Biden, İran nükleer anlaşmasını ‘öncelikleri’ arasından çıkardı mı?

Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar: İran anlaşmaya dönmek yerine Rusya ile Çin'in kollarına atılmayı tercih ediyor

Geçen salı günü İsrail semâlarında yapılan ortak tatbikatlar sırasında bir savaş uçağı filosuna liderlik eden bir ABD bombardıman uçağı (AP)
Geçen salı günü İsrail semâlarında yapılan ortak tatbikatlar sırasında bir savaş uçağı filosuna liderlik eden bir ABD bombardıman uçağı (AP)
TT

Biden, İran nükleer anlaşmasını ‘öncelikleri’ arasından çıkardı mı?

Geçen salı günü İsrail semâlarında yapılan ortak tatbikatlar sırasında bir savaş uçağı filosuna liderlik eden bir ABD bombardıman uçağı (AP)
Geçen salı günü İsrail semâlarında yapılan ortak tatbikatlar sırasında bir savaş uçağı filosuna liderlik eden bir ABD bombardıman uçağı (AP)

Başkan Biden yönetiminin ‘İran'la nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmaya yönelik müzakerelere dönmenin artık bir öncelik olmadığı’ şeklinde bir süredir devam eden vurgulamaları bu anlaşmanın ‘öldüğünün’ gerçek bir göstergesi mi, yoksa yönetimin gerçek tutumunu yansıtmayan gelip geçici ifadeler mi? Biden yönetimi, İran'daki halk protestolarına desteğin öncelik haline geldiğini ifade ederek geçtiğimiz günlerde bir yaptırım paketi açıklayan ve İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu (DMO) terör örgütü olarak sınıflandırmayı inceleyen Avrupa Birliği (AB) ile birlikte rejim yetkililerini cezalandırma amaçlı bir baskı kampanyası yürüttüğünü söylüyor.
Eğer bu doğruysa, öncelik nükleer anlaşmayı yeniden canlandırmak değilse, ABD'nin İran Özel Elçisi Robert Malley’in geçen hafta İran'ın Birleşmiş Milletler (BM) Büyükelçisi ile yaptığı gizli görüşmenin mantıklı açıklaması nedir?
Bazı analistler, İran'ın Rusya'nın Ukrayna'ya açtığı savaşa müdahale ederek bir ‘hata’ yapmış olabileceğini ve bunun nükleer müzakerelerin durdurulmasını ve hatta iptal edilmesini hızlandırmış olabileceğini söylüyor. Nitekim ABD’li ve Batılı yetkililerin vurgulamalarına göre önceki ‘teklifleri’ reddeden Tahran'dı.
Analistler, İran müdahalesinin, Ukrayna işgalinin bir sonucu olarak ortaya çıkan yeni uluslararası dengelere karşı Washington'un duruşunu yanlış değerlendirmesi neticesinde Tahran'ın hesaplarında yaptığı stratejik bir ‘hata’ olabileceği görüşünde. Ancak Biden yönetiminin Washington'un müttefikleri ve ortaklarının fikir ayrılığına rağmen nükleer anlaşmaya geri dönme ısrarı, bu dönüşün tehlikesini gösteriyor. Bazıları bunun Tahran'a bölgedeki ve dünyadaki istikrarsızlaştırıcı politikalarını devam ettirmesi için daha fazla imkan sağlayacağını düşünüyor, ki aslında bu Biden yönetiminin kendisinin de uyarıda bulunmaya devam ettiği bir mesele.

