Çin-Suudi Arabistan ilişkileri: Riyad'daki üç zirve neden önemli?

Çin'e olan ilgimiz kapsamlı ve sürdürülebilir olmalı ve ekonomik gelişmelerle sınırlı kalmamalı veya yalnızca resmi olaylarla bağlantılı olmamalıdır.

Çin-Suudi Arabistan ilişkileri: Riyad'daki üç zirve neden önemli?
TT

Çin-Suudi Arabistan ilişkileri: Riyad'daki üç zirve neden önemli?

Çin-Suudi Arabistan ilişkileri: Riyad'daki üç zirve neden önemli?

Dr. Salih bin Muhammed el-Haslan (Körfez Araştırma Merkezi Başdanışmanı)

-Riyad ile Pekin arasındaki ilişkilerin gelişimi, Çin'in iki kutuplu uluslararası sistemde kısa sürede bir kutba dönüşmesi ile tutarlı bir stratejik vizyonu ifade ediyor.
-Bölgesel ve uluslararası ilişkiler konusunda uzmanlaşmış araştırmacıların katılımıyla Çin'in iç ve dış gelişmelerinin sürekli takibi, izlenmesi ve analizi yapılmalıdır.
-Çin'in bir süper güç haline gelmesindeki en önemli değişken, Çin toplumunun yaşadığı sıçramalara ve düşünsel değişimlere ayak uydurabilmesi ve modernleşme ikileminin üstesinden gelebilmesidir.

Riyad, 7 Aralık’ta üç zirveye tanıklık etti: İlki Çin ile Suudi Arabistan’ı birleştirdi. İkincisi İşbirliği ve Kalkınma için Riyad-Çin Körfezi Zirvesi başlığı altında Çin ile Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleri arasında gerçekleştirildi. Çin ile Arap ülkeleri arasında üçüncü zirve, Riyad-Çin Arap İşbirliği ve Kalkınma Zirvesi başlığı altında yapıldı. Her üç zirve de büyük önem ve işaretler taşıyor:

Birinci işaret
Zirveler, Suudi Arabistan’ın kardeşleri arasında sahip olduğu yüksek statü ve takdirin sebebidir. KİK ve Arap Birliği liderlerinin bu zirvelere katılıma cömert bir şekilde karşılık vermesi de bu zirvelerin topraklarında düzenlemesine olanak sağladı. Üç zirve de öncelikle Suudi Arabistan'ın Körfez veya Arap ülkeleri düzeyinde ortak eylem vizyonunu ifade ediyor. Suudi Arabistan liderliğinin, kardeşlerinin çıkarlarını elde etmek için uluslararası hamlelerinde her fırsatı değerlendirme konusundaki kararlılığını gösteriyor.
Riyad, Suudi-Çin zirvesiyle yetinmedi. Çin Devlet Başkanı Şi’nin ziyaretini Suudi, Körfez ve Arap-Çin ortaklıklarını derinleştirmek için bir fırsat olarak gördü. Birden fazla zirve düzenlemek, Suudi Arabistan'ın diplomatik başarısıdır. Tabiri caiz ise zirveler, Suudi Arabistan’ın tescilli bir markası haline gelmiştir.

İkinci İşaret
Zirveler, Suudi Arabistan ile ABD arasındaki ilişkilerin dönüşümünü ifade ediyor. Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı geçtiğimiz Perşembe günü zirveleri düzenleyeceklerini açıklayana kadar, bu tip buluşmaların sadece Suudi-Amerikan ilişkilerine has olduğuna dair bir izlenim vardı. ABD ile 2017 yılının Mayıs ayında Başkan Donald Trump'la benzer zirveler düzenlemiş ve bu zirvelere İslam dünyasından bir çok lider de katılmıştı. 2022 yılının Temmuz ayında düzenlenen bir başka zirve ise KİK ülkelerinin ve birçok Arap ülkesinin liderlerini bir araya getirdi. Çin Devlet Başkanı Şi ile üç zirve yapmak, Suudi Arabistan’ın bu istisnai diplomatik uygulamasının ABD ile sınırlı olmadığını gösterdi.
Amerikan iç siyasetinin Washington'ın uluslararası stratejilerine ve dış politikasına dayattığı yükler, dünyadaki müttefikleriyle tarihsel ilişkilerinin istikrarsızlaşmasına yol açtı. Bu durum, ABD’nin müttefikleriyle tarihi bağlarına rağmen ilişkiler hukukuna hak ettiği değeri vermediğini gösteriyor.

