Kürtlerin ABD’lilerin neden olduğu 7 hayal kırıklığı

Kürtler son 100 yıl içinde başta ABD olmak üzere birçok kez Batı’nın ihanetine neden oldu.

Aralık 2021'de Fırat'ın doğusundaki Haseki kırsalında SDG ile Suriyeli muhalif gruplar arasındaki temas hattını izleyen hava destekli bir ABD devriyesi. (AFP)
Aralık 2021'de Fırat'ın doğusundaki Haseki kırsalında SDG ile Suriyeli muhalif gruplar arasındaki temas hattını izleyen hava destekli bir ABD devriyesi. (AFP)
TT

Kürtlerin ABD’lilerin neden olduğu 7 hayal kırıklığı

Aralık 2021'de Fırat'ın doğusundaki Haseki kırsalında SDG ile Suriyeli muhalif gruplar arasındaki temas hattını izleyen hava destekli bir ABD devriyesi. (AFP)
Aralık 2021'de Fırat'ın doğusundaki Haseki kırsalında SDG ile Suriyeli muhalif gruplar arasındaki temas hattını izleyen hava destekli bir ABD devriyesi. (AFP)

Başta ABD olmak üzere Batı ülkelerinin Kürtlere ettiği ihanet ilk veya son değil. Nitekim Kuzey Suriye'deki Kürt hedeflerine yönelik devam eden operasyonlara verilen yanıt Kürtlerin beklenti ve taleplerini karşılamıyor.
Küresel ve bölgesel güç dengeleri geçtiğimiz yüzyıl içerisinde değişmişti. Osmanlı İmparatorluğu çökmüş, Fransa ve İngiltere Arap bölgesinde geri adım atmış, ABD’nin etkisi artmıştı. Ancak şu dört konu sabit kaldı:
- Öncelikle, 40 milyona yakın Kürdün Türkiye, Suriye, Irak ve İran'da deniz çıkışı olmaksızın bağımsız bir varlık ya da yönetimler kurma hayali.
- Aralarındaki pek çok anlaşmazlığa rağmen bu dört ülkenin Kürtlere karşı koordinasyon konusundaki fikir birliği.
- Büyük veya bölgesel güçlerin birbirlerine karşı mücadelelerinde ve belirli hedeflere ulaşmak amacıyla Kürtleri bir araç olarak kullanması. Örneğin ABD öncülüğündeki Uluslararası Koalisyon, DEAŞ’a karşı savaşta temel bir bileşen olarak Kürtlere güveniyor.
-ABD ve Kürt yönetimlerinin değiştiği ancak ihanetlerin aynı kaldığı.

