Washington, Şi’nin Suudi Arabistan ziyaretini nasıl görüyor?

Körfez ülkeleri alternatif seçenekleri memnuniyetle karşılarken ABD ile ilişkilerin yerini doldurmak güç.

Batı'nın endişelerinin bir kısmı Çin ve Körfez ülkeleri arasındaki iş birliğinin farklı alanlara doğru genişlemesiyle ilgili gibi görünüyor (AFP)
Batı'nın endişelerinin bir kısmı Çin ve Körfez ülkeleri arasındaki iş birliğinin farklı alanlara doğru genişlemesiyle ilgili gibi görünüyor (AFP)
TT

Washington, Şi’nin Suudi Arabistan ziyaretini nasıl görüyor?

Batı'nın endişelerinin bir kısmı Çin ve Körfez ülkeleri arasındaki iş birliğinin farklı alanlara doğru genişlemesiyle ilgili gibi görünüyor (AFP)
Batı'nın endişelerinin bir kısmı Çin ve Körfez ülkeleri arasındaki iş birliğinin farklı alanlara doğru genişlemesiyle ilgili gibi görünüyor (AFP)

Tarık eş-Şami
Washington, Çin Devlet Başkanı Şi Cinping'in Suudi Arabistan ziyaretini yakından takip ediyor. Bu ziyaret, Çin’in uzun süredir ABD'nin müttefikleri ile bölgesel zirveler aracılığıyla yaşanan daha kapsamlı bir yakınlaşmayı yansıtıyor.
Riyad'ın Pekin ile stratejik ortaklığa imza atmasıyla başlayan ikili zirveler, Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkeleriyle petrol sektörü dışındaki ilişkileri derinleştirdi. Son olarak gerçekleşen Çin-Arap zirvesi iki taraf arasında her yıl büyüyen ortaklığı güçlendirdi.
 ABD bu ziyareti nasıl görüyor? ABD'li yetkililer, Washington, diplomatik ve askeri olarak Asya ve Avrupa'ya odaklanırken Ortadoğu'yu daha az öncelikli hale getirmek istediklerini iddia ettikleri bir dönemde, Çin'in bölgeyle artan yakınlaşmasından endişe ediyor mu?

Büyüyen ticaret hacmi
Çin'in Suudi Arabistan ve Körfez ülkeleri ile arasındaki ilişkiler, Pekin'in artan enerji ihtiyacının karşılanması amacıyla onlarca yıl önce başlamış olsa da son yıllarda altyapı projelerine, teknoloji transferine ve silah satışlarına kadar genişleyerek güçlendi.
Ticaret oranları da özellikle ilk ticaret ortağı Çin olan Suudi Arabistan ile aralıksız olarak yükselmeye devam etti. Ekonomik İşbirliği Teşkilatı'nın verilerine göre Çin ile Suudi Arabistan arasındaki ticaret hacmi 2020’de yıllık yüzde 15'in üzerinde artışla 65 milyar doları aştı. Yine aynı veriler, bu oranın, Suudi Arabistan'ın ABD ile aynı yıl yıllık yaklaşık 20 milyar doları bulan ticaret hacminin iki katından fazla olduğunu gösteriyor.
Çin merkezli Global Times gazetesi, Çin'in tüm Arap ülkeleriyle ticaret hacmini geçtiğimiz yıl yıllık yüzde 37'lik bir büyüme oranıyla 330 milyar dolara ulaştığını bildirdi.  Ancak bu miktar, Çin'in ABD ve Avrupa Birliği (AB) ile olan ticaret hacminin dörtte birinden daha az.
Çin’in Avrupa ülkeleri ile arasındaki ticaret hacmi 2020 yılında 709 milyar doları, ABD ile yine aynı yıldaki yıllık ticaret hacmi 615 milyar doları buldu. Buna karşın Batılılar yine de son dönemde Çin ile Arap ülkelerinin ilişkilerinin birçok alanda gelişmesine ve büyümesine bir miktar şüpheyle bakıyorlar.

