Tankların Ukrayna savaşındaki rolü

Geçtiğimiz Pazar günü Kiev'in eteklerinde imha edilmiş bir Rus tankının önünde duran bir adam (Reuters)
Geçtiğimiz Pazar günü Kiev'in eteklerinde imha edilmiş bir Rus tankının önünde duran bir adam (Reuters)
TT

Tankların Ukrayna savaşındaki rolü

Geçtiğimiz Pazar günü Kiev'in eteklerinde imha edilmiş bir Rus tankının önünde duran bir adam (Reuters)
Geçtiğimiz Pazar günü Kiev'in eteklerinde imha edilmiş bir Rus tankının önünde duran bir adam (Reuters)

Savaşın başlaması ile birlikte tanklar Kiev kapılarına düşerken, bazıları tank çağının sonunu ve anti-zırh silahlarının üstünlüğünü teorileştirdi. İkinci aşamada analizler, Hannibal gibi büyük askeri liderlerin Roma'ya karşı kullandıkları eski stratejileri hatırlamaya başladı. Ardından bu aşamayı özellikle de Cannae Muharebesi’nde bir mekâna demirleme süreci süreç takip etti. Başka bir yerden etrafının sarılması genellikle düşmanı zayıf durumda bırakır. Tam kuşatma sonrasında, imha süreci başlar. Rus kuvvetleri hem Severodontsk hem de Lısıçansk şehirlerinde bu yaklaşımı izledi. Bugün Bahmut şehrinde ve diğerlerinde de bu yöntem takip ediliyor. Bu stratejiye İngilizce ‘Cauldron- kazan’ denir. (“Önden bir saldırı ile düşmanı hareketsiz hale getirirken, kanatlardaki kuvvetler, düşmanın etrafında "kazan" adı verilen bir cep oluşturarak çift kuşatma uygulama taktiği.” ç.n)

İki takımın bazı ikilemleri ve güçlü yönleri
Ukrayna, kendi topraklarında savaşıyor. Aynı zamanda savaşın iç hatlarında, yani Rus kuvvetleriyle temas yayının içinde savaşıyor. Ukrayna bir ölüm kalım savaşı veriyor. Savaşının bir bütün olarak Batı'nın, özellikle ABD'nin Rusya'ya ve bu yolla dünya düzeninin yapısını değiştirmeye çalışan Çin'e karşı savaşı olduğunu biliyor. Ukrayna, Batı için çok önemli olduğunu biliyor; çünkü onun adına savaşıyor, bu nedenle Batı'dan çok sayıda silah talep ediyor.
Ancak Ukrayna, Rus kuvvetlerine karşı yürüttüğü herhangi bir savunma savaşının, özellikle insani boyutta kendisi için kaybedilmiş bir savaş olduğunu da biliyor. Ukrayna'daki her şehir savaşında Kiev, seçkin savaşçılarının çoğunu kaybediyor. Ukrayna, Batı'nın kendisine destek arama konusundaki herhangi bir tereddüdünün çöküşü anlamına geldiğini biliyor. ABD Kongresi'nde Cumhuriyetçiler lehine gerçekleşen değişiklikten duyduğu endişe bu yüzden.
Ukrayna tüm cephelerde savaşamayacağını biliyor, dolayısıyla önemli cephelere odaklanıyor. Bildiğiniz gibi ister bu savaşta, ister 2014'te Rus ordusunun işgal ettiği tüm toprakları, özellikle Kırım'ı kurtarmak mümkün değil. Öyleyse Ukrayna’nın zaferini belirleyecek formül nedir? Yani, Ukrayna ne zaman, hangi bir askeri başarıdan sonra müzakere masasına oturabilir?
Rusya’ya gelince Moskova, kara sınırlarına bitişik bir cephede savaşıyor. Aynı zamanda, Batı'nın henüz ihlal etmek veya tehdit etmek istemediği bir coğrafi derinliğe sahip. Rusya demografik derinliğin kendi lehine olduğunu biliyor, 40 milyona karşı 140 milyon insan. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Ukrayna'da Batı'ya karşı üst üste iki kez kaybedemeyeceğini biliyor. Bu mesele onun siyasi sonu, hatta Rusya'nın coğrafi ve etnik olarak parçalanması anlamına gelir. Savaştaki gaddarlığı bundan kaynaklanıyor.
Başkan Putin, Ukrayna'nın zayıf yönlerinin yanı sıra güçlü yanlarını da biliyor. Onlarca yıldır hem Sovyet hem de Rus şemsiyesi altındaydı. Putin'in ideolojisi bile Ukrayna diye bir şeyi tanımıyor.
Başkan Putin, büyük stratejik değere sahip hızlı askeri başarılar elde etmese bile zamanın kendi tarafında olduğunu biliyor. Ukrayna'nın kazanımlarını kemirme süreci, özellikle doğu Ukrayna'da tüm hızıyla devam ediyor. Rusya'nın operasyonel taktik başarısının bu şekilde devam etmesi büyük stratejik başarıların ortaya çıkmasına neden olabilir. Her halükarda Başkan Putin için zaferi belirleme formülünün şu olduğu söylenebilir:
“Daha önceki bir kararname ile ilhak ettiği dört bölgede tam kontrol; Donbass (Donetsk ve Luhansk), Herson, Zaporijya.”
Müzakerelere gitmeye hazırlanırken, maliyeti haklı çıkarmak için Rusya içindeki dört bölgenin tamamen ilhakını pazarlamak mümkün mü? Rusya içinde mümkün, peki ya Ukrayna ve Batı’da?

