DEAŞ ve El Kaide’nin ‘yeni liderleri’ geç açıklaması ne anlama geliyor?

Suriye’nin doğusundaki El-Hol Kampı DEAŞ üyelerinin ailelerini barındırıyor (AP)
Suriye’nin doğusundaki El-Hol Kampı DEAŞ üyelerinin ailelerini barındırıyor (AP)
TT

DEAŞ ve El Kaide’nin ‘yeni liderleri’ geç açıklaması ne anlama geliyor?

Suriye’nin doğusundaki El-Hol Kampı DEAŞ üyelerinin ailelerini barındırıyor (AP)
Suriye’nin doğusundaki El-Hol Kampı DEAŞ üyelerinin ailelerini barındırıyor (AP)

DEAŞ ve El Kaide’nin, ‘yeni liderlerinin’ adını açıklamakta gecikmesi uzmanlar ve araştırmacıların dikkatini çekti.
DEAŞ, Ebu el-Hasan el-Haşimi el-Kureyşi’nin öldürülmesinden bir buçuk ay sonra yeni lider Ebu El-Hüseyin El-Hüseyni El-Kureyşi’yi açıkladı.
El Kaide ise, Eymen ez-Zevahiri’nin 4 aydan uzun bir süre önce Kabil’de öldürülmesine rağmen henüz yeni lider konusunda karar vermiş değil.
Gözlemcilere göre, cihatçı örgütlerin başına geçen yeni liderin adının açıklanmaması hukuken caiz değil ve hareket içtihatları, onlardan herhangi birinin (liderinin) ölüm haberinin gizlenmesini yasaklıyor ve ölümden hemen sonra ilan edilmesini gerektiriyor. Ancak gözlemciler, son zamanlarda iki örgütte de bunun yapılmadığını vurguladı.
DEAŞ ve El Kaide, cihatçı sahnede her zaman iki rakip örgüt olarak görüldü. Zira iki örgütten birinin küresel terörizm açısından kaydettiği ilerleme, karşı taraf açısından belli bir kayba işaret ediyor.
Mısır’daki köktenci hareketler hakkında araştırmalar yürüten Amr Abdul Munim, “İki örgütün yeni liderleri açıklamasındaki gecikme, güvenlik kovuşturması korkusuyla daha çok onların planlanması gibi görünüyor” dedi.
Şarku’l Avsat’a konuşan Munim değerlendirmesine şöyle devam etti;
“Özellikle iki örgüt herhangi bir yeni lider açıkladığında, liderlik için alternatif kişilerin seçimine ilişkin anlaşmazlıklar ve bölünmeler olasılığına ek olarak, 3 veya 4 ay içinde öldürülmeleri örgüt sahnesini karıştırır ve kuralları etkiler. Geçmişte etkisi olan tarihsel liderlik figürleri için alternatif bir kişi yokluğunda iki örgüt aylar boyunca sıkıntı çekiyor ve iki örgüt içinde herkes eski liderin yerine geçecek birini arıyordu.”
Suriye resmi haber ajansı SANA’nın bir güvenlik kaynağına dayandırdığı haberine göre, Suriye ordusunun bir buçuk ay önce ülkenin güneyinde düzenlediği askeri operasyonda Ebu el-Hasan el-Kureyşi’nin öldürüldüğü teyit edilmişti.
DEAŞ, Çarşamba günü yaptığı açıklama ile Ebu el-Hasan el-Kureyşi’nin çatışmada öldürüldüğünü duyurdu, ancak ölüm tarihi, yeri veya karşısındaki tarafı belirtmedi.
Ancak Washington, Ebu el-Hasan el-Kureyşi’nin Ekim ortasını Suriye’nin güneyinde geçirdiğini bildirdi.
Geçtiğimiz aylarda Ebu el-Hasan el-Kureyşi hakkında pek çok haber dolaştı.
Ebu el-Hasan el-Kureyşi’nin, Şubat ayında İdlib’in kuzeyindeki bir hava saldırısında Ebu İbrahim el-Kureyşi’nin öldürülmesiyle örgütün liderliğini devraldıktan sonra herhangi bir ses ve görüntü kaydında yer almaması dikkat çekti. Bu da örgütün başında olup olmadığına dair şüpheleri artırdı.
El Kaide ise, Eymen ez-Zevahiri’nin Ağustos’ta Kabil’deki bir evin balkonunda drone’dan ateşlenen Hellfire füzeleriyle öldürülmesinden bu yana lidersiz.
Zevahiri’nin halefi olarak birçok isim geçmesine rağmen henüz kararlaştırılmadı.
