İlk insanlar 450 bin yıl önce Ege Adalarına yelken açmış

Yeni araştırma, önceki varsayımlara meydan okuyor

Eski insanların deniz ulaşımını tam olarak nasıl kullandığı henüz bilinmiyor (Pixabay)
Eski insanların deniz ulaşımını tam olarak nasıl kullandığı henüz bilinmiyor (Pixabay)
TT

İlk insanlar 450 bin yıl önce Ege Adalarına yelken açmış

Eski insanların deniz ulaşımını tam olarak nasıl kullandığı henüz bilinmiyor (Pixabay)
Eski insanların deniz ulaşımını tam olarak nasıl kullandığı henüz bilinmiyor (Pixabay)

Eski insanlar, 450 bin yıl önce yeni topraklara deniz yoluyla ulaşmayı başarmış olabilir.
Kıyı şeritlerinin tarihsel özelliklerini inceleyen bir araştırma ekibi, arkaik insanların bugünkü Ege Adaları'na karadan ulaşmasının mümkün olmadığı sonucuna vardı.
Bu da okyanus mavisine yelken açan ilk cesur insanların Homo sapiens'in ortaya çıkışından önce yaşamış olabileceği anlamına geliyor.
Daha önce insan atalarının bu adalara birleşen kara parçaları üzerinden ulaştığı varsayılıyordu. Bilim insanları bu konuda büyük ölçüde fikir birliği içindeydi.
Söz konusu varsayım, arkaik insanların bu bölgeye deniz seviyelerinin düştüğü ve adaların Avrasya anakarasına bağlandığı küresel bir buz devrinde yaya olarak geldiğini öne sürüyordu.
Yeni araştırmada ise 770 bin yıl önce başlayıp 126 bin yıl önce sona eren Çibanyen Çağ'da kıyı şeritlerinin durumu incelendi ve bu varsayıma aykırı sonuçlar elde edildi.
Yunanistan'daki Patras Üniversitesi'nden araştırmacılar, Ege Denizi'nde yer alan Kiklad takımadalarındaki nehir deltalarını inceledi. 
Zira arkeolojik kazılarda bu bölgede bulunan insan yapımı eserlerin yaklaşık 500 bin yıl öncesine tarihlendiği görülmüştü. Bu da arkaik insanların bahsi geçen dönemde bu adalara çoktan ulaşmış olması gerektiği anlamına geliyor.
Ekip, nehir deltalarında tarih boyunca deniz seviyesinin nasıl değiştiğini gösteren jeolojik işaretleri topladı. Sonunda buzul çağları boyunca seviyelerin bugünkü değerin yalnızca 152 ila 225 metre altında olduğu tespit edildi.
Takımadalarda bugünkü deniz seviyeleri 355 ve 456 metre arasında değişiyor. Bu nedenle araştırmacılar, "450 bin yıl önce deniz seviyesi en düşük düzeydeyken bile yaya olarak geçilemeyecek kadar derindi" ifadelerini kullanıyor.
Hakemli bilimsel dergi Quaternary International'da yayımlanan araştırmanın yazarları, Kiklad Takımadalarının o dönemde anakaradan tamamen kopmuş olduğu ve insanların buraya ancak denizden gelebileceği sonucuna varıyor.
Independent Türkçe, Science Alert, IFL Science



Yanlış bilgileri çürüten gazetecilere güvenin azaldığı tespit edildi

Araştırmacılar, yanlış haberleri çürütmek için yeni yollar aranabileceğini söylüyor (Pexels)
Araştırmacılar, yanlış haberleri çürütmek için yeni yollar aranabileceğini söylüyor (Pexels)
TT

Yanlış bilgileri çürüten gazetecilere güvenin azaldığı tespit edildi

Araştırmacılar, yanlış haberleri çürütmek için yeni yollar aranabileceğini söylüyor (Pexels)
Araştırmacılar, yanlış haberleri çürütmek için yeni yollar aranabileceğini söylüyor (Pexels)

Yanlış bilgileri çürüten gazetecilere daha az güvenildiği ortaya kondu. Hatta okuyucu bilginin yanlış olduğundan şüphelense bile, gerçeği ortaya çıkaran gazeteciye pek güvenmiyor. 

