Yapay zekanın sınav başarısı eğitimcileri yeni arayışlara yöneltti

"Durum giderek daha da zorlaşacak. Eğitim sistemini tepeden tırnağa yeniden düşünme zamanı"

Bu görsel, yazılı komutlardan görseller üreten yapay zeka algoritması Midjourney'de oluşturuldu (Independent Türkçe / Midjoruney)
Bu görsel, yazılı komutlardan görseller üreten yapay zeka algoritması Midjourney'de oluşturuldu (Independent Türkçe / Midjoruney)
TT

Yapay zekanın sınav başarısı eğitimcileri yeni arayışlara yöneltti

Bu görsel, yazılı komutlardan görseller üreten yapay zeka algoritması Midjourney'de oluşturuldu (Independent Türkçe / Midjoruney)
Bu görsel, yazılı komutlardan görseller üreten yapay zeka algoritması Midjourney'de oluşturuldu (Independent Türkçe / Midjoruney)

Çevirmenleri, yazarları ve tasarımcıları "işsiz bırakacağından" korkulan ChatGPT, her geçen gün el artırıyor ve tartışmanın içine farklı meslek gruplarını çekiyor.
ABD merkezli OpenAI firmasının geliştirdiği sohbet botu, yakın zamanda yapılan denemelerde prestijli hukuk, işletme ve hatta tıp sınavlarının birçok bölümünü geçmeyi başardı.
Son yılların en ses getiren yapay zeka araçlarından biri olan ChatGPT'nin yazdıkları halihazırda insanların yazdıklarından ayırt edilemez durumdaydı.
Öte yandan, sohbet botunun dünyanın dört bir yanında kabul gören zorlu sınavlarda başarı göstermesi, bazı uzmanlara göre, eğitim sisteminin gözden geçirilmesi gerekliliğini de doğurdu.

Geleceğin "iş insanları" makineler mi olacak?
ABD'nin en eski ve prestijli kurumlarından biri olan Pensilvanya Üniversitesi Wharton İşletme Okulu'ndan Prof. Dr. Christian Terwiesch, geçen hafta, ChatGPT'yle büyük yankı uyandıran bir deney yaptı.
Wharton'ın bitirme sınavına sokulan sohbet botunun en önemli bölümleri başarıyla tamamladığı görüldü.
Terwiesch, yaptığı deneyin sonuçlarını "Chat GPT3 Wharton MBA Derecesi Alır mı?" başlıklı makalesinde özetledi.
Açılımı "Master of Business Administration" (İşletme Yönetimi Yüksek Lisansı) olan MBA programları, iş insanlarına yönelik lisansüstü eğitim veren kurumları ifade ediyor.
Wharton da 142 yıllık tarihi boyunca birçok ünlü ismi ve iş insanını mezun etti. Bu kişiler arasında Donald Trump, Elon Musk ve yatırımcı Warren Buffet da yer alıyor.
Terwiesch'in yayımladığı makaleye göre, ChatGPT, özellikle operasyon yönetimi dersinde birçok öğrenciden daha iyi performans gösterdi. Operasyon yönetiminin, MBA programlarının en temel ve gerekli derslerinden olduğu biliniyor.

"Eğitim sisteminin gözden geçirilmesi gerekiyor"
Terwiesch, "ChatGPT, testlerden B ve B- arasında notlar aldı. Bunun işletme eğitimi için önemli etkileri olacak" ifadelerini kullandı.
Harf sisteminde en yüksek notun A olduğu düşünülürse sohbet botunun bu testlerde en yüksek ikinci notu aldığı anlaşılıyor.
Independent Türkçe'nin özel haberine göre, Michigan Üniversitesi Ross İşletme Okulu'ndan Prof. Dr. Jerry Davis, pazartesi günü meslektaşının bu deneyini tartışmak üzere fakültede bir toplantı düzenledi.
"Ben alarm zillerini çalanlardan biriyim" diyen Davis, Financial Times'a verdiği röportajda şu ifadeleri kullandı:
"Durum giderek daha da zorlaşacak. Eğitim sistemini tepeden tırnağa yeniden düşünme zamanı."

