Şarku’l Avsat’a konuşan SDG lideri Mazlum Abdi, ABD'nin Türkiye’nin olası askeri operasyonunu engellediğini Suriye'deki Rus güçlerin komutanı General Alexander Chaiko'nun Ankara ile arabuluculuk yapmak için kendisini ziyaret ettiğini iddia etti

Mazlum Abdi: Siyasi çözüm için gerekli koşullar oluşmadan Şam'a gitmeyeceğim

Geçtiğimiz pazartesi günü Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke kırsalında bir petrol tesisinin yakınlarında devriye gezen ABD’ye ait bir askeri araç (AFP)
Geçtiğimiz pazartesi günü Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke kırsalında bir petrol tesisinin yakınlarında devriye gezen ABD’ye ait bir askeri araç (AFP)
TT

Şarku’l Avsat’a konuşan SDG lideri Mazlum Abdi, ABD'nin Türkiye’nin olası askeri operasyonunu engellediğini Suriye'deki Rus güçlerin komutanı General Alexander Chaiko'nun Ankara ile arabuluculuk yapmak için kendisini ziyaret ettiğini iddia etti

Geçtiğimiz pazartesi günü Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke kırsalında bir petrol tesisinin yakınlarında devriye gezen ABD’ye ait bir askeri araç (AFP)
Geçtiğimiz pazartesi günü Suriye'nin kuzeydoğusundaki Haseke kırsalında bir petrol tesisinin yakınlarında devriye gezen ABD’ye ait bir askeri araç (AFP)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, ABD eski Başkanı Donald Trump yönetiminin, 2019 yılı sonlarında Türkiye'nin Suriye’nin kuzeydoğusuna yönelik askeri operasyonuna karşı durmayarak SDG'li müttefiklerine ‘ihanet ettiğini’ söyledi. Abdi, ABD yönetiminin henüz Türkiye'nin olası kara harekâtına yeşil ışık yakmadığına dikkat çekti.
SDG’nin başka bir ihanete uğramaktan endişe edip etmediğine dair bir soruyu Abdi, her zaman endişeli olduklarını söyledi. Abdi, “Ancak yeni ABD yönetiminin vaatlerini ve taahhütlerini yerine getireceğini ve Türkiye'nin herhangi bir operasyon yapmasına izin vermeyeceğini umuyoruz” dedi. Türk savaş uçaklarının Deyrizor bölgesine girerek 80 kilometre derinlikteki el-Hol Kampını hedef aldığını söyleyen Abdi, “Suriye’nin tüm hava sahası açıktı ve ABD, açıklamada bulunmaktan başka bir şey yapmadı” şeklinde konuştu.

Mazlum Abdi (Şarku’l Avsat)
Kendisini Fırat'ın doğusundaki karargahında ziyaret eden Suriye’deki Rus güçlerin komutanı General Alexander Chaiko ile yaptığı görüşmenin içeriğinden ve General Chaiko’nun Ankara ile aradaki arabulucu rolünden bahseden Abdi, “Rusya'nın şu an Türkiye ile aramızda tarafsız bir konumda olduğunu, 2019 Soçi Anlaşması'nı uygulamaya ve oluşan ihlalleri gidermeye çalıştığını söyleyebiliriz. Türkiye ve gerçekleştirdiği ihlallerle ilgili birçok gözlemimiz var” ifadelerini kullandı.
SDG’nin Suriye ordusuna dahil edilmesine yönelik iddialara Abdi şu yanıtı verdi:
“SDG, genel olarak Suriye ordusunun savunma sisteminin bir parçası olmakla birlikte bizim bazı şartlarımız ve detaylarımız bulunuyor. On yıldır savaşan 100 binden fazla unsurumuz var. Anayasal ve yasal bir çözüme ihtiyaç duyuyorlar. SDG'nin ordu içinde özel bir rolü olmalı.”
Şam'a (müzakereler için) heyetler gönderdiklerini söyleyen Abdi, “Şam'a siyasi bir çözüm için gerekli koşullar oluştuğunda gitmek istiyorum” diye konuştu.
İşte SDG lideri Mazlum Abdi’nin pazartesi akşamı Zoom uygulaması üzerinden verdiği röportajın tam metni:

-SDG, DEAŞ terör örgütüyle mücadelede ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon güçleri ile iş birliğinin sona erdiğini resmen duyurdu. Aynı tarihlerde Uluslararası Koalisyon güçlerinin ve ABD’lilerin SDG ile iş birliği içinde temas noktalarında bir grup devriye düzenlediğini gördük. Bu konu hakkında ne söyleyeceksiniz?
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için devriye görevi gerçekleştiren güçlerin, Türkiye’nin aralıksız bombardımanlarının ve operasyonlarının durdurulmasını sağladığını belirtmiştik. Durum bundan ibaretti ve özellikle hava saldırıları düzenlenen dönemlerde devriye görevleri azaltıldı ve imkan oldukça devriyeler gerçekleştirildi. Şu an ortak çalışmalar yeniden başlamış durumda. Güvenlik durumuyla ilgili olarak bir ara verildi ve bu durum biraz düzeldiği için ortak iş birliği kaldığı yerden devam etti.