Yatırımlar ve projeler
Amerikan Girişimcilik Enstitüsü (American Enterprise Institute/AEI) tarafından Çin’in küresel yatırımlarının izlenmesine ilişkin yayınlanan raporda da belirtildiği gibi Batı'nın endişelerinin bir kısmı, Çin ve Körfez ülkeleri arasındaki iş birliğinin farklı alanlara doğru genişlemesiyle ilgili gibi görünüyor. Raporda, Çin'in Körfez ülkelerine yatırım yapma konusundaki ilgisinin devam ettiği de kaydedildi.
Çin’in Suudi Arabistan’daki yatırım ve inşaat projelerinin hacmi 43,47 milyar doları, Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) 36,16 milyar doları, Irak'ta 30,05 milyar doları, Kuveyt'te 11,75 milyar doları, Katar'da 7,8 milyar doları, Umman'da 6,62 milyar doları ve Bahreyn'de 1,42 milyar doları buluyor.
Çin'in KİK ülkelerinde petrol dışı sektörlerde önemli bir rol oynaması bekleniyor. Pekin ile KİK ülkeleri arasında turizm, iletişim, yenilenebilir enerji, akıllı şehirler, yapay zeka ve teknoloji odaklı işletmeler gibi kalkınma alanlarında önemli bir iş birliği söz konusu.
Tüm bunlar, Washington'ın Körfez ülkelerinin Çin'in beşinci nesil (5G) teknolojisini kullanmasına ve ABD'nin endişeleri nedeniyle durdurulan Çin’in BAE'deki liman projesi de dahil olmak üzere, limanlar gibi hassas altyapılara yapılan yatırımlara ilişkin çekincelerini dile getirdiği adımlardır.

ABD’nin kaygısı
Öte yandan ABD’nin, Çin heyetinin, Suudi Arabistan ve diğer Arap ülkeleriyle enerji, güvenlik ve yatırım alanlarında onlarca anlaşma imzalaması beklentisinden duyduğu çekinceler, Körfez ve Arap ülkelerinin ekonomilerini ve yatırımlarını çeşitlendirme arzusuyla çelişiyor.
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, araba ve silah üretimi ile lojistik hizmetler dahil olmak üzere yeni endüstriler kurarak ekonomiyi petrolden uzaklaştırmak için 2030 Vizyonu’nu çeşitlendirme planını uygulamaya odaklandığından Riyad, 500 milyar dolar değerindeki robotlar şehri NEOM gibi yeni altyapı ve mega projelere büyük yatırımlar yapıyor. Çinli inşaat şirketleri de bu büyük projelerde pay sahibi olmayı umuyorlar.
Riyad ve Abu Dabi, Çin'den askeri teçhizat alırken, Suudi Arabistan merkezli bir şirket, Çinli bir şirket ile Riyad'da silahlı insansız hava aracı (SİHA) üretmek için anlaşma imzaladı. Çin para birimini ticarette ABD doları yerine kullanmaya çalışırken ABD, dünya genelinde ve özelde Körfez bölgesindeki nüfuzu konusunda daha fazla endişe ediyor.
Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Konseyi sözcüsü John Kirby geçtiğimiz çarşamba günü düzenlediği basın toplantısında, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinden müttefiklerinin, ekonomik ve güvenlik çıkarlarına hizmet etmek için ortaklıkları çeşitlendirmeye devam edeceklerini öne sürmesine rağmen Washington'ın Riyad ile stratejik ilişkisinin her iki tarafın da çıkarına olmasını istediğini söyledi.
New York Times (NYT) gazetesi, Suudi Arabistan'ın 70 yılı aşkın bir süredir ABD'nin yakın bir müttefiki olmaya devam ettiğini ve Washington'ın silahlarının büyük bir kısmını sattığı Körfez'de halen başlıca güvenlik garantörü olduğunu, ancak Riyad’ın, ABD ile Suudi Arabistan arasındaki ilişkilerin son birkaç yıldır gergin olduğu bir dönemde ‘gelişmekte olan çok kutuplu bir dünyaya’ hazırlık olarak, uzun süredir ana süper güç olarak Çin ile diğer ittifaklarını güçlendirmeye çalıştığını yazdı. ABD ile Suudi Arabistan arasındaki gerginlik, son olarak her iki ülkenin yetkililerinin geçtiğimiz Ekim ayında OPEC + anlaşması çerçevesinde petrol üretimini kısma kararı hakkında karşılıklı eleştirel açıklamalarda bulunmalarıyla ve her iki tarafın da diğerini ‘petrol üretiminin kısıtlanması adımını siyasi amaçlar için kullanmakla’ suçlamasıyla doruk noktasına ulaştı.

