Avrupa Birliği'nin Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Daha fazla yerleşim yeri inşası, barışçıl bir çözüme ulaşmayı engelliyor’

Avrupa Birliği'nin (AB) Orta Doğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans. (Şarku’l Avsat)
Avrupa Birliği'nin (AB) Orta Doğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans. (Şarku’l Avsat)
TT

Avrupa Birliği'nin Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Daha fazla yerleşim yeri inşası, barışçıl bir çözüme ulaşmayı engelliyor’

Avrupa Birliği'nin (AB) Orta Doğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans. (Şarku’l Avsat)
Avrupa Birliği'nin (AB) Orta Doğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans. (Şarku’l Avsat)

Avrupa Birliği'nin (AB) Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans, Filistinliler ve İsrailliler arasında barışın sağlanmasına ilişkin açıklamalarda bulundu. Koopman, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, barışın başta bölgedeki olmak üzere tüm uluslararası tarafların hayali doğrultusunda, Ortadoğu'daki barış sürecini yeniden hayata geçirmek amacıyla ‘barış için tersine mühendislik’ adını verdiği yeni bir anlayışa dikkat çekti.
Doktora derecesini 2007 yılında Oxford Üniversitesi'nden diplomatik uyuşmazlık çözümü üzerine yazdığı tez ile alan  Koopmans, 2018’da uluslararası arabuluculuk uygulaması, politikası ve hukuku için bir rehber teşkil eden ‘Barış Müzakereleri’ kitabını yayınladı.
Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte Ortadoğu'daki barış sürecinin enerjiye, yeni fikirlere ve cesur insanlara ihtiyacı olduğunu belirten Koopmans, AB’nin yaklaşık 20 yıl önce Suudi Arabistan Krallığı'nın benimsediği Arap girişimine verdiği desteği vurguladı.
Riyad'ı ziyaret eden Koopmans, daha fazla İsrail yerleşim birimi inşasının barışçıl bir çözüme ulaşmayı engellediğine dikkat çekerek bu yönde atılan adımları yasa dışı ve uluslararası hukuka aykırı olarak nitelendirdi. Başta Rusya-Ukrayna savaşı olmak üzere birçok uluslararası çatışma yaşanırken barış sürecini canlandırma yönünde devam eden çabalara ilişkin bilgi verdi.
Göreve geldiği Mayıs 2021'den bu yana üçüncü ziyareti olan Suudi Arabistan temasları sırasında Ortadoğu'daki barış sürecini yeniden hayata geçirmeye yönelik ortak hedefleri tartışmaya odaklandığını belirten Koopmans açıklamalarını şyle sürdürdü:
“Herkes, güvenli bir İsrail devleti ile yan yana, özgürlük ve güvenlik içinde yaşayan bağımsız bir Filistin devleti kurmak için çalışmalıdır. Lübnan, Suriye ve Suudi Arabistan için de aynısı geçerli. Bu da bölgede barış için çalışmamız gerektiği anlamına geliyor. Bildiğiniz gibi Suudi Arabistan, 20 yılı aşkın bir süre önce Arap Barış Girişimi’nin çıkış noktasıydı. AB adına,başlangıcından bu yana bu girişimi desteklediğimizi söylemekten memnuniyet duyuyorum. Bu girişimi destekliyoruz ve başarılı olmasını diliyoruz. Bu yönde AB dışişleri bakanları ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile yakın bir şekilde çalışıyorum. Bölgedeki barış sürecine nasıl katkıda bulunabileceğimizi, Arap Barış Girişimi'ni nasıl geliştirebileceğimizi görmek istiyoruz.”
Daha önce Mali, Sudan, Suriye ve Venezuela'da barış müzakerecisi olarak görev yapan Sven Koopmans, bölgeye gerçekleştirdiği ziyaretlerde istikrarın sağlanması yönünde fikir üretmeyi amaçladığını belirtti:
