Paris, denizaltı krizinden sonra güveni yeniden tesis etmek için Fransa-Avustralya görüşmelerine ev sahipliği yapacak

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avustralya Başbakanı Anthony Albanese ile görüştü (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avustralya Başbakanı Anthony Albanese ile görüştü (AFP)
TT

Paris, denizaltı krizinden sonra güveni yeniden tesis etmek için Fransa-Avustralya görüşmelerine ev sahipliği yapacak

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avustralya Başbakanı Anthony Albanese ile görüştü (AFP)
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Avustralya Başbakanı Anthony Albanese ile görüştü (AFP)

Fransa savunma ve dışişleri bakanları bugün, Paris'te Avustralyalı mevkidaşlarıyla bir araya gelecek. Denizaltı krizinin ardından kopan bağları yeniden inşa etme çabası içinde olan Paris, görüşmeyi Asya-Pasifik bölgesindeki stratejisini yeniden başlatmak için bir fırsat olarak görüyor.
Eylül 2021’de Paris ve Canberra arasındaki ilişkiler, eski Avustralya hükümetinin, Avustralya, ABD ve İngiltere arasındaki AUKUS anlaşmasının duyurulması çerçevesinde nükleer enerjiyle çalışan denizaltıların satın alınması karşılığında Fransız Naval Group'tan denizaltı satın almak için yapılan 90 milyar dolarlık (56 milyar euro) anlaşmadan vazgeçmesiyle kopma noktasına gelmişti.
O günden sonra iki ülke arasında yaşana kriz, Paris ile yaşanan sorunu bitirmeye çalışan yeni Avustralya Başbakanı Anthony Albanese'nin Mayıs 2022'de seçilmesine kadar sürdü.
Fransa Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Anne-Claire Legendre’ye göre, Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna ve Savunma Bakanı Sebastien Lecorno bugün Avustralya Başbakanı’nın geçtiğimiz Temmuz ayındaki ziyaretinin ardından başlayan olumlu dinamiği sürdürmek için Avustralyalı mevkidaşları Penny Wong ve Richard Marles ile bir araya gelecek.
Öte yandan Wong ve Richard Marles, ortak bir bildiride, iki Fransız bakanla yapılacak görüşmelerin ‘Hint-Pasifik bölgesinde giderek zorlaşan stratejik ortama Fransız ve Avustralya tepkisinin geliştirilmesini ve koordinasyonunu sağlayacağını’ belirterek, özellikle savunma, güvenlik ve iklim eylemi alanlarında işbirliğini geliştirmek için bir yol haritası geliştirme konusunda ilerleme beklediklerini ifade etti.
İsmini vermek istemeyen bir Fransız askeri yetkili AFP’ye yaptığı açıklamada, Asya-Pasifik bölgesinin ‘hem Çin hem de ABD için büyük ilgi alanı’ olduğunu ve Çin'in bu bölgedeki gizli emellerinin ‘stratejik bir yaklaşım gerektirdiğini’ söyledi.
Fransa, ABD ve bazı Batılı ülkeler gibi, Doğu Afrika kıyılarından ABD'nin batı kıyılarına kadar uzanan, dünya ticaretinin büyük bir bölümünün geçtiği ve Çin'in de içinde bulunduğu bu geniş bölgede konumunu güçlendirmeye çalışıyor.
Fransa, okyanuslarla ilgili çeşitli kaçakçılık faaliyetleriyle mücadele etmenin yanı sıra jeostratejik dengeler, çevre ve balıkçılık alanlarındaki zorluklarla ilgili olarak kendisine denetleme ve sürekli teyakkuzda bulunma hakkı veren bir dizi deniz alanına sahip.
Bu bağlamda Fransa, askeri varlığını arttırarak bu bölge ülkeleriyle işbirliğini yoğunlaştırarak, geleneksel mevcudiyet noktalarını güçlendirdi ve ortak tatbikatların sayısını artırdı. Ayrıca, özellikle Hindistan ve Japonya ile Çin'in provokasyonları ve coğrafi talepleri tırmandırması ışığında gerginliğin yoğunlaştığı Çin Denizi'ndeki devriyelerini güçlendirdi. Ancak Canberra'nın 12 Fransız denizaltısı satın alma sözleşmesini feshetmesine neden olan AUKUS anlaşmasının imzalanması, Paris'in 2021 emellerine gölge düşürdü.
Hali hazırda bugün Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, ülkesinin ne Pekin'e ne de Washington'a önyargılı olmayan bir ‘dengeleyici güç’ rolü oynadığını iddia ediyor. Ancak Fransa'nın uzaklığı ve Fransız cephaneliğinin iki büyük güç karşısında bölgedeki zayıflığı bu emellerle orantılı değil.
Fransa senatosu üyeleri, geçtiğimiz hafta yayınlanan bir raporda, Fransız stratejisinin ‘vizyon netliğinden’ yoksun olduğunu söyledi.
Bugün gerçekleşmesi beklenen görüşmelerde, elektronik güvenlik, denizaltı kablolarının güvenliği ve bilgi çatışması gibi konular da masaya yatırılacak.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.