Geliştirilen araçlar işe yaramadı: Yazdığı makaleler ayırt edilemiyor
ChatGPT'nin arkasında, OpenAI'ın 2020'den beri üzerinde çalıştığı yapay zeka dil modeli GPT-3 var.
GPT-3, verileri işlemesini sağlayan 175 milyar parametreye sahip. Bu da onu şimdiye dek piyasaya sürülen en büyük dil modeli haline getiriyor. İkinci sırada ise Microsoft'un GPT-3'ten hemen önce tanıttığı Turing NLG adlı model geliyor. Bu da 17 milyar parametreye sahip.
GPT-3, 2021'den beri ABD'deki kullanıcılara açıktı. Bu yüzden öğrencilerin ödevlerini ve sınavlarını yapay zeka sayesinde geçtiğine dair haberler ChatGPT'nin yayımlanmasından önce gelmeye başlamıştı.
Ancak geçen yıl sonunda ChatGPT'nin de tüm dünyadan kullanıcılara açılması, bu haberleri de çoğalttı ve hızlandırdı. Böylece akademi camiası, yapay zekaya yazdırılan makalelerin nasıl tespit edilebileceğini tartışmaya başladı.
Son aftalarda ChatGPT'de yazılan yazıları tespit etmek, hilelerin ve intihallerin önüne geçmek üzere yeni araçlar da geliştiriliyor.
Örneğin, Princeton Üniversitesi bilgisayar bilimleri öğrencisi Edward Tian, bu amaçla GPTZero adlı bir başka yapay zeka algoritması geliştirmişti. Ancak yapılan denemeler, bu aracın da yeterince güvenilir sonuç vermediğini ortaya çıkarmıştı.

Öğrencilerden daha iyi olduğu için tespit etmek mümkün olabilir
Öte yandan, bu süreçte bazı akademisyenler, kendi öngörü yeteneklerine dayanarak birçok hileyi tespit etmeyi başardı. Örneğin Kuzey Michigan Üniversitesi'nden felsefe profesörü Antony Aumann, burka yasaklarıyla ilgili şüphe uyandıracak kadar tutarlı ve iyi yazılmış bir ödevin ChatGPT tarafından üretildiğini fark edebildi.
Aumann şüphelendiği makaleyi öğrenciye yeniden yazdırdı. Bunun ardından öğrenci, makaleyi yapay zekaya yazdırdığını itiraf etti.
Bazı akademisyenlere göre, en azından şimdilik ChatGPT'yi tespit etmenin tek yolu, akademisyenlerin hisleri. Zira yapay zeka çıktısı "makaleler fazla iyi yazılabiliyor".
Kadir Has Üniversitesi'nde Akademik İngilizce alanında dersler veren öğretim görevlisi Turgay Bayındır, ChatGPT'ye yazdırdığımız bir 5 paragraflık bir İngilizce makaleyi yorumlarken şöyle söylemişti:
"Bu aslında eksiği olmayan bir essay. İngilizcesi de çok iyi. Ama benim aklıma en azından ana dili İngilizce olmayan birinin bunu yazamayacağı geliyor."

Üniversitede yasaklar dönemi: Sözlü sınavlara dönüş başlayabilir
Londra'daki Imperial College İşletme Okulu'nun dekanı Francisco Veloso, "ChatGPT'den kurtulmak için" ciddi çalışmalar yaptıklarını söylüyor. Financial Times'a konuşan Francisco, yakında bununla ilgili politikalar geliştireceklerini belirtti:
El yazısı çalışmalara geri dönebiliriz. Bunun yanı sıra daha fazla sözlü sınava ve sınıf içi çalışmaya başvurabiliriz.
Bu arada sohbet botu ABD'nin New York kentindeki okullarda yasaklandı. Okullardaki internet bağlantılarında ve cihazlarda ChatGPT'ye erişim önceki haftalarda engellendi.
Yetkililer botun yanlış bilgi verebileceğini ve kopya için kullanılabileceğini, bu sebeple öğrencilerin eğitimine zarar vermesinden endişelendiklerini savunuyor.