Üçüncü İşaret
Her üç zirve için de en önemli faktör, Suudi liderliğinin, dünya sahnesinde büyük bir güç olan Çin'in artan önemini fark etmesidir. Bu durum, Pekin ile ilişkilerin ortak çıkarlara hizmet edecek şekilde derinleştirilmesini gerektirir. Belki de Suudi Arabistan ve Çin ilişkilerinin son yirmi yıldaki hızlı gelişimi, bu farkındalığın açık bir kanıtıdır. Pekin’in, Riyad’ın öneminin farkına varmasıyla eşleşen bu farkındalık, onunla olan ilişkiyi kapsamlı bir stratejik ortaklık olarak sınıflandırdığı için açıktır.
Ticaret hacminin ikiye katlanması da dahi olmak üzere, Suudi-Çin ilişkilerinin gelişiminin göstergeleri oldukça fazla. Suudi Arabistan, 2021'de toplam 87 milyar dolarlık takasla veya iki ülke arasındaki ortak proje hacmi ve aynı düzeydeki ziyaret sayısında veya aralarında imzalanan anlaşma sayısında Çin'in en büyük ticaret ortağıdır. Suudi Arabistan, Çin'in ihtiyacının yaklaşık yüzde 20'sini karşıladığı için Çin aynı zamanda Suudi petrolünün en büyük pazarıdır.
Riyad ile Pekin arasındaki ilişkilerin geleceğine dair en belirgin göstergelerden biri iş birliğidir. Huajin entegre rafinaj ve petrokimya projesini geliştirmek için Aramco, Norinco Grup ve Çinli Bangjin Sensin şirketi arasındaki ortak projeler aracılığıyla, enerji ve silah üretimi gibi sektörler stratejik sektörler olarak kabul edilebilir. Ayrıca İletişim ve Gelişmiş Elektronik Sistemleri Şirketi ile Çin Elektronik Teknoloji Grubu arasında Suudi Arabistan’da insansız hava araçları (İHA) için bir fabrika inşa etme konusunda işbirliği de söz konusu.
Dün (7 Aralık’ta) imzalanan bu ve diğer projelerin, Çin ile Suudi Arabistan arasındaki siyasi ilişkiler için sağlam bir endüstriyel ve ekonomik temel oluşturacağına şüphe yok.
Riyad ile Pekin arasındaki ilişkilerin gelişimi, Sovyetler sonrası oluşan tek kutuplu sistemin yerini alan iki kutuplu uluslararası sistemde Çin'in kısa sürede bir kutba dönüşmesi konusundaki fikir birliğiyle tutarlı stratejik bir vizyon ifade ediyor. Tek kutuplu sistem bugün, bir yandan güç dengelerini değiştiren kapsamlı teknik, ekonomik ve finansal gelişmelerden kaynaklanan büyük zorluklarla, öte yandan ABD'nin durumu ve dünyadaki statüsü ve rolünü olumsuz etkileyen yapısal sorunlar ve keskin siyasi kutuplaşmadan muzdarip olmasıyla karşı karşıya.
Çin, dünyanın en kalabalık ülkesi ABD’den sonra ikinci büyük ekonomisidir. 2001'de yüzde 4 olan dünya ticaretindeki payı 2021'de yüzde 13'e yükseldi ve çok sayıda ülkenin ilk ticaret ortağı oldu. Çin'in yaklaşık on yıl önce duyurduğu Kuşak ve Yol Girişimi, Asya'yı, Avrupa ve Afrika'ya birçok yönden bağlayan bir ticaret ve altyapı ağı kurarak, Çin'in dünyanın en büyük ekonomik gücü olma arayışının açık ve net bir kanıtı olarak değerlendirilebilir. Kuşak ve Yol girişimi çerçevesinde, 100'den fazla ülke ve uluslararası kuruluşun Çin ile iş birliği protokolüne imza atması, dünyanın yaklaşmakta olan Çin gücüne olan inancının kanıtıdır. Dolayısıyla Suudi ve Arapların, Pekin ile ilişkileri geliştirmeye ve stratejik seviyelere çıkarmaya ilgi duyması şaşırtıcı değil.