“Bugün Riyad’dayım. Abu Dabi, Amman ve Kahire'ye gideceğim. Öncesinde de Cezayir, Kuveyt ve Doha'daydım. Tüm bu başkentleri ziyaretlere devam etmek istiyorum. Zira Ortadoğu'daki barış sürecinin enerjiye, yeni fikirlere ve cesur insanlara ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Filistin topraklarındaki işgalin süresi uzadı. Çok sayıda mağdur ve mülteci var. Mülteci olarak doğan insanlar bulunuyor. Onları unutamayız. Gerek İsrailliler gerekse Filistinliler’den şiddet ve terör eylemlerinde öldürülen çok sayıda insan mevcut. Bu nedenle Filistinlilerin, İsraillilerin, genel olarak Arapların ve dünyanın dört bir yanındaki insanların güvenlik ve özgürlük içinde yaşamalarını sağlama gibi bir yükümlülüğümüz var. Tüm bunlar, Ortadoğu'daki barış sürecine yönelik çözümden geçiyor.”
Söz konusu çözüme ulaşılamayacağına inanan birçok kişinin olduğunu belirten Koopmans, ancak görevinin bu barışı hayal etmek ve onu yaratmak için çalışmak olduğunu vurguluyor. Söz konusu anlayışa ilişkin şunları söyledi:
“Benim işim, bu barış için tersine mühendislik yapmak. Bir gün barışın nasıl gerçekleşeceğini hayal edelim; söz konusu gün er ya da geç gelebilir. Ancak bugünkü hayalimizde tanımlayabileceğimiz çok şey var ve siz de bunun bir parçası olacaksınız. Filistinliler ve İsrailliler arasında Kudüs, mülteciler ve daha pek çok konuda bir barış anlaşması yapılacak. Ancak Arap barış girişimi de olacak. Arap ülkeleri İsrail'i tanıyacak ve barış içinde yaşanacak. Ancak bugün İsrail, dünyadaki diğer tüm ülkelerle birlikte Filistin'i tanıyacak. İnanıyorum ki bugün bu bölgede ekonomi, güvenlik, su, enerji ve daha birçok konuda iş birliği kurulacak. O günü hayal etmemiz gerekiyor. Daha fazla iş ve ticaret fırsatı. Filistin halkı için özgürlük, güvenlik ve barış olacak. Bu yönde anlaşıldı. Bizim yapabileceğimiz ise bunları hayal etmek ve bu noktaya gelmek için ne yapmamız gerektiğini konuşmak.”
Filistin ile İsrail arasındaki ihtilafın çözümüne yönelik birçok girişimin olduğuna dikkat çeken Koopmans, insanların genelde bunun barış için son şans olduğunu söylediklerine dikkat çektiği açıklamasında şu ifadeleri kullandı:
“Eğer haklılarsa artık barış şansı yok. Barış için son şans olmadığını söyleyeyim. Bu mücadele devam edemez. Korku içinde yaşayan, devam eden çatışmalardan ve kaçırılan bölgesel iş birliği ve birlikte çalışma fırsatlarından zarar gören birçok kişi var. Bekleyelim yahut geç oldu diyemeyiz. Artık tüm enerjimiz ve fikirlerimizle çalışmalıyız. Belki de daha fazla kaynak harcamalı, güçlü olmalı veya daha fazlası için zorlamalıyız. Biz Avrupalılar, ABD’liler ya da Araplar, bu çatışmanın kurbanlarına mevcut araçlarla uğraşarak yardım etmeliyiz. İmkansızı istemiyorum, mümkün olanı görüyorum.”
Koopmans açıklamasının devamında AB’nin barış sürecindeki taraflar üzerinde farklı bir etkiye sahip olduğunu vurguladı:
“AB Filistinlilerin yalnızca en büyük destekçisi değil, aynı zamanda İsrail'in en büyük ticaret ortağıdır. İsrail hükümeti ile birçok ortak programımız var. Bu bize iletişim kurabileceğimiz ve iş birliği yapabileceğimiz bir platform sağlıyor. Son 40 yıldaki politikamız istikrarlı halde. Şu an çatışmanın çözümünde ABD ve Arap ülkeleri tarafında daha fazla sorumluluk almak istediğimiz bir aşamadayız. Barış konusunda ilerleme kaydetmek için taraflarla olan iyi ilişkilerimizi geliştirmek istiyoruz.”
AB’nin yerleşim yerleri inşasına kesinlikle karşı olduğunu açıkça belirten Koopmans, tüm yerleşim birimlerinin yasa dışı ve uluslararası hukuka aykırı olduğunu belirttiği açıklamalarını şöyle sunlandırdı:
“Kişilere yönelik şiddet eylemleri için hesap verilmesi çağrısında bulunuyoruz. Her yerde hukukun üstünlüğü olmalı ve bu herkes için geçerli sayılmalı. AB’nin bu yöndeki tutumu açık. Filistin'de üretilen ürünlerde ‘Made in Israel’ yazan etiketlere karşı kurallarımız ve yasalarımız var. Buna izin verilmiyor.”



Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
TT

Avusturya Dışişleri Bakanı Schallenberg, Şarku’l Avsat’a konuştu: ‘Suudi Arabistan bizim stratejik ortağımızdır ve bölgenin güvenliğini sağlamak için birlikte çalışıyoruz’

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)
Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg (Şarku’l Avsat)

Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg, Gazze’deki insani durumun ‘felaket’ olduğunu söyleyerek, Riyad ile Viyana arasındaki ilişkiler stratejisini ve Ortadoğu bölgesindeki mevcut gerilimleri kontrol altına almak için birlikte çalışma stratejisine dikkati çekti. Tel Aviv’in Filistinlilere uyguladığı çifte standartların haksız olduğunu belirten Schallenberg, Batı Şeria’daki yerleşimlerin uluslararası hukuka aykırı olduğunu vurguladı.

Schallenberg, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, “İsrailli yerleşimciler tarafından gerçekleştirilen şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aşırılık yanlısı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum” diyerek, aynı zamanda 7 Ekim’de yaşanan olayın sonuçlarından da Hamas’ı sorumlu tuttu.

Ülkesinin UNRWA’ya sağladığı fonun askıya alınmasıyla ilgili olarak Schallenberg, yöneltilen suçlamalara ilişkin bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yürütülmesinin gerekli olduğunu söyledi. Hükümetinin fonları geri çekmediğini, bunun yerine ajansa fon sağlamayı geçici olarak durdurduğunu belirterek, Avusturya’nın 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladığını açıkladı.

İkili ilişkiler düzeyinde ise Schallenberg, “Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır. Ekonomik açıdan iddialı Suudi 2030 Vizyonu, Avusturya kurumları ve şirketlerine, özellikle yenilenebilir enerjiye, ilgi çekici fırsatlar sunmaktadır. Avusturya’yı 2023 yılında 200 bine yakın Suudi turist ziyaret etti. Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasındaki çalışmalarına yeniden başlandı” dedi.

Öte yandan Schallenberg, Husilerin Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırılarını pervasız ve rastgele olarak nitelendirirken, bunların uluslararası hukuku ihlal ettiğini, bölgesel güvenliğe zarar verdiğini ve küresel ticaretin yüzde 15’ini tehdit ettiğini belirtti. Ayrıca ticari gemilerin Ümit Burnu’na yönlendirilmesinin, gıda, ilaç ve enerji fiyatlarında küresel olarak artışa yol açtığını vurguladı.

ABD eski Başkanı Donald Trump’ın NATO’nun Avrupa Birliği (AB) ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarına ilişkin olarak ise Schallenberg, Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırılarını frenlemek için Washington’un güçlü ortaklara ihtiyacı olduğunu vurguladı.

Alexander Schallenberg ayrıca, “Şu anda Rusya ve Ukrayna arasında yapıcı bir diyalogdan çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi kilit aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum. Ukrayna’yı insani alanda destekledik, ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle asla askeri teçhizat açısından destek vermedik” açıklamasında bulundu.

İşte Avusturya Dışişleri Bakanı Alexander Schallenberg’in Şarku’l Avsat’a verdiği röportajın tamamı;

-İsrail’in Gazze, Refah ve Han Yunus’a yönelik saldırıları konusunda Avusturya’nın tutumu nedir?