Rusya ve Çin'in kollarında
Washington merkezli Demokrasileri Savunma Vakfı'nın (FDD) kıdemli danışmanlarından Richard Goldberg, 'önceliğin' azalmasından söz edilmesinin, İran'ın pozisyonundaki bir değişikliğin farklı bir önceliğe yol açabileceğini gösterdiğini söylüyor. Goldberg, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada “Bu, konunun masaya yatırılmamasının sebebinin aslında Tahran'ın şu ana kadar anlaşmaya yanaşmaması olduğu anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.
Goldberg “İran'a uygulanan BM yaptırımlarına geri dönüldüğü görülmedikçe anlaşma masada kalacak” dedi.
Malley’in İranlı yetkililerle yaptığı gizli görüşmeler hakkında Goldberg “Olası bir nükleer anlaşma hakkında mesajlar vermek, rehine müzakereleri veya Siamak Namazi davası gibi mahkum takası ile ilgili mesajları sürdürmek ya da Tahran ile Moskova’nın arasını açmaya çalışmak gibi bu görüşmelerin yapılmasının birkaç muhtemel sebebi var. Tam olarak bilmiyoruz ancak şüphe uyandırıyor ve rejime ‘Bakın ABD’liler bizimle konuşuyor’ diyerek protestoları zayıflatma fırsatı veriyor” yorumunda bulundu.
Goldberg, İran'ın Ukrayna savaşına müdahalesinin en olası nedeninin ‘çoğu ABD’li gözlemcinin bir çıkış noktası olarak kabul edemediği bir neden’ olduğunu; yani İran’ın ‘artık bir nükleer anlaşma yapmak yerine kendisini Rusya ve Çin’in kollarına atmak istemesi’ olduğunu söyledi. Goldberg “İran Rusya’ya yardım ederek ne kaybetti? Şu ana kadar hiçbir şey” dedi. BM yaptırımlarına geri dönüş yok, askeri güç kullanma tehdidi yok ve Washington ile Brüksel'de bir anlaşmaya varma ‘çaresizliğinde’ de bir değişiklik yok. Zira bir ateşkes anlaşması için çabalamak, askeri güç kullanımını gerektirebilecek yakın bir krizle yüzleşmekten daha kolay.

Diplomatik kanallar
Washington Yakın Doğu Politikaları Enstitüsü Araştırma Direktörü Patrick Clawson, anlaşmanın artık bir öncelik olmadığı veya öldüğü şeklindeki açıklamaların, 'ABD hükümetinin İran'ın nükleer programı ile ilgili diplomasi trafiğini durduracağı' anlamına gelmediğini söyledi. Clawson, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda şu ifadeleri kullandı:
“ABD hükümeti, beş daimi üyeyle ortak bir cepheyi (mümkün olduğunca) korumaktan başka bir sebep olmazsa bu diplomasiyi sürdürecektir. İranlılar ABD hükümetinin temsilcileriyle gizli bir toplantı yapmayı kabul ediyorsa bu, ABD yetkililerinin hala iletişim kurabildiği ve dinleyebildiği anlamına geliyor. Diplomatların yaptığı şey budur.”
Clawson “İranlılar beklenmedik bir şekilde anlaşmayı yeniden canlandırma konusunda ciddi bir teklif sunarsa, Biden yönetimi ve Avrupalılar ne yapmaları gerektiğini tartışacaklar” dedi. Tek bir şeyin net olduğuna işaret ederek ‘hem Biden ekibi hem de Avrupalıların, İranlılardan geçen Ağustos ayında üzerinde uzlaşılanlardan daha fazlasını istediğini’ kaydetti. Özellikle İranlıların birçok davranışı ışığında daha fazla denetim aracına ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) ile çalışmaya ihtiyaç duyulacağını vurguladı.
Clawson öte yandan ‘Biden’ın ekibinin, ABD’lilere Trump'tan çok farklı olduklarını, anlaşmadan çekilmekle hata yaptığını ve ekibin Trump'ın yaptığı hataları düzeltebileceğini göstermek istediğini’ belirtti. İran'ın bir Avrupa savaşına müdahil olmasını cüretkar bir adım olarak nitelendiren Clawson “Bunun açıklamalarından biri, İranlıların Avrupalıların nasıl tepki vereceğini yanlış değerlendirdikleri yönünde olabilir. Ancak benim yorumum şu ki, İranlılar Avrupa ile pek ilgilenmemeye karar verdiler. Zira ABD karşı çıktığı sürece Avrupa’nın onlara bir yardımcı dokunmayacak. Avrupa'da ihtiyaçları olan pek bir şey yok” dedi.