2014 yılında Zevahiri’nin halefi olarak aday gösterilen kişileri tanımlayan bir belge ortaya çıktı.
Bunlar arasında Ebu Hayr el-Masri, Ebu Muhammed el-Masri, Seyfu’l Adl lakaplı Muhammed Selahaddin Zeydan ve Ebu Basir Vahişi yer aldı.
Şu an belgede ortaya çıkan isimlerden sadece Seyfu’l Adl yaşıyor. Ancak gözlemcilere göre Seyfu’l Adl İran’da yaşadığı için kesin bir halef olarak görüleceği anlamına gelmiyor.
Yine de, 60 yaşındaki Seyfu’l Adl, askeri tecrübesi nedeniyle Zevahiri’nin yerini alacak en önde gelen adaylardan biri olarak kabul ediliyor.
ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI), onu 10 milyon dolarlık bir ödülle dünyanın en çok aranan teröristlerinden biri olarak sınıflandırdı.
Son dönemde Ebu Abdurrahman Mağribi olarak bilinen ve Zevahiri’ye en yakın isim olan Muhammed Abati gibi başka isimler de El Kaide’nin liderliğine aday gösterildi.
Abati, Zevahiri’nin iletişimini güvence altına almaktan ve ‘şifreli’ mesajların dünya çapında iletimini denetlemekten ve örgütün Es-Sahab adlı propaganda aracından sorumluydu.
Bu isimler arasında bulunan, El-Kaide örgütünün Arap Yarımadası’ndaki kolunun (AQAP) lideri Halid Batarfi, Kasım er-Rimi’nin Ocak 2020’de ABD tarafından öldürülmesinin ardından liderliğe geçmişti.
Tanzim el-Kaide fi Bilad el-Mağrib el-İslami örgütünün lideri Yezid Mübarek olarak bilinen Ebu Ubeyde Yusuf el Annabi, Eş-Şebab Hareketi lideri Ahmed Ömer veya Ebu Ubeyd olarak bilinen Ömer Ahmed Diri ve El Kaide’nin Suriye kolu Hurras ed-Din örgütünün emiri Ebu Hammam eş-Şami’nin yanı sıra Ebu Abdulkerim el-Masri’nin de ismi geçiyor.
Şarku’l Avsat’a konuşan Munim, yeni lideri ilan etme zamanlaması açısından DEAŞ ile El Kaide arasındaki fark hakkında şunları söyledi;
“El-Kaide şubeleri olan ve adem-i merkeziyetçiliğe dayanan bir örgüt ve şimdi olduğu gibi aylardır ana örgütün bir liderinin olmaması onu etkilemeyebilir. Çünkü her şube kendi kararlarını bireysel olarak alıyor. Ancak DEAŞ halifelik fikrini benimsiyor ve bir biat olması gerekiyor, bu yüzden liderini olabildiğince çabuk ilan ediyor. Ebu Hasan’ın öldürüldüğünden emin olana ve bir alternatif sunana kadar Ebu el-Hüseyin’in liderliğini ilan etmekte bir buçuk ay gecikti. DEAŞ’ın yapısında biat alma konusunda bir değişiklik olması muhtemeldir. Dolayısıyla örgütsel olarak El Kaide’nin yaklaşımını takip ediyor ve o zaman iki örgüt arasındaki farklılıklar ortadan kalkabilir. Ancak ihtilaf, kamu ve özel yargı yetkisi konusunda iki kuruluş arasında o zaman doğacaktır.”
Şarku’l Avsat’a konuşan bir diğer isim olan Mısırlı terörizm araştırmacısı Ahmed Sultan ise, her ne kadar her iki örgüt de cihatçı örgütler olsa da, DEAŞ’ın yeni lideri ilan etmesi bakımından El Kaide’den çok farklı olduğunu söyledi.
Sultan, “Bununla birlikte, DEAŞ birçok eylemini dış güçlere devredebilecek olsa da, DEAŞ merkezi liderlik tarzının El Kaide’den daha yüksek olduğu bir tarza sahiptir. DEAŞ yeni liderini El Kaide’den daha hızlı ilan etmek zorunda kaldı. Çünkü örgütün parçalanmasından veya dış kollarda çatışmaların çıkmasından ve her biri ‘hilafete’ en layık olduğunu iddia eden birden fazla liderin ortaya çıkmasından korkuyor. Bu, örgütün parçalanmasına ve küçük örgütlere bölünmesine yol açabilecek iç çekişme anlamına gelir” yorumunda bulundu.