Hayal kırıklıkları
İşte son yüzyıl içerisinde Kürtlerin yaşadığı hayal kırıklıkları ve başta ABD olmak üzere Batı’nın Kürtler tarafından ihanet olarak nitelenen uygulamaları:
1- Osmanlı İmparatorluğu'nun Birinci Dünya Savaşı'ndan zararlı çıkması ve çöküşü ardından 1920'de imzalanan Sevr Antlaşması, Türkiye'deki Kürtlere Suriye, Irak ve İran dışında bir bölgede özerklik kurmaları için alan sağladı.
Kürtler, Ankara’nın karşı çıkışı ve Washington’ın desteği sonrasında 1923'te Lozan Antlaşması'nda ilk kez hüsrana uğradı. Zirâ Lozan Antlaşması, Suriye ve Irak'taki Bereketli Hilal’in Paris ve Londra tarafından paylaşılmasına kapı açtı. Büyük güçlerin kendilerine vaat ettiği bu bölge en nihayetinde Türkiye Cumhuriyeti’nin oldu.
ABD gibi İngiltere de Ağrı Kürt Cumhuriyeti’ni bir kenara bırakarak Ankara ile ilişki kurmayı tercih ettiklerini gösterdi. Dolayısıyla Türkiye’den güneydeki komşu ülkelere, bilhassa kuzeydoğu Suriye'ye büyük bir Kürt göçü gerçekleşti. Hatta Baasçı Şam, Kürtlere karşı söyleminde bu göç hususuna odaklanarak onların Suriyeli olmadıklarını ifade eder.
2- ABD, 1958'de iktidara gelmesi ardından Abdülkerim Kasım rejimine karşı Iraklı Kürtleri, sonrasında ise 1963’te devrilmesini sağlayan darbeyi destekledi.
Irak'taki yeni Baas rejimi, Kürtlere karşı sert bir tavır aldı. Sovyetler Birliği’ne doğru bir akım olduğunda Washington, Irak'taki durumu istikrarsızlaştırmak amacıyla Kürtleri silahlandırma ve destekleme hususunda o sırada Şah tarafından yönetilen Tahran ile iş birliğinde bulundu. ABD’nin Kürtlere yönelik bu desteği, Camp David Sözleşmesi’nin imzalanması ve Mısır'ın Arap denkleminden çıkması sonrasında Irak içinde huzursuzluk yaratmak amacıyla yenilendi. Eski ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in ifade ettiğine göre, Kürtlere verilen askeri destek ile Kürtlerin zaferi değil, Bağdat egemenliğinin zayıflatılması amaçlandı. Bayık Komisyonu’nun ABD Kongresi'ne sunduğu raporda bu husustaki ayrıntılar ve bu politikanın, savaşmaya devam etmeleri için teşvik ettikleri Kürt işbirlikçilerine intikal etmediği iddiası yer alıyordu.
ABD daha sonra Aralık 1975'te Irak eski Cumhurbaşkanı Ahmed Hasan el-Bekir’i temsil eden Saddam Hüseyin ile İran Şahı arasında kaydedilen bir anlaşmaya sponsor oldu. Böylece Tahran, yeni ABD Başkanı Gerald Ford yönetiminin onayıyla Irak Kürtlerine verdiği desteği bıraktı.
3- Iraklı Kürtler, 80’ler ve 90’larda pek çok kez ABD’nin ihaneti ile karşılaştı. Başkan Roland Reagan yönetimi, Bağdat'ın Irak Kürdistanı'nda kimyasal silah kullanmasına sessiz kaldı.
1991'deki Körfez Savaşı'ndan sonra Iraklıları Bağdat'a karşı harekete geçmeye teşvik eden George H. W. Bush yönetimi ise daha sonra onları terk etti. Bush, Irak ordusunu ve Irak halkını meseleyi kendi ellerine almaya, diktatör Saddam Hüseyin'i istifaya zorlamaya bizzat çağırdı. Ancak Irak'ın güneyindeki Şiiler ve Suriye sınırı yakınlarındaki Kürtler ayaklanınca pek bir şey yapmadı. ABD, 90’ların ikinci yarısında Kürt varlığının artmasına imkan sağlayan bir hava ambargosu uyguladı. Kürtlerin bu yükselişinin Suriye, Türkiye ve İran arasındaki koordinasyon ile karşılanması, sınırlarda ‘mini Kürt devletlerinin’ ortaya çıkmasına sebep oldu.
4- 11 Eylül 2001 olayları ardından Başkan George W. Bush Irak'ın işgali emrini verdi. Kendileri ve siyasi liderleriyle koordinasyon kurulması ardından Kürtler Irak rejim değişikliğinin başlıca kazananları arasında yer aldı. ABD’nin DEAŞ’a karşı savaşta onlara itimat etmesi üzerine kazanımları pekişmiş oldu.
