Çin-Suudi Arabistan ilişkileri: Riyad'daki üç zirve neden önemli?

Çin'e olan ilgimiz kapsamlı ve sürdürülebilir olmalı ve ekonomik gelişmelerle sınırlı kalmamalı veya yalnızca resmi olaylarla bağlantılı olmamalıdır.

Çin-Suudi Arabistan ilişkileri: Riyad'daki üç zirve neden önemli?
TT

Çin-Suudi Arabistan ilişkileri: Riyad'daki üç zirve neden önemli?

Çin-Suudi Arabistan ilişkileri: Riyad'daki üç zirve neden önemli?

Dr. Salih bin Muhammed el-Haslan (Körfez Araştırma Merkezi Başdanışmanı)

-Riyad ile Pekin arasındaki ilişkilerin gelişimi, Çin'in iki kutuplu uluslararası sistemde kısa sürede bir kutba dönüşmesi ile tutarlı bir stratejik vizyonu ifade ediyor.
-Bölgesel ve uluslararası ilişkiler konusunda uzmanlaşmış araştırmacıların katılımıyla Çin'in iç ve dış gelişmelerinin sürekli takibi, izlenmesi ve analizi yapılmalıdır.
-Çin'in bir süper güç haline gelmesindeki en önemli değişken, Çin toplumunun yaşadığı sıçramalara ve düşünsel değişimlere ayak uydurabilmesi ve modernleşme ikileminin üstesinden gelebilmesidir.

Riyad, 7 Aralık’ta üç zirveye tanıklık etti: İlki Çin ile Suudi Arabistan’ı birleştirdi. İkincisi İşbirliği ve Kalkınma için Riyad-Çin Körfezi Zirvesi başlığı altında Çin ile Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri arasında gerçekleştirildi. Çin ile Arap ülkeleri arasında üçüncü zirve, Riyad-Çin Arap İşbirliği ve Kalkınma Zirvesi başlığı altında yapıldı. Her üç zirve de büyük önem ve işaretler taşıyor:

Birinci işaret
Zirveler, Suudi Arabistan’ın kardeşleri arasında sahip olduğu yüksek statü ve takdirin sebebidir. KİK ve Arap Birliği liderlerinin bu zirvelere katılıma cömert bir şekilde karşılık vermesi de bu zirvelerin topraklarında düzenlemesine olanak sağladı. Üç zirve de öncelikle Suudi Arabistan'ın Körfez veya Arap ülkeleri düzeyinde ortak eylem vizyonunu ifade ediyor. Suudi Arabistan liderliğinin, kardeşlerinin çıkarlarını elde etmek için uluslararası hamlelerinde her fırsatı değerlendirme konusundaki kararlılığını gösteriyor.
Riyad, Suudi-Çin zirvesiyle yetinmedi. Çin Devlet Başkanı Şi’nin ziyaretini Suudi, Körfez ve Arap-Çin ortaklıklarını derinleştirmek için bir fırsat olarak gördü. Birden fazla zirve düzenlemek, Suudi Arabistan'ın diplomatik başarısıdır. Tabiri caiz ise zirveler, Suudi Arabistan’ın tescilli bir markası haline gelmiştir.

İkinci İşaret
Zirveler, Suudi Arabistan ile ABD arasındaki ilişkilerin dönüşümünü ifade ediyor. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı geçtiğimiz Perşembe günü zirveleri düzenleyeceklerini açıklayana kadar, bu tip buluşmaların sadece Suudi-Amerikan ilişkilerine has olduğuna dair bir izlenim vardı. ABD ile 2017 yılının Mayıs ayında Başkan Donald Trump'la benzer zirveler düzenlemiş ve bu zirvelere İslam dünyasından bir çok lider de katılmıştı. 2022 yılının Temmuz ayında düzenlenen bir başka zirve ise KİK ülkelerinin ve birçok Arap ülkesinin liderlerini bir araya getirdi. Çin Devlet Başkanı Şi ile üç zirve yapmak, Suudi Arabistan’ın bu istisnai diplomatik uygulamasının ABD ile sınırlı olmadığını gösterdi.
Amerikan iç siyasetinin Washington'ın uluslararası stratejilerine ve dış politikasına dayattığı yükler, dünyadaki müttefikleriyle tarihsel ilişkilerinin istikrarsızlaşmasına yol açtı. Bu durum, ABD’nin müttefikleriyle tarihi bağlarına rağmen ilişkiler hukukuna hak ettiği değeri vermediğini gösteriyor.