Malley’in görevden alınması
Öte yandan Amerikan Girişimcilik Enstitüsü’nün kıdemli danışmanlarından Michael Rubin, Biden’ın ‘önceliğin’ değiştiğinden bahsederken samimi olmadığını söylüyor. Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda Rubin şu açıklamada bulundu:
“Biden, anlaşmanın öldüğünü söylerse anlaşmayı eleştirenlerin, yönetiminin İran ile ilgili yaptıklarını önemsemeyi bırakacaklarını düşünüyor. Bu sırada Özel Elçi Robert Malley müzakerelerde ilerlemeye devam ediyor ve İran'ın BM Büyükelçisi’yle iletişimi sürdürmek için görüşüyor (...) Anlaşma gerçekten ölürse veya Biden'ın politikası gerçekliğe göre ayarlanacak olursa, Malley'i görevden alma veya onu yeni şartlar ile görevlendirme zamanı gelmiş demektir. Özetle, Biden'ın ağzından çıkan tek bir kelimeye inanmıyorum.”
Rubin’e göre 2009'da dönemin ABD Başkanı Barack Obama İran rejimiyle anlaşmak istediği için protestocuları görmezden geldi. Ne yazık ki, bugün tarih tekerrür ediyor gibi görünüyor. İran rejimi yetkililerine kesik kesik yaptırımlar uygulansa da, bu, eski Dışişleri Bakanı Mike Pompeo'nun uyguladığı ‘azami baskı’ politikası ile karşılaştırıldığında hiçbir şey. Rubin, Tahran'ın hesaplarına göre bunun bir zafer olduğunu söyledi. Zira İranlılar Rusya ile ilişkilerini güçlendiriyorlar. Ayrıca, özellikle İran Hava Kuvvetleri'ndeki çoğu savaş uçağının ortalama yaşının şu anda 40'ı aştığı göz önüne alınırsa, yeni Rus uçakları satın almalarını sağlayacak ve oldukça ihtiyaçları olan para veya krediyi elde edebilirler.
Rubin, Robert Malley ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan'ı hedef alarak “Açıkçası Malley’in annesi Cezayir'de İhvan-ı Müslimin (Müslüman Kardeşler) ile çalışıyordu. Babası Mısır'da aşırı sol görüşlü bir sosyalistti ve Soğuk Savaş sonrası durumun bunu değiştirmesine izin vermeyecekti” ifadelerini kullandı. Sullivan konusunda ise şu yorumda bulundu:
“İranlılarla gizli müzakerelere girmeye karar verdiğinde nispeten kıdemsiz bir çalışandı. Çoğu analist, İranlıların onunla oynadığını ve Hillary Clinton'u kandırmaya çalıştıklarını fark etti. Dünyanın nasıl işlediğini bilmiyordu. Tıpkı Dennis Ross'un Yaser Arafat'la konuşarak yaptığı gibi, bunu kendisi için bir bilet olarak gördü. Sullivan büyük bir hata yaptığını kabul etmek istemiyor.”



Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia
TT

Gazze Şeridi'nde ateşkesin ardından geçici uluslararası bir yönetimin kurulması

Görsel: Axel Rangel Garcia
Görsel: Axel Rangel Garcia

James Jeffrey

ABD Başkanı Joe Biden'ın 31 Mayıs'ta İsrail'in yeni ateşkes planını onaylaması, Gazze'deki savaşın tüm dinamiğini değiştirdi. O tarihten bu yana yapılan yorumların çoğu, İsrail'in Gazze Şeridi’ne yönelik stratejisinde algılanan değişimden ziyade Hamas Hareketi’nin kısa süre önce açıkladığı yanıta ve önerinin ayrıntılarına yönelikti. Biden tarafından açıklanan ve İsrail'in Gazze Şeridi’nden tamamen çekilmesini ve kalıcı ateşkes yapılmasını öngören teklif, 'ertesi gün' için kapsamlı bir planlama yapılması ihtiyacını daha da belirgin hale getirdi. Ancak ertesi gün ile ilgili ne İsrail'de ne de Washington'da henüz detaylı bir planlama yapılmış değil.

Birkaç aydır, düşünce kuruluşları ve medyadan meslektaşlarla birlikte Gazze'de savaş sonrası uluslararası bir yapının oluşturulmasına ilişkin bir plan üzerinde çalışıyorum. Bu plan, yerel yetkililer belirli düzenlemeler altında yeni bir hükümet ve hem Gazzelilere hem de İsraillilere barış getirecek umut verici bir güvenlik yapısı kurmadan önce, Gazze'nin yeniden ayağa kalkmasına yardımcı olunması gerektiğine dikkati çekmeyi amaçlıyor. Geçtiğimiz mayıs ayında Wilson Centre Forumu'nda tartışılan ve resmi internet sitesinde yer alan plan, İsrailli ve Amerikalı hükümet yetkilileri ve çeşitli Arap taraflarla görüşülerek hazırlandı. Planın göze çarpan unsurlarına geçmeden önce İsrail'in ateşkes önerisinde nelerin yeni olduğuna ve bu planın buna nasıl uyduğuna bir göz atalım.

İsrail, ateşkesle ilgili düşüncesinin detaylarını şimdiye kadar kamuoyuna açıklamadı. Bu yüzden (dört buçuk sayfa olduğu söylenen) teklifin yapısal çerçevesini anlamamız için Başkan Biden'ın açıklamalarını ve İsrail'in farklı ve bazen de çelişkili tepkilerini masaya yatırmalıyız. İsrail'in öncelikle, müzakerelerin başarılı olması halinde, teklifin ikinci aşamasının sonunda İsrail Savunma Kuvvetlerinin Gazze'den tamamen çekilmesini kabul ettiği açıkça görülüyor.