-O halde SDG ile Uluslararası Koalisyon arasındaki gerek DEAŞ ile mücadele, gerek devriyeler açısından iş birliği eski haline döndü. Yani tam olarak, ayın 20'sinden önceki durumuna.
Evet, ayın 20'sinden önceki haline geri döndü.

-Son günlerde Türkiye’nin yoğun hava saldırılarının azaldığı gözlemlendi. Sizce bunun sebebi nedir? Gerçekten ABD’nin Ankara üzerindeki baskısının bir sonucu mu?
ABD’nin Ankara üzerindeki baskısının bir ölçüde etkili olduğunu ve Ankara üzerindeki uluslararası baskının da zamanla arttığını düşünüyorum. Ankara gerek Rusya gerek ABD ile yaptığı mutabakatları ihlal etti. Bu büyük bir baskıyla sonuçlanarak hava saldırılarının azalmasına neden oldu. Bombardımanların azalmasındaki ikinci faktör de açık konuşmak gerekirse bizim askeri güçler olarak iyi hazırlanmış olmamız. Örneğin Kobani (Ayn el-Arab), Menbiç ve Tel Rıfat F-16 savaş uçaklarının ağır bombardımanlarına ve binlerce topçu atışına maruz kaldı. Fakat SDG, herhangi bir kayıp vermedi. Türkiye, Haseke ilindeki altyapı düzeyinde bile istediği sonucu alamadı.

-ABD’nin Türkiye'ye 10 gün boyunca operasyon düzenlemesine ‘izin verildiğine’ dair dile getirilmeyen bir yeşil ışık yaktığını düşünenler var. Bu yüzden gaz ve petrol sahalarını ve bu sahaların yakınlarındaki ABD’nin kullandığı askeri üsleri hedef aldığına tanık olduk. ABD’nin Türkiye’ye yeşil ışık yakmış olma ihtimali hakkında bir bilginiz var mı? Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Karadaki aktif güçler arasında bir yeşil ışık ya da koordinasyon olduğunu söyleyemeyiz. Ancak Uluslararası Koalisyon güçlerine yönelik bir eleştirimiz var. Eğer taahhütlerini iyi yerine getirselerdi bu boyutta bir bombardıman gerçekleşmezdi. ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) da belirttiği gibi Türkiye'nin Amerikan askerlerini tehlikeye atmasından ötürü bombardımanlara karşı tutumları zayıftı.

-Türk savaş uçakları gerçekten Suriye hava sahasına girdi mi? Neredeyse Deyrizor'a kadar girdiğini söyleyenler var. Bu konuda ne söylemek istersiniz?
Deyrizor bölgesine girdiler. Sınırlardan 70 kilometre derinlikte bulunan Mekmen beldesi, 80 kilometre derinlikte bulunan el-Hol Kampını hedef aldılar. Suriye’nin tüm hava sahası açıktı.

-ABD onları durdurmak için hiçbir şey yapmadı mı?
Basın açıklamaları dışında hiçbir şey yapmadı.

-ABD ve Batı, Kürtlere 100 yılda 7 kez ihanet etti. ABD’nin bir kez daha ihanet etmesinden ya da Washington'ın DEAŞ’a karşı mücadelede büyük fedakarlıklar yaptıktan ve örgüte karşı savaşta kayıplar yaşadıktan sonra Kürtleri terk edeceğinden endişe ediyor musunuz?  ABD tarafından ihanete uğrama korkusu ya da endişesi var mı?
Önceki operasyon 2019 yılında gerçekleşti. O dönem Trump yönetimi ile Türkiye arasında bir koordinasyon vardı ve operasyon da bu koordinasyona dayanılarak yapıldı. Biz bunun ihanet olduğunu söyledik. Biden yönetiminin, bölgeye karadan askeri olarak giriş yapılmasına ve yıkıma izin vermeyeceğini belirttiler. Açıkçası, 2019 yılından beri, Türkiye'nin yeni bir kara askeri operasyonu yapmaması için ABD yönetiminden azami ölçüde baskı söz konusuydu ve buna izin verilmedi.
Biz her zaman endişeliyiz. Fakat mevcut ABD yönetiminin Türkiye ile daha önce yaptığı mutabakatlardaki taahhütleri yerine getirmesini, üzerine düşeni yapmasını ve Türkiye'nin herhangi bir askeri operasyon gerçekleştirmesine izin vermemesini umuyoruz.