Dil modellerinin "matematiği çok kötü"
Wharton'da yapılan deneyde aslında ChatGPT gibi araçların önemli bir açığı ortaya çıkarıldı.
Prof. Dr. Terwiesch,ChatGPT'nin operasyon yönetimi ve süreç analiziyle ilgili sorulara doğru ve analitik cevaplar verdiğini kanıtlamış olsa da, sohbet botunun sayısal becerilerinin çok sınırlı olduğu sonucuna vardı. Bu yüzden botun muhasebe sınavlarını geçmesi mümkün olmayabilir.
"Kelimelerin güzelliği karşısında şaşkına döndüm; özlü kelime seçimi, yapı… Bunlar kesinlikle harikaydı" diyen akademisyen, şöyle ekledi:
"Ama matematik çok korkunçtu. Dil ve sezgi doğru, fakat görece basit bir ortaokul matematiğini bile yapamamıştı."
Yapay zeka dil modellerinin matematikle imtihanını gündeme taşıyan bir diğer gelişme de gazetecilik alanında yaşanmıştı.
Önceki haftalarda, teknoloji sitesi CNET'in bir süredir gizlice yapay zeka yazımı haberler yayımladığı ortaya çıkmıştı. Dahası bu haberlerin yanlış bilgiler içerdiği tespit edilmişti.
Özellikle ekonomi haberlerindeki faiz hesapları fazla abartılıydı ve okuru yanlış yatırıma yönlendirme potansiyeline sahipti.
Bu durum, yapay zeka araçlarının matematikle ilgili bir sorunu olduğu fikrini doğururken, CNET de haberlere "Yapay zeka tarafından yazılmıştır" uyarısı eklemeye ve yanlışlıkları düzeltmeye başladı.

ABD'deki Tıbbi Lisans Sınavı'nda da iyi performans gösterdi
ChatGPT'nin matematiği kötü ama biyoloji bilgisi için aynı şey söylenemiyor. Zira sohbet botu ABD'deki Tıbbi Lisans Sınavı'nda da birçok bölümü geçmeyi başardı.
Ülkedeki tüm tıp fakültesi mezunları, lisans sahibi olmak ve çalışmaya başlamak için üç bölümden oluşan bu sınavı vermek zorunda.
ChatGPT'yi bu sınava tabi tutan bir grup araştırmacı, botun bazı testlerde sınavı geçme eşiğine ulaştığını, bazı testlerde de bu eşiğe çok yaklaştığını duyurdu.
Öte yandan bu durum, tıp dünyasını alarma geçirmiş gibi görünmüyor. Hatta bazı uzmanlar bu gelişmelerden memnuniyet duyuyor. Buna göre, ChatGPT gibi büyük dil modelleri, doktorlara karar verme sürecinde yardımcı olma potansiyeline sahip.
Örneğin, Ansible Health adlı bir klinikteki doktorlar, hastaların durumlarını daha iyi anlamak için karmaşık tıbbi raporları basitleştirmek gibi görevlerde ChatGPT'yi denemeye şimdiden başladı.

Google'ın yapay zekasının tıp bilgisi doktorlarla aynı seviyede
Bu arada OpenAI'ın en büyük rakiplerinden Google'ın geliştirdiği yapay zeka araçları da özellikle tıp alanında adından sıkça söz ettiriyor.
Şirketin sıkça sorulan tıbbi soruları yanıtlaması için geliştirdiği Med-PaLM adlı sohbet aracının cevaplarıyla doktorların yanıtları hemen hemen aynı oranda doğru çıktı.
Sohbet botuna sorular yönelten bir grup araştırmacı, gelen yanıtların yüzde 92,6’sının doğru olduğunu kaydetti. Aynı sorular bir de doktorlara yöneltilince onlardan gelen yanıtların da yüzde 92,9 oranında tatmin edici olduğu görüldü.

Bilimsel makalelerde yazar olmaya başladı
Bilim dünyasının önemli bir bölümü ChatGPT gibi dil algoritmalarını kabullenmeye şimdiden hazır. Bilimsel dergi editörleri, araştırmacılar ve yayıncılar artık bu tür araçları yazar olarak kabul etmenin ve onlardan alıntı yapmanın uygun olup olmadığını tartışıyor.
İsveçli araştırmacı Almira Osmanoviç Thunstrom, Temmuz 2022'de  GPT-3'le ilgili bir akademik makale hazırlamıştı. Hakem onayına sunulan makalede GPT-3'ün kendisi de yazar olarak yer almıştı. Öte yandan, "GPT-3, asgari düzeyde insan girdisiyle kendi başına akademik bir makale yazabilir mi?" başlıklı makale halen hakem onayından geçmedi.
Nurse Education in Practice adı bilimsel dergide bu ay yayımlanan bir başyazıda da ChatGPT'nin, Birleşik Krallık Manchester Üniversitesi'nden Siobhan O'Connor'la birlikte ortak yazar olduğu görüldü. Ancak derginin baş editörü Roger Watson, bu durumun gözden kaçtığını ve yakında düzeltileceğini açıkladı.
Bunun yanı sıra Hong Kong merkezli ilaç keşif şirketi Insilico Medicine'in CEO'su Alex Zhavoronkov da ChatGPT'yi geçen ay Oncoscience adlı bilimsel dergide yayınlanan bir makalenin ortak yazarı olarak gösterdi. Zhavoronkov, ChatGPT'nin önceki nesil yapay zeka araçlarından çok daha iyi yazdığını belirtiyor.
Bu konuda yayıncılar ve bilim insanları arasında çetin bir tartışma yürüyor. Zira birçok yayıncı, yapay zeka araçlarının yazar olarak görülemeyeceği ve hatta intihal sayılabileceği görüşünde.
Prestijli akademik dergi Science'ın genel yayın yönetmeni Holden Thorp, "Yapay zekanın yayınladığımız bir makalede yazar olarak yer almasına izin vermeyiz" diyor:
"Yapay zeka tarafından üretilen metnin uygun alıntı yapılmadan kullanılması intihal olarak kabul edilir."