Bu Washington’a gönderilen bir mesaj mı?
Washington'daki bazı analistler, Çin Devlet Başkanı Şi’nin Suudi Arabistan ile yapacağı ve bölgedeki 30'a yakın ülkenin liderlerinin ve kuruluşların başkanlarının katılacağı üç ayrı zirveye katılacak olmasının yanı sıra Pekin ile Riyad arasında stratejik ortaklık anlaşması imzalanmasının ABD’li yetkililerin açıklamalarında ABD’nin kaynaklarını, diplomatik ve askeri yeteneklerini Asya ve Avrupa'ya kaydırmak ve Ortadoğu'yu daha az öncelikli hale getirmek istediğini söyledikleri bir dönemde Çin'in bölgedeki etkisinin arttığına dair bir mesaj olarak değerlendirdiler.
Singapur Nanyang Teknoloji Üniversitesi S. Rajaratnam Uluslararası Çalışmalar Okulu Kıdemli Uzmanı James M. Dorsey, özellikle ABD Başkanı Joe Biden'ın geçtiğimiz yaz Cidde'ye yaptığı ziyarette, Arap liderlere ABD'nin bölgeden çekilmeyeceğine ve Çin, Rusya ya da İran'a bir boşluk bırakmayacağına dair güvence verme konusunda harcadığı boşa çabanın  ardından Körfez ülkeleri başka alternatif seçeneklerin varlığını memnuniyetle karşılarken, Çin Devlet Başkanı'nın şu an ABD ile Suudi Arabistan arasındaki gergin ilişkiden yararlanmak isteyebileceğini belirtti.

“Bu bir korunma politikası değil”
ABD Siyasi İşlerden Sorumlu Savunma Bakan Yardımcısı Colin Kahl, jeopolitik tablonun değişmekte olduğunu ve ‘korunma politikası’ uygulanmasını anladığını söyledi. Kahl,  Bahreyn'de düzenlediği basın toplantısında, Körfez ülkelerinin askeri altyapı ve diğer askeri teçhizat konusunda Çin ile derin bir ilişki içinde olması durumunda, ABD ile çalışmalarının bir yerden sonra daha güç hale gelebileceğinden duyduğu korkuyu ifade etti. Kahl, “(Bölgenin) askeri ve istihbarat sistemleri Pekin'e ne kadar bağlıysa, bölgedeki ABD güçlerine doğrudan meydan okuma o kadar büyük olur” değerlendirmesinde bulundu.
Washington merkezli düşünce kuruluşu Atlantic Council'de Ortadoğu uzmanı olan Jonathan Fulton, Çin'in de bölge için önemli bir ülke olmasına rağmen bölge için en önemli ülkenin ABD olduğu göz önüne alınırsa, Körfez ülkelerinin zihnindeki korunma tanımının eksik bir tablo olduğunu değerlendirdi.  Bölge liderlerinin her iki tarafla da çok önemli işler yaptığına dikkat çeken Fulton, “Bunu olabildiğince uzun süre sürdürmek istiyorlar” şeklinde konuştu.