*Gazze’deki her geçen gün daha da kötüleşen felaket niteliğindeki insani durumdan derin endişe duyuyorum. Orada tanık olduğumuz muazzam insani acılar kimseyi bu konuya donuk bırakamaz. Filistinli sivil nüfusa yardım etmek ve onları korumak için elimizden gelen her şeyi yapmamız zorunludur. Bu, İsrail için de geçerli. İsrail’in, Hamas’ın barbar terörüne karşı uluslararası hukuk ve uluslararası insancıl hukuk uyarınca kendisini savunma hakkını kabul ederken, sivillerin korunmasının da güçlendirilmesi gerektiğini vurguluyoruz. İsrail, daha fazlasını yapmalı ve ordu, askeri ve sivil hedefler arasında net bir ayrım yapmalıdır. Filistinlilerin Gazze Şeridi’nden sürülmesi çağrısının çözüm olmadığı açıktır. Acilen ihtiyacımız olan şey, güney üzerinden Gazze’ye daha fazla yardım (yiyecek, su ve tıbbi bakım) ulaştırmak için insani bir ateşkestir.

dsfvdf
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

Planlanan kara saldırısına gelince, İsrail açısından Refah’ta Hamas’a ve sivillerin arkasına saklanan teröristlere karşı önlem alınması gerektiğini anlıyorum. Dünyanın hiçbir ülkesi 7 Ekim’de yaşananları kabul etmeyecektir. Ancak sivil halkı Gazze’nin güneyine kaçmak zorunda bırakıp, ardından güneyin saldırı bölgesi ilan edilmesi benim anlayabileceğim bir mantık değil. İsrail hükümeti, güney Gazze’deki sivil nüfusu nasıl korumayı planladığı konusunda inandırıcı bir planı masaya koymalı. Bölge ziyaretimde bu planın savunuculuğunu yapacağım.

Aynı zamanda sivil halkın acılarına çifte standart uygulamanın gereksiz olduğunu düşünüyorum. İnsanların çektiği acıların hiyerarşisi yoktur. Yaklaşık beş aydır Gazze’de hala 130’dan fazla rehinenin tutulduğunu unutmamalıyız; aralarında Avusturyalı iki çocuk babası da var. Hamas bir terör örgütüdür ve amacı İsrail’de ve Gazze’de yıkım, korku, acı ve sefalet yaymaktır. Masum Filistinlilerle, erkeklerle, kadınlarla ve çocuklarla yaptıkları ticaret de dahil olmak üzere onların ticareti ölümdür.

-Bazı gözlemciler, Avusturya’nın UNRWA’ya yaptığı yardımın durdurulmasına ilişkin gerekçelerin ikna edici olmadığına inanıyor. Ajansı finanse etmeye ne zaman devam edeceksiniz?

*Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırıda UNRWA çalışanlarının parmağı olduğuna ilişkin iddialar son derece kaygı verici. Başta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri olmak üzere UNRWA ve Birleşmiş Milletler adına tam şeffaflık çağrısında bulunuyoruz. Bu bizim için çok üzücü, çünkü biz Avusturya vatandaşlarının BM ile özel bir ilişkisi var. BM’nin genel merkezlerinden birine Viyana’da ev sahipliği yapıyoruz. Ancak bu suçlamalarla ilgili bağımsız ve kapsamlı bir soruşturma yapılması gerekiyor. Tüm iddialar incelenene ve ortaya çıkan sonuçlar netlik kazanana kadar Avusturya, uluslararası ortaklarla koordineli olarak UNRWA’ya yapılan tüm ek ödemeleri askıya aldı. Bir kez daha açıklığa kavuşturmak gerekirse, parayı geri çekmedik, bunun yerine ödemeyi şimdilik durdurduk ve soruşturmanın sonuçlarını bekliyoruz. Ne olursa olsun Avusturya, diğer uluslararası yardım kuruluşları, Dünya Gıda Programı ve Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu aracılığıyla Gazze’deki sivil nüfusu desteklemeye devam ediyor. Avusturya, insanların çektiği acıları hafifletmek amacıyla 7 Ekim’den bu yana Gazze ve bölgedeki sivil halka 13 milyon euroluk ek insani yardım sağladı.