Yapay zekalı avukatlara hazır olun
Yapay zeka tartışmasının önemli bir ayağını da hukukçular yürütüyor. Çünkü davaların açılması ve işleme konması gibi işlemlerde yapay zeka teknolojisi bir süredir kullanılıyor. Hatta Çin'in başkenti Pekin'de internet mahkemeleri ve bahsi geçen süreçlerle ilgilenen bir sanal hakim bile var.
Bu arada yapay zeka, ABD'de şubat ayında görülecek bir trafik cezası davasında tarihte ilk kez sanık avukatı olmaya hazırlanıyor. Sanığa duruşma sırasında kulaklık aracılığıyla danışmanlık yapması beklenen araç, mahkemedeki argümanları dinleyecek ve sanığın verebileceği en iyi cevapları analiz edecek. Akıllı telefon üzerinde çalışan teknoloji, sanığın kimliğini gizli tutan DoNotPay adlı bir teknoloji girişimi tarafından tasarlandı.
Teknoloji meraklıları heyecanla bu davanın sonucunu beklerken, uzmanlık yelpazesini genişleten ChatGPT de ABD'deki Baro Sınavı'nın çoktan seçmeli kısmını geçmeyi başardı.
Baro Sınavı, hukuk fakültesi mezunlarının mesleklerini resmen icra edebilmeleri için geçmeleri gereken, üç bölümlü bir sınav. ChatGPT bu sınavın MBE adı verilen ilk bölümünde yüzde 50 başarı elde etti.

ChatGPT'nin rakibi de hukuk ve ekonomi sınavlarından geçer not aldı
Hukuk ve ekonomi sınavlarında önemli dereceler elde eden tek yapay zeka aracı ChatGPT de değil.
Araştırma firması Anthropic'in geliştirdiği Claude AI, sınavı cevaplayanın ismine bakılmadan not verilen bir hukuk ve ekonomi sınavında "ucu ucuna geçer not" alırken, sınavı değerlendirenler bunun "birçok insan adaydan daha iyi" olduğunu söylüyor.
Dikkat çeken deneme, George Mason Üniversitesi'nde yapıldı. Ancak öğretim üyesi Alex Tabarrok, Claude AI'ın en iyi insan öğrencilere kıyasla kayda değer kusurları olduğunu belirtiyor.

GPT-4 karşısında ne yapacağız?
Kısa süre önce Microsoft'la 10 milyar dolarlık anlaşmaya imza atan OpenAI, halihazırda GPT-4 adını verdiği yeni sürüm üzerinde çalışıyor.
ChatGPT'yle ilgili eleştirileri ve geri bildirimleri toplayan firma, GPT-4'ü geliştirirken bunları da göz önüne aldıklarını belirtiyor.
Bu arada GPT-3 karşısında bile dehşete düşmüş olan akademi camiasının, GPT-4 karşısında ne yapacağı da merak konusu.
OpenAI CEO'su Sam Altman ise, GPT-4'ten korkmanın yersiz olduğunu ima ediyor:
"İnsanlar hayal kırıklığına uğramak için yalvarıyor ve uğrayacaklar da. Yapay Genel Zeka seviyesine ulaşmadık ama bizden bekledikleri bu."
Yapay genel zeka (YGZ), bir insanın yapabileceği herhangi bir zihinsel görevi başarıyla gerçekleştirebilecek varsayımsal makineler için kullanılan bir niteleme.
Önde gelen yapay zeka araştırmacıları, YGZ'nin ortaya çıkmasının insanlık için varoluşsal bir felaketle sonuçlanabileceğini düşünüyor.
 