Medyaya güven azalırken dezenformasyonun arttığı bir dönemde hatalı bilgileri düzeltmek de zorlaşıyor.

Yayın kuruluşları ve gazetecilerin taraflı olduğu düşüncesiyle insanlar okudukları haberlere temkinli yaklaşıyor. Daha önceki çalışmalarda veri doğrulamanın yarattığı etkiyle ilgili çelişkili sonuçlar çıkmıştı. 

Yanlış haberleri çürütmenin ne kadar işe yaradığı ve neden etki yaratmadığını öğrenmek isteyen araştırmacılar bir çalışma yürüttü.

Communication Research adlı hakemli dergide yayımlanan çalışmada 691 katılımcıya siyasi ve ekonomik haberler okutuldu. Bu haberlerde evsizlik oranlarından fentanilin aşırı doz ölümlerindeki etkisine kadar çeşitli iddialar yer alıyordu.

Bunların doğruluğuna ne kadar inandığını belirten katılımcılar daha sonra bu iddiaları onaylayan veya çürüten doğrulamayı okudu. Ardından bu doğrulamayı yapan gazeteciye ne kadar güvendikleri soruldu. 

Daha sonra bazı ürünlerle ilgili bilgiler içeren yazılarla aynı çalışma yürütüldü. Bu sefer verilen doğrulamalara "doğruluk kontrolü" işareti konmadı. Araştırmacılar bu sayede duyulan güvenin bu etiketten etkilenip etkilenmediğini anlamaya çalıştı.

İki çalışmanın sonucunda da yanlış bilgileri çürüten gazetecilere duyulan güven kayda değer derecede daha azdı. Katılımcılar inandıkları düşünceyi doğrulayanlara daha çok güvenirken, diğerlerinde daha fazla kanıt talep ediyordu. 

Çalışmanın yazarlarından Randy B. Stein, PsyPost'a yaptığı açıklamada "Halk genel olarak gazetecilere güveniyor ve doğrulayıcı makalelere duyulan güven epey yüksek" diyerek ekliyor: 

Yani klişe düşüncenin aksine, halkın doğruluk kontrollerine ve gazetecilere hiç güvenmediği doğru değil ancak düzelten/çürüten makalelere yönelik daha fazla şüphe var.

Araştırmacılar buradaki düzeltmenin, yayın kuruluşlarının haberlerindeki hataları düzeltmek için yayımladığı tekzip metinleri olmadığını ekliyor.   

Bilim insanları ilginç bir sonuçla da karşılaştı: Katılımcılar bir bilginin doğruluğundan şüphe etse bile bunu çürüten gazetecilere güvenmiyordu. 

Araştırmacılar bir haberin çürütülmesinin şaşkınlık yaratması, insanların onaylamaya kıyasla daha çok kanıt araması ve gazetecilerin taraflı davrandığından şüphelenmesinin buna yol açtığını düşünüyor. 

Şaşırtıcı bir diğer bulguysa, haberin çürütülmesi katılımcıların iddiayla ilgili düşüncesini değiştirmesine karşın gazeteciye güvenleri yine de sarsılıyordu. 

Stein, "Yanlış bilgileri düzeltmeye çalışan gazetecilerin (ya da herhangi birinin) aleyhine bir durum var" diyor. 

Araştırmacılar, halkın yanlış bilgileri çürüten haberlere nasıl ve neden güvenip güvenmediği üzerine daha fazla araştırma yapılması gerektiğini belirtiyor.

Makalenin yazarları, Conversation için kaleme aldıkları yazıda şu ifadeleri kullanıyor:

Gazetecilerin önündeki zorluk, bilgiyi çürüten biri gibi görünmeden bunu nasıl çürüteceklerini bulmak olabilir.

Independent Türkçe, PsyPost, Conversation, Communication Research