-Birkaç gün önce bu bombardımanların ve Türkiye geriliminin Biden yönetimi için bir sınav olduğunu söylediniz. Sınavın sonucunu aldıktan sonra rahatladınız mı? ABD’nin ihanet etmediğinden emin misin?
Şimdiye kadar ABD’lilerin ve tüm Amerikan kurumlarının Türkiye ile doğrudan iletişim halinde olduklarını gördük. Türklerin, özellikle de (Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan'ın bir sonraki seçimlerde iktidarda kalmak için herhangi bir operasyon yapamayacaklarını anlamaları için ABD’lilerden Türkiye üzerindeki baskıya devam etmelerini istediğimizi söyleyebiliriz.

-Sana ‘ihanet’ kelimesini söyletmeye çalışıyorum. İhanete uğrama endişesi taşıyor musunuz?
Açık konuşmak gerekirse henüz bir ihanet söz konusu olmadı. Endişeliyiz ve açıkçası ABD’nin tutumunun yeterli olmadığını düşünüyoruz, ama bu konuyu zamana bırakacağız.

-Bildiğiniz üzere 2019 yılında Rusya, Türkiye ve ABD arasında bazı mutabakatlar yapıldı. Türkiye, SDG'nin sınırlardan 30 ila 32 kilometre kadar derine çekilme taahhüdünü yerine getirmediğini söylüyor. SDG'nin taahhütlerini yerine getirmediği doğru mu, yoksa başka bir tablo mu var?
Herkes anlaşmalara harfiyen uyduğumuzu biliyor. 2019 yılından bugüne Rus garantörler var ve mutabakatlardan sorumlular. ABD ile Türkiye arasında da bir mutabakat var.

-Peki, pratikte taahhütlerinizi yerine getirmek konusunda ne yaptınız?
Öncelikle, Türklerin başlıca argümanı Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olduğuydu. Buna karşın SDG olarak şimdiye kadar bazı istisnai durumlar dışında bu bölgelerden Türkiye'nin ulusal güvenliğini tehdit eden hiçbir eylemde bulunmağımızı söyledik. Özellikle bu bölgelerden Türkiye'ye karşı doğrudan askeri bir faaliyet olmadı.

-Türkiye, YPG’nin ve ağır silahların söz konusu bölgeden geri çekilmesini istemişti değil mi?
YPG, bu bölgede konuşlu değil. Şu an resmi olarak sınırda konuşlu olan güçler Suriye ordusu güçleridir ve tüm sınırlarda konuşlular.

-Türkiye’nin güvenliğini tehdit etmediğinizi söylediniz, ancak Türkiye, İstanbul (İstiklal Caddesi) saldırısının SDG ve YPG ile bağlantılı bazı kişiler tarafından gerçekleştirildiğini ve kanıtlarının olduğunu söylüyor. Buna karşın ABD, İngiltere ve Avrupa ülkeleri ellerinde bu yönde bir delil olmadığını belirttiler. Türkiye de elindeki olduğunu söylediği bu kanıtı sunmadı. Türkiye’nin SDG'nin İstanbul saldırısı ile bağlantısına dair kanıtı size sunuldu mu?
Türklerin kimseyle iş birliği yapmaması ve ABD’ye bilgi vermemesi temel sorun. Edinilen bilgiler, iş birliği yapmadıklarını söylüyor. Basın aracılığıyla bilgi veriyorlar ve dünyanın bu bilgilere inanmasını istiyorlar. Biz de olayı terör saldırısı olarak kabul ettiğimizi ve saldırı hiçbir ilgimizin olmadığını beyan ettik.
Size yeni bilgiler vereyim. Türkiye tarafından resmi olarak değil ama basın aracılığıyla verilen bilgilere güveniyoruz. Bugün Türkiye’nin verdiği tüm bilgilerle ilgili soruşturmanın ilk bölümünü bitirdik. ABD tarafı dahil olmak üzere tüm ilgililere teslim ettik. Yine Türkler tarafından bazı bilgiler verildi ve tahkikat çok kısa sürede gerçekleşti. Saldırıyı gerçekleştiren kızın saldırıdan kısa bir süre önce ağabeyi, amcası ve diğer bazı aile üyelerinin yaşadığı Afrin'e defalarca kez gittiğini tespit ettik.

-Bugün Afrin'den Türkiye’ye ait bir noktaya bomba atıldı mı?
Bu konuda bilgim yok.

-Rusya ile görüşmeler ne olacak? Bazı haberlerde Türkiye’nin çok fazla bilgi sızdırdığını ve Suriye’deki Rus güçleri komutanının Kamışlı'ya geldiğini okuduk. Bunun dışında, Türkiye’nin gerginliği tırmandıran adımlarından sonra Rusya size tam olarak ne teklif etti?
Önce şu bilgiyi bir düzeltelim. Suriye’deki Rus güçleri komutanının Kamışlı Havaalanı’na geldiğini söylüyorlar. Oysa bizi ziyaret etmek için üslerimize geliyorlar.

