İkebana, yüzyıllar boyunca olgunlaşan geleneksel Japon sanatı

Sanat, cennet, dünya ve insanı temsil eden 3 nokta içeren üçgene dayanıyor

İkebana sanatı, Nokonuma’ya kadar uzanan tarihi bir arka plana dayanıyor
İkebana sanatı, Nokonuma’ya kadar uzanan tarihi bir arka plana dayanıyor
TT

İkebana, yüzyıllar boyunca olgunlaşan geleneksel Japon sanatı

İkebana sanatı, Nokonuma’ya kadar uzanan tarihi bir arka plana dayanıyor
İkebana sanatı, Nokonuma’ya kadar uzanan tarihi bir arka plana dayanıyor

Japonya’daki tüm geleneksel sanatlar arasında ikebana veya diğer bir deyişle çiçek düzenleme sanatı sanatların en ünlü ve yaygın olanı. Bu sanatın tarihi yüzlerce yıl öncesine dayanıyor ve çağdaş sanat dünyasının ana unsurlarından biri olarak varlığını sürdürüyor.
İkebana, Nokonoma’ya kadar uzanan tarihi bir arka planda dayanıyor. Fikrin modern dünyamıza yayılana kadar ofis penceresinde, toplantı odasında, otel lobisinde, halk meydanında ve Japon evinin duvarında kendisine yer buluyor.
Aynı zamanda, ikebana sanatı artık Japonya'daki çiçek koordinatörlerinin veya sanatçıların alanı değil, tüm ülkelerden ve toplumun her kesiminden profesyonel ve amatör tasarımcıları hayranlarıyla buluşturdu.
İkebana sanatının kullanımında ve anlamında meydana gelen gelişme, yüzyıllar boyunca gelişen ve olgunlaşan mekan ve doğallık temellerini etkilemedi.
En basit haliyle ikebana, çizgilerin, renk uyumunun, mekanın ve şeklin mükemmelliğine vurgu yapılan, cenneti, yeri ve insanı temsil eden 3 noktalı bir üçgene dayalı sabit bir desen izliyor.


Japon ikebana sanatının bazı örnekleri (Şarku’l Avsat)

Bitki dallarının ortak unsurlarını birbirini izleyen güzel bir çizgide koordine ederken, ne kadar güzel olurlarsa olsunlar bir buket çiçek veya açan güllere kıyasla tercih edilir. Doğal duyular ise bundan daha az önemli değil.
Bu sanattaki uyum, uzun çam ağacından en kısa üzüm yapraklarına kadar doğayı tüm yönleriyle içeriyor.
İkebana sanatı genellikle içinde bulunulan mevsime ait yaprakları içerir ve sanatçının makasının çizgisini tamamlamaya yarayan hassas budama dokunuşlarına tabi olanlar hariç, doğal hallerinde kullanılıyor.
Japonya’da birçok ikebana sanatı okulu var. Her biri, bu okullardan sanatın temellerini gözden kaçırmadan bir dizi kural ve koordinasyon yöntemini izler. Moribana stili ve nageire sanatı gibi.
Bazı okullar, sanatın kazandığı artan önem ve çağdaş yaşam tarzındaki rolü doğrultusunda geleneksel yöntemlerin ötesinde ifade arayışında.
 



James Gandolfini televizyon tarihine geçen rolünü neredeyse alamıyordu

Gandolfini'nin menajeri Nancy Sanders, ünlü aktörün Tony Soprano rolünü kabul edip etmeme konusunda kararsız kaldığını söylüyor (HBO)
Gandolfini'nin menajeri Nancy Sanders, ünlü aktörün Tony Soprano rolünü kabul edip etmeme konusunda kararsız kaldığını söylüyor (HBO)
TT

James Gandolfini televizyon tarihine geçen rolünü neredeyse alamıyordu

Gandolfini'nin menajeri Nancy Sanders, ünlü aktörün Tony Soprano rolünü kabul edip etmeme konusunda kararsız kaldığını söylüyor (HBO)
Gandolfini'nin menajeri Nancy Sanders, ünlü aktörün Tony Soprano rolünü kabul edip etmeme konusunda kararsız kaldığını söylüyor (HBO)

Televizyon tarihinin en ikonik karakterlerinden Tony Soprano'yu, James Gandolfini dışında birinin canlandırdığını hayal etmek bile imkansız. Ancak dizinin yaratıcısı David Chase, başta bu konuda o kadar da emin değildi.

"Tony Soprano'yu buldum galiba"

New Jersey'li bir mafya babasının özel hayatı ve iş dünyasındaki çatışmalarını konu alan The Sopranos'un yaratıcısı Chase, Gandolfini'yi başrol için ilk izlediğinde tereddüt yaşamış. Jason Bailey'nin yeni kitabı Gandolfini: Jim, Tony, and the Life of a Legend'da (Gandolfini: Jim, Tony ve Bir Efsanenin Hayatı) yer alan ve Vulture tarafından yayımlanan bir bölüm, dizinin oyuncu seçim sürecini ve Chase'in başlangıçtaki çekincelerini detaylandırıyor.

Gandolfini'nin adı, menajeri Nancy Sanders pilot bölümün senaryosunu okuduğunda gündeme gelmiş. Senaryoyu eline alır almaz "Aman Tanrım, Tony Soprano'yu buldum galiba" diye düşündüğünü anlatıyor.

Ancak Gandolfini'nin kayıtlarını izledikten sonra Chase, "Bence çok iyi bir oyuncu ama tek bir endişem var. Yeterince tehditkar mı?" diye sormuş.

Sanders bu söz karşısında şaşkına dönmüş. "Eğer bana 'Biraz kilolu' ya da 'Saçları dökülüyor' deseydiniz anlar, kabul ederdim. Ama yeterince tehditkar mı? Bu adam tam sizin aradığınız kişi" diyerek Gandolfini'nin rol için mükemmel seçim olduğunu savunmuş.

Üç aday kaldı

Gandolfini ise senaryoyu çok sevmesine rağmen rolü alacağından pek umutlu değilmiş. Asıl endişesiyse Chase'in çalışması zor biri olma ihtimaliymiş. Deneme çekimlerinden önce Chase'le kahvaltıda buluşması istendiğinde hiç de hevesli değilmiş. Ama buluşma düşündüğünün aksine son derece keyifli geçmiş. 

Sonunda Tony Soprano rolü için üç aday kalmış: James Gandolfini, Mike Rispoli ve daha sonra dizide başka bir karaktere hayat verecek Steven Van Zandt. Deneme çekimleri sırasında Chase'in tüm şüpheleri dağılmış:

Sonunda kendini verip gerçekten okumaya başladığında, işte o anda her şey belli oldu.

Sonrasında The Sopranos, televizyonun altın çağını başlatan yapımlardan biri oldu. 1999-2007'de 6 sezon süren dizide Tony Soprano'ya hayat veren Gandolfini, televizyon tarihinin en etkili karakterlerinden biri olarak anılıyor. 

2013'te 51 yaşında kalp krizi sonucu hayatını kaybeden Gandolfini, bu performansıyla üç Emmy, 5 SAG (Screen Actors Guild) ve bir Altın Küre kazanmıştı.

Independent Türkçe, Entertainment Weekly, Vulture