Stratejik rol
Şarku’l Avsat’ın ABD merkezli CNN’den aktardığı analize göre, Washington ile Pekin arasında Tayvan konusunda yaşanan anlaşmazlığın iki taraf arasındaki ilişkilerin gerilmesine yol açtığını ve çalkantılı Ortadoğu bölgesinde yaşanan nüfuz konusundaki rekabete katkıda bulunduğunu belirtti. Ancak bazı analistler bu görüşe katılmadı. Çünkü onlar,  son yıllarda Çin ile İran arasındaki ticaret ve enerji alanlarındaki ilişkilerin gelişmesinin yanı sıra Çin'in Ortadoğu ülkeleri ile olan ekonomik ilişkisinin, Çinli yetkililerin ABD'nin bölgede oynadığı stratejik savunma rolünü değiştirmekle meşgul olmamasına neden olduğunu düşünüyorlar.
ABD’deki Harvard Üniversitesi bünyesindeki Harvard Kennedy Okulu’nun Belfer Bilim ve Uluslararası İlişkiler Merkezi’nde kıdemli bir araştırmacı olan Suudi uzman Muhammed el-Yahya,  bölge yetkililerinin Çin'in artan önemiyle mücadele eğiliminde olmalarına rağmen, özellikle siyasi nedenlerle ve ABD’li bazı politikacıların dünya görüşlerinden ötürü ABD’nin stratejik gücünün azaldığını gördüklerinde Suudi Arabistan'ın Çin'in yerine ABD'yi geçirebileceğinin düşünülmesinin abartılı olacağı değerlendirmesinde bulundu.
Yahya, NYT’ye yaptığı açıklamada, siyasetçilerin ABD'nin bölgeden uzaklaşma ve bölgeyle ilişkileri yeniden başlatma tehditlerine kulak asmamasının aptallık olacağını söylediler.
Washington merkezli Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi Orta Doğu Programı Direktörü Jon Alterman, Suudi Arabistan’ın Çin ile olan ilişkilerinin ABD ile olan ilişkilerinden çok daha hızlı büyümesine rağmen, Suudi Arabistan-ABD ilişkilerinin başka ülkelerle olan ilişkilerle karşılaştırılabilir olmadığını düşünüyor. Alterman, Riyad'ın Pekin ile olan ilişkilerinin karmaşıklık, tarih ve anlayış açısından Washington ile ilişkiler düzeyine gelmediğinin de altını çizdi.

Pekin'i benimsemek
Ancak Eurasia Group'tan Ayham Kamel, ABD’nin bölgedeki güvenlik iş birliği için kendisine güvenen Körfez ülkelerinin tercih ettiği bir ortak olmasına rağmen Riyad'ın, Pekin'i artık vazgeçilmez bir ekonomik ortak olduğundan benimsemesini gerektiren stratejik hesaplara göre çalıştığını düşünüyor. Kamel’e göre Riyad, dünya hidrokarbonlardan uzaklaşırken, ulusal ekonomik dönüşümüne hizmet eden bir dış politika çiziyor.
Kamel, Çin ile ilişkilerin gelişmesinin, ABD-Suudi Arabistan ilişkilerinde daha fazla bölünmeye yol açma riskinin olduğuna kesin gözüyle bakarken, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın bu yöndeki adımlarını inatlaşmak amacıyla atmadığının altını çizdi.

Küresel sistem testi
Washington'daki yetkililer, Çin Devlet Başkanı Şi’nin Suudi Arabistan ziyaretinin sonuçlarını ve ziyaret sırasında imzalanacak anlaşmaları yakından takip ederken, tüm taraflar, yeniden yapılandırılmakta olan küresel sistemi ve Suudi Arabistan ile komşularının bu küresel sistemi ve Çin'in küresel sistemdeki konumunu nasıl gördüğünü tahmin etmeye ve test etmeye çalışacaklar.
‘China Briefing’ adlı internet sitesine göre Çin ile bölge ülkeleri arasındaki iş birliğinin merkezinde ticaret, sanayi ve yatırım olmaya devam edecek ve bu iş birliğinin çeşitli alanlardaki sayılar üzerinde açıkça yansımaları olacak.
Çin'in KİK ülkeleriyle bir serbest ticaret anlaşması imzalamak istediği herkes tarafından biliniyor. Bu da, Çin ile KİK ülkeleri arasında şimdiye kadar yapılan beş turluk müzakerelerin gerek enerji, tarım, meyve, baharat, inşaat malzemeleri ve hizmet sektörleriyle ilgili olsun, gerekle ticaretle ilgili çoğu konuda olsun bir takım anlaşmaların imzalanmasıyla sonuçlanmasının ardından Pekin'in, tercihli ticaret durumu çerçevesinde bölgeyle ilgilenmesini sağlıyor.
Mali açıdan bakıldığında, KİK ülkelerinin 2 trilyon dolardan fazla değere sahip devlet varlık fonlarını kontrol eden ekonomik gücü, özellikle Çin yuanına yüksek statü veren ülkelerdeki döviz piyasalarında olduğu gibi Çin'in küresel mali sistemi için büyük önem taşıyor. Ayrıca, Çin’in devlet varlık fonları iki taraf arasındaki yakın ilişkileri geliştirmek için çalışıyor.
Abu Dabi merkezli Mubadala Yatırım Şirketi ile China Development Bank Capital ve Çin Devlet Döviz İdaresi tarafından 2015 yılında 10 milyar dolarlık BAE-Çin ortak yatırım fonu kuruldu.
Son yıllarda, KİK ülkelerinin devlet varlık fonlarından yetkililer, yatırım portföylerinin çoğunu Asya ülkelerine, özellikle Çin'e yönlendirdiler.
Çin'in emelleri, KİK ülkelerinin de ötesinde Çin merkezli iki şirket, Irak hükümeti ile petrol ürünleri karşılığında, ülkedeki eğitim eşitsizliklerini azaltmak amacıyla 2021 yılında iki yıl içinde bin okul inşa edilmesini öngören anlaşmalar imzaladılar. Böylece Çin'in finans ve eğitim sektörlerindeki etkisi daha belirgin hale geldi. Bu durum, Çin'in bölgenin sosyal ve ekonomik eğilimleri üzerindeki büyük etkisi olarak değerlendirildi.