Gazze ateşkesi: İsrail'in adımları müzakerelerdeki çıkmazı derinleştiriyor

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile Antalya Diplomasi Forumu'nda Gazze konulu toplantı sırasında (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile Antalya Diplomasi Forumu'nda Gazze konulu toplantı sırasında (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
TT

Gazze ateşkesi: İsrail'in adımları müzakerelerdeki çıkmazı derinleştiriyor

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile Antalya Diplomasi Forumu'nda Gazze konulu toplantı sırasında (Mısır Dışişleri Bakanlığı)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile Antalya Diplomasi Forumu'nda Gazze konulu toplantı sırasında (Mısır Dışişleri Bakanlığı)

İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki askeri tırmanışı ve Hamas'ın buna nitelikli operasyonlarla karşılık vermesi, bir süredir durmuş olan ateşkes müzakerelerindeki çıkmazı derinleştirdi. Şarku’l Avsat'a konuşan Mısırlı resmi bir kaynak, “İki taraf (İsrail ve Hamas) arasında ateşkese varmak için yapılan dolaylı görüşmeler, sahadaki gerilim nedeniyle şu anda durmuş durumda. Ancak arabulucular, görüşmeleri yeniden başlatmaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.

İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz dün yaptığı açıklamada, İsrail ordusunun, Hamas'ın 7 Ekim 2023'te İsrail yerleşimlerine düzenlediği saldırıdan bu yana Gazze Şeridi'nde tutulan Taylandlı esir Pinta Nattapong’un cesedine ulaştığını söyledi.

Tayland vatandaşı Nattapong, 7 Ekim 2023'te Kibbutz Nir Oz'da Hamas mensupları tarafından esir alınmıştı. Taylandlılar, Hamas tarafından esir alınan en fazla sayıda yabancıyı oluşturuyor.

Bu olay, ABD vatandaşlığına sahip iki İsrailli esirin cesedine ulaşılmasından iki gün sonra gerçekleşti. Gazze Şeridi'nde halen 55 esir tutuluyor ve İsrail bunların yarısından fazlasının öldüğünü iddia ediyor.

sdfgyjuı
Gazze Şeridi'nde ilerleyen bir İsrail tankı (Reuters)

İsrail ordusu, Hamas'ın geçen ayın sonunda ABD’nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un ateşkes önerisine verdiği -ilkeleri kabul ettiği ancak bazı şartlar sunduğu- yanıtı fırsat bilerek geniş çaplı bir saldırı başlattı. İsrail ordusu, hava ve topçu bombardımanını iki katına çıkararak, vatandaşları kuzeyden güneye ve güneyden orta kesimlere sürerek tam ölçekli bir tırmanışa geçti.

Mısırlı resmi kaynak şunları söyledi: “Söz konusu tırmanışın bir sonucu olarak durum çok zor ve şu ana kadar durumun çözümüne dair yeni bir şey yok. Müzakereler durmuş durumda ama birkaç gün içinde yeniden başlaması için çaba sarf ediliyor. Çünkü özellikle Kahire izlediği bilgiler ışığında herkesin pozisyonunu gözden geçiriyor.”

Mısır, Katar ve ABD, Gazze Şeridi'nde ateşkes sağlanması için müzakereler yürütüyor. Kaynağa göre Mısır'ın pozisyon okuması şöyle: “İsrail savaşı mümkün olduğunca uzun süre devam ettirmeye çalışıyor. Zira ABD ile İran arasındaki müzakerelerin başarısız olmasını ve İran'a askeri bir darbe vurulmasını istiyor ki Hamas yalnız kaldığını hissetsin ve Gazze Şeridi'ni terk etmek istesin.”

Kaynak sözlerini şöyle sürdürdü: “İsrail, Hamas'ın Gazze Şeridi'nin yönetimini devretmesi konusuna hiç ikna olmuş değil. Çünkü İsrail’e göre Hamas esirleri elinde tuttuğu ve Gazze Şeridi'nin geleceğine ilişkin müzakereleri yürüttüğü sürece Gazze Şeridi'ndeki askeri varlığını güçlendirecek şeyleri kabul edecek. Tel Aviv'in istemediği de bu. Hamas ise esirleri teslim etmesi halinde İsrail'in herhangi bir anlaşmaya uyacağına artık güvenmiyor ve özellikle de ABD vatandaşı İsrailli asker Edan Alexander'ı bir iyi niyet jesti olarak teslim etmesine rağmen Washington'un bunu takdir etmemesi ve Witkoff'un önerisinin gelmesinin ardından artık ABD'ye güvenmiyor.”