Geriye kalan en önemli soru, Çin'in ekonomik gücünü, dünya sahnesinde etkili olmak için çalışan siyasi bir güce dönüştürmek isteyip istemediğidir. Çin uluslararası eylem gündemini belirlemede ve tüm karmaşık uluslararası sorunlarda bir ortak olabilir mi? Pekin, diplomatik faaliyetlerini coğrafi çevresiyle sınırlamadan ekonomisini siyasi bir güce dönüştürmekte istekli olacak mıdır?
Uluslararası olaylar hakkında yorum yapma hevesi ve ABD'ye ve genel olarak Batı'ya karşı sert dil kullanımı da dahil olmak üzere, bu eğilimi gösteren çok az gösterge var. Ayrıca Ortadoğu, Afrika, Afganistan ve Asya işleri için özel temsilciler atamanın yanı sıra, Ortadoğu'daki güvenlik ve istikrar girişimi ve Suriye'deki çatışmayı sona erdirme girişimi de dahil olmak üzere bölgesel sorunları çözmek için girişimlerde bulundu. Bunlar önemli ön göstergeler olmaya devam ediyor. Ancak güvenlik, kalkınma, çoğulculuk, uluslararası hukuka saygı ve uluslararası kurumların aktivasyonu hakkında tekrarlanan Çin retoriğinin ötesine geçen, kapsamlı bir dünya vizyonuna ve Çin'in rolüne dayanmaları gerekiyor. Çin'in süper güç olması için sadece ekonomik üstünlük yetmiyor, bunun için açıkça ilan ettiği ve uğruna fedakârlık yapmaya hazır olduğu küresel bir mesaj taşıması gerekiyor. Bu mesajın varlığı, İran'ın bölgede yaptığı gibi milis istihdamı da dahil olmak üzere, güvenlik ve istikrara yönelik tehditler konusunda Çin'in tutumunu ve kararlı tavırlarını daha net hale getirir. Ortaklar arasında manevra yapmak (örneğin, Arap ülkeleri ile İran veya Rusya ile Avrupa Birliği arasında), seçimlerini yapması gereken büyük güçlere değil, küçük ve orta ölçekli devletlere uygun bir yaklaşımdır.
Çin'in büyük bir güç olma yolunda dönüşümündeki en önemli değişken, kendi iç koşullarında kalmakta ve Toplum ve siyaset bilimci Samuel Huntington'ın yaklaşık yarım asır önce uyardığı modernleşme ikilemini aşmak için gelişiminin yansımaları, iç istikrarı ve siyasi sisteminin bu sıçramalara uyum sağlama yeteneği ve Çin'de meydana gelen entelektüel değişimlerle yansımaktadır.
Bu nedenle, Suudi Arabistan’ın Çin ile ilişkilerindeki bu büyük gelişme ve onunla stratejik ortaklık kurma eğilimi ışığında, bölgesel ve uluslararası ilişkilerde uzman araştırmacıların dahil olduğu iç ve dış tüm gelişmeler sürekli olarak izlenmeli, takibi ve analizi yapılmalıdır.
Burada şu soru ortaya çıkıyor: Mevcut bilimsel kapasitemiz, stratejik ilişkiler kurmayı ve dünyanın tanık olduğu büyük dönüşümleri, etkilerini, yarattıkları fırsatları ve zorlukları değerlendirmeyi desteklemek için yeterli mi? Kapasitemizin mevcut olduğuna şüphe yok, ancak dağılım, bireysel çabaya bağımlılık ve onları politika yapımında yararlanabilecek kurumlara aktaran zayıf kanallar nedeniyle kusurlular. Sonuç olarak, Çin'e olan ilgi, ekonomik gelişme ve olaylarla sınırlı kalmamalı, kapsamlı ve sürdürülebilir olmalıdır.