-Sizi ziyaret etmek için ABD’nin kontrol noktalarından geçiyorlar mı?
Üssümüze geliyorlar ve bizi ziyaret ediyorlardı. Rus güçleri komutanı bize geldi. Rus güçleri komutanı General Alexander Chaiko ile görüşmelerimizi kısa bir süre önce tamamladık. Türkiye, Rusya'yı bizi 2019 tarihli Soçi Anlaşması'nın şartlarına uymaya zorlamamakla suçlarken Rusya, Türkiye’nin mutabakat şartlarına uymasını sağlamaya çalışıyor. Rusya'nın şu an Türkiye ile aramızda tarafsız bir konumda olduğunu, mutabakatın uygulanmasını sağlamaya ve ihlalleri sona erdirmeye çalıştığını söyleyebiliriz. Türkiye’ye ve ihlallerine ilişkin birçok gözlemimiz var.
Örneğin sınırlardan 30 kilometre derinlikten bahsediyorlar. Son dönemde 70-80 kilometre derinliğe kadar girdiler, altyapı inşa ettiler. (Bu derinlikte) askeri güçleri ve sivilleri var. Bunların tamamı ihlaldir.  Türkiye'yi taahhütlerine uymaya zorlayarak üzerlerine düşeni yapmalarını istiyoruz. Elbette Türkiye'nin de bizimle ilgili olarak ulusal güvenliğini tehdit ettiğimiz şeklindeki bir gözlem de dahil olmak üzere bir takım gözlemleri var.
Tepki olarak bireysel ihlaller olsa bile taahhütlerimize uyarız. 2019’da yapılan anlaşmalara uyacağız. Resmi olarak sınırda olmadığımız halde 30 kilometre derinliğe çekilmemizi istiyorlar. Bölgede İç Güvenlik Güçleri (Asayiş) var ama onlar anlaşmanın dışında kalıyorlar.  Asayiş güçleri, geri çekilme kapsamında olmadığı için her yerde olacaklar. İnsanlar evlerini koruyorlar. Topluluk koruma güçleri sivil güçlerdir.  SDG güçleri de anlaşmalara bağlıdır.
Rusya tarafıyla görüşmelerimiz genel olarak, anlaşmalara uymalarını istediğimiz ihlallerin incelenmesini amaçlıyor. Türkiye'nin de bizimle ilgili bir takım gözlemleri var.

-Rusya'nın, Suriye rejimi güçlerinin yerlerine konuşlandırılması karşılığında SDG güçlerinin Kobani ve Menbiç'ten çekilmesini teklif ettiği söyleniyor. Bununla ilgili ne söyleyeceksiniz?
Size şu bilgiyi vereceğim; esasen bu bölgelerde bulunan rejim güçlerinin sayısı bizim güçlerimizin sayısından  (yaklaşık iki katı kadar) fazla. Rejim güçleri Kobani, Menbiç ve Tel Rıfat'ta konuşlular. Rejim, bu söz konusu bölgelerde yeterli mevcudiyete sahip. Şu an Kobani ve Menbiç'e bir saldırı olsa bu bizden ziyade rejimin sorunu olacaktır. Rejim güçleri sınırda konuşlu ve hedef alınacak olanlar onlar. Böyle bir durumda rejimin ya savaşmama kararı alıp söz konusu bölgeleri Türk ordusuna bırakıp geri çekilmesi ya da savaşması gerekecek. Rejim güçleri, tankları, topları ve ağır silahlarıyla bölgede konuşlu haldeler. Onların söz konusu bölgelerdeki mevcudiyetini  bizim mevcudiyetimizle karşılaştırdığımızda, onların temel güçler olduğu anlaşılıyor. Şu an bizim güçlerimizin geri çekilmesine ve rejim güçlerinin girmesine gerek yok, çünkü onlar zaten oradalar. Eğer Asayiş güçlerinden ya da mevcut sivil kurumlardan ve Özerk Yönetim’in kurumlarından bahsetmek istiyorlarsa, kendilerini koruyan insanlarımız var ve bu başka bir mesele. Geri çekilmeyeceğiz.

-Suriye’deki Rus güçleri komutanıyla görüşme Rumaylan üssünde mi yoksa bakanın çiftliğinde mi gerçekleşti?
Bu soruya cevap hakkımı saklı tutuyorum.

-İran'ın milis güçlerini Halep kırsalına kaydırdığı ve sahada kendisini ortak olarak öne sürdüğü doğru mu?
İranlılar şu an Halep kırsalında Tel Rıfat ve eş-Şehba ile Nebil ve ez-Zehra bölgelerinde konuşlular. Fırat'ın doğusu ve el-Cezire bölgesinde ise resmi olarak olmasa da rejim güçleriyle birlikte bulunuyorlar.

