Mısır dışındaki Müslüman Kardeşler liderlerinin karşılaştığı 3 zorluk

Analistler, Müslüman Kardeşler Rehberlik Konseyi’nin görevleri, Mısır-Türkiye yakınlaşması ve İhvan gençliği konusundaki anlaşmazlıkların Müslüman Kardeşler liderlerinin karşılaştığı başlıca zorluklar olduğuna işaret ettiler

Mısır dışındaki Müslüman Kardeşler liderlerinin karşılaştığı 3 zorluk
TT

Mısır dışındaki Müslüman Kardeşler liderlerinin karşılaştığı 3 zorluk

Mısır dışındaki Müslüman Kardeşler liderlerinin karşılaştığı 3 zorluk

Köktendinci gruplarla ilgilenen analistler, Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) Rehberlik Konseyi Başkan Vekili İbrahim Münir’in vefatının üzerinden geçen bir ayı aşkın bir sürenin ardından Mısır dışındaki İhvan liderlerinin karşı karşıya olduğu üç zorluk tespit ettiler. Bu zorlukların başında Rehberlik Konseyi Başkanlığı, Mısır-Türkiye yakınlaşması, yurtdışındaki İhvan gençliği konusundaki anlaşmazlıklar olduğunu bildirdiler.  Analistlere göre bu zorluklar, Müslüman Kardeşlerin Londra ve İstanbul cepheleri liderleri arasında aylarca süregelen gerginlikten sonra örgüt içindeki anlaşmazlıkları daha derinleştirebileceğini belirtiler. Mısır dışındaki Müslüman Kardeşler yapılarından Londra Cephesi, Rehberlik Konseyi Başkan Vekilliğinin İbrahim Münir'in ardından ‘geçici olarak’ Muhyiddin el-Zait olduğunun açıklamasına rağmen İstanbul Cephesi lideri Mahmud Hüseyin'in Rehber Konseyi Başkan Vekilliğine atanmasının ardından Rehberlik Konseyi Başkanlığı ile ilgili çekişme de halen devam ediyor. Bunun yanında üçüncü bir grup olan Muhammed Kemal Grubu’nun (Kemalistler) ‘liderlik mücadelesine girme’ girişimleri de söz konusu.
Mısırlı araştırmacı Amr Abdulmunim, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “Mahmud Hüseyin liderliğindeki İstanbul Cephesi ile rahmetli İbrahim Münir liderliğindeki Londra Cephesi’ni uzlaştırmaya yönelik Münir’in vefatından sonraki tüm girişimler çıkmaza girdi. Münir'in vefatından sonra iki cepheyi uzlaştırmaya yönelik altı girişim başlatıldı ve her seferin sonuçsuz kalındı. 29 Kasım’daki son girişime ‘yeniden birleşme’ adı verildilmişti. İki cepheden tarafların uzlaşı için müdahale etmeye çalıştığında, Hem İstanbul Cephesi’nden hem de Londra Cephesi’nden bazı grupların İhvan’ın başına kimin geçeceği konusunda uzlaşmayı reddetmeleri krizi daha da karmaşık hale getirdi” ifadelerini kullandı.
Liderlik ve Rehberlik Konseyi Başkanlığı ile ilgili çekişmenin şiddetlendiğine dikkati çeken Abdulmunim, Londra Cephesi içinde Hilmi el-Cezzar grubu, Muhyiddin el-Zait grubu, Muhammed el-Buhayri grubu ve Mahmud el-İbyari grubu arasında kimin bu konumlara geçeceği konusunda bir anlaşmazlığın halen devam ettiğini söyledi.
Önde gelen 14 ismin yer aldığı Londra Cephesi’nin örgütsel bir boşluğa düşeceğini ve İstanbul Cephesi ile mücadeleyi kazanamayacağını öngören Abdulmunim, iki cephe arasında hiçbir uzlaşı ya da ateşkes girişiminin başarılı olamayacağı yorumunda bulundu. Anlaşmazlık konusunda kısmi bir çözüm olabileceğini düşünen Abdulmunim,  bu kısmi çözümün de her iki cepheye baskı yapan bölgesel tarafların müdahalesiyle gerçekleşeceğinin altını çizdi.
Gözlemciler,  Londra Cephesi’nin geçtiğimiz saatlerde Salah Abdulhak’ı Münir’in yerine seçme kararı aldığını, ancak Londra Cephesi’nden söz konusu anlaşmazlıkla ilgili herhangi bir gelişmeye dair açıklama yapılmadığını vurguladılar. 