Yaser Ebu Şebab'ın öldürülmesinden sonra Gazze'deki çeteler çöktü mü?

Yaygın olarak paylaşılan bir videodan alınan bir karede, Ebu Şebab'ın ölümünden sonra Halk Güçleri’nin komutasını devralan Gassan el-Dahini görülüyor (sosyal medya)
Yaygın olarak paylaşılan bir videodan alınan bir karede, Ebu Şebab'ın ölümünden sonra Halk Güçleri’nin komutasını devralan Gassan el-Dahini görülüyor (sosyal medya)
TT

Yaser Ebu Şebab'ın öldürülmesinden sonra Gazze'deki çeteler çöktü mü?

Yaygın olarak paylaşılan bir videodan alınan bir karede, Ebu Şebab'ın ölümünden sonra Halk Güçleri’nin komutasını devralan Gassan el-Dahini görülüyor (sosyal medya)
Yaygın olarak paylaşılan bir videodan alınan bir karede, Ebu Şebab'ın ölümünden sonra Halk Güçleri’nin komutasını devralan Gassan el-Dahini görülüyor (sosyal medya)

İzzeddin Ebu Ayşe

İsrail, Gazze Şeridi'nde kimliği belirsiz saldırganlar tarafından Halk Güçleri olarak bilinen silahlı milis grubunun lideri Yaser Ebu Şebab'ın öldürüldüğünü duyurur duymaz, grubun birçok üyesi onlara af kapısını açan Gazze hükümetine teslim olmaya başladı.

İsrail'in Hamas’a karşı mücadele etmek için Gazze Şeridi'nde kurulmasını denetlediği silahlı bir milis grubun lideri olan Ebu Şebab, aralık ayı başında öldürüldü. Ölümü, grubunun üyeleri arasında iç anlaşmazlıklara yol açtı.

Af ve diğer girişimler

Gazze'de Hamas yönetimindeki İçişleri Bakanlığı bu durumdan yararlanarak, silahlı milis gruplar ile iş birliği yapanlara “af kapısını” açtı ve onlara af sözü verdi. Bu durum, Filistinli ailelerin ve aşiretlerin, Tel Aviv'in yönlendirmesiyle Gazze sakinlerine karşı suçlar işleyen çetelere katılan evlatlarına verdikleri desteklerini geri çekmeleriyle aynı zamana denk geldi. Hamas’a bağlı güvenlik güçleri de silahlı grupların üyelerine karşı çeşitli operasyonlar düzenledi.

sd
Yaygın olarak paylaşılan bir videodan alınan, Husam el-Astal'ın Hamas'ı tehdit ettiği bir görüntü (sosyal medya)

Tüm bu faktörler, silahlı milis grupların bir dizi üyesinin Gazze hükümetine teslim olmasına katkıda bulundu. Peki bu, İsrail ordusu tarafından korunan Gazze'deki çetelerin dağılmasını hızlandıracak mı? Mevcut bilgilere göre, İsrail destekli bir çetenin 60 üyesi, Gazze'deki güvenlik güçlerine gönüllü olarak teslim oldu ve güvenlik güçleri davalarını yasal çerçevede işleme koydu. Bu haber İsrail Yayın Kurumu tarafından da doğrulandı.

Teslim olma eylemi, aranan kişilerin ailelerinin doğrudan teması ve aşiret liderlerinin açık desteğiyle gönüllü olarak gerçekleşti. İçişleri Bakanlığı, davalarını ele almak ve yargılama süreçlerini kolaylaştırmak için çalışacağına dair söz verdi.

Ebu Şebab'ın öldürülmesinin ardından

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Siyasi analistler, Yaser Ebu Şebab'ın öldürülmesinin ardından, yerel çeteleri savaşta alternatif araçlar olarak kullanmaya dayanan İsrail projesinde önemli bir değişimin yaşandığına inanıyor.

Gazze'deki hükümetin Medya Ofisi Müdürü İsmail es-Sevabite, “Bu suç çetelerinin başarısızlığına katkıda bulunan faktörler her geçen gün artıyor ve İsrail'in hedeflerini gerçekleştirmekte başarılı olamayacaklar. Bu çeteler, sadece güvenlik güçleriyle değil, Filistin toplumunun tüm kesimleriyle çatışmaya giriyor. Bu da zamanla dağılan bu çetelerin zayıflamasına yol açtı. Güvenlik güçleri, teslim olan tüm üyelerle sorumlu bir şekilde ve hukuka uygun olarak ilgileniyor” dedi.

Aşiret denetimi

Gazze Şeridi'ndeki Yüksek Aşiret Komitesi Başkanı Hüsnü el-Muğni, “Halk Güçleri” grubuna mensup yaklaşık 60 silahlı kişinin Hamas'a teslim olduğunu belirtti. Teslim olma süreci, Ebu Şebab'ın öldürülmesinin ardından birkaç aşamada gerçekleşti. Muğni, “Yüksek Aşiret Komitesi bu sürecin organizasyonunu denetledi, onlara af sağladı ve güvenliklerini garanti altına aldı. İsrail, sabıkalı bir grup kişiyi kullanarak onlara kabile veya aşiret temelli bir görünüm kazandırmaya çalıştı, ancak bu başarısız oldu” diye ekledi.