2017 yılında Eski Irak Kürt Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani, Kürt varlığının kurulması yolunda adım atarak Uluslararası Koalisyon’un desteğinden yararlanmak, dolayısıyla bölgenin kendi kaderini tayin ve bağımsızlığı için bir referandum düzenlemek istedi. Ancak ABD, bu adımla ilgili çekincelerini açıkça beyan etti.
5- 2003'te Irak'taki değişimin ve Kürt varlığının ardından Mart 2004'te emelleri yeniden yeşeren Suriye Kürtler ayaklandılar. Ancak hareketleri Batı tarafından herhangi bir destek görmedi. Türkiye 1998'de Suriye sınırlarında ordusunu seferber ettiğinde ve Şam’dan PKK elebaşı Abdullah Öcalan'ın sınır dışı edilmesini talep ettiğinde ABD ve müttefikleri Ankara’nın bu tutumunu destekledi. Zira PKK, Batı ülkelerin terör listelerinde yer alıyor. PKK, Öcalan’ın Suriye’den çıkmasının ardından 2011'de Suriye'de protestolar patlak verene dek Şam ile Ankara arasındaki güvenlik koordinasyonu arasında sıkıştı. Ancak Şam 2011’da diğer muhalefete karşı Kürtlerin önünü açmaya karar verdi.
6- Böylece Kürtler güç kazanırken Şam ise zayıf düştü. ABD, 2014 sonrasında daha kapsamlı hale gelen DEAŞ’a karşı mücadelede Kürtlerle ittifak kurarak onlara askeri destek ve hava koruması sağladı. Bu destek temel olarak, Ankara'nın PKK'nın uzantısı olarak gördüğü YPG’ye dayanıyordu. Uluslararası Koaliyon ile Kürtler arasındaki iş birliği sayesinde DEAŞ’ın aldığı hezimetin ardından Suriye bölgesinin dörtte biri üzerinde özerk yönetim, askeri güç ve kontrol kurulmasına, ülkenin kuzeydoğusundaki stratejik zenginliğin çoğunun ele alınmasına izin veren bir alan oluşturuldu.
Rojava’nın (Batı Kürdistan) ortaya çıkışı üzerine Ankara, Şam ve Tahran tepki gösterdi. Böylece Suriye'deki önceliklerini ‘rejimi devirmekten’ Suriye topraklarında operasyonlara çeviren Türkiye, 2016, 2018 ve 2019 yıllarında Rusya ile anlaşmalar yaptı. Bu anlaşmalar, Kuzey Suriye'deki Kürt gurupların parçalanmasını ve Akdeniz sularına erişiminin engellenmesini sağladı.  
7- Eski ABD Başkanı Donald Trump, 2019’un sonlarında ABD güçlerini Suriye ve Türkiye sınırlarından çekme kararı aldı. Kürtler ise bu kararı bir ‘ABD ihaneti’ şeklinde değerlendirdi. Böylece kaydedilen Türk nüfuzu, Özerk Yönetim’in temel direklerini sarsmış oldu. Yoğun müzakerelerin ardından, ABD ile Türkiye ve Türkiye ile Rusya arasında anlaşmalar imzalandı. Böylece Ankara, iki büyük güçten YPG’yi sınırlardan 30 km derinliğe çekme taahhüdü aldı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, şu an Washington ve Moskova'nın 2019 anlaşmalarına bağlı kalmadığını söylüyor.
Şimdi ise ufukta yeni bir ABD ihanetinin belirtileri görülüyor. Türkiye’nin operasyonlarını engellemeyen ABD’liler, hava bombardımanını da durdurmadı. Batı’nın DEAŞ’ın yeniden dirilişini engelleme arzusuna güvenen Kürtler ise kendilerine karşı savaş açıldığı taktirde DEAŞ ile mücadeleyi bırakacakları tehdidinde bulundu. Hatta ABD’yi kendi lehlerine adım atmaya zorlamak amacıyla ‘mini DEAŞ devleti’ olarak bilinen el-Hol Kampı’ndakileri serbest bırakmakla tehdit eden Kürtler mevcut. Ruslar ise YPG’nin kuzey Suriye'deki ana şehirlerden ve sınır bölgelerinden çekilmesi ve Suriye devleti kurumlarının ve sınır muhafızlarının konuşlandırılmasının memnuniyetle karşılanması hususları üzerine duruyor.
Diğer yandan Şam ise ABD’nin ve Rusya’nın ihanetlerinden, aynı zamanda Türkiye’nin operasyonlarından uzakta kalıyor. Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgilere göre, Şam, Kürtlerin bu süreçte müzakere masasına oturacağını düşünüyor. Ancak Kürtlerin Şam’a giden yolları da hayal kırıklıkları ve başarısızlıklarla dolu.



Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Gazze anlaşmasının ikinci aşaması önümüzdeki ay

Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
TT

Bishara Bahbah, Şarku'l Avsat'a konuştu: Gazze anlaşmasının ikinci aşaması önümüzdeki ay

Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)
Gazze şehrinin ez-Zeytun mahallesindeki şiddetli yağmurların ardından, yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlayan geçici bir kampta çamurlu bir sokakta yürüyen Gazzeliler (AFP)

Filistin asıllı Amerikalı arabulucu Bishara Bahbah, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının ikinci aşamasının önümüzdeki ocak ayında hayata geçirileceğini söyledi. Bahbah, bu aşamanın ayın birinci ya da ikinci haftasında başlamasının beklendiğini belirterek, “Gazze Şeridi’ni yönetecek komitenin isimleri hazır. Büyük olasılıkla komitenin başkanlığını Filistin Sağlık Bakanı Macid Ebu Ramazan üstlenecek” dedi.

fergt
Filistin Sağlık Bakanı Dr. Macid Ebu Ramazan, Gazze yönetim komitesinin başına aday gösterildi. (WAFA)

Gazze konusunda Beyaz Saray kulislerine yakınlığını sürdüren Bahbah, dün Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, “Washington, Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlama konusunda en yetkin güç olarak gördüğü için uluslararası istikrar gücü içinde Türk askerlerinin yer almasını destekliyor” dedi. Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılması beklenen görüşmenin ikinci aşama açısından belirleyici olacağını belirterek, “ABD bu görüşmede, sürecin önümüzdeki ay başlatılması ve istikrar gücünde Türkiye’nin rolünün netleştirilmesi için baskı yapacak” ifadesini kullandı.

Görev tanımlama toplantısı

Bahbah, salı günü Katar’ın başkenti Doha’da Gazze Şeridi’nde uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasına ilişkin yapılan toplantının ayrıntılarını da paylaştı. Toplantının hedeflerinden birinin, Washington’un katılıma hazır ülkeleri açık ve net biçimde belirlemesi olduğunu söyleyen Bahbah, her ülkenin katkı türünün de netleştirilmesinin amaçlandığını ifade etti. Bu katkıların asker gönderilmesi, eğitim sağlanması ya da uluslararası güce teknik ve lojistik destek verilmesi gibi başlıkları kapsadığını belirtti.

as
Amerikalı ve İsrailli askerler geçtiğimiz kasım ayında İsrail'in güneyinde bulunan ABD liderliğindeki Sivil-Askeri Koordinasyon Merkezi'nde bir araya geldi. (Reuters)

Bahbah, toplantının ikinci hedefinin bu güçler arasındaki işleyiş mekanizmasının ve komuta zincirinin netleştirilmesi olduğunu söyledi. Bu çerçevede, uluslararası gücün komutasının bir ABD’li general tarafından üstlenilmesine yönelik bir önerinin gündeme geldiğini bildirdi.

Bahbah’a göre görüşmelerde, söz konusu güçlerin konuşlanacağı bölgeler de ele alındı. Bu kapsamda, güçlerin İsrail ile Hamas’ın kontrol alanlarını ayıran sarı hattın dışında mı, içinde mi yoksa hâlihazırda yoğun nüfuslu bölgelerde mi konuşlanacağı ile bu güçlerin finansmanının hangi taraflarca sağlanacağı konuları tartışıldı.