Yararlanılan kaynaklar: Financial Times, Livemint, Futurism, VICE News, The Verge, Nature, StrictlyVC



Hindistan ve Pakistan nükleer silahlarının hikayesi

Hindistan-Pakistan çatışması (Shutterstock)
Hindistan-Pakistan çatışması (Shutterstock)
TT

Hindistan ve Pakistan nükleer silahlarının hikayesi

Hindistan-Pakistan çatışması (Shutterstock)
Hindistan-Pakistan çatışması (Shutterstock)

Muhammed Mansur

Hindistan ve Pakistan'ın 1947 yılında ayrılmasından bu yana iki ülke arasındaki ilişkiler gerginliğini korurken, geçici bir ateşkes ile kalıcı çatışma arasında gidip gelmeye devam etti. Keşmir meselesi başından beri sönmeyen bir kıvılcım olurken, defalarca çatışmaya ve ciddi diplomatik krize yol açtı. Ancak bugünkü gerilimi benzersiz ve tehlikeli kılan, uzun bir geçmişi olan bu çatışmanın her iki tarafın da nükleer silahlara sahip olduğu gerçeğiyle birleşmesi. Bunun da işlerin kontrolden çıkması halinde nereye varabileceği sorusunu beraberinde getirmesidir.

Çeyrek asrı aşkın bir süre önce, 1998 yılının mayıs ayında Racistan'daki Pokhran Test Sahası yakınlarındaki sıcak ve kuru Tar Çölü'nün derinliklerinde Hindistan, 'güç' anlamına gelen 'Operasyon Shakti’ kod adıyla nükleer silah sahibi ülkeler kulübüne resmen girdi.

Hindistan, Güney Asya'daki güvenlik dengelerini sarsan ve uluslararası tepkilere yol açan bir hamleyle beş nükleer bomba patlattı.

Hindistan'ın nükleer programının kökleri, genç bir fizikçi olan Homi K. Bhabha'nın Tata Sanayi Grubu'nun yardımıyla Tata Temel Araştırma Enstitüsü'nü (Tata Institute of Fundamental Research/TIFR) kurduğu 1945 yılına kadar uzanıyor. Pakistan-Hindistan bölünmesinden sonra hükümet, 1948 yılında Atom Enerjisi Yasası ile nükleer programın ilk yasal adımlarını attı ve ardından Hindistan Atom Enerjisi Komisyonu'nu (AECI) kurdu.

Hindistan 1974 yılında ‘Gülümseyen Buda’ kod adlı ilk yeraltı nükleer denemesini gerçekleştirdi. Bu testin her ne kadar ‘barışçıl’ olduğu söylense de uluslararası endişelere ve Yeni Delhi ile nükleer iş birliğine kısıtlamalar getiren Nükleer Tedarikçiler Grubu'nun (NSG) kurulmasına yol açtı.

Uluslararası baskı

Takip eden on yıllar boyunca Hindistan'ın nükleer programı, özellikle Homi K. Bhabha'nın ölümüyle birlikte uluslararası baskı ve yaptırımlardan ve iç siyasi istikrarsızlıktan zarar gördü. Yine de Hindistan nükleer altyapısını inşa etmeye devam etti ve 1980'li yıllarda Ebubekir Zeynelabidin Abdulkelam ve Rajagopala Chidambaram gibi bilim adamlarının çabaları sayesinde füze geliştirme ve uranyum zenginleştirme için paralel programlar başlattı.

Hindistan 1990'lı yıllarda çok sayıda nükleer bomba yapmak için yeterli malzeme ve bileşene sahipti, ancak yeni bir deneme yapmadı. 1998 yılında Atal Bihari Vajpayee’nin lideri olduğu Hindistan Halk Partisi’nin (Bharatiya Janata Partisi/BJP) iktidara gelmesiyle her şey değişti. Vajpayee, Hindistan'ı nükleer silahlarla donatma niyetini açıkça ifade ederek bunu bir ‘egemen hak’ ve ‘savunma ihtiyacı’ olarak değerlendirdi.

1990'lar kararlı bir tutumun hâkim olduğu yıllardı. 1998 yılında Hindistan nükleer denemelerini gerçekleştirdikten sonra Pakistan'ın cevabı gecikmedi.