-Şam ile görüşmeler ne durumda? 2019 yılında Suriye Ulusal Güvenlik Büro Başkanı Tümgeneral Ali Memlük ile aranızda bir muhtıra ya da bir belge imzaladığınızı ve ardından belirli alanlarda konuşlanmak için bir anlaşma yapıldığını biliyoruz. Bu anlaşma tam olarak uygulandı mı?
Gerek rejimle gerekse Türkiye ve diğer ülkelerle mutabakat yapan Rusya ile varılan anlaşmaların tam olarak uygulandığını düşünüyoruz. Anlaşmaya tam olarak uyulduğuna inanıyoruz. Çünkü rejime bağlı resmi kurumların bölgelerimizde yeniden faaliyete geçmesini kabul etmedik. Sadece sınır muhafızları ve sınırlardaki düzen konusunda anlaştık ve bu anlaşmaya bağlı kaldık. Suriye ordusunun sınıra konuşlanmasına yardım ettik. Hatta sınır muhafızları ile ilgili dosya dahi kapandı. Diğer kurumlarla ilgili olarak bir anlaşma yapılması gerekiyor. Son dönemde rejimle ulusal egemenlik, sınırlar, bayrak ve ulusal semboller konusunda hemfikir olduğumuz noktalar oldu. Genel olarak Suriye'nin toprak bütünlüğünün korunması ve bu çerçevede müzakereler ya da diyaloglar yapılması gibi kilit noktalarda aynı görüşü paylaşıyoruz. Temel konularda fikir birliğine sahibiz. Ancak eğitim gibi diğer idari konularda anlaşamadık.

-Kürtçe, SDG'nin geleceği ve Özerk Yönetim konusunda fikir ayrılığı var mı?
Genel olarak mesela SDG’nin Suriye ordusunun savunma sisteminin bir parçası olmasına karşı değiliz, ancak bir takım şartlarımız ve bunda detaylarımız söz konusu. On yıldır savaşan 100 binden fazla unsurumuz var. Anayasal ve yasal bir çözüme ihtiyaç duyuyorlar. SDG'nin ordu içinde özel bir rolü olmalı. Genel konular üzerinde anlaşmaya varılsa da ayrıntılarda sorunlar yaşanıyor. Bu da sorunların çözümünün zaman almasına neden oluyor.

-Şam, daha fazla petrol göndermenizi talep ediyor gibi görünüyor. Halep'teki Şeyh Maksud Mahallesi’ne bol bol yakıt gönderiyorsunuz, ama rejimin kontrolündeki bölgeler büyük bir yakıt ve enerji krizi yaşıyor.
Sizi şöyle bilgilendireyim. Türkiye, Tel Rıfat ve Şeyh Maksud Mahallesi’ni tehdit ediyor. Suriye rejimi, Türkiye’nin günlük tehditleriyle bağlantılı olarak bu bölgelere şiddetli bir abluka uyguluyor. Kelimenin tam anlamıyla bir kuşatma söz konusu. Türkiye’nin tehditlerine başlamasından bu yana rejim söz konusu bölgelere mazot, un ve gıda geçişine izin vermiyor. Oradaki insanlar açlık ve soğukla mücadele ediyor. Elektrik enerjisi jeneratörlerden sağlandığı için elektrikleri yok, fırınlar çalışmıyor. Bu kabul edilemez ve biz bunu bir iyi niyet göstergesi olarak görmüyoruz. Bu böyle devam ederse, karşılık vermek zorunda kalacağız.

-Türkiye’nin petrol ve doğalgaz altyapısına yönelik bombardımanın verdiği hasarın boyutu nedir?
Hava saldırısı, bu alanda faaliyet gösteren kurumları çalışamaz hale getirmeyi amaçlıyordu. Doğrudan hedef alınan yerli gaz üreten tek kurum ve birçok rafineri hizmet dışı kaldı.  Hedef alınan noktaların yüzde 50'den fazlası hasar gördü. Halen onarım ve yeniden inşa çalışmaları yapılıyor.