Muğni, “Aşiretler, bu çetelere katılanların tümünün aileleriyle iletişime geçti ve halklarına dönmek isteyenlere yardım teklif etti. Aileleri ve aşiretleri aracılığıyla birçoğunu geri getirmeyi başardılar” diye açıkladı.

Liderliğin ardından çöküş

Siyasi araştırmacı İlham Kreys, “Yaser Ebu Şebab'ın öldürülmesi bu çeteler için bir iç sarsıntı oluşturdu, ancak bu mutlaka tam bir dağılmanın başlangıcı anlamına gelmez. Bununla birlikte, bu, yapılarının kırılganlığının açık bir göstergesi çünkü doğaları gereği bir ideoloji veya gerçek bir örgütlenmeden yoksun gruplardır” diye ekliyor. “Bu çeteler kilit figürlere dayanır, bu nedenle ağırlık merkezini oluşturan liderin öldürülmesi içsel bir boşluğa ve güç mücadelelerine yol açar. Birleşik bir vizyonun yokluğu da buna katkıda bulunurken, liderlik yapısının zayıflığı içsel bir boşluğa ve güç mücadelelerine yol açarak bağların hızla çözülmesine neden olur.”

Kreys, “milislerin saflarındaki hızlanan çöküş, İsrail'in vekalet savaşlarına oynadığı bahsin sınırlarını ortaya koyuyor ve Filistin toplumunda sosyal bir temel veya destekleyici bir ortam oluşturmada yapısal bir başarısızlığı gösteriyor” diye açıklıyor. “Ebu Şebab'ın öldürülmesi, güvenlik ortamını yeniden şekillendiren ve sahada yeni bir gerçeklik yaratan, bu milislerin saflarında psikolojik bir çöküşe yol açan ve birçok üyesinin teslim olmasına neden olan çok önemli bir an oldu. Teslim olanların sayısının artması bekleniyor” diye ekliyor.

Kreys, “Ebu Şabab'ın öldürülmesine yönelik halkın tepkisi, bu gruplara yönelik toplumsal desteğin eksikliğini yansıtıyor. Bu durum da silahlı grup üyelerinin birçoğunun, genel ortamın kendilerine herhangi bir koruma sağlamayacağını fark ettikten sonra teslim olmalarına yol açtı” diye açıklıyor.

Silahlı gruplar güçlerini koruduklarını vurguluyorlar

Buna karşılık, “Halk Silahlı Gücü” Gassan el-Dahini'yi yeni lideri olarak atadığını duyurdu. Dahini, Hamas'a karşı grubunun mücadelesine devam edeceğine söz vererek, “Hamas'tan korkmuyorum. Halk ve özgür kimseler adına, onlarla savaşıyorum, evlatlarını tutukluyorum ve teçhizatlarına el koyuyorum. Liderinin ölümüne rağmen grup halen aktif. Yokluğu acı verici, ancak terörle mücadeleyi durdurmayacak” dedi.

Han Yunus'taki bir diğer silahlı grubun lideri Hussam el-Astal da Yaser Ebu Şebab'ın mezarı başında Dahini ile birlikte bir videoda göründü. Hamas'ı tehdit ederek, “Yaser Ebu Şebab'ın mezarından Hamas'a ve yandaşlarına mesajımızı gönderiyoruz: Mücadeleye devam edeceğiz ve Yaser'in ölümü bizi zayıflatmadı, aksine gücümüzü ve birliğimizi artırdı. Devam edeceğiz ve Hamas'ın sonu gelecek” dedi.

İsrail Ordusu Sözcüsü Nadav Şoşani ise, “Hamas'ın sözde İçişleri Bakanlığı, kendisine karşı çıkmaya cesaret eden her Gazzeliye işkence uyguluyor, infaz ediyor ve zorla kaybettiriyor. Tel Aviv, daha iyi bir gelecek isteyen ve Hamas'ın zulmünü reddeden Gazellilerle birlikte çalışacak. Uzun zamandır Hamas'ın baskıcı pençesinden kurtulmak isteyen birçok Filistinli var” dedi. Şoşani, “Hamas karşıtı grupların başarısız olduğu iddiaları, gerçekliği yeniden yazmaya çalışan çökmekte olan bir hareketin son çırpınışlarından ibarettir” diye de ekledi.