Ancak uluslararası tepki gecikmedi. ABD, Japonya ve diğer ülkeler, vakit kaybetmeden Hindistan’a ekonomik yaptırımlar uyguladı. Çin bölgede bir nükleer silahlanma yarışından duyduğu endişeyi dile getirdi.

Hindistan'ın komşusu ve geleneksel rakibi Pakistan, 28 Mayıs 1998 tarihinde Chagai Tepeleri'nde birkaç deneme yaparak komşusunun bu hamlesine hemen karşılık verdi ve nükleer güçler kulübüne girdiğini resmen ilan etti. Bu sadece bir güç gösterisi değil, 1971 yılında Bangladeş'in ayrılmasıyla başlayan ve ülke tarihinin en büyük yenilgilerinden birinin ardından gelen uzun bir sürecin zirve noktasıydı.

Sind eyaletinin Haydarabad kentinde toplanan ve Hindistan karşıtı bir protesto gösterisi sırasında Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin kuklasını yakan protestocular, 9 Mayıs 2025 (AFP)Sind eyaletinin Haydarabad kentinde toplanan ve Hindistan karşıtı bir protesto gösterisi sırasında Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin kuklasını yakan protestocular, 9 Mayıs 2025 (AFP)

Pakistan’ın nükleer silahlarla olan hikayesi 20 Ocak 1972'de Başbakan Zulfikar Ali Butto’nun Multan şehrinde üst düzey bilim adamları ve mühendisleri bir araya getirmesiyle başlar. Pakistan'ın Hindistan ile bir “caydırıcılık dengesi” olmadan hayatta kalamayacağını ilan etti. Butto, açık sözlülükle “Gerekirse ot yeriz ama bomba yapacağız” ifadelerini kullandı. Böylece Pakistan'ın nükleer programı resmen doğmuş oldu.

Nükleer fizikçi Munir Ahmed Han, Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı'ndaki (UAEA) görevinden döndükten sonra, Pakistan Atom Enerjisi Komisyonu'nu (PAEC) yönetmekle görevlendirildi, ancak PAEC çok geçmeden özellikle gerekli bölünebilir malzemenin üretilmesi konusunda büyük teknik zorluklarla karşılaştı. Hollanda'daki uranyum zenginleştirme tesislerinde çalışmış bir metalürji mühendisi olan Abdulkadir Han'ın ismi burada ortaya çıktı. Han, ülkesine santrifüj uranyum zenginleştirme alanında önemli bilgiler ve teknikleri kazandırdı.

Hükümetin tam desteğiyle daha sonra Pakistan'ın ana nükleer araştırma kurumu haline gelecek olan Kahuta tesisini kuran Han, PAEC ile birlikte nükleer programın geliştirilmesinde iki paralel hat oluşturdu. Han'ın, dönemin Cumhurbaşkanı General Muhammed Ziya-ül Hak'a gönderdiği bir mektuba göre Pakistan 1984 yılında geniş, ağır gözetime ve Batı ülkelerinin uyguladığı yaptırımlara rağmen yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum üretmeyi başararak nükleer silaha sahip oldu.

1990'lar kararlı bir tutumun hâkim olduğu yıllardı. 1998 yılında Hindistan nükleer denemelerini gerçekleştirdikten sonra Pakistan'ın cevabı gecikmedi. Aynı ay içinde Pakistan ülkenin batısındaki Chagai Çölü'nde beş nükleer bomba denemesini aynı anda yaptı. İki gün sonra da Haran Çölü'nde altıncı denemeyi gerçekleştirdi. Bu, Pakistan'ı dünyada nükleer silah geliştiren ve deneyen yedinci ülke haline getirerek bölgesel gerilimi arttırdı ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) 1172 sayılı kararla kınamasına yol açtı.

Hindistan'ın plütonyumu, Pakistan'ın uranyumu

Hindistan ve Pakistan’ın nükleer devletler kulübüne girmelerinden sonra bu iki ülkenin kapasiteleri ve hangi ülkenin daha üstün olduğu konusundaki tartışmalar hiç bitmedi. Her iki ülke de nükleer denemelerini aynı yılın aynı ayında gerçekleştirmiş olsa da iki program arasındaki teknolojik farklılıklar başından beri vardı ve bugün de devam ediyor.

Hindistan orta ve uzun menzilli balistik füzelerin yanı sıra nükleer füze fırlatabilen denizaltılardan oluşan geniş bir cephanelik geliştirerek kara, deniz ve havayı kapsayan üç boyutlu bir caydırıcılık kabiliyetine sahip oldu.