İsrail'in yaklaşımının reddi

Bahbah, olası konuşlanma planının ayrıntılarına ilişkin olarak konunun hâlen tartışıldığını, ancak ‘İsrail’in istediği şekilde bir konuşlanmanın, katılımcı güçlerin temsilcilerinin çok büyük çoğunluğu tarafından reddedildiğini’ söyledi.

Görevlerin niteliğine ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Beşara Bahbah, katılımcı ülkelerin çoğunluğunun “silahsızlandırma” gibi bir rol üstlenmek istemediğini vurguladı. Bu ülkelerin, sivilleri korumak amacıyla İsrail güçleri ile yerleşim alanları arasında tampon bir güç olmayı hedeflediğini ifade eden Bahbah, söz konusu güçlerin varlığının nihai amacının “İsrail’in Gazze Şeridi’nden kademeli olarak çekilmesi” olduğunu kaydetti.

sy65
ABD Başkanı Donald Trump'ın planına göre Gazze Şeridi'nden çekilme aşamalarının haritası (Beyaz Saray)

Bahbah, “Bu güçler özellikle silahsızlandırma meselesinde İsrail adına ya da onun yerine bir rol üstlenmeyecek. Nitekim Hamas içindeki bazı liderler bu konuda müzakereye açık olduklarını bana iletti. Ancak güç kullanımı işe yaramaz; zira İsrail iki yıl boyunca hareketi zorla silahsızlandırmayı başaramadı ve hiçbir uluslararası taraf da bunu güç kullanarak başaramaz” dedi.

Türkiye'nin katılımı çok önemli ve Trump da bunun kabul edilmesi için baskı yapıyor

Bahbah, Türkiye’nin olası katılımına ilişkin olarak Ankara’nın rolünü ‘kilit’ olarak niteledi. Türkiye’nin Hamas’a en yakın ülke olduğunu ve silah dosyası konusunda onunla en sağlıklı şekilde uzlaşabilecek aktör konumunda bulunduğunu söyleyen Bahbah, bunun birçok ülke için zor olduğunu vurguladı. Bahbah, “Türk güçlerinin Gazze’de bulunması temel öneme sahip olacak, daha iyi bir istikrar sağlayacak. Washington da bu yönde fikir beyan ediyor” ifadelerini kullandı.

Bahbah, ABD Başkanı Donald Trump’ın ay sonunda ABD’de İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapması beklenen görüşmede, Türk güçlerinin kabul edilmesi için Netanyahu’ya baskı uygulamasını beklediğini dile getirdi.

Ancak Bahbah, İsrail’in bazı şartlar öne sürmeye çalışabileceğini, olası uzlaşının Türk güçlerinin niteliği üzerinden şekillenebileceğini belirterek, bu rolün silahlı değil daha çok teknik bir çerçevede tanımlanmasının gündeme gelebileceğini ifade etti. Bahbah, “ABD yönetiminin baskısı belirleyici unsur olacak” dedi.

İkinci aşama taahhütleri

Barış Konseyi’ne ilişkin değerlendirmelerde de bulunan Bahbah, Trump’ın birçok dünya liderinin bu yapıya katılma isteğinden söz ettiğini aktardı. Ancak Bahbah, bu üyeliğin ‘ücretsiz olmadığını’, konseye katılan ülkelerin finansman sağlama, güvenlik gücü tahsis etme ya da başka yükümlülükler üstlenmek zorunda kalacağını ifade etti.

Konseyde yer alması öngörülen isimlere değinen Bahbah, adaylar arasında ABD’li özel temsilciler Steve Witkoff ve Jared Kushner’ın yanı sıra Birleşik Krallık eski Başbakanı Tony Blair’in de bulunduğunu söyledi. Ayrıca eski ABD Büyükelçisi Richard Grenell ile eski Bulgar diplomat Nikolay Mladenov’un da aday isimler arasında yer aldığını kaydetti.