Suudi ekonomisi üçüncü çeyrekte yüzde 4,8 büyüdü... Petrol dışı faaliyetler büyümenin yüzde 50'sini oluşturuyor

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ın genel görünümü (SPA)
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ın genel görünümü (SPA)
TT

Suudi ekonomisi üçüncü çeyrekte yüzde 4,8 büyüdü... Petrol dışı faaliyetler büyümenin yüzde 50'sini oluşturuyor

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ın genel görünümü (SPA)
Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’ın genel görünümü (SPA)

Suudi Arabistan ekonomisi, 2025’in üçüncü çeyreğinde yıllık bazda yüzde 4,8’lik reel büyüme kaydetti. Bu büyüme, ülkenin olumlu ekonomik performansının devam ettiğini gösterirken, petrol dışı faaliyetlerin ana itici güç olduğu gözlendi. Mevsimsel olarak düzeltilmiş reel gayri safi yurt içi hasıla (GSYİH) ise bir önceki çeyreğe göre yüzde 1,4 arttı.

Suudi Arabistan Genel İstatistik Kurumu’nun (GASTAT) nihai verilerine göre, yıllık büyüme oranı, ekim ayında açıklanan ön tahminlerdeki yüzde 5’lik seviyenin biraz altında kaldı. Buna rağmen 2025’in en hızlı büyümesi olarak kayda geçti.

Yıllık toplam büyümeye en büyük katkıyı, 2,4 puan ile petrol dışı faaliyetler sağladı; bu oran, toplam yüzde 4,8’lik büyümenin yüzde 50’sini oluşturuyor. Petrol faaliyetlerinin katkısı ise 2 puan oldu. GASTAT, petrol dışı faaliyetler için büyüme tahminini yüzde 4,5’ten yüzde 4,3’e düşürürken, petrol faaliyetleri büyüme tahminini ise yüzde 8,2’den yüzde 8,3’e yükseltti.

Büyümede, ağustos sonunda OPEC+ ittifakının gönüllü üretim kesintilerinin sona ermesinin ardından petrol üretimindeki kademeli artışın etkisi oldu. Suudi Arabistan, eylül ayından itibaren günlük 547 bin varil artışla üretimini yükseltti ve kasım ayında buna ek olarak günlük 137 bin varil artış gerçekleştirdi.

Bunun yanı sıra, kamu faaliyetleri ve ürünler üzerinden alınan net vergiler de büyümeye her biri 0,2 puanlık sınırlı katkı sağladı.

Mevsimsel düzeltmelerle (çeyreklik bazda) bakıldığında, petrol ve petrol dışı faaliyetler sırasıyla büyümeye 0,8 ve 0,3 puanlık katkı sağladı.

Faaliyet türlerine göre performansa bakıldığında, tüm ekonomik faaliyetler yıllık bazda pozitif büyüme kaydetti. Üçüncü çeyrekte en hızlı büyüyen sektör, yıllık yüzde 11,9 ve çeyreklik yüzde 3,9 artışla petrol rafinajı oldu. Bunu, ham petrol ve doğalgaz faaliyetleri izledi; bu sektörler yıllık yüzde 7,3, çeyreklik yüzde 3,2 büyüme gösterdi. Elektrik, gaz ve su faaliyetleri ise yıllık yüzde 6,4, çeyreklik yüzde 1 oranında büyüme kaydetti.

Harcamaların bileşenlerine gelince, yıllık ve çeyreklik karşılaştırmalarda farklılıklar gözlendi. Özel nihai tüketim harcamaları yıllık yüzde 2,6 artarken, çeyreklik bazda yüzde 0,6 geriledi. Buna karşın, devletin nihai tüketim harcamaları yıllık yüzde 3,1 düşerken, çeyreklik bazda yüzde 1,4 arttı.

Toplam sabit sermaye oluşumu yıllık bazda yüzde 0,7 azaldı; ancak çeyreklik bazda güçlü bir artışla yüzde 6,2 yükseldi. Bu durum, üçüncü çeyrekte yatırım harcamalarının bir önceki çeyreğe kıyasla arttığını gösteriyor.

Dış ticarette ise performans, ihracattaki güçlü artışla desteklendi. İhracat yıllık yüzde 18,4, çeyreklik yüzde 7,5 yükseldi ve Suudi ürünlerine yönelik dış talebin güçlü olduğunu ortaya koydu. İthalat ise yıllık yüzde 4,3 artarken, çeyreklik bazda yüzde 1,2 azaldı.