Ukrayna sahnesinde Batı tankları
Zamana karşı yarışta iki yaklaşım. Rus yaklaşımı, kuzeydoğuda, Harkiv çevresinde ve Svatov ve Kremina şehirlerinin ekseninde savunma yoluyla Ukrayna atılımını durdurmayı ve inisiyatifi yeniden kazanmayı amaçlıyor. Ayrıca, Herson bölgesindeki Dinyeper Nehri'nin doğu kıyısındaki savunmayı güçlendirdi. Zaporijya bölgesindeki taktik mevzileri, önce savunma için, ardından da tüm bölgeyi kontrol etmek için Rus saldırısının odak noktası olarak geliştirdi.
Öte yandan Ukrayna planı Batı tanklarını dört gözle bekliyor. Ayrıca hava savunmasından saha topçusuna, gerekli mühimmattan ABD’lilerin sürekli taktik soruşturmasına kadar askeri sistemin bir bütün olarak tamamlanmasını bekliyor. Ayrıca Rus planını ve ne zaman hazır olacağını bekliyor.
Tanklarla ilgili bir sonraki savaşın sonucunu belirleyen 3 şey var:
Ne kadar? Yani Ukrayna'ya teslim edilecek Batı tanklarının sayısı. Ukrayna 300 tank, 600 zırhlı araç ve personel taşıyıcı talep ediyor. Miktarına ek olarak, çeşitleri ve kaynakların farklılığı ve çokluğu.
Ne zaman? Bu tankların teslimat hızı. Teslimata coğrafi olarak en yakın olanlardan, yani Polonya, Almanya ve Avrupa'daki bazı NATO ülkelerinden başlamak mantıklıdır. Ancak kesin olan bir şey varsa o da tüm yükü Polonya'nın çekeceği.
Hazır mı? Tankların tek başına savaşmadığı biliniyor. Eğitimli bir ekibe ihtiyaç var. Birlikte çalışmak için: topçu, havacılık, deniz kuvvetleri, asker taşıyıcıları ve piyade, elbette ortak savaş ve savaş taktikleri eğitimi.
Ukrayna tarafında durum böyle. Ancak öyle görünüyor ki Başkan Putin, eski Sovyet lideri Joseph Stalin'in "Nicelik de bir niteliktir" sözlerine dayanıyor. Hazırlandığı savaşta niteliğin karşısına niceliği mi atacak? Mümkündür. Aslında Putin, 300 bin rezerv asker için çağrı sürecinden sonra bunu başlattı.
*Bu analiz, Şarku’l Avsat için bir askeri analist tarafından yapıldı.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.