Plan, ilk etapta Gazze'yi yönetecek çok uluslu bir idarenin kurulmasını ve bu idarenin Uluslararası Temas Grubu’na rapor vermesine odaklanıyor.

İkinci olarak, İsrail, Gazze Şeridi için daha sonra gelecek üçüncü aşamada kapsamlı bir yeniden inşa planını kabul etmeye hazır görünüyor. Bu önemli bir gelişme, zira Başkan Biden'ın da kabul ettiği üzere İsrail'de bazıları halen Gazze Şeridi'nin İsrail’in yarı kalıcı işgali altında olmasını bekliyor. Üstelik, herhangi bir büyük yeniden inşa planı, güvenlik kaygıları, birçok kilit öneme sahip sınır kapısını kontrol etmesi ve su, elektrik, iletişim gibi temel hizmetleri sağlaması göz önünde bulundurulduğunda İsrail'in desteğinin alınması gerekiyor. Senatör Lindsey Graham da İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile görüşmesinin hemen ardından 9 Haziran'da Face the Nation adlı televizyon programında, İsrail'in ateşkes önerisi doğrultusunda Gazze'nin yeniden inşasına ve yönetimine ilişkin bir planı olduğunu ifade etmişti. Bu, edindiğim başka bilgilerle de tutarlı.

Geliştirdiğimiz plan, 11 Haziran'da ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Jake Sullivan tarafından açıklanan ve Arap devletlerinin ‘Gazze'nin istikrara kavuşturulması ve yeniden inşasında rol oynayacağı geçici bir güvenlik oluşumu ile idari yapı oluşturmasını’ öneren ABD yönetiminin görüşüyle de oldukça uyumlu.

Çok uluslu bir idari yapı

Planımız ilk etapta Gazze'yi yönetecek ve belirli bir ülke veya bölgedeki barış ve güvenlik krizini yönetmek amacıyla uluslararası aktörlerin çabalarını koordine etmek için özel amaçlarla kurulmuş gayri resmi ve daimî olmayan uluslararası bir organ olan Uluslararası Temas Grubu'na (ICG) rapor verecek, çok uluslu bir idari yapı kurulmasını öngörüyor. Bu iki oluşum ABD, İsrail, Mısır, önde gelen diğer Arap ülkeleri ve G7 üyesi ülkeler tarafından ortaklaşa hazırlanan uluslararası bir tüzük çerçevesinde kurulacaktır. Filistin Yönetimi ile istişare için bir mekanizmaya sahip olacak ve mümkünse, 10 Mayıs’taki ateşkes kararını takiben BMGK’da alınacak bir kararla desteklenecektir. İsrail'in önerisinin ikinci aşaması için ateşkes müzakerelerinde başka hukuki temeller de atılabilir.

Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Çok uluslu yönetim, üst düzey bir temsilci tarafından yönetilecek ve ICG’ye katılan ülkelerin yanı sıra, diğer ülkelerden gelen bağışlarla finanse edilecek. Finans, güvenlik, ulaşım, bakanlıklarla koordinasyon, kamuoyu yoklaması ve halkla ilişkiler için özel ekipleri olacak ve İsrail, Mısır ve diğer ülkelerden lojistik destek alacak. Kapsamlı yönetim ve güvenlik gözetiminden başlayarak işleyişinde merkezi yetkilere sahip olacak.

ABD ve ICG üyesi ülkeler, Hamas sonrası güvenlikle ilgili sorumlulukları üstlenecek sivil polis ve jandarma güçleri (sivil halk arasında konuşlu hafif silah kolluk kuvveti) eğitilene kadar güvenlik devriyeleri gerçekleştirmek için çok uluslu yönetime bağlı çok uluslu bir polis gücü oluşturacaklar. Aralarında az sayıda da olsa ABD'li sivil ve askeri yetkili de yer alacak. Ateşkesin ikinci aşaması için yapılacak müzakerelerde, özel güvenlik düzenlemeleri üzerinde yeniden çalışılması gerekiyor.

Bu yapı aynı zamanda Gazze'ye insani yardımların ulaştırılması, istikrarın sağlanması, kalkınma, yeniden inşa ve diğer her türlü yardımın erişiminde yer alan uluslararası, hükümet ve hükümet dışı kurum ve kuruluşların faaliyetlerini harekete geçirme, koordine etme ve birleştirme yeteneğine de sahip olacak.