Hindistan, nükleer programını, nükleer silah tasarımında daha yüksek teknik kabiliyet ve hassasiyeti yansıtan bir seçim olarak nükleer araştırma reaktörlerinden elde edilen plütonyum temelinde geliştirdi. Buna karşın Pakistan, Kahuta Santrifüj Tesisi’nde üretilen yüksek oranda zenginleştirilmiş uranyum kullandı. Teknik olarak, plütonyum savaş başlıkları için boyut ve ağırlık açısından daha verimli, ancak teknik olarak işlenmesi daha zor.

Kanıtlar, Hindistan'ın hidrojen termobarik bomba tasarımına odaklandığını gösteriyor. Hindistan, 1998 yılında yapılan bir testte bu bombanın kullanıldığını duyurmuş olsa da tam ölçekli testin başarısı konusunda şüpheler söz konusu. Termonükleer bomba fisyondan sonra nükleer füzyona dayanır ve Pakistan'da olduğu gibi muazzam bir patlama gücü sağlar. Pakistan sadece fisyon bombalarını ve bazı geliştirilmiş bombaları test etti, ancak henüz termal bir silaha sahip olduğunu ilan etmedi.

Plütonyum ve uranyum bombaları arasında bölünebilir maddenin türünde ve kullanılan patlatma yönteminde farklar söz konusu. Hiroşima'ya atılan bomba gibi uranyum bombaları uranyum-235 adlı madde temelinde geliştirilmiştir ve ‘top’ olarak bilinen nispeten daha basit bir tasarıma sahiptir. Burada iki kritik altı kütle hızla birbirine itilerek bir patlama meydana getirilir. Uygulanması nispeten kolay olsa da büyük miktarda saf zenginleştirilmiş uranyuma ihtiyaç duyulur.

Buna karşılık Nagazaki'ye atılan ‘Fat Man’ (Şişman Adam) bombası gibi plütonyum bombaları, plütonyum-239 maddesi temelinde geliştirilir ve plütonyumun son derece koordineli patlayıcılar kullanılarak kritik kütleye sıkıştırıldığı ‘patlama’ olarak bilinen daha karmaşık bir tasarım gerektirir. Bu da daha küçük boyutta daha güçlü ve verimli bombaların yapılmasına olanak sağlar. Ancak son derece gelişmiş mühendislik teknolojisine ihtiyaç duyar. Plütonyum ayrıca daha radyoaktif bir maddedir. Kalıplanması ve depolanması daha zor. Bu da onu fiziksel ve güvenlik açısından zor bir maddeye dönüştürüyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre bununla birlikte, yüksek yoğunluğu ve daha küçük boyutlarda daha büyük patlamalar üretme kabiliyeti nedeniyle modern silah tasarımlarında tercih ediliyor.

İslamabad, kısa menzilli Nasr füzesi gibi taktik nükleer silahların kullanılmasının, özellikle Hindistan'ın sayısal ve lojistik üstünlüğüne ayak uyduramaması çerçevesinde konvansiyonel bir savaş durumunda Hindistan'ın olası bir ilerlemesini durdurmanın tek yolu olabileceğine inanıyor.

Hindistan orta ve uzun menzilli balistik füzelerden oluşan geniş bir cephaneliğin yanı sıra nükleer füze fırlatabilen denizaltılar geliştirerek kara, deniz ve havayı kapsayan üç boyutlu bir caydırıcılık kabiliyetine sahip oldu. Buna karşılık Pakistan, Şahin ve Ghauri gibi etkili, ancak daha kısa menzilli, daha az çok yönlü bir füze sistemine sahip. Bu da uzun menzilli caydırıcılıktan ziyade hız ve anında karşılık verme yaklaşımını ön plana çıkarıyor.

Hindistan’ın üstünlüğü

BM Silahsızlanma İşleri Ofisi’ne (UNODA) göre Hindistan yaklaşık 172, Pakistan ise yaklaşık 170 nükleer savaş başlığına sahip. Bu sayısal yakınlığa rağmen, her iki tarafın nükleer doktrini, kullandığı teknoloji ve stratejik yönelimleri önemli ölçüde farklılık gösteriyor. Bu da aralarındaki dengeyi kırılgan hale getiriyor.

