Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: (İsveç'in NATO üyelik süreci) olumlu adımlar atılmazsa süreç ilerlemez

Fotoğraf: Doğukan Keskinkılıç - AA
Fotoğraf: Doğukan Keskinkılıç - AA
TT

Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın: (İsveç'in NATO üyelik süreci) olumlu adımlar atılmazsa süreç ilerlemez

Fotoğraf: Doğukan Keskinkılıç - AA
Fotoğraf: Doğukan Keskinkılıç - AA

İbrahim Kalın, İsveç'in NATO üyelik sürecine dair, "Eğer olumlu adımlar atılırsa sürecin işleyeceği, adım atılmazsa hele bu tür gösteriler, bu tür olaylar yaşanırsa da sürecin ilerlemeyeceğine dair pozisyonumuzu aynen muhafaza ediyoruz." dedi.
Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın, Gençlik ve Spor Bakanlığı Kredi ve Yurtlar Genel Müdürlüğünce 7. Tematik Kış Kampları kapsamında düzenlenen "Diplomat Akademi Kampı" programı çıkışında gazetecilerin gündeme ilişkin sorularını yanıtladı.
Bir gazetecinin, İsveç ve Finlandiya ile gerçekleştirilen Daimi Ortak Mekanizma toplantılarının ertelendiğini hatırlatarak, "Bir sonraki toplantı için tarih öngörülebilir mi? Ayrıca Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın Finlandiya'nın NATO üyeliğine ilişkin 'Farklı bir mesaj verebiliriz' açıklaması oldu. Bu mesaj ne olacak, bu konuda ne gibi adımlar atılması gündemde?" sorusu üzerine Kalın, İspanya'nın başkenti Madrid'de yapılan NATO Zirvesi'nde, üyelik sürecinin nasıl onaylanacağına dair birtakım ilkeler üzerinde mutabık kalındığını, Üçlü Mekanizma kurulduğunu ve mekanizmanın da iki toplantı yaptığını anımsattı.
Kalın, Daimi Ortak Mekanizmanın üçüncü toplantısının bu hafta Brüksel'de gerçekleştirileceğini ancak İsveç'te yaşananlar sonrası toplantıyı ertelediklerini belirterek, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bundan sonra özellikle İsveç bağlamında yaşanacak gelişmeler, atılacak adımlara bağlı olarak belirlenecek bir tarih, şu anda önümüzde kesinleşmiş bir tarih söz konusu değil. Baştan beri birtakım objektif ilkeler koyduğumuzu ifade ettik. Bu, Türkiye'nin milli güvenliğine tehdit teşkil eden terör unsurları ortadan kaldırılmadığı sürece üyelik sürecinin ilerlemeyeceğini açık ve net bir şekilde belirttik. Bu süre zarfında hem İsveç ve Finlandiyalı mevkidaşlarımızla hem NATO Genel Sekreterliği ve diğer NATO üyesi ülkelerle yaptığımız görüşmelerde adım atıldığında Türkiye'nin bunu karşılıksız bırakmayacağını söyledik."
Terör örgütleri FETÖ, PKK ve benzeri yapıların söz konusu ülkelerden temizlendiği ve bu ülkelerin terör örgütleri için "güvenli liman" olmaktan çıktığı zaman Türkiye'nin de bunları karşılıksız bırakmayacağını vurgulayan Kalın, şöyle devam etti:
"Zira biz prensipte NATO'nun genişleme ilkesini destekliyoruz. NATO ittifakının da önemli bir üyesi ve müttefiki olarak bu süreci olumlu değerlendirdiğimizi ama atılması gereken adımlar olduğunu ifade ettik. Bilindiği gibi İsveç, geçen sene bir anayasa değişikliği yaptı ve terörle mücadele yasasını bu anayasa değişikliği çerçevesinde yeniden yazıyor. Bunun için biraz zamana ihtiyacı olduklarını, özellikle de yeni terörle mücadele yasasını tamamlamak için hazirana kadar bir süreye ihtiyaç duyduklarını zaten ifade ettiler. Biz de bunu bütün müttefiklerimize ve herkese açık bir şekilde ifade ettik. Dedik ki burada herhangi bir gecikme söz konusu değil, bu bizden kaynaklanan bir durum değil. Zira diğer ülkeler temmuz ayında yapılacak NATO zirvesi öncesinde bu ülkelerin de üye olmasını istiyorlar. Bu yönde görüş beyan ediyorlar.
Biz de onlara, burada Türkiye'den kaynaklanan herhangi bir blokaj veya gecikme söz konusu değil. İsveç, terörle mücadele yasasını yazıp ve bunu uygulamaya geçirdikten sonra Türkiye'nin bu konudaki taleplerini daha rahat, yasal bir güvence ve çerçeve içerisinde yerine getirebileceğini ifade ediyor. Dolayısıyla bu süreyi isteyen İsveç, bu tamamlandığında biz de duruma tekrar bakar buna göre bir değerlendirme yaparız diye ifade ettik. Şimdi bu süre zarfında Finlandiya özelinde İsveç'tekine benzer hadiseler yaşanmadı."