-Bilindiği üzere Temmuz ayında Tümgeneral Memluk ve Türkiye Milli İstihbarat (MİT) Başkanı Hakan Fidan Moskova'da bir araya geldiler. Suriye’nin Keseb köyünde rejimin ve Türkiye’nin güvenlik yetkilileri arasında bir görüşme daha gerçekleşti. Suriye ve Türkiye arasında güvenlik iş birliği konusunda endişeli misiniz? Ankara ile Şam arasında, özellikle SDG ile nasıl mücadele edileceği konusunda bir güvenlik koordinasyonu olduğunu düşünüyor musunuz?
Net olalım. Öncelikle genel olarak Suriye devletinin ve Şam'ın Suriye topraklarının Türkiye tarafından daha fazla müdahaleye karşı olduğunu biliyoruz. Bu da genel olarak vatansever bir tutumdur. Fakat, evet endişeliyiz. Türkiye, tehditlerini hayata geçirdiğinde önceliğimiz işgale karşı direnmek ve işgal girişimine birlikte karşı durmak olmalı. Vatanseverlik olarak görmediğimiz nokta bu. Türkiye, en nihayetinde ister Kobani (Ayn el-Arab), ister Menbiç, ister Tel Rıfat, ister diğer bölgeler olsun, Suriye topraklarının bir bölümünü ele geçirmeye çalışıyor. Şam'ın bu konuda zayıf bir tutumu olduğunu düşünüyoruz. Suriye rejimi, Türkiye’nin müdahalesine karşı birlikte durmak yerine bundan yararlanmaya çalışıyor. Menbiç, Deyrizor, Rakka ve diğer bölgeler gibi gelecekte üzerinde konuşabileceğimiz bölgelere baskı yapmak için bu durumdan yararlanmak istiyor. Bu gündeme getirmek istediğim bir konu, çünkü bu kesinlikle vatansever bir duruş değil. Genel olarak birçok görüşme yapıldığını biliyoruz, bunu inkar etmiyorlar. Bazı toplantılar yapılıyor. Bazen Türkiye'nin belirli hedefleri vurmak için kendileriyle koordinasyon içinde olmalarını istediğini, ancak buna karşı çıktıklarını duyuyoruz.  Bu bölgelerde aleyhimize bir güvenlik anlaşması ya da koordinasyon olmaması için bunun doğru olmasını umuyoruz. Bize aktarılanlara ve basında yer alan haberlere göre Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Türkiye seçimleri sonrasına kadar Erdoğan ile görüşmeyi reddediyor. Biz bu tutumu doğru buluyoruz. Bu, Suriye sorununun çözülmesine yardımcı olacak bir tutum. Çünkü Erdoğan, seçimlerde başarılı olmakla ve özellikle Kürt hareketini tasfiye etmekle ilgileniyor. Devlet Başkanı Esed'in bu son tutumu, yani Erdoğan'la Türkiye’deki seçimlerin sonrasına kadar görüşmeyi reddetmesi, mantıklı bir hareket.

-Bildiğim kadarıyla siz de Şam'a gitmeyi reddediyorsunuz. Neden?  Müzakere için Şam’a gitmenizi sağlayacak şartlar neler?
Şam'a heyetler gönderiyoruz. Gerekli koşullar oluştuğunda Şam'a gitmek istiyorum. Şam'a gitmemin mevcut krize barışçıl bir çözüme ulaşmaya yardımcı olmasını amaçlıyorum. Mevcut krize siyasi bir çözüm bulunabilmesi için şartlar olgunlaşana kadar bir takım ziyaretler ve hazırlıklar yapılması gerekiyor.



Hamduk Şarku’l Avsat’a konuştu: “Manama görüşmeleri, Cidde Platformu ile entegre çalışıyor”

Hamduk (sağda), Addis Ababa’da Hamideti ile el sıkıştı (Twitter)
Hamduk (sağda), Addis Ababa’da Hamideti ile el sıkıştı (Twitter)
TT

Hamduk Şarku’l Avsat’a konuştu: “Manama görüşmeleri, Cidde Platformu ile entegre çalışıyor”

Hamduk (sağda), Addis Ababa’da Hamideti ile el sıkıştı (Twitter)
Hamduk (sağda), Addis Ababa’da Hamideti ile el sıkıştı (Twitter)

Eski Sudan Başbakanı ve Sivil Demokratik Güçler Koordinasyonu (Tekaddum) Başkanı Abdullah Hamduk, Sudan Genelkurmay Başkanı Yardımcısı Şemseddin Kabaşi ve Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) İkinci Komutanı Korgeneral Abdurrahim Daklu ile geçen ay Bahreyn’in başkenti Manama’da varılan anlaşmayı ‘doğru yolda atılmış olumlu bir adım’ olarak nitelendirdi. Hamduk, Manama’nın Cidde Platformu görüşmelerine entegre olduğunu söyledi. Ancak buna, Afrika kıtasında Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi (IGAD) ve Afrika Birliği’nin (AfB) gözetiminde eş zamanlı bir siyasi sürecin eşlik etmesini şart koştu.

Hamduk, AfB zirvesinin oturum aralarında, Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa’da Şarku’l Avsat ve sınırlı sayıda yerel gazeteciye röportaj verdi. Zirvede, Ekim 2021 darbesinin ardından üyeliğinin dondurulması nedeniyle Sudan yer almadı. Bu bağlamda Hamduk, pazar günü sona eren zirvedeki varlığının ona çok sayıda Afrikalı lider ve kıta dışından liderle görüşme fırsatı verdiğini söyledi.

Burhan, yardımcısı Şemseddin Kabaşi’yi Port Sudan’da kabul etti (Sudan ordusu)
Burhan, yardımcısı Şemseddin Kabaşi’yi Port Sudan’da kabul etti (Sudan ordusu)

Manama anlaşması

Ordu ile HDK arasındaki Manama Anlaşmasına ilişkin yorumunda Hamduk, yaşananların ‘Cidde müzakere platformunun genişletilmesi’ olarak değerlendirildiğini söylerken, müzakerelerin Suudi Arabistan Krallığı ve ABD tarafından kolaylaştırılmasının ardından Manama’nın, bunlara Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Bahreyn’i de eklediğini dile getirdi.