-İsrailli yerleşimcilerin Filistin’de uyguladığı şiddeti nasıl değerlendirirsiniz?

* Batı Şeria’daki yerleşimler uluslararası hukuka aykırı. İsrailli yerleşimcilerin uyguladığı şiddet eylemleri kabul edilemez ve failleri hesap vermeli. Aslında aşırıcı İsrailli yerleşimcilere yönelik yaptırımları güçlü bir şekilde destekliyorum ve bunu başından beri de söyledim.

-İsrail’in bölgede yarattığı gerilim, savaşın kapsamını ne kadar genişletebilir?

*Savaşı kimin çıkardığını unutmamak gerekiyor. Hamas’ın 7 Ekim’de başlattığı saldırı, Ortadoğu’daki mevcut gerilimlerden bağımsız olarak suçu yalnızca İsrail’e atmıyor, meseleleri aşırı basite indirgemek anlamına geliyor. Gerçekten de diğer bölgesel aktörler, Hamas saldırısını kendi siyasi gündemlerini sürdürmek için bir fırsat olarak kullandılar. Husilerin ticari gemilere yönelik saldırıları bu pervasız davranışın bir örneğidir. Bölge, gerilimin daha da artmasına tahammül edemez. Geçtiğimiz haftalarda iki kez görüştüğüm Suudi Dışişleri Bakanı Prens Bin Farhan da dahil olmak üzere Arap ortaklarla yaptığım ikili görüşmelerde, bu kısır döngüye son verme yönündeki ortak hedefimizin net olmasını büyük takdirle karşılıyorum.

swevfedv
Avusturya Dışişleri Bakanı, Riyad’da Suudi mevkidaşı ile bir araya geldi (Arşiv- Şarku’l Avsat)

-Kızıldeniz’de seyrüseferi güvence altına almak için ABD liderliğindeki koalisyon hakkında ne düşünüyorsunuz?

*Husilerin Kızıldeniz’deki sivil kargo gemilerine yönelik pervasız ve ayrım gözetmeyen saldırıları uluslararası hukuku ihlal ediyor. Bölgesel güvenliği baltalıyor ve küresel ticareti ve tedarik yollarını tehdit ediyor. Dolayısıyla Kızıldeniz’deki güvensizliğin küresel ekonomi ve refah üzerinde büyük etkisi var. Çoğu çatışmanın sadece bölgesel olmadığını görebiliyoruz ve bu belki de yirmi birinci yüzyılın özel bir özelliğidir. Tıpkı Rusya’nın saldırgan savaşının küresel yansımaları olduğu gibi Orta Doğu’daki çatışmanın da etkileri var. Husi saldırıları nedeniyle ticari gemiler, Ümit Burnu’na yönlendirilmek zorunda kaldı. Bu durumun maliyeti yüksektir ve dünya genelinde gıda, ilaç ve enerji fiyatlarının daha yüksek olmasına yol açmaktadır.

ABD liderliğindeki Refah Muhafızı operasyonu, Kızıldeniz’de seyrüsefer özgürlüğünün sağlanmasına yönelik uluslararası çabaların omurgasını oluşturuyor. Ayrıca Avrupa Birliği (AB), bölgedeki deniz güvenliğine katkı sağlamak amacıyla hızla ASPIDES operasyonunu başlattı. Avusturya, küresel ticarette güvenliği desteklemek amacıyla ticari gemileri denizdeki saldırılardan korumayı amaçlayan bu deniz varlığına katılacak.

-Suudi Arabistan- Avusturya ilişkilerinin geleceği nedir? En önemli işbirliği alanları nelerdir? İki ülke arasında üzerinde çalışılan bir işbirliği projesi var mı?