Merkezi kontrol

Güvenlik, yeniden yapılanma ve diğer uluslararası destek türlerinin ateşkese uyulmasıyla bağlantılı olmasını sağlamak için merkezi kontrol gerekiyor. Bosna deneyiminden çıkarılan bir ders olarak geçici idari yapının, halk ya da yerel yetkililer güvenliği engellerse yahut radikalleşmenin önlenmesi ve uzun vadeli istikrar için gerekenlerin yapılmasına engel olursa diye, yeniden yapılanma ve diğer hizmetlerin sağlanması için (Dayton Anlaşmalarında öngörüldüğü üzere) resmi yetkiye sahip olması gerekiyor.

Hiçbir uluslararası polis teşkilatı ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Son olarak plan, bunların her biri ve yukarıda belirtilen diğer çeşitli gündemler için ayrıntılı eylemler içeriyor. Bunlar modüler bir temelde düzenlenmiştir ve Gazze için planlamaya dahil olan hükümetler unsurları seçmekte özgürdür.

Bu planla (ya da Gazze'ye yönelik neredeyse tüm diğer planlarla) ilgili akla birtakım sorunlar gelebilir. Bunların başında, Biden yönetiminin ‘sahada Amerikan askeri bulunmayacağı’ açıklaması açısından başta askeri personel olmak üzere ABD’li personelin Gazze’deki varlığı yer alıyor. Ancak bazen Başkan tarafından yapılan açıklamaların yerine getirilmesi gerekir. ABD'nin halihazırda Gazze kıyısında inşa ettiği yüzer iskelede konuşlanmış askerleri var. Washington'ın yaklaşık 25 ülkede konuşlandırılmış askeri birlikleri bulunuyor. Bu birliklerden bazıları son zamanlarda sahillerde ya da suda saldırıya uğradı. Hiçbir uluslararası polis teşkilatı, ABD'nin desteği ya da en azından ABD’nin sahada kısmen varlığı olmadan güvenliği etkin bir şekilde sağlayamaz.

Yönetim ve Hamas

İkinci konu ise Filistin Yönetimi'nin rolü. Plan, yukarıda belirtilen ICG ve Filistin Yönetimi arasındaki koordinasyonun ötesinde, maaşların ödenmesi, yerel hizmetlerin finanse edilmesi ve seyahat belgelerinin verilmesi de dahil olmak üzere Filistin Yönetimi'nin dahil olacağı alanları ortaya koyuyor. Özellikle çok uluslu yönetimin çekilmesinin ardından Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi’nin yönetimindeki rolüyle ilgili olarak tüm taraflar arasında daha fazla müzakere yapılması gerekecektir.

Siyasi bir çözüm, Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir.

Üçüncü konu, Hamas'ın geleceğidir. Planın kendisi Gazze'de kalan Hamas üyelerinin rolünü tartışmıyor. Ancak ne bu planın ne de Gazze'de yönetim, güvenlik ve yeniden yapılanmaya yönelik başka herhangi bir planın, İsrail karşıtı gündemiyle Hamas'ın etkin bir şekilde kontrolü elinde tutması halinde başarılı olamayacağını söyleyebiliriz. İsrail Başbakanı Netanyahu, Başkan Biden’ın İsrail'in önerisini tartışmasına cevaben, bu öneri altında bile Hamas'ın yenilgiye uğratılması gerektiğini vurguladı. Aynı şekilde Başkan Biden da ‘Gazze'nin Hamas'ın iktidarda olmadığı daha güzel günler göreceğinin’ altını çizdi. Siyasi bir çözüm,- Başkan Biden'ın atıfta bulunduğu ateşkes çerçevesinde - Hamas'ın geleceğini ve yükümlülüklerini de içerebilir. Tüm bunlar İsrail'in teklifinin ikinci aşamasının müzakerelerinde ele alınacaktır.

Bu aşamada yukarıda belirtilen hususlar, Gazze Şeridi’nde savaşın ertesi günü için geçici çözüm kapsamında en ciddi olan konulardır. Gazze’deki savaşın, bölgenin güvenliğine yönelik oluşturduğu olağanüstü tehdit, sadece Gazze ve İsrail vatandaşları için değil tüm bölge halkları için daha iyi bir gelecek arayışındaki tüm tarafların olağanüstü çaba sarf etmesini ve büyük riskler almasını gerektiriyor.

*Bu yazı Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.