Gazze Şeridi’nin yönetimine ilişkin olarak Bahbah, Hamas, El Fetih ve Mısır arasında üzerinde uzlaşılan ve teknokratlardan oluşan komiteye üyelik için 42 ismin yer aldığı bir listenin bulunduğunu doğruladı. Bahbah, Filistin Sağlık Bakanı Macid Ebu Ramazan’ın bu komitenin başkanlığını üstlenmesinin muhtemel olduğunu ifade etti.

İkinci aşamaya geçişte yaşanan aksamalara dair değerlendirmelere rağmen ABD’li arabulucu Bahbah, ikinci aşamanın önümüzdeki ocak ayının birinci ya da ikinci haftasında başlatılmasını beklediğini söyledi. Bahbah, bu sürecin, ABD Başkanı Donald Trump ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında yapılacak zirvenin ardından, askıda kalan dosyaların karara bağlanmasıyla netleşeceğini belirtti. Bahbah, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi’nin bu zirveye katılımına yönelik herhangi bir düzenlemeden haberdar olmadığını da sözlerine ekledi.

cdfrg
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile ABD Başkanı Donald Trump arasında geçtiğimiz ekim ayında Şarm eş-Şeyh'te düzenlenen barış zirvesi sırasında gerçekleşen görüşmeden (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Bahbah, Trump’ın anlaşmanın başarısız olmasına asla izin vermeyeceğini vurgulayarak, “Bu yüzde 100” dedi. Ayrıca, Hamas’ın İsrail’in sürekli ihlallerine rağmen ateşkese bağlı olduğunu belirtti. Bahbah, Hamas’ın, İsrail’in Gazze’deki operasyonları sürdürmek için her türlü bahaneyi aradığını bildiğini ve bu nedenle fırsatı kaçırmamak için daha sabırlı bir tutum sergilediğini ifade etti.


Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda
TT

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Guterres: Husi kontrolünde bulunan bölgelerdeki çalışma ortamı sürdürülemez durumda

Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, güneydeki ayrılıkçıların ilerlemesinin ardından Yemen'deki tüm taraflara azami itidal çağrısında bulundu. Bu gelişme, uzun bir sakinlik döneminin ardından on yıldır süren iç savaşı yeniden alevlendirme tehdidi taşıyor.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığı habere göre Guterres, uluslararası örgütün faaliyetlerinin, özellikle Yemen'in başkenti Sana'a ve ülkenin yoğun nüfuslu kuzeybatısı olmak üzere, Husi grubunun kontrolündeki bölgelerde sürdürülemez hale geldiğini belirtti.

Öte yandan, Yemen Enformasyon, Kültür ve Turizm Bakanı Muammer İryani, bazı medya platformları ve sosyal medya sitelerinde yer alan, geçici başkent Aden limanına gemi giriş izinlerinin askıya alındığı yönündeki haberlerin doğru olmadığını belirterek, bu iddiaların asılsız olduğunu ve ülkedeki ekonomik ve denizcilik ortamını bozmayı amaçlayan söylentiler çerçevesinde kaldığını vurguladı.


Lübnan ordusu ülkenin güneyinde Hizbullah tüneli buldu

Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)
Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)
TT

Lübnan ordusu ülkenin güneyinde Hizbullah tüneli buldu

Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)
Hizbullah tünelini denetleyen Lübnan Ordusu, Litani Nehri'nin güney bölgesindeki tüneli etkisiz hale getirdi (Lübnan Ordusu Rehberlik Müdürlüğü)

Lübnan basını, Lübnan ordusunun Mekanizma Komitesi’nin talebi üzerine yapılan soruşturma sonucunda, ülkenin güneyindeki Tulin beldesinde Hizbullah tarafından inşa edilen tünellerden birini keşfettiğini bildirdi. Basında yer alan haberlerde, bu bölgenin daha önce İsrail tarafından bombalandığı belirtildi.