Suriye zorlu iki yıllık bir Amerikan sınavı dönemine mi giriyor?

Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)
Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)
TT

Suriye zorlu iki yıllık bir Amerikan sınavı dönemine mi giriyor?

Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)
Washington'da, Trump'ın yaptığı gibi Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandırmak konusunda aceleci davranıldığı mı sorgulanıyor (AFP)

Sevsen Mehenna

Suriye, sahil bölgesindeki kanlı olaylarla ilgili soruşturma raporunu yayınladığı sırada, ABD Temsilciler Meclisi Finansal Hizmetler Komitesi, ABD'nin Suriye'ye uyguladığı yaptırımları düzenleyen Sezar Yasası'nı yürürlükten kaldırmak yerine, yeniden düzenleyen bir yasa tasarısını onayladı. “Suriye Yaptırımları Sorumluluk Yasası” başlıklı yasa tasarısı, 31 kabul, 23 aleyhte oyla kabul edildi. Bu onayla birlikte, yasa tasarısı yürürlüğe girmesi için geçmesi gereken bir sonraki aşamaya geçiş yaptı.

 

Temsilciler Meclisi Dışişleri Komisyonu Ortadoğu ve Kuzey Afrika Alt Komitesi Başkanı Cumhuriyetçi Senatör Michael Lawler tarafından 16 Temmuz'da sunulan yasa tasarısı, bankacılık kısıtlamalarını gözden geçirmeyi, kara para aklamayla mücadele imkânlarını artırmayı ve Sezar Yasası'nı kalıcı olarak yürürlükten kaldırmak için insan hakları ile ilgili şartlar koşmayı amaçlıyor. Lawler, tasarının Kongre'nin Suriye'ye yönelik tüm yaptırımları sonlandırmak için benimsemeyi planladığı icraatları gözden geçirmek amacıyla, “azınlıkların ve dini özgürlüklerin korunması ve Captagon ticaretiyle mücadele” çağrısında bulunduğunu belirtti.

Yasa tasarısı neyi öngörüyor?

Ayrıntılı olarak yasa tasarısı, yaptırım muafiyet süresinin 180 günden iki tam yıla uzatılmasını öngörüyor. Ayrıca, ABD yönetiminin Suriye hükümetinin belirtilen koşullara uyumunu iki yıl üst üste veya 2029 sonuna kadar teyit etmesi halinde Sezar Yasası'nın tamamen feshedilmesini de öngörüyor.

Tasarı ek olarak, ABD yönetiminin Kongre'yi Suriye Merkez Bankası'na tanınan düzenleyici ve idari kolaylıklar konusunda bilgilendirmesini gerektiren bir madde de içeriyor. Yasa tasarısı Temsilciler Meclisi Maliye Komitesi'nden geçmiş olsa da, yasalaşmadan önce Temsilciler Meclisi Dışişleri Komitesi tarafından incelenmesi ve hem Temsilciler Meclisi'nde hem de Kongre'de nihai olarak oylanması da dahil olmak üzere atılması gereken birkaç adım var.

