekenlerin yapılmasına engel olursa diye, yeniden yapılanma ve diğer hizmetlerin sağlanması için (Dayton Anlaşmalarında öngörüldüğü üzere) resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Hiçbir uluslararası polis teşkilatı ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Son olarak plan, bunların her biri ve yukarıda belirtilen diğer çeşitli gündemler için ayrıntılı eylemler içeriyor. Bunlar modüler bir temelde düzenlenmiştir ve Gazze için planlamaya dahil olan hükümetler unsurları seçmekte özgürdür.

Bu planla (ya da Gazze'ye yönelik neredeyse tüm diğer planlarla) ilgili akla birtakım sorunlar gelebilir. Bunların başında, Biden yönetiminin ‘sahada Amerikan askeri bulunmayacağı’ açıklaması açısından başta askeri personel olmak üzere ABD’li personelin Gazze’deki varlığı yer alıyor. Ancak bazen Başkan tarafından yapılan açıklamaların yerine getirilmesi gerekir. ABD'nin halihazırda Gazze kıyısında inşa ettiği yüzer iskelede konuşlanmış askerleri var. Washington'ın yaklaşık 25 ülkede konuşlandırılmış askeri birlikleri bulunuyor. Bu birliklerden bazıları son zamanlarda sahillerde ya da suda saldırıya uğradı. Hiçbir uluslararası polis teşkilatı, ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Yönetim ve Hamas

İkinci konu ise Filistin Yönetimi'nin rolü. Plan, yukarıda belirtilen ICG ve Filistin Yönetimi arasındaki koordinasyonun ötesinde, maaşların ödenmesi, yerel hizmetlerin finanse edilmesi ve seyahat belgelerinin verilmesi de dahil olmak üzere Filistin Yönetimi'nin dahil olacağı alanları ortaya koyuyor. Özellikle çok uluslu yönetimin çekilmesinin ardından Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi’nin yönetimindeki rolüyle ilgili olarak tüm taraflar arasında daha fazla müzakere yapılması gerekecektir.

Siyasi bir çözüm, Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir.

Üçüncü konu, Hamas'ın geleceğidir. Planın kendisi Gazze'de kalan Hamas üyelerinin rolünü tartışmıyor. Ancak ne bu planın ne de Gazze'de yönetim, güvenlik ve yeniden yapılanmaya yönelik başka herhangi bir planın, İsrail karşıtı gündemiyle Hamas'ın etkin bir şekilde kontrolü elinde tutması halinde başarılı olamayacağını söyleyebiliriz. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Biden’ın İsrail'in önerisini tartışmasına cevaben, bu öneri altında bile Hamas'ın yenilgiye uğratılması gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde Başkan Biden da ‘Gazze'nin Hamas'ın iktidarda olmadığı daha güzel günler göreceğinin’ altını çizdi. Siyasi bir çözüm,- Başkan Biden'ın atıfta bulunduğu ateşkes çerçevesinde - Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir. Tüm bunlar İsrail'in teklifinin ikinci aşamasının müzakerelerinde ele alınacaktır.

Bu aşamada yukarıda belirtilen hususlar, Gazze Şeridi’nde savaşın ertesi günü için geçici çözüm kapsamında en ciddi olan konulardır. Gazze’deki savaşın, bölgenin güvenliğine yönelik oluşturduğu olağanüstü tehdit, sadece Gazze ve İsrail vatandaşları için değil tüm bölge halkları için daha iyi bir gelecek arayışındaki tüm tarafların olağanüstü çaba sarf etmesini ve büyük riskler almasını gerektiriyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.