Suudi Arabistan, Fortune Global Forum'da niteliksel atılımlarını sergiliyor... Krallık: ‘Fırsatlar Ülkesi’

Suudi Arabistan Kongre ve Fuar Genel Kurumu (SCEGA) Başkanı Fahd er-Reşid, Fortune Global Forum'un açılışında konuşma yaptı. (Fotoğraf: Turki el-Akili)
Suudi Arabistan Kongre ve Fuar Genel Kurumu (SCEGA) Başkanı Fahd er-Reşid, Fortune Global Forum'un açılışında konuşma yaptı. (Fotoğraf: Turki el-Akili)
TT

Suudi Arabistan, Fortune Global Forum'da niteliksel atılımlarını sergiliyor... Krallık: ‘Fırsatlar Ülkesi’

Suudi Arabistan Kongre ve Fuar Genel Kurumu (SCEGA) Başkanı Fahd er-Reşid, Fortune Global Forum'un açılışında konuşma yaptı. (Fotoğraf: Turki el-Akili)
Suudi Arabistan Kongre ve Fuar Genel Kurumu (SCEGA) Başkanı Fahd er-Reşid, Fortune Global Forum'un açılışında konuşma yaptı. (Fotoğraf: Turki el-Akili)

Suudi Arabistan Bakanlar Kurulu Genel Sekreterliği Danışmanı ve Suudi Arabistan Kongre ve Fuar Genel Kurumu (SCEGA) Başkanı Fahd er-Reşid, Krallığın bugün bir fırsatlar ülkesi haline geldiğini belirterek, Suudi Arabistan’ın Vizyon 2030 çerçevesinde çeşitli alanlarda kaydettiği niteliksel atılımları vurguladı.

26-27 Ekim tarihlerinde ilk kez Riyad'da düzenlenen Fortune Global Forum'un açılış konuşmasında er-Reşid, kadınların işgücü piyasasına katılımının yüzde 37'ye ulaşarak 2030 için belirlenen hedefi aştığını açıkladı. Öte yandan, turizm sektörü geçen yıl 100 milyon ziyaretçi hedefi açıklanmışken, 120 milyon ziyaretçiyi ağırladı.

Er-Reşid, yaklaşık 8 milyonluk nüfusu ile dünyanın en büyük 50 şehir ekonomisi arasında yer alan Riyad şehrinin, Suudilerin hırsını ve zorlu bir ortamda inşa etme yeteneğini somutlaştırdığını belirtti. Er-Reşid, “Başarılar, Suudi halkını karakterize eden hırs, sabır ve sınırsız iyimserlik sayesinde elde edildi” ifadesini kullandı.

Er-Reşid, Vizyon 2030'un uygulanmasının tüm sektörleri kapsayan kesin performans göstergelerine dayandığını belirtti. Suudi Arabistan’ın, çeşitli bölgelerdeki erkek ve kadınların ortak çabalarıyla, küresel yetenekleri çekerek ve uluslararası ortaklıkları güçlendirerek binden fazla girişim başlattığını ve bunların yüzde 85'inin plana göre ilerlediğini kaydetti.

Suudi Arabistan’ın iş birliği ve yatırımı artırmak için dünyaya kollarını açtığını vurgulayan er-Reşid, konuşmasını şu ifadelerle tamamladı: “Buradayız, hazırız. Yeteneklerimizi artıracak ve bilgimizi derinleştirecek yeni ortaklıklar kurmayı sabırsızlıkla bekliyoruz.”

Fortune Global Forum, yapay zekâ alanındaki tarihi gelişmeler, jeopolitik gerilimler ve değişen ticaret politikalarının küresel pazarlar ve tedarik zincirleri üzerindeki etkisi dahil olmak üzere, küresel ekonomideki büyük değişikliklerin arkasındaki itici güçleri tartışıyor. Ayrıca, ekonomilerin stratejilerini enerji bağımlılığından finansal liderliği güçlendirmeye doğru yeniden yönlendirdiği, kamu-özel sektör ortaklıkları için yeni fırsatlar yarattığı ve iş ve yatırım alanlarında küresel iş birliğinin haritasını yeniden çizdiği Körfez bölgesindeki dönüşümleri de vurguluyor.