Bu arada, ABD’deki medya kuruluşları Suriye hükümetini güneyde, özellikle Suveyda şehrinde yaşanan son olaylar nedeniyle eleştirdi. Wall Street Journal başyazısında, “Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi Tom Barrack'ın tekrar tekrar yaptığı merkezileşme yanlısı yorumlar, Suriye hükümetini İsrail'in uyarılarına rağmen Suveyda'ya asker göndermek için yeşil ışık yaktığına inandırdı” ifadeleri yer aldı. Gazete, Kongre'de bazı kişilerin “ABD'nin Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'yı destekleme konusunda daha fazla temkinli olması gerektiğini” belirttiğine de işaret etti. Temsilciler Meclisi Finansal Hizmetler Komitesi'nin tasarıyı değerlendirmesinin bir denetim mekanizması oluşturacağı ve Suriye'ye yönelik yaptırımların daha fazlasının sonlandırılması için gereken koşulları belirleyeceği de belirtildi.

Beyaz Saray, Temmuz ayı başlarında Başkan Donald Trump'ın Suriye'ye yönelik yaptırımları sonlandıran bir başkanlık kararnamesi imzaladığını duyurmuştu. Bu başkanlık kararnamesi, eski Suriye devlet başkanı Beşşar Esed, yardımcıları, DEAŞ ve Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt'in “İran'ın vekilleri” olarak tanımladığı gruplara yönelik yaptırımları ise sonlandırmadı.

Peki Finansal Hizmetler Komitesi, Sezar Yasası’nı feshetmek yerine neden yeniden düzenlenmesini onayladı?

Birçok Suriyeli muhalif, Şara'nın Suriye'de iktidara gelmesinden bu yana, Alevileri hedef alan sahil olaylarıyla başlayan, daha sonra Ceramana ve Sahnaya'da ve son olarak Suveyda'da devam eden kanlı olayların hız kesmeden devam ettiğini düşünüyor. Bu nedenle Washington, Şam'ın yeni bir istikrar dönemine doğru ilerlediğine halen şüpheyle yaklaşıyor. Bu sebeple de Kongre Finansal Hizmetler Komitesi, Sezar Yasası'nı yürürlükten kaldırmak yerine “Suriye Yaptırımları Sorumluluk Yasası” başlığı altında yeniden düzenlemeyi tercih ederek iki mesaj verdi; ihlaller devam ettiği sürece Suriye yaptırımlardan muaf tutulmayacaktır. Bununla birlikte Şam hükümeti suçları durdurma, azınlıkları koruma ve bölgesel nüfuz eksenlerinden kurtulma konusunda gerçek bir istek gösterirse, kapı açık kalmaya devam edecektir.

Esed sonrası Suriye’ye yeni Amerikan bakışı

Bu düzenleme, yeni Suriye'nin ne savaş kartlarının ne de barışın ana hatlarının belirlenmediği bir savaş arenası olmayı sürdürdüğü konusundaki Amerikan algısını yansıtıyor. Şara'nın iktidara gelmesinden itibaren, ABD'nin Şam'a yaklaşımı değişti. Washington artık Suriye’de durumu eskisi gibi, devrik cumhurbaşkanına bağlı tek bir blok olarak görmüyor. Aksine, Suriye'yi siyasi değişim ve iç reform belirtileri gösterirse uluslararası sisteme kademeli olarak yeniden entegre edilebilecek bir ülke olarak görüyor. Bu nedenle, Finansal Hizmetler Komitesi, Sezar Yasası'nı feshetmek yerine yeniden düzenlemenin ABD yönetimine siyasi ve ekonomik esneklik sağlayacağını, yaptırımları Suriye'yi tamamen tecrit eden bir kılıç yerine seçici bir baskı aracı olarak kullanmasına olanak tanıyacağını düşündü.

Hızlı ve şaşırtıcı bir öneri

Şam henüz yasa tasarısı hakkında resmi bir açıklama yapmamış olsa da, Suriye-Amerikan Konseyi, Sezar Yasası'nı yeniden düzenleyen yasa tasarısına açıkça karşı çıktığını duyurdu. Bu tasarının yaptırımları örtülü bir şekilde genişlettiği ve yaptırımları tamamen sonlandırma çabalarına doğrudan bir tehdit oluşturduğu konusunda uyardı. Özünde, Suriye'nin istikrar, yeniden inşa ve mültecilerin geri dönüşü yönünde temkinli adımlar atmaya başladığı bir dönemde yaptırım sisteminin daha da güçlendirilmesi anlamına geldiğini belirtti.