Hamduk, Genelkurmay Başkanı Yardımcısı ile Hızlı Destek arasında Manama’daki anlaşmayı ‘doğru yönde atılmış olumlu bir adım’ olarak değerlendirdi. Abdullah Hamduk ayrıca, “Manama Platformu’nun çabaları devam ederse, çatışmaların ve ateşlerin durdurulması aşamasına ulaşırsa ve insani yardımların ulaştırılması kolaylaşırsa vatandaşların acılarının hafifletilmesinin yolu açılacaktır” dedi.

Hamduk, müzakere sürecinin başarısı için IGAD ve AfB’nin gözetiminde eş zamanlı bir siyasi sürecin yürütülmesini şart koştu. Aynı şekilde “Siyasi süreç uzun süredir ertelendi. Belki de krize askeri bir çözümün bulunmadığı ve siyasi aktörleri ve tüm demokratik güçleri bir araya getiren siyasi sürecin öneminin olmadığı bir ortamda bu gecikme, Sudan sorununun daha iyi anlaşılmasına yardımcı olabilir” ifadelerini kullandı.

Hartum’da Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında çıkan çatışmalar sonucu dumanlar yükseliyor (Arşiv- AFP)
Hartum’da Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasında çıkan çatışmalar sonucu dumanlar yükseliyor (Arşiv- AFP)

Eski Sudan Başbakanı, görüştüğü liderlere Sudan savaşı ve krizinin askeri bir çözümü olmadığına ikna olunması gerekliliğine vurgu yaparak, onları krizi müzakere yoluyla çözecek siyasi süreci desteklemeye çağırdı. Abdullah Hamduk, “Kuruluş konferansını, geçiş anayasasını, geçiş düzenlemelerini ve Sudan’ın birliğinin ve tek ulusal ordunun onaylanmasını, geçiş dönemi adaletini, demokratik sivil dönüşümü, cezasız kalmamayı, hesap verebilirliği ve diğerlerini içeren ilkeler topluluğu üreten bir istişare toplantısıyla sonuçlanan bir dizi mekanizmadan oluşmuş yol haritası eşliğinde, onlarla birlikte krizi tanımlamaya, Tekaddüm koalisyonunun krize çözüm bulma vizyonunu sunmaya odaklandık” açıklamasında bulundu.

Krizin köklerine değinmek

Zirvede Afrikalı liderler ve katılımcılarla yaptığı görüşmede Hamduk, Sudan krizinin köklerine değinilmesinin ve savaşların sonsuza kadar durdurulmasının önemine dikkati çekerek, “Nisan savaşı, Sudan’daki ilk savaş değil. Bunun son savaş olması için tüm meseleleri ele almalıyız” dedi.

Eski Başbakan, görüştüğü liderlerle ülkenin tanık olduğu felaket insani durumu da ele aldığını ifade ederken, “İstatistiklere göre 25 milyon Sudanlı, savaş ve tarım sezonunun başarısızlıkla sonuçlanması sonucunda kıtlığa maruz kalıyor. Sudanlıların acılarını hafifletmek için uluslararası topluma Çad, Etiyopya ve Güney Sudan’dan insani yardımların Sudan’ın çeşitli sınırlarına girmesine izin vermeleri çağrısında bulunduk” şeklinde konuştu.

Abdullah Hamduk, konuşmasında bölgede tanık olunan siyasi çalkantılara ve güvenlikteki akışkanlığa da değindi. Bu bağlamda “Gazze’deki savaşın yanı sıra Kızıldeniz’de de çatışmalar yaşanıyor. Bölge çok şiddetli bir kutuplaşma durumuna sahne oluyor. Bu çatışmaya doğrudan müdahale, kutuplaşma durumunu artıracaktır” diyen Hamduk, “Tüm komşu ülkelerle iletişim kurarak ve müzakere edilmiş siyasi çözümlere öncelik vererek doğru yönde ilerlediğimizi umuyoruz” ifadelerini kullandı.

Omdurman’da Sudan Silahlı Kuvvetleri’ne ait askerleri taşıyan askeri araç (AFP)
Omdurman’da Sudan Silahlı Kuvvetleri’ne ait askerleri taşıyan askeri araç (AFP)

Eski Sudan Başbakanı, Tekaddüm koalisyonunun komutanlığıyla görüşme talebine ve Hızlı Destek liderliğiyle Addis Ababa Bildirgesi’ni imzalamasına da değinirken, “Çatışmayı durdurmak için savaşın her iki tarafına da mesajlar gönderdik. Hızlı Destek Kuvvetleri liderliği yanıt verdi. Onlarla Addis Ababa’da bir araya geldik ve bildirgeyi imzaladık. Bu, Tekaddüm tarafından önerilen yol haritasında belirtilenlerin çoğuyla tutarlıdır” değerlendirmesinde bulundu.