*Suudi Arabistan, Avusturya için önemli bir ortaktır ve iki ülke arasında özellikle siyasi ve ekonomik alanlardaki yakın ilişkileri takdir ediyorum. Geçtiğimiz aylarda çok sayıda üst düzey ikili ziyaret gerçekleşti. Ekonomik açıdan bakıldığında iddialı Suudi 2030 Vizyonu, özellikle yenilenebilir enerji söz konusu olduğunda Avusturyalı işletmelere ve şirketlere ilginç fırsatlar sunuyor. Avusturya uzun yıllara dayanan deneyime sahip ve bu alanda iyi durumda olan birçok şirkete sahipken, iki ülke arasındaki temaslar da yoğunlaşıyor. 2023 yılında yaklaşık 200 bin Suudi turist, Avusturya’yı ziyaret etti. Avusturya’nın Riyad Büyükelçiliği de Krallık’taki Suudi ve Avrupalı ​​ortaklarla çok çeşitli kültürel projeler uygulayarak ikili kültürel alışverişi geliştirmek için çalışıyor. Bu vesileyle, Viyana Üniversitesi’ndeki köklü arkeolojik misyonumuzun, Tebük bölgesindeki köy sahasında çalışmalarına yeniden başlandı.

-Körfez- Avrupa Bakanlar Konseyi toplantıları ne gibi sonuçlar doğurdu? Şu anda ortak bir proje yürütülüyor mu?

*Bu düzenli bakanlar düzeyindeki toplantılar, AB ile Körfez ülkeleri arasındaki stratejik işbirliğini güçlendirmeyi, koordine etmeyi ve genişletmeyi amaçlıyor. Ortaklığımız ticaret, enerji ve yeşil geçiş gibi karşılıklı çıkarları ilgilendiren birçok konuyu kapsamaktadır. Geçen yılki toplantı, Hamas’ın İsrail’e saldırısıyla aynı zamana denk gelen 7 Ekim’den hemen sonra Maskat’ta yapılmıştı. Bu koşullar altında olağanüstü bir toplantıydı. Ancak bu, Körfez ülkeleri ve Avrupa’nın hem İsrailliler hem de Filistinliler için iki devletli çözümü yeniden canlandırma konusundaki kararlılığını ortaya koydu. Hepimiz istikrarlı ve müreffeh bir Orta Doğu istiyoruz. Bu, aynı zamanda Arap ülkeleri ile İsrail arasında devam eden normalleşmeyi de içeriyor elbette.

-Donald Trump’ın, NATO’nun AB ülkelerine yaptığı yardımın, maddi tazminata bağlanması yönündeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*NATO’nun diğer tarafıyla ilgili açıklamaların özellikle seçim öncesi abartılmaması gerekiyor. Özellikle seçim öncesi dönemde ABD gibi küresel bir oyuncunun bile güçlü ortaklara ihtiyacı var ve Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik saldırganlığı göz önüne alındığında, birbirimize yakın durmamız her zamankinden daha önemli. Avusturya bu transatlantik ortaklığı güçlendirmeye tamamen kararlıdır. Biz NATO’da müttefik değiliz. Ancak demokratik değerler ve ortak çıkarlar çerçevesinde birleştiğimiz ABD ile yakın ilişkilerimize değer veriyoruz.

-Rusya karşısında Ukrayna’ya silahlı maddi desteğinize rağmen Rusya ile diyalog kapısının açık tutulmasını talep ediyorsunuz. Bunun sırrı nedir?

*Savaşlar nadiren savaş alanında, çoğunlukla da müzakere masasında biter. Bu amaçla, iletişim kanallarını sürdürmek için BM ve hem Rusya’nın hem de Ukrayna’nın bağlı olduğu Viyana merkezli Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı gibi diyalog platformlarına ihtiyacımız var. Bu en iyi haliyle klasik çoğulculuktur. Kendi dış politikamızın ‘yankı odalarına’ girme eğiliminin hayatlarımıza yönelik bir tehdit olduğuna inanıyorum. Elbette şu anda Rusya ile Ukrayna arasında yapıcı bir diyalog yürütmekten çok uzaktayız. Ağustos 2023’te Ulusal Güvenlik Koordinatörü düzeyinde Cidde toplantısını düzenleyen Suudi Arabistan gibi büyük aktörler de dahil olmak üzere tüm aktörlerin görüşmeye dahil edilmesinin önemli olduğunu düşünüyorum.