Eski ABD Dışişleri Bakanlığı danışmanı ve Cumhuriyetçi Parti üyesi Hazem Ghabra, yasa tasarısının çok hızlı ve ani bir şekilde sunulduğunu söyledi. Güneybatı Suriye'de, özellikle de Suveyda kentinde yaşananların bir sonucu gibi göründüğünü ifade etti. Washington'da, Trump'ın Suriye'ye yönelik yaptırımları aceleyle sonlandırması gibi, yaptırımları sonlandırmakta acele etmek ile ilgili soruların  gündemde olduğunu ve yaptırımların kaldırılmasının temel amacının, siyasi nedenler değil, ekonomik ilerleme ve toparlanmanın önündeki engellerin kaldırılması olduğunu kaydetti.

Sözlerini sürdüren Ghabra, Suriye hükümetinin yurt dışına yönelmek ve uluslararası diplomatik çalışmalara katılmak için gerekli iç, siyasi ve sosyal reform sürecini başlatmak amacıyla attığı adımların ne olduğunu, başka bir deyişle, dış diplomatik aktivizmin, geçen hafta diplomatik faaliyetlerin çoğuyla birlikte kısmen çöken kırılgan bir iç yapıya mı dayandığını sorguladı.

Ghabra, bazı Kongre üyelerinin bir tür denetim uygulanması ve Suriye hükümetine, Suveyda'da yaşananlara yol açan kötü bir yönetimin varlığı halinde kaybedecek bir şeyleri olacağının altının çizilmesinin gerektiğini düşündüklerini belirtti. Buradan hareketle, bu yasayı sunma ihtiyacı, bu soruları ele almanın ve Sezar Yasası’nın yürürlükten kaldırılması sürecini planlamanın bir yolu olarak öne çıktı. Böyle bir yasa yürürlüğe girdiğinde, Dışişleri Bakanlığı ve Hazine Bakanlığı gibi ABD hükümet kurumlarının, Suriye hükümetinin yaptıkları ile yapmadıklarının sürekli ve açıkça tanımlanmış bir şekilde denetlenmesine yönelik çalışmalarını aktifleştirecektir. Oylamadan geçeceğine çok güvenilmese de, bunun ABD’deki siyasetçilerin büyük bir kesiminin düşünce yapısının bir göstergesi olduğu biliniyor.

Suveyda olayları ve etkileri

Sosyal medyada, silahlı kişilerin aralarında Husam Saraya adlı bir ABD vatandaşının da bulunduğu aynı aileden sekiz erkeği, göz altına aldıktan sonra öldürdüklerini gösteren videolar dolaşıma girmişti. ABD Dışişleri Bakanlığı da vatandaşlarından birinin ölümünü doğrulayarak endişelerini dile getirdi ve hesap sorulması çağrısında bulundu. Bu arada, İnsan Hakları İzleme Örgütü, hükümet güçleri de dahil olmak üzere tüm tarafları ihlallerde bulunmakla suçlayan bir rapor yayınladı.

Bu nedenle, özellikle Dürzi azınlığı etkileyen son olaylar, yaptırımların tamamen sonlandırılmasına yönelik herhangi bir tartışmanın engellenmesinde önemli bir rol oynadı. Bu olaylar, yeni hükümetin güvenliği sağlama veya mezhepsel kaosu önleme becerisine dair şüpheci olmak ve daha önce eski rejime atfedilen rastgele tasfiye taktiklerinin devam ettiğinin kanıtı olarak görüldü.

Paris'te yaşayan Suriyeli avukat ve siyasi aktivist Zeyd el-Azm, temsilciler ve Pentagon da dahil olmak üzere Amerikan kurumlarının, yeni rejimin mezhep, din veya etnik kökenlerine bakılmaksızın tüm Suriyelileri kapsayabileceği konusunda kendisine tam ve yeterli bir şekilde güvenemediğini söyledi. “Trump'ın danışmanları ve terörle mücadele yetkilileri aracılığıyla daha ilk günden gözlemlediğimiz de buydu. Yeni geçiş dönemi otoritesine şartlar koşulması gerektiğini, çünkü bu otoritenin diğer Suriyeli unsurlara karşı ihlallerde bulunmayacağının garantisi olmadığını söylediler” dedi.