Orduyla sürekli iletişim

Hamduk ayrıca, genelkurmay başkanlığıyla toplantı yapmak için temasının kesilmediğini ve kendisiyle son temasının iki hafta önce olduğunu söylerken, “Ancak henüz nihai bir karara varıp toplantı tarihini belirlemedik. Ama hızlı ve ivedi bir şekilde onlarla bir araya gelmeyi umuyoruz. İki tarafla olan iletişimimiz sırasında, müzakere için sağlıklı bir ortam yaratmak amacıyla düşmanca söylemlerin kontrol altına alınmasının önemini vurguladık” dedi.

Ordunun toplantının geçici başkent Port Sudan’da yapılması talebiyle ilgili olarak ise Abdullah Hamduk, “Sudan’ın herhangi bir yerinde ordu komutanlarıyla görüşmemizde herhangi bir sorun yok. Ancak onlara tüm ülkenin savaş halinde olduğunu ve Sudan Limanı’ndaki genelkurmay başkanlığının varlığının koşulların anormal olduğunu doğruladığını ve bu durumdan ziyade eşitlik ve özgürlük konusunu ele almamıza imkân veren bir atmosferde buluşmamız gerektiğini söyledik. Bu durum, şu anda Sudan’da mevcut değil” dedi.

Tekaddum’un ordu liderleriyle görüşme konusundaki istekliliğini yineleyen Hamduk, “Bu konunun amacı, savaşın durdurulmasını hızlandırmak ve Sudan halkının acılarına son vermektir. Formalitelerin savaşın durdurulmasına izin vererek ya da yardımcı olarak bu iletişimin sağlanmasına engel olmayacağını umuyoruz” şeklinde konuştu.

Addis Ababa Bildirgesi hükümlerinin uygulanmasına ilişkin olarak ise Hamduk, anlaşmada öngörülen pratik hususların, özellikle de 451 savaş esirinin serbest bırakılması vaadinin uygulanmasının önemini vurguladığını söyledi. Abdullah Hamduk ayrıca, “Hızlı Destek liderliği, mahkumları serbest bırakmaya hazır olduğunu belirtti. Ancak Kızılhaç’ın ülkeyi terk etmesi sorunuyla karşı karşıya olduğunu, daha önce de Kızılhaç aracılığıyla benzer açıklamaların yapıldığını ifade etti. Kızılhaç’ın yokluğu, bildirgede öngörülen tutukluların serbest bırakılmasının tamamlanmasını engelledi” ifadelerini kullandı.

Tekaddum’un karşı karşıya olduğu zorluklar

Abdullah Hamduk, Tekaddum koalisyonunun çalışmalarının ve genişlemesinin karşı karşıya olduğu zorlukları kabul ederken, “Ancak Mısır’da başlangıçta Arap Sosyalist Baas Partisi ve Abdulvahid Muhammed en-Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi ile görüştük. Sudan Halk Kurtuluş Hareketi ile ortak eylem gündemi için teknik bir komite oluşturulması konusunda anlaştık. Platform ve Koordinasyon Sekreterliği gibi diğer gruplarla da görüştük” dedi.

Molly Phee, Sudanlı kadın sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle Addis Ababa’da (Hartum’daki ABD Büyükelçiliği/ Facebook)
Molly Phee, Sudanlı kadın sivil toplum kuruluşlarının temsilcileriyle Addis Ababa’da (Hartum’daki ABD Büyükelçiliği/ Facebook)

Hamduk, açıklamalarının Abdulaziz el-Hillu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi, Abdulvahid Muhammed en-Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi, Komünist Parti, Arap Sosyalist Baas Partisi, Federal Parti ve Dr. Ali el-Hac liderliğindeki Halk Kongresi’ne yönelik olduğunu söyledi. Ayrıca, sonuçların çoğunlukla olumlu olduğunu ve şu anda ortak işbirliği olanaklarını birlikte incelediklerini ifade etti.

Abdullah Hamduk, temasa geçilen güçlerin çoğunun demokratik güçlerin birliğine ve ortak eyleme istekli olduklarını ifade ettiğini vurgularken, “Ancak koalisyon çalışmalarının devam edebilecek ve ayakta durabilecek temeller üzerine inşa edilebilmesi için sabır ve aceleci sonuçlara varılmaması gerekir” dedi.

Eski Başbakan, siyasi ve sivil güçlere, ‘Tekaddum koalisyonuna katılmak, Tekaddum üyeliği olmadan ortak çalışmak ve son seçenek olarak da gelecek ayki Tekaddum kuruluş konferansı çalışmalarına veya Tekaddum’un düzenlemeye başladığı çalıştaylara katılmak’ olmak üzere savaşı durdurma yolunda üç ortak eylem önerdi.