SMS kullanımı azalmaya devam ediyor

Fotoğraf (Reuters)
Fotoğraf (Reuters)
TT

SMS kullanımı azalmaya devam ediyor

Fotoğraf (Reuters)
Fotoğraf (Reuters)

Sosyal ağların ve WhatsApp, Messenger ve Telegram gibi çevrimiçi mesajlaşma hizmetlerinin hızla yaygın hale gelmesinin ardından kısa metin mesajı (SMS) kullanımında düşüş görülüyor. Ancak SMS hizmeti sunulmasının üzerinden 30 yıl geçse de halen cep telefonlarında varlığını sürdürmeye devam ediyor.
1992 yılında Noel döneminde Vodafone’da çalışan mühendis Richard Jarvis tarafından alınan ilk SMS mesajı 15 harften oluşuyordu ve ‘Mutlu Noeller’ ibaresini içeriyordu. Bir bilgisayardan gönderilen bu mesaj, kullanım kolaylığı sayesinde iletişim yöntemlerinde devrim yarattı.
1990'ların sonlarında SMS'in yaygın olarak kullanılmasını sağlayan ikinci nesil mobil ağ olan GSM'in mucidi olarak kabul edilen Fransız mühendis Philippe Dupuy'un oğlu Marc-Antoine Dupuy'a göre bu, ‘Avrupa kökenli bir teknoloji.’
Kullanılabilir maksimum metin mesajı boyutu 160 karakterle sınırlı olduğundan, kullanıcılar kelimelerini kısaltmaya yöneldi. Bu nedenle SMS, daha çok ruh hallerini, tepkileri ve duyguları ifade eden ‘emoji’ ile işlenmiş şifreli metinler haline geldi. Ancak iletişim teknolojisinin gelişmesi ve akıllı telefonların yetenekleri bu mesajların resim, video ve diğer materyallerle zenginleştirilmesine kapı araladı.
2010 yılının başına kadar kısa mesaj kullanımına olan talep oranı, özellikle selamlaşma ve tebrik alışverişinde yüksek kalsa da kişiler arası konuşmalarda kısa mesaj kullanımı gün geçtikte azalıyor.
Birleşik Krallık'ın iletişim düzenleyicisine (Ofcom) göre yalnızca Britanya'da kullanım oranı şu an on yıl öncesinin dörtte biri. 2022'nin ilk yarısında SMS kullanım miktarı on milyarın altına düştü.
Söz konusu düşüşün başlıca nedeni sosyal ağların (Facebook, Snapchat ve Instagram) ortaya çıkması. Özellikle internet üzerinden telefon ve metin iletişimini sağlayarak yurt dışı ücretlerinden kurtulmayı mümkün kılan WhatsApp, Messenger, iMessage, Viber ve Telegram gibi çevrimiçi mesaj servisleri bu düşüşün başlıca nedenleri arasında.



Otizmde devrim niteliğinde gelişme

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash
TT

Otizmde devrim niteliğinde gelişme

Fotoğraf: Unsplash
Fotoğraf: Unsplash

Araştırmacılar, otizmin 4 alt tipini keşfederek bu genetik durumun altında yatan biyolojiyi anlamaya yönelik "dönüştürücü bir adım" attı.

Princeton Üniversitesi ve Simons Vakfı'ndan bilim insanları, otizm kohort çalışması SPARK'taki 5 bin çocuğun verilerini analiz ederek bireyleri özellik kombinasyonlarına göre gruplandırdı.

Araştırmacılar belirli özelliklerle ilgili genetik bağlantılar aramak yerine, sosyal etkileşimlerden tekrarlayan davranışlara ve gelişimsel kilometre taşlarına kadar 230'dan fazla özelliği her bir kişide değerlendirdi.

Bu analiz sayesinde otizmin farklı genetik varyasyon modellerine sahip 4 alt tipini tanımlamayı başardılar.

Flatiron Enstitüsü'nde yardımcı araştırmacı bilim insanı ve çalışmanın ortak başyazarı Natalie Sauerwald, "Otizmin tek bir biyolojik hikayesi değil, birden fazla farklı anlatısı olduğunu görüyoruz" diyor.

Bu, geçmişteki genetik çalışmaların neden genellikle yetersiz kaldığını açıklamaya katkı sağlıyor; aslında birbirine karışmış birden fazla farklı bulmacaya baktığımızı fark etmeden bir yapbozu çözmeye çalışıyorduk. Bireyleri ilk başta alt tiplere ayırana kadar resmin tamamını, genetik örüntüleri göremedik.

Bu 4 alt tip Sosyal ve Davranışsal Zorluklar, Gelişimsel Gecikmeyle Birlikte Karma OSB (Otizm Spektrum Bozukluğu), Orta Derecede Zorluklar ve Geniş Çaplı Etkilenme olarak belirlendi.

İlk tip, otizmi olmayan çocuklarla benzer bir hızda gelişimsel kilometre taşlarına ulaşan fakat genellikle dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu, anksiyete veya depresyon gibi eşlik eden sorunlar yaşayan çocukları kapsıyor.

İkinci tipte gelişimsel kilometre taşlarına ulaşmada gecikme görülürken eşlik eden rahatsızlıklara dair herhangi bir belirtiye rastlanmıyor.

Üçüncü tip olan Orta Derecede Zorluklar'da otizmle ilgili temel davranışlar olsa da diğer gruplar kadar güçlü değil. Otizmi olmayan çocuklarla benzer bir hızda kilometre taşlarına ulaşıyor ve eşlik eden rahatsızlıklar görülmüyor.

4. tipte en uç ve geniş kapsamlı zorluklar yaşanıyor.

Katılımcıların yüzde 37'sinin yer aldığı birinci ve yüzde 34'ünün bulunduğu üçüncü tip en yaygın gruplar. Yüzde 19'unu içeren ikinci ve yüzde 10'unun olduğu 4. tiplerse en nadir olanlar. 

Bulgular, genetik farklılıkların "yüzeyde benzeyen klinik görünümlerin ardındaki farklı mekanizmalara işaret ettiğini" vurguluyor.

Örneğin hem Geniş Çaplı Etkilenme hem de Karma OSB gruplarındaki çocuklar gelişimsel gecikme ve zihinsel engellilik gibi bazı önemli özellikleri paylaşıyor. Ancak ilk grupta, ebeveynlerden geçmeyen de novo mutasyonların en yüksek oranı görülürken, ikinci grubun nadir kalıtsal genetik varyantları taşıma olasılığı daha fazla.

Bulgular otizmin sadece 4 alt tipi olduğu anlamına gelmiyor; en az 4 tane bulunduğunu ve bunların hem klinik seviyede hem de genom düzeyinde araştırmalar için anlamlı olduğunu gösteren veri odaklı bir çerçevenin keşfedilmesini sağlıyor.

Otizmle mücadele eden ailelerin, çocuklarının hangi otizm alt tipine sahip olduğunu bilmesi yeni bir netlik, kişiye özel bakım, destek ve topluluk imkanı sunabilir.

Independent Türkçe