Üçüncü İşaret
Her üç zirve için de en önemli faktör, Suudi liderliğinin, dünya sahnesinde büyük bir güç olan Çin'in artan önemini fark etmesidir. Bu durum, Pekin ile ilişkilerin ortak çıkarlara hizmet edecek şekilde derinleştirilmesini gerektirir. Belki de Suudi Arabistan ve Çin ilişkilerinin son yirmi yıldaki hızlı gelişimi, bu farkındalığın açık bir kanıtıdır. Pekin’in, Riyad’ın öneminin farkına varmasıyla eşleşen bu farkındalık, onunla olan ilişkiyi kapsamlı bir stratejik ortaklık olarak sınıflandırdığı için açıktır.
Ticaret hacminin ikiye katlanması da dahi olmak üzere, Suudi-Çin ilişkilerinin gelişiminin göstergeleri oldukça fazla. Suudi Arabistan, 2021'de toplam 87 milyar dolarlık takasla veya iki ülke arasındaki ortak proje hacmi ve aynı düzeydeki ziyaret sayısında veya aralarında imzalanan anlaşma sayısında Çin'in en büyük ticaret ortağıdır. Suudi Arabistan, Çin'in ihtiyacının yaklaşık yüzde 20'sini karşıladığı için Çin aynı zamanda Suudi petrolünün en büyük pazarıdır.
Riyad ile Pekin arasındaki ilişkilerin geleceğine dair en belirgin göstergelerden biri iş birliğidir. Huajin entegre rafinaj ve petrokimya projesini geliştirmek için Aramco, Norinco Grup ve Çinli Bangjin Sensin şirketi arasındaki ortak projeler aracılığıyla, enerji ve silah üretimi gibi sektörler stratejik sektörler olarak kabul edilebilir. Ayrıca İletişim ve Gelişmiş Elektronik Sistemleri Şirketi ile Çin Elektronik Teknoloji Grubu arasında Suudi Arabistan’da insansız hava araçları (İHA) için bir fabrika inşa etme konusunda işbirliği de söz konusu.
Dün (7 Aralık’ta) imzalanan bu ve diğer projelerin, Çin ile Suudi Arabistan arasındaki siyasi ilişkiler için sağlam bir endüstriyel ve ekonomik temel oluşturacağına şüphe yok.
Riyad ile Pekin arasındaki ilişkilerin gelişimi, Sovyetler sonrası oluşan tek kutuplu sistemin yerini alan iki kutuplu uluslararası sistemde Çin'in kısa sürede bir kutba dönüşmesi konusundaki fikir birliğiyle tutarlı stratejik bir vizyon ifade ediyor. Tek kutuplu sistem bugün, bir yandan güç dengelerini değiştiren kapsamlı teknik, ekonomik ve finansal gelişmelerden kaynaklanan büyük zorluklarla, öte yandan ABD'nin durumu ve dünyadaki statüsü ve rolünü olumsuz etkileyen yapısal sorunlar ve keskin siyasi kutuplaşmadan muzdarip olmasıyla karşı karşıya.
Çin, dünyanın en kalabalık ülkesi ABD’den sonra ikinci büyük ekonomisidir. 2001'de yüzde 4 olan dünya ticaretindeki payı 2021'de yüzde 13'e yükseldi ve çok sayıda ülkenin ilk ticaret ortağı oldu. Çin'in yaklaşık on yıl önce duyurduğu Kuşak ve Yol Girişimi, Asya'yı, Avrupa ve Afrika'ya birçok yönden bağlayan bir ticaret ve altyapı ağı kurarak, Çin'in dünyanın en büyük ekonomik gücü olma arayışının açık ve net bir kanıtı olarak değerlendirilebilir. Kuşak ve Yol girişimi çerçevesinde, 100'den fazla ülke ve uluslararası kuruluşun Çin ile iş birliği protokolüne imza atması, dünyanın yaklaşmakta olan Çin gücüne olan inancının kanıtıdır. Dolayısıyla Suudi ve Arapların, Pekin ile ilişkileri geliştirmeye ve stratejik seviyelere çıkarmaya ilgi duyması şaşırtıcı değil.
Geriye kalan en önemli soru, Çin'in ekonomik gücünü, dünya sahnesinde etkili olmak için çalışan siyasi bir güce dönüştürmek isteyip istemediğidir. Çin uluslararası eylem gündemini belirlemede ve tüm karmaşık uluslararası sorunlarda bir ortak olabilir mi? Pekin, diplomatik faaliyetlerini coğrafi çevresiyle sınırlamadan ekonomisini siyasi bir güce dönüştürmekte istekli olacak mıdır?
Uluslararası olaylar hakkında yorum yapma hevesi ve ABD'ye ve genel olarak Batı'ya karşı sert dil kullanımı da dahil olmak üzere, bu eğilimi gösteren çok az gösterge var. Ayrıca Ortadoğu, Afrika, Afganistan ve Asya işleri için özel temsilciler atamanın yanı sıra, Ortadoğu'daki güvenlik ve istikrar girişimi ve Suriye'deki çatışmayı sona erdirme girişimi de dahil olmak üzere bölgesel sorunları çözmek için girişimlerde bulundu. Bunlar önemli ön göstergeler olmaya devam ediyor. Ancak güvenlik, kalkınma, çoğulculuk, uluslararası hukuka saygı ve uluslararası kurumların aktivasyonu hakkında tekrarlanan Çin retoriğinin ötesine geçen, kapsamlı bir dünya vizyonuna ve Çin'in rolüne dayanmaları gerekiyor. Çin'in süper güç olması için sadece ekonomik üstünlük yetmiyor, bunun için açıkça ilan ettiği ve uğruna fedakârlık yapmaya hazır olduğu küresel bir mesaj taşıması gerekiyor. Bu mesajın varlığı, İran'ın bölgede yaptığı gibi milis istihdamı da dahil olmak üzere, güvenlik ve istikrara yönelik tehditler konusunda Çin'in tutumunu ve kararlı tavırlarını daha net hale getirir. Ortaklar arasında manevra yapmak (örneğin, Arap ülkeleri ile İran veya Rusya ile Avrupa Birliği arasında), seçimlerini yapması gereken büyük güçlere değil, küçük ve orta ölçekli devletlere uygun bir yaklaşımdır.
Çin'in büyük bir güç olma yolunda dönüşümündeki en önemli değişken, kendi iç koşullarında kalmakta ve Toplum ve siyaset bilimci Samuel Huntington'ın yaklaşık yarım asır önce uyardığı modernleşme ikilemini aşmak için gelişiminin yansımaları, iç istikrarı ve siyasi sisteminin bu sıçramalara uyum sağlama yeteneği ve Çin'de meydana gelen entelektüel değişimlerle yansımaktadır.
Bu nedenle, Suudi Arabistan’ın Çin ile ilişkilerindeki bu büyük gelişme ve onunla stratejik ortaklık kurma eğilimi ışığında, bölgesel ve uluslararası ilişkilerde uzman araştırmacıların dahil olduğu iç ve dış tüm gelişmeler sürekli olarak izlenmeli, takibi ve analizi yapılmalıdır.
Burada şu soru ortaya çıkıyor: Mevcut bilimsel kapasitemiz, stratejik ilişkiler kurmayı ve dünyanın tanık olduğu büyük dönüşümleri, etkilerini, yarattıkları fırsatları ve zorlukları değerlendirmeyi desteklemek için yeterli mi? Kapasitemizin mevcut olduğuna şüphe yok, ancak dağılım, bireysel çabaya bağımlılık ve onları politika yapımında yararlanabilecek kurumlara aktaran zayıf kanallar nedeniyle kusurlular. Sonuç olarak, Çin'e olan ilgi, ekonomik gelişme ve olaylarla sınırlı kalmamalı, kapsamlı ve sürdürülebilir olmalıdır.