Ancak bir şey çok açık: Ukrayna müzakereleri Ukrayna olmadan yürütülemez. Rusya’nın egemen bir ülkeyi, neo-emperyalist güdüsüyle, bu ülkenin var olma hakkına sahip olmadığına inanarak işgal ettiğini unutamayız. Rusya’nın Ukrayna’ya karşı yürüttüğü yasadışı ve haksız saldırı savaşında uluslararası hukuku ve insancıl hukuku bariz bir şekilde ihlal etmesi karşısında Avusturya, siyasi açıdan tarafsız kalamaz ve kalmayacaktır. Ukrayna’yı ilk günden itibaren insani alanda güçlü bir şekilde destekledik. Ancak askeri tarafsızlığımız nedeniyle hiçbir zaman askeri teçhizat konusunda desteklemedik.

-Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının Avusturya’nın güvenliği ve ekonomisi üzerindeki etkisi nedir?

*Size bir örnek vereyim: Ukrayna’nın Lviv şehri Viyana’ya Avusturya’nın batı kesiminden daha yakın. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşının başlangıcından bu yana, yerinden edilmiş 107 bin Ukraynalı Avusturya’da kayıt altına alındı. Yaklaşık 70 bin kişi şu anda Avusturya’da ikamet ediyor ve 40 binden fazla kişi destek alıyor. Gördüğünüz gibi bu savaş sadece Avusturya’yı değil tüm Avrupa’yı etkiledi. Ancak bu bir Avrupa savaşı değil. Ancak etkileri küresel ölçeğe ulaştı. Küresel gıda fiyatlarını veya enerji güvenliğini düşünün. Rusya’nın yakın çevremiz olan Batı Balkanlar’da yarattığı istikrarsızlığa da tanık oluyoruz. Bu da endişeyle takip ettiğimiz bir diğer gelişme.

-Bazı tarafsız Avrupa ülkelerinin NATO’ya katılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

*Her ülkenin kendi tarihi ve kendi coğrafi konumu vardır. Rusya’nın doğrudan tehdidine ve Ukrayna’ya yönelik askeri saldırganlığına yanıt olarak Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya katılma kararına saygı duyuyoruz. Ancak Avusturya’nın durumu farklı. Askeri tarafsızlık ve Avrupa dayanışması güvenlik politikamızın ayırt edici özellikleridir ve biz buna çok değer veriyoruz. En önemlisi, hiçbir zaman siyasi ve ideolojik olarak tarafsız olmadık. Uluslararası hukuk kırmızı çizgimiz olmaya devam ediyor. BM Tüzüğü saldırıya uğradığında asla sessiz kalmayacağız. AB’nin onursal üyesi ve NATO’nun uzun vadeli ortağı olarak, kriz yönetimi görevlerinde kuvvetler ve polisle birlikte çalışmak da dahil olmak üzere, Avrupa ve ötesinde barış ve güvenliğe katkıda bulunmaya devam edeceğiz.

-Avusturya’nın Sudan krizi konusundaki tutumu nedir?

*Şu anda sorunlu alanlara inanılmaz derecede odaklanıyoruz. Ancak Ukrayna’da, Ortadoğu’da ve Sahel’de olup bitenlerin ortasında, çok endişe verici diğer gelişmeleri de unutmamalıyız. Sudan Silahlı Kuvvetleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki silahlı çatışma, Sudan’ı sivil halk için insani bir kabusa sürükledi. Her iki tarafı da saldırıları derhal durdurmaya, müzakere masasına dönmeye ve sivil yönetime sorunsuz ve hızlı bir geçişin önünü açmaya çağırıyoruz. Ancak aynı zamanda, ağır insan hakları ve insancıl hukuk ihlallerinin faillerinden, hangi savaşan gruba mensup olduklarına bakılmaksızın hesap sorulmalıdır.