ıo90
Refah'ta Gazze İnsani Yardım Vakfı tarafından sağlanan gıda yardımını taşıyan Filistinliler (AP)

Kaynak ayrıca, ‘ABD'nin Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi'nde Gazze'de ateşkes kararını veto etmesinin ortalığı karıştırdığını ve Washington'un bu dosyadaki ciddiyetine ve arabuluculuğuna gölge düşürdüğünü’ belirtti. Kaynağa göre, tüm bunlara rağmen Kahire, uluslararası kamuoyunu harekete geçirerek Tel Aviv ile Washington'a müzakereleri yeniden başlatmaları ve bir çözüme ulaşmaları için baskı yapmak amacıyla uluslararası temaslarını yoğunlaştırıyor. Kahire, savaş ne kadar sürerse sürsün durması gerektiğine, özellikle de Mısır'ın ulusal güvenliğinin bu savaşın uzaması nedeniyle tehdit altında olduğuna inanıyor.

Mısır Dışişleri Bakanlığı dün, Bakan Bedr Abdulati'nin Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Dışişleri Bakanı Constantinos Kombos ile bir telefon görüşmesi yaptığını ve ikilinin ‘Mısır'ın Gazze Şeridi'nde ateşkes sağlanması ve insani yardımın ulaşması için gösterdiği çabaları’ ele aldığını duyurdu. Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre iki bakan, ‘bölgesel güvenlik ve istikrarı desteklemek üzere bölgedeki gerilimin azaltılması için koordinasyonun sürdürülmesi gerektiği’ konusunda mutabık kaldı.

Filistin meseleleri konusunda uzman Mısırlı gazeteci Eşref Ebu’l Hul, Şarku'l Avsat'a verdiği demeçte şunları söyledi: “Ortamın karmaşıklığına ve sahadaki gerilim nedeniyle artan uçuruma rağmen, arabulucular müzakereleri yeniden başlatmak ve İsrail ile Hamas'a koşullarını hafifletmeleri ve ateşkes için bir uzlaşmaya varmaları yönünde baskı yapmak için büyük çaba sarf ediyor. Çünkü sahadaki insani durum vahim bir hal aldı.”

Ebu’l Hul, ‘İsrail'in esirlerin cesetlerini kurtararak sahada elde ettiğini düşündüğü başarıların Hamas'ı bazı koşullardan geri adım atmaya itebileceğini, zaten Hamas'ın Witkoff'un önerisini reddetmediğini, sadece Tel Aviv'in varılacak herhangi bir anlaşmaya bağlı kalacağını garanti eden bir taahhüt istediğini, Kahire ve Doha'daki arabulucuların da Washington'la birlikte bunun üzerinde çalıştığını defalarca teyit ettiğini’ belirtti.

Filistin Dışişleri Bakanlığı danışmanlarından Munir el-Cağub ise Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, ‘müzakerelerin durmasına rağmen çıkmaza gireceğine inanmadığını, çünkü İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun mevcut stratejisinin savaşla müzakere olduğunu’ söyledi. El-Cağub, ‘savaşın devam etmesinin Tel Aviv'in esirlerin hayatlarını önemsemediğini ve bu nedenle artık esir meselesinin Hamas'ın elinde bir güç kartı olmadığını doğruladığını’ düşünüyor.

Hamas dün bir açıklama yayınlayarak uluslararası toplumu, Arap ve İslam ülkelerini işgalcilerin Gazze Şeridi'nde işlediği suçları durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.

ABD ve uluslararası ilişkiler uzmanı Muhammed es-Satuhi, “Washington, Hamas'ı Witkoff önerisini çekincesiz kabul etmeye ikna etmek için özellikle Kahire ve Doha ile temaslarını yoğunlaştırıyor. Söz konusu öneri, pek çok kişinin gözünde sadece İsrail'in isteklerini yerine getiren kötü bir öneri. Bu da Mısır ve Katar'daki arabulucular ile Hamas'ı zor durumda bırakıyor” dedi.