“Son aylarda, Mart ayında Suriye sahilinde, Nisan ayında Sahnaya'da ve en son Suveyda'da olmak üzere birçok olay yaşandı. ABD'de yeni Suriye makamlarının davranışları konusunda şüpheleri olanlar, şüphelerinde haklıydı. Bu konular, bazı milletvekillerini ve temsilcileri, yeni Suriye makamlarının davranışlarını izlemek için iki yıllık bir süre belirleme konusunu gündeme getirmeye yöneltti.”

Baskı kartı

Hem Cumhuriyetçi hem de Demokrat partilerden etkili Kongre üyeleri, yaptırımları düzenleyerek devam ettirmeyi haklı çıkarmak için medyadaki haberleri ve insan hakları ihlalleri ve cinayetlerle ilgili raporları gerekçe gösteriyorlar. Sivilleri korumadaki tam yetersizlikler göz önüne alındığında, yaptırımların garantiler olmadan kaldırılmasının, Amerikan hükümetinin suç ortağı sayılmasına yol açacağını savunuyorlar. Düzeltilen yasa, yaptırımların herhangi bir şekilde hafifletilmesinin, ister silahlı gruplar ister Suriye güvenlik güçleri olsun, suç işleyenler için gerçek bir hesap sorma mekanizmaları kurulması ile bağlantılı olduğunu vurgulayan maddeler ekledi.

Suriye güçleri Suveyda'ya girmedi

ABD'nin Suriye ve Lübnan Özel Temsilcisi Tom Barrack, Suveyda'daki olaylara atıfta bulunarak yaşanan korkunç olaylardan dolayı Suriye hükümeti hesap vermelidir dedi ve Suriye'deki azınlıkların yönetime entegre edilmesi çağrısında bulundu.

Ülkesinin “Suveyda'daki gelişmelere belli bir ölçüde endişe, acı ve yardımla karşılık verdiğini” belirten Barrack, ülkesinin “düşmanca koşulların bulunduğu hiçbir yere daha fazla asker göndermeyeceğini” ekledi.

Associated Press, Barrack'ın “İsrail'in Suriye'ye müdahalesi çok kötü bir zamanda gerçekleşti... Ülkeyi birleştirmek için mevcut Suriye makamlarıyla birlikte çalışmak dışında alternatif bir plan yok” dediğini ve “Suriye ve İsrail arasında deklare edilen ateşkesin yalnızca Suveyda ile ilgili bir anlaşma olduğunu” belirttiğini aktardı.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığı röportaja göre Barrack “mevcut hükümete uygulanabilir bir alternatifin ve alternatif bir planın olmaması durumunda risklerin yüksek olduğunu, Suriye hükümetinin başarısız olması halinde, onu kasıtlı olarak devirmeye çalışanlar olacağını, ancak asıl sorunun neden olacağını” belirtti. Suriye'nin Libya veya Afganistan gibi bir felaket senaryosu ile karşı karşıya kalma olasılığı ile ilgili soruya ise ABD Özel Temsilcisi, “evet, hatta belki daha kötüsü de olabilir” yanıtını verdi.

Sivil barış kurumunun yeniden kurulması

Avukat Zeyd Azm, Suriye'de sivil barışı koruyan bir kurumun, yani ordunun yeniden kurulması gerektiğini söyledi. “18 aylık bir geçiş dönemi belirleyen BM’nin 2254 sayılı kararına geri dönmeliyiz. Bu ideal olmasa da, Şara’ya verilen beş yıllık süreden çok daha iyi” dedi.

Yine bazıları, ABD'nin Sezar Yasası’nı yürürlükten kaldırmak yerine düzenlemeyi onaylayarak, yeni Suriye hükümetine ihlalleri durdurması ve milisler üzerinde devlet kontrolünü sağlaması için baskı yapmaya çalıştığını düşünüyor. Bunun amacı, Suriye'nin tamamen tecrit edilmesini önlemek ve böylece tamamen Rusya, Türkiye ve İran'ın bölgesel nüfuz alanına dönüşmesini engellemektir. Son olaylar, yaptırımların sürdürülmesini meşrulaştırmak için siyasi bir koz olarak kullanılıyor ve her türlü ekonomik rahatlama, sivilleri ve azınlıkları korumak ve daha kapsayıcı bir siyasi sistem inşa etmek için atılacak somut adımlara bağlanıyor. Bunun dışında Sezar Yasası’nın tamamen yürürlükten kaldırılması Suriye ve müttefiklerine verilecek karşılıksız bir armağan olacaktır.