Londra ve İstanbul cepheleri arasındaki mücadele, özellikle Rehberlik Konseyi Başkan Vekilliği üzerinde yoğunlaşırken geçtiğimiz aylarda, merhum İbrahim Münir'in Türkiye'deki Teşkilat İşleri İdari Dairesi'ni feshetmesi ve İhvan İrşat Bürosu’nun yerine bir üst yapı kurmasının ardından birçok anlaşmazlık yaşandı. Bu anlaşmazlıkları, Londra Cephesi'nin yeni bir Şura Meclisi olarak kurulması ve İstanbul Şura Meclisi'nin altı üyesi ile Mahmud Hüseyin'in görevden alınması izledi.
Mısırlı araştırmacı Abdulmunim, Mısır-Türkiye yakınlaşması hakkında yaptığı değerlendirmede, “Türk hükümeti Mısır ile uzlaşıya ilişkin seçeneklerine karar verdi. Ancak bu uzlaşı İhvan’ın yurtdışındaki üyeleri arasında endişelere yol açtı. Çünkü İhvan liderleri Türk yetkililerin gelecekte İhvanı desteklemeye devam etmeyeceğini düşünüyorlar. Dolayısıyla Mısır-Türkiye uzlaşısı İhvan'ın Türkiye içindeki hesapları için oyunun kurallarını değiştirdi” yorumunda bulundu.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, 2013 yılından bu yana ilk kez Katar'ın ev sahipliğinde düzenlenen Dünya Kupası'nın açılışında bir araya gelerek tokalaştılar. Mısır ile Türkiye arasındaki ilişkilerin gelişmesi, ‘Mısır'da haklarında (gıyabi) yargı kararı verilen Türkiye'deki İhvan üyelerinin sınır dışı edilmesi’ olasılığına dair İstanbul'daki İhvan üyeleri arasında endişeye neden oldu.
Geçtiğimiz aylarda Ankara, Kahire’nin ‘olumlu’ olarak nitelendirdiği, İhvan'ın kendi topraklarındaki ‘provakatif’ basın ve siyasi faaliyetlerini durdurmakla ilgili bazı adımlar attı. İhvan’a bağlı basın kuruluşları çalışanlarının Mısır'ı eleştirmelerini engelledi. Türk yetkililer, daha önce de İhvan yanlısı gazetecileri gözaltına almış ve onlara Türkiye'nin Mısır’a yönelik eleştiriler konusundaki talimatlarına uymaları ve Mısır'a karşı provokasyon yapmamalarını uyarısında bulunmuştu.
İhvan gençliğinin İhvan’ın yurtdışında birbiriyle çatışan cephelerine meydan okumaları konusunda Abdulmunim, gençlerin İhvan liderlerinin mücadelesinin kurbanları olduğunu söyledi. Gençler arasında iki grubun olduğunu söyleyen Abdulmunim, bunlardan ilkinin ulaşmak istedikleri bir vizyona sahip olduklarını, bunun için de kendilerine bir takım sözler verildiğini, ancak yerine getirilmediğini belirterek “Maalesef Londra ve İstanbul cephelerinden olan bu gençlerin İhvan'ın yurtdışındaki liderlerine ilişkin kanaatleri nedeniyle gelecekte bu sağlanamayacak ve vaatlerini yerine getiremedikleri için hayal kırıklığına uğrayacaklar” dedi. Gençlerden oluşan ikinci grupla ilgili olarak Abdulmunim, İhvan'ın çağrısı hakkında hiçbir şey bilmediklerini ve çekirdekten yetiştirilmediklerini söyledi. Abdulmunim, bu ikinci gruba ilişkin “Bazı kişisel faaliyetleri  ya da çıkarları nedeniyle İstanbul Cephesi ile bağlantılılar. Bu çıkarlar sona erdiği anda, bağlantılarını keserek etrafa dağılacaklardır” dedi.
Bu durumda gençlerin Kemalist akıma yöneleceklerini söyleyen Abdulmunim, “Gençlerin gururu ve rekabetçi ruhu, onların örgüt saflarına (Londra ve İstanbul cepheleri) dönmelerini engelleyecektir.  Bir örgüt içinde olduklarına ve aktif bir role sahip olduklarına kendilerini inandırmak ya da yeni çıkarlar elde etmek umuduyla Kemalist akıma katılmaktan başka bir seçenekleri olduğunu düşünmeyecekler” şeklinde konuştu.



Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
TT

Unutulmuş Ukrayna savaşı daha tehlikeli ve zor olandır

23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)
23 Kasım'da İstanbul'un Beyoğlu ilçesinde Rusya-Ukrayna savaşına karşı düzenlenen bir gösteri (AFP)

Refik Huri

Ukrayna savaşı, bazen unutulmuş bir savaş gibi görünse de Gazze ve Lübnan’daki savaştan ve İran'ın başını çektiği tüm “direniş ekseninden” çok daha tehlikelidir. Burada Ortadoğu için yeni bir sahne ya da büyüklerin onayladığı bir bölgesel güvenlik sistemine götürecek beklentiler olmaksızın çok fazla gürültü, slogan ve yıkım var. Gazze, savaş bitmeden sona erdi ve kimse onu yönetmeye hazır değil. Önceki “statüko”nun geri gelmesi yönündeki bahisler arasında, herhangi bir siyasi sempati olmaksızın ya da herhangi bir ülke İsrail ile ilişkilerinin gidişatında herhangi bir değişikliğe gitmeden Lübnan neredeyse tamamen yerle bir oldu. Ama Ukrayna'da oyun daha büyük.

Bu, kıtalararası balistik füzelerle ve Rusya'nın nükleer tehdidinin eşiğinde yürütülen bir savaş. Avrupa'yı kontrol etme ve yeni bir çok taraflı dünya düzeni kurma konusunda belirleyici bir savaş. Hayati bir jeopolitik ve stratejik konum ile bağlantıyı sağlama veya koparma savaşı. Zira Başkan Carter döneminde Ulusal Güvenlik Danışmanı olan Profesör Zbigniew Brzezinski'nin tekrarladığı gibi, “Ukrayna olmadan Rusya'nın imparatorluk olmaktan çıktığı” tarihsel bir gerçektir. Tıpkı Batı'nın, Moskova'nın bir imparatorluk olmasını engellemek için Ukrayna'yı Rusya'dan uzaklaştırmakta ısrar etmesi gibi, Başkan Putin de imparatorluğu kurmak için Ukrayna'yı geri almakta ısrar etti. Eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, başından beri bunu fark etmişti ve bunun nedenle anılarında Putin'i kızdırmamak için Ukrayna'nın NATO'ya katılımını ertelemeye çalıştığını söylüyor. Sovyetler Birliği ile Batı arasındaki Soğuk Savaş'ın sona ermesinden yıllar sonra, Rusya ile Batı arasında sıcak bir vekâlet savaşının yaşanması da bu nedenle kaçınılmaz.

ABD ile Çin arasında, Çin'in Tayvan'ı zorla ilhak etmeye karar vermesi durumunda daha da kızışabilecek soğuk savaşın kaçınılmazlığı da buradan kaynaklanıyor. Sahne her şeyi anlatıyor; ABD dünyanın zirvesinde endişeli ve gergin iken, Çin zirveye ulaştıktan sonra kendinden emin ve sakin. Rusya, korkutan ve korkan rolünde seferberlik halinde. NATO'nun kapısına kadar genişlemesinden korkuyor ve NATO'nun Ukrayna'yı kabul etmeyi düşünmesini engellemek için aceleyle savaşa girerek korkutuyor.

ABD, tüm uyarılara rağmen güçlünün yükselen güçten korkmasını simgeleyen “Thucydides” tuzağına düştü. Tarihçilere göre bu, Atina ile Sparta arasında yaşananların bir örneğidir. Güçlü Atina Sparta'nın artan gücünden korktuğu için kendisine savaş açmıştı. Ancak Çin, her ne kadar daha büyük, daha geniş bir tuzağa hazırlanıyor olsa da bu tuzağa düşmemeye çalışıyor.