Hindistan kamuoyu önünde ‘ilk adımı atmama’ politikasını benimsiyor. Yani nükleer bir saldırıya karşılık vermedikçe nükleer silah kullanmayacağını taahhüt ediyor. Ancak Yeni Delhi hükümetinin üst düzey bazı isimleri son zamanlarda bu doktrinin gözden geçirilebileceğinin sinyallerini verdi. Pakistan ise böyle bir politikayı benimsemeyi kategorik olarak reddederken, varoluşsal bir tehdit algılaması halinde nükleer silahları önleyici olarak kullanma hakkını savunuyor.

İslamabad, kısa menzilli Nasr füzesi gibi taktik nükleer silahların kullanılmasının, özellikle Hindistan'ın sayısal ve lojistik üstünlüğüne ayak uyduramaması çerçevesinde konvansiyonel bir savaş durumunda Hindistan'ın olası bir ilerlemesini durdurmanın tek yolu olabileceğine inanıyor.

Nükleer silahlar dışında, Pakistan sadece 560 bin askere sahipken Hindistan, 1,24 milyondan fazla askeriyle konvansiyonel kabiliyetlerde askeri üstünlüğe sahip.

İslamabad'da düzenlenen Pakistan Milli Günü geçit töreni sırasında Nasr (sağda) ve Babur (solda) füzelerini taşıyan askeri araçların üstünden selam veren Pakistan askerleri, 23 Mart 2022 (AFP)İslamabad'da düzenlenen Pakistan Milli Günü geçit töreni sırasında Nasr (sağda) ve Babur (solda) füzelerini taşıyan askeri araçların üstünden selam veren Pakistan askerleri, 23 Mart 2022 (AFP)

Hindistan, ithalata bağımlılığın azaltılmasına ve modernizasyona odaklanarak 2025-2029 yılları için 415,9 milyar dolarlık devasa bir savunma bütçesi ayırdı. Buna karşın Pakistan, içerideki ve sınır güvenliği alanındaki zorunluluklar nedeniyle 2028 yılında sadece 10 milyar dolara ulaşması beklenen savunma bütçesiyle daha mütevazı ilerliyor.

Hindistan 220'den fazla Rus yapımı Suhoy Su-30 MKI çok amaçlı savaş uçağı ve 36 gelişmiş Fransız yapımı Rafale savaş uçağı ile sayısal ve niteliksel olarak Pakistan karşısında üstün bir konuma sahip. Pakistan ise Pekin ile ortaklık kurarak Hindistan'ın üstünlüğünü dengelemek amacıyla JF-17 ve J-10C gibi Çin yapımı savaş uçaklarına ve bazı eski Amerikan yapımı F-16'larına güveniyor.

Hindistan, başta Rus yapımı T-90 tankı ve kendi yapımı Arjun tankı olmak üzere çok çeşitli bir tank filosunun yanı sıra, K9A1 gibi modern obüslere sahip. Öte yandan Pakistan, neredeyse tamamen Khalid ve VT-4 gibi Çin tanklarından oluşan bir tank filosuna sahip ve Amerikan M109 silahlarını kullanıyor. Hindistan ise Rus yapımı S-400 ve İsrail yapımı Barak-8’den oluşan ikili hava savunma sistemine sahip. Buna karşın Pakistan’ın aradaki teknolojik farkı azaltmak amacıyla edindiği uzun menzilli HQ-9 ve orta menzilli LLY-80 gibi Çin yapımı hava savunma sistemleri var.

Hindistan iki uçak gemisi, nükleer ve hücum denizaltıları ile çok sayıda destroyer ve fırkateynden oluşan güçlü bir donanmaya sahipken, Pakistan’ın uçak gemisi olmayan sınırlı bir donanması var. Donanmanın envanterinde eski Fransız Agusta denizaltıları ile bazı Çin yapımı fırkateynler bulunuyor.

Hindistan’ın hava ve deniz kuvvetlerindeki üstünlüğüne ve daha geniş bir askeri üs ve tesis ağına sahip olmasının yanında bu üstünlüğü, paradoksal bir şekilde, Pakistan'ın erken nükleer saldırı seçeneğini sürdürmesinin ana nedenlerinden biri. Çünkü İslamabad, kısa menzilli Nasr füzesi gibi taktik nükleer silahların kullanılmasının, özellikle Hindistan'ın sayısal ve lojistik üstünlüğüne ayak uyduramaması nedeniyle konvansiyonel bir savaş durumunda Hindistan'ın olası bir ilerlemesini durdurmanın tek yolu olabileceğine inanıyor.