"Türkiye'nin kaygıları giderilirse olumlu adım atacağımızı ifade ettik"
Kalın, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın hem Finlandiya hem NATO müttefiki ülkelere hem de aslında İsveç'e bir mesaj vererek, bu konuda olumlu adım atıldığı takdirde Türkiye'nin bunu karşılıksız bırakmayacağını söylediğini hatırlatarak, "İsveç ve Finlandiya bu çağrıyı değerlendiriyor. Bilindiği gibi İsveç ve Finlandiya bu sürece birlikte başladılar ve birlikte devam etme yönünde bir irade ortaya koydular. Biz buna saygı duyuyoruz." dedi.
Mevkidaşlarıyla son birkaç gündür bu konuları görüştüğünü bildiren Kalın, "Bu konuda nasıl bir değerlendirme yaparlar, nasıl bir teklifle gelirler, yeni bir süreç mi başlatırlar onu göreceğiz. Bu onların takdirinde ama bizim açımızdan ortaya konan üçlü mutabakat ve mekanizma çerçevesinde adımlar atılır, Türkiye'nin bu konudaki güvenlik kaygıları giderilirse biz de olumlu adım atacağımızı ifade ettik. Bunların tersi yönünde gelişmeler olursa ki İsveç'te son bir ayda yaşanan hadiseler maalesef bu yönde oldu. Yani kutsal kitabımız Kur'an-ı Kerim'in yakılması, Cumhurbaşkanımızı hedef alan menfur gösterilerin yapılması ve bunlara müsaade edilmesi hangi yasal çerçeve yahut işte özgürlük vesaire tanımı adı altında olursa olsun bizim için kabul edilemezdir." ifadelerini kullandı.
Kalın, Türkiye'nin tavrını açık ve net bir şekilde ortaya koyduğunu vurgulayarak, "Bu görüşmeleri de erteledik. Eğer olumlu adımlar atılırsa sürecin işleyeceği, adım atılmazsa hele bu tür gösteriler, bu tür olaylar yaşanırsa da sürecin ilerlemeyeceğine dair pozisyonumuzu aynen muhafaza ediyoruz. Bundan sonra Finlandiya farklı bir değerlendirme yapar mı, ayrı bir şekilde bir yeni süreç başlatırlar mı? Bu onların takdirinde olan bir konu. Kendileriyle görüşüyoruz, istişare halindeyiz. Belki önümüzdeki günlerde, haftalarda bu konuda bir netlik oluşur. Onlar da bir değerlendirme yaparlar. Nitekim benim bugün ve yarın da mevkidaşlarımla telefon görüşmelerim olacak. Dışişleri Bakanımız da mevkidaşlarıyla görüşüyor. O görüşmeler ve istişareler neticesinde biz de buna göre durumu tekrar bir değerlendirip bir karar vereceğiz." diye konuştu.

"Bunlar birbirinden ayrı süreçler"
Bir gazetecinin, "Özellikle İsveç'in Finlandiya'nın üyeliği konusunda ABD'nin olası bir kriz durumunda F16 alımında bunu masaya bir unsur olarak ekleyeceği iddiaları var. Nasıl değerlendiriyorsunuz?" sorusuna Kalın, şu yanıtı verdi:
"F16 programıyla ilgili Kongre'nin böyle bir ön şart getireceğine dair şeyleri biz de duyuyoruz. Bu tür rivayetler yahut değerlendirmeler yapılıyor. Yönetimin böyle bir talebinin yahut arzusunun olmadığı iletildi. Bizim değerlendirmemiz bu yönde. Eğer Kongre'de mesela Menendez gibi bazı senatörler, bunu bir ön şart olarak getirirlerse ama eş zamanlı olarak da Yunanistan'ın F35 talebine olumlu cevap verirlerse, çok açık bir şekilde NATO ittifakı içerisinde tarafsızlık pozisyonlarını yitirmiş olurlar. Bunu bir ön şart haline getirirlerse bu Türkiye açısından asla kabul edilemez bir durumdur. Bizim bunu esas alarak herhangi bir adım atmamız söz konusu olmaz. Bunu da açıkça ifade ediyoruz burada.
Yani F16 programını, İsveç ve Finlandiya'nın NATO üyeliğine bağlı hale getirirlerse onu hiç gündemlerine almamaları daha iyi olur. Bizim o yönde bir geri adım atmamız söz konusu değil. Bunlar birbirinden ayrı süreçlerdir. Biz F16 programını hem kendi hava kuvvetlerimiz için, hem NATO ittifakı içerisinde hava gücümüzü kuvvetlendirmek için bir değerli alternatif olarak görüyoruz. Ama Amerikan yönetimi yahut Kongresi yani bu konuda kendince birtakım ön şartlar ileri sürer, 'Şöyle yapmazsanız bu olmaz' vesaire gibi bir yaklaşım içerisine girerse biz kendi yolumuza da devam ederiz. Yani burada böyle elimiz kolumuz bağlı oturacak halimiz yok. Türk Silahlı Kuvvetleri kendi modernizasyonu için kendi imkanlarını geliştirmek için başka alternatifler bakmaya devam eder."
Kalın, Türkiye'nin bugüne kadar yaptığı gibi kendi milli imkanlarıyla yeni teknoloji ve kabiliyetler geliştirmeye devam edebileceğini vurgulayarak, "Bildiğiniz gibi SİHA teknolojisi alanında son yıllarda muazzam aşamalar katedildi. Bildiğiniz gibi TB2, Akıncı derken Kızılelma yakında açık uçuşlara başladı ve yakında inşallah envantere de girecek." dedi.
Söz konusu imkan ve kabiliyetlerle Türkiye'nin artık çok ileri noktalara geldiğini belirten Kalın, "Bazılarının iddia ettiği gibi 'Her konuda dışarıya bağımlı, F16 gelmezse Türk Silahlı Kuvvetleri aciz kalır, terörle mücadele edemez, kendini koruyamaz' gibi bir şeyler söz konusu bile değil. Hamdolsun milli güvenliğimizi, sınır güvenliğimizi sağlamak, terörle mücadele ve hava güvenliğimizi sağlama noktasında kendi imkan ve kabiliyetlerimizi de her gün geliştirmeye devam ediyoruz. Bu yönde de her türlü imkan ve kabiliyeti harekete geçirmeye devam edeceğiz." diye konuştu.
Kalın, ön şart durumunda programın sona erip ermeyeceğini sorusunu "Böyle bir ön şartla ilgili nasıl bir şart getireceklerine bağlı. Biz sona ermesini arzu etmeyiz, programın devam etmesini isteriz. Biden yönetiminin de niyetinin ve arzusunun bu yönde olduğunu biliyoruz ama Kongre engelini aşamazlarsa veya bir şekilde bu mevzu Kongre'de takılırsa o zaman duruma bakar yeni bir değerlendirme yaparız." şeklinde yanıtladı.

"Suriye ile yürütülen müzakerelerde İran'ın bulunması bize göre katkı sağlar"
Kalın, "Türkiye-Suriye-Rusya üçlü görüşmeleri devam ediyor ve yeni bir toplantı gündemde. Sayın Cumhurbaşkanı'nın da İran'ın da katılabileceği yönünde açıklaması var. Yeni toplantının yeri, tarihi belli oldu mu, İran katılacak mı?" sorusuna, şu yanıtı verdi:
"Henüz yeri ve tarihi belli değil ama Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi biz İran'ın bu sürece dahil olmasından memnuniyet duyarız. Son tahlilde Suriye sahasında da önemli bir aktördür İran. Dolayısıyla Rusya arabuluculuğunda Suriye ile yürütülen müzakerelere İran'ın bulunması bize göre katkı sağlar. Çünkü Suriye sahasından Türkiye'ye dönük terör tehditlerini ortadan kaldırmak, sınır güvenliğimizi sağlamak ve Suriyeli mültecilerin evlerine, ülkelerine güvenli, onurlu ve gönüllü bir şekilde dönmelerini sağlamak için yapacağımız müzakerelerde İran'ın bulunması da bu süreci rahatlatır, katkı sağlar. Biz bundan memnuniyet duyarız. Dışişleri Bakanlarımız görüşüyorlar. Bir tarih üzerinde, bu ay içerisinde olabilir ama henüz kesinleşmiş bir tarih ve yer söz konusu değil. Ama önümüzdeki haftalarda bu toplantının da gerçekleşmesini bekleyebiliriz."
Rusya-Ukrayna Savaşı'nda bazı ülkelerin Ukrayna'ya mühimmat yardımında bulunmasının gündemde olduğu hatırlatılarak, Türkiye'nin bu yönde bir planı olup olmadığı sorulan Kalın, şunları kaydetti:
"Sayın Cumhurbaşkanımız başından beri, 'Bu savaşın kazananı olmaz, barışın da kaybedeni olmaz' diye ifade etti. Tabii ki toprakları işgale uğramış Ukrayna'nın, nefsi müdafaa yaparak topraklarını işgalden kurtarmak için harekete geçmesi en doğal hakkıdır. Onların bu mücadelesini böyle değerlendirmek gerekir. Fakat öte yandan savaşın yayılması, genişletilmesi ve uzatılması başka soruları da beraberinde getiriyor. Acaba bu sorunu çözmenin yolu bu mudur, buradaki nihai oyun planı nedir? Bu soruları da sormamız gerekiyor. Biz baştan beri iki tarafı da bir araya getirmek için yoğun bir diplomatik mücadele verdik, vermeye de devam ediyoruz.
Farklı düzeylerde ve şekillerde, esir mübadelesinden tahıl sevkiyatına, Zaporijya Nükleer Bölgesi'nin güvence altına alınmasından savaşın sonlandırılmasına yönelik müzakerelere kadar, farklı alanlarda girişimlerimiz bugün de devam ediyor. Bundan sonra da devam edecek. Bir an önce tarafların müzakere yoluyla bu meseleyi hal yoluna koyacak bir yola girmelerini telkin ediyoruz, tavsiye ediyoruