Kate Winslet: Kilomdan dolayı Titanik hayranlarının zorbalığına uğradım

"Jack hayatta kalabilir miydi?" tartışmaları 25 yıldır sürüyor

Kate Winslet, Titanik'te oynadığında 22 yaşındaydı (Paramount)
Kate Winslet, Titanik'te oynadığında 22 yaşındaydı (Paramount)
TT

Kate Winslet: Kilomdan dolayı Titanik hayranlarının zorbalığına uğradım

Kate Winslet, Titanik'te oynadığında 22 yaşındaydı (Paramount)
Kate Winslet, Titanik'te oynadığında 22 yaşındaydı (Paramount)

Ünlü oyuncu Kate Winslet, 25 yıl önce gösterime giren ve tüm zamanların en çok gişe yapan filmlerinden olan Titanik'teki fiziği yüzünden maruz kaldığı zorbalığı anlattı.
Winslet ve Leonardo DiCaprio'nun başrolleri paylaştığı filmin ikonik final sahnesinde, geminin batmasıyla pek çok yolcu soğuk ve karanlık denizde ölüm kalım mücadelesi veriyordu. Winslet'ın canlandırdığı Rose, denizin üstünde yüzen tahta bir kapının üstüne çıkarak kurtuluyor; DiCaprio'nun oynadığı Jack ise sığamadığı için denizde donarak ölüyordu.
47 yaşındaki oyuncu, Happy Sad Confused podcast'inin son bölümüne konuk oldu. Winslet, o dönem çok fazla toksik hayranın "Rose çok şişman olduğu için Jack'in kapıya sığamadığını" düşündüğünü ve kilosu yüzünden zorbalığa uğradığını söyledi:
"Görünüşe bakılırsa çok şişmanmışım. Neden bana bu kadar kaba davrandılar ki? Şişman değildim bile."
Winslet, eleştirilere sessiz kaldığı için pişman olduğunu belirterek devam etti:
"Cevap vermeliydim, gazetecilere şöyle demeliydim: 'Bana böyle davranmaya cüret etmeyin. Genç bir kadınım, vücudum değişiyor. Ben de çözmeye çalışıyorum, son derece güvensizim, korkuyorum. Bunu olduğundan daha da zorlaştırmayın.' Yaptıkları zorbalıktı, bunu söylemeliydim."
Ünlü oyuncu, daha önce de gençliğinde kilosu yüzünden ayrımcılığa uğradığından bahsetmişti. Geçen aylarda The Sunday Times'a konuşan Winslet, oyunculuk okulundayken kendisine hep "şişman kız" rollerini verdiklerini anlatmıştı.
Öte yandan Titanik'in yönetmeni James Cameron, geçen günlerde yaptığı açıklamayla 25 yıldır süren "Jack kurtulabilir miydi?" tartışmasına son noktayı koymuştu.
Cameron, bilimsel bir çalışma yaptıklarını ve buna göre iki karakterin de hayatta kalmasının fizik kanunlarına göre mümkün olmadığını söylemişti.
Yönetmen, "Biri ölmek zorundaydı" ifadesini kullanmıştı.
Independent Türkçe, Variety, Toronto Sun



Yanlış bilgileri çürüten gazetecilere güvenin azaldığı tespit edildi

Araştırmacılar, yanlış haberleri çürütmek için yeni yollar aranabileceğini söylüyor (Pexels)
Araştırmacılar, yanlış haberleri çürütmek için yeni yollar aranabileceğini söylüyor (Pexels)
TT

Yanlış bilgileri çürüten gazetecilere güvenin azaldığı tespit edildi

Araştırmacılar, yanlış haberleri çürütmek için yeni yollar aranabileceğini söylüyor (Pexels)
Araştırmacılar, yanlış haberleri çürütmek için yeni yollar aranabileceğini söylüyor (Pexels)

Yanlış bilgileri çürüten gazetecilere daha az güvenildiği ortaya kondu. Hatta okuyucu bilginin yanlış olduğundan şüphelense bile, gerçeği ortaya çıkaran gazeteciye pek güvenmiyor. 

Medyaya güven azalırken dezenformasyonun arttığı bir dönemde hatalı bilgileri düzeltmek de zorlaşıyor.

Yayın kuruluşları ve gazetecilerin taraflı olduğu düşüncesiyle insanlar okudukları haberlere temkinli yaklaşıyor. Daha önceki çalışmalarda veri doğrulamanın yarattığı etkiyle ilgili çelişkili sonuçlar çıkmıştı. 

Yanlış haberleri çürütmenin ne kadar işe yaradığı ve neden etki yaratmadığını öğrenmek isteyen araştırmacılar bir çalışma yürüttü.

Communication Research adlı hakemli dergide yayımlanan çalışmada 691 katılımcıya siyasi ve ekonomik haberler okutuldu. Bu haberlerde evsizlik oranlarından fentanilin aşırı doz ölümlerindeki etkisine kadar çeşitli iddialar yer alıyordu.

Bunların doğruluğuna ne kadar inandığını belirten katılımcılar daha sonra bu iddiaları onaylayan veya çürüten doğrulamayı okudu. Ardından bu doğrulamayı yapan gazeteciye ne kadar güvendikleri soruldu. 

Daha sonra bazı ürünlerle ilgili bilgiler içeren yazılarla aynı çalışma yürütüldü. Bu sefer verilen doğrulamalara "doğruluk kontrolü" işareti konmadı. Araştırmacılar bu sayede duyulan güvenin bu etiketten etkilenip etkilenmediğini anlamaya çalıştı.

İki çalışmanın sonucunda da yanlış bilgileri çürüten gazetecilere duyulan güven kayda değer derecede daha azdı. Katılımcılar inandıkları düşünceyi doğrulayanlara daha çok güvenirken, diğerlerinde daha fazla kanıt talep ediyordu. 

Çalışmanın yazarlarından Randy B. Stein, PsyPost'a yaptığı açıklamada "Halk genel olarak gazetecilere güveniyor ve doğrulayıcı makalelere duyulan güven epey yüksek" diyerek ekliyor: 

Yani klişe düşüncenin aksine, halkın doğruluk kontrollerine ve gazetecilere hiç güvenmediği doğru değil ancak düzelten/çürüten makalelere yönelik daha fazla şüphe var.

Araştırmacılar buradaki düzeltmenin, yayın kuruluşlarının haberlerindeki hataları düzeltmek için yayımladığı tekzip metinleri olmadığını ekliyor.   

Bilim insanları ilginç bir sonuçla da karşılaştı: Katılımcılar bir bilginin doğruluğundan şüphe etse bile bunu çürüten gazetecilere güvenmiyordu. 

Araştırmacılar bir haberin çürütülmesinin şaşkınlık yaratması, insanların onaylamaya kıyasla daha çok kanıt araması ve gazetecilerin taraflı davrandığından şüphelenmesinin buna yol açtığını düşünüyor. 

Şaşırtıcı bir diğer bulguysa, haberin çürütülmesi katılımcıların iddiayla ilgili düşüncesini değiştirmesine karşın gazeteciye güvenleri yine de sarsılıyordu. 

Stein, "Yanlış bilgileri düzeltmeye çalışan gazetecilerin (ya da herhangi birinin) aleyhine bir durum var" diyor. 

Araştırmacılar, halkın yanlış bilgileri çürüten haberlere nasıl ve neden güvenip güvenmediği üzerine daha fazla araştırma yapılması gerektiğini belirtiyor.

Makalenin yazarları, Conversation için kaleme aldıkları yazıda şu ifadeleri kullanıyor:

Gazetecilerin önündeki zorluk, bilgiyi çürüten biri gibi görünmeden bunu nasıl çürüteceklerini bulmak olabilir.

Independent Türkçe, PsyPost, Conversation, Communication Research