Lübnan ordusu, daha önce de Mekanizma Komitesi ve Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Barış Gücü (UNIFIL) arasındaki koordinasyon çerçevesinde Mekanizma Komitesi'nin talebi üzerine ve İsrail'in tehdidi sonrasında bazı yerleri ortaya çıkarmıştı. Bu son olay ise geçtiğimiz hafta İsrail'in bir evi bombalamakla tehdit etmesinin ardından Lübnan ordusunun güneydeki Yanuh beldesinde bir binayı kapsamlı bir şekilde aramasının ardından geldi. Yapılan aramada evde herhangi bir silah bulunamadı.

Bu olay, İsrail’in Lübnan’ın güneyinde bombardımanlarına devam ettiği ve çarşamba günü Kefer Kila beldesini hedef alan bir hava saldırısı düzenlediği bir dönemde meydana geldi. Ulusal Haber Ajansı (NNA), saldırının el-Aziziye ve eş-Şahrub beldeleri arasındaki Sari Tepesi’ni hedef aldığını bildirdi, ancak herhangi bir can kaybından bahsetmedi.

Başbakan Yardımcısı Mitri: Lübnan Ordusu sonraki aşamalara geçmeye hazır

Öte yandan Lübnan Başbakan Yardımcısı Tarık Mitri, Mekanizma Komitesi’ni bir tartışma forumu ve anlaşmalara uyumu denetleme ve doğrulama çerçevesi olarak nitelendirdi.

Beyrut'ta düzenlenen Carnegie Ortadoğu Merkezi'nin sekizinci konferansının ilk oturumunun açılışına katıldığı sırada İsrail'in sık sık tekrarlanan ihlallerine karşın, Lübnan'ın ilk günden itibaren bu anlaşmalara bağlılığını teyit eden Mitri, Hizbullah'ın silahlarına ilişkin olarak “Genelkurmay Başkanı Rudolf Heykel, ordunun kapasitesinin güçlendirilmesiyle başlayan beş aşamalı bir plan önerdi” dedi. Litani Nehri çevresindeki bölgede devlet otoritesinin genişlemesinin kademeli bir ilerleme kaydettiğini ve ordunun Litani Nehri'nin güneyindeki görevini tamamlamak üzere olduğunu ve sonraki aşamalara geçmeye hazırlandığını vurguladı.

jgıu
Sınır kasabası Alma eş-Şaab'da bir askeri aracın üzerinde duran Lübnan askerleri, 28 Kasım 2025 (Reuters)

Yeniden yapılanma konusunda uluslararası toplumun desteğinin ön koşulu olarak devletin otoritesini tesis etmesini istediğini belirten Mitri, Arap ülkelerinin uluslararası ilişkiler yoluyla destekleyici bir rol oynayacağını umduğunu ifade etti.

Lübnan ve İsrail'den sivillerin katıldığı ikinci oturum

Olay, Lübnan-İsrail müzakerelerinde Lübnan heyetinin başkanı Büyükelçi Simon Kerem'in, aralık ayı başlarında gerçekleşen önceki oturumda İsrailli bir sivil ile birlikte iki ülke arasındaki ilk doğrudan görüşmelerde bulunduktan sonra katılacağı ikinci oturum olacak olan ateşkesin izlenmesinden sorumlu Mekanizma Komitesi'nin 19 Aralık'ta yapılması planlanan yeni oturumundan iki gün önce yaşandı. Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, çarşamba günü Kerem ile bir araya geldi ve komitenin yaklaşan toplantısı öncesinde kendisine talimatlarını iletti.

Ateşkes İzleme Komitesi'nde Lübnan, İsrail, Fransa, ABD ve BM yer alıyor. Ateşkes anlaşması, düşmanlıkların durdurulmasını ve Hizbullah'ın Litani Nehri'nin kuzeyine çekilmesini, bunun sonucunda Lübnan genelinde silahsızlandırılmasını ve İsrail ordusunun son savaş sırasında ilerlediği mevzilerden çekilmesini öngörüyor. Ancak İsrail, Lübnan topraklarındaki beş stratejik noktada askeri olarak varlığını sürdürürken, Hizbullah silah bırakmayı reddediyor.