Biden yönetimi Çin ile ilişkileri üç şekilde özetliyor: rekabet, husumet ve iş birliği. Trump yönetimi ise daha büyük bir şeyden söz ediyor. Başkan Şi Cinping iş birliği arzusunu kullanıyor ancak pratikte “dünyayı yeniden oluşturmak, Batı değerlerini uluslararası kurumlardan kovmak ve doları tahtından indirmek” istiyor. Stanford Üniversitesi'nden ve “Çin'e Göre Dünya” kitabı yazarının Elizabeth Economy’nin söylediğine göre, Şi ayrıca, “Kuşak ve Yol, küresel büyüme, küresel güvenlik ve küresel medeniyet” programlarını gerçekleştirmek için uluslararası uzlaşma çağrısında bulunuyor. Bu ise kısaca, sadece çok kutuplu bir sistemden ibaret olmayan yeni bir dünya düzenidir.

Ancak ABD'de ve tabii ki Avrupa'da, Çin ile anlaşmayı savunanlar da az değil. G7 ve G20 arasında ABD ve Çin’den oluşan “G2” fikrini öne sürenler var. Nitekim tarihçi Adam Tur, “Çin'in tarihsel yükselişine uyum” çağrısında bulundu. Siyaset bilimci Graham Allison, “Asya'daki Çin etkisinin” kabul edilmesi çağrısında bulundu. Ancak olumsuz dalga da artıyor. Tufts Üniversitesi'nde siyaset bilimi profesörü Michael Buckley, “hayati çıkarların çatıştığına ve iki ülkenin sistemlerinde bunun güçlü köklere sahip olduğuna, güç dengesinde büyük bir değişiklik olmadan düşmanlığın azaltılamayacağına, düşmanlığın iki tarafın birbirini yanlış anlamasından değil, birbirini iyi tanımasından kaynaklandığına” inanıyor. Dahası eski ulusal güvenlik danışman yardımcısı Matt Pottinger ve eski kongre üyesi Mike Gallagher Çin ile rekabeti yönetmeyi reddedip, Pekin ile çatışmacı bir söylem ve böylece “rekabeti kazanmayı” talep ediyorlar.

Şi’ye gelince Çin'in yükselişte, ABD'nin ise düşüşte olduğuna inanıyor. Çin Komünist Partisi'nin 2021 yılında yayınlanan “100 Yıllık Resmi Tarihçe”sinde şu ifadelere yer verildi: “Çin, dünya sahnesinde merkeze eskisinden daha yakın. Kendi doğuşuna hiçbir zaman bugün olduğundan daha yakın olmamıştı.”  Şi'nin istediği, Çin ile savaşın üzerinde çok fazla duman görmek isteyen ABD ile “dumansız bir savaş” kazanmaktır. Gerçek şu ki her zaman soğuk savaş zihniyetinden uzaklaşma çağrısında bulunan Çin, ABD’ye karşı bir soğuk savaş başlattı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre ABD'ye karşı koymak ve dünyadaki Amerikan hegemonyasını zayıflatmak için Rusya ile “sınırsız ortaklık” kurmayı tercih etti. Her ne kadar Çin, Kuşak ve Yol çerçevesinde yüzden fazla ülke ile anlaşmalar imzalamış olsa da Pew Vakfı'nın 2023 yılında tüm kıtalardan 24 ülkede yaptığı kamuoyu yoklaması, katılımcıların yüzde 22'sinin Çin'i tercih ettiğini, yüzde 60'ının ise ABD'ye olumlu baktığını ortaya koydu.

Oyun ikili bir oyun değil, üçlü bir oyun; Çin ve Rusya, ABD'ye karşı. Sıcak arena Ukrayna savaşı nedeniyle Avrupa, Gazze ve Lübnan savaşları nedeniyle de Ortadoğu ise ekonomik ve jeopolitik rekabetin soğuk arenası, Küresel Güney olarak adlandırılan bölgedir. Ama bu, Hindistan, Güney Afrika, Brezilya ve Endonezya gibi rolleri olan büyük ülkeleri içerdiğinden coğrafi olarak tamamen güneyli değil. Aynı zamanda İran, Türkiye ve İsrail gibi rolleri olan bölge ülkelerini de içeriyor.

Hiç kimse bir soğuk savaşı tamamen kazanamaz. İlk soğuk savaş bile bir ölü ve bir yaralı ile sona erdi. Zafer coşkusu ve “tarihin sonu” konuşmalarının ardından yaşanan olayların da doğruladığı gibi, ölen Sovyetler Birliği, yaralı ise ABD’deydi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.