Suudi Arabistan ve Norveç dışişleri bakanları Gazze ve Batı Şeria'daki son gelişmeleri görüştü

Prens Faysal bin Ferhan, İspanya'nın başkenti Madrid'de Bakan Espen Eide ile görüştü (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Prens Faysal bin Ferhan, İspanya'nın başkenti Madrid'de Bakan Espen Eide ile görüştü (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
TT

Suudi Arabistan ve Norveç dışişleri bakanları Gazze ve Batı Şeria'daki son gelişmeleri görüştü

Prens Faysal bin Ferhan, İspanya'nın başkenti Madrid'de Bakan Espen Eide ile görüştü (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)
Prens Faysal bin Ferhan, İspanya'nın başkenti Madrid'de Bakan Espen Eide ile görüştü (Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı)

Suudi Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan, Norveçli mevkidaşı Espen Barth Eide ile ikili ilişkilerin ardından, bölgesel ve uluslararası gelişmeleri, özellikle Gazze ve Batı Şeria'daki son gelişmeleri ve bu konuda yapılan çalışmaları görüştü.

Prens Faisal bin Ferhan ve Bakan Espen Eide, dün İspanya'nın başkenti Madrid'de, Gazze'deki gelişmelerle ilgili olağanüstü Arap-İslam Zirvesi'nde görevlendirilen bakanlar komitesi, Madrid Grubu ve bir dizi Avrupa ülkesinin katıldığı genişletilmiş toplantının vesilesi ile bir araya geldi. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre görüşmeye Suudi Arabistan'ın İspanya Büyükelçisi Prenses Hayfa bint Abdulaziz el Mukrin, Dışişleri Bakanı Siyasi İşler Danışmanı Prens Musab el Ferhan ve Dışişleri Bakanlığı Danışmanı Dr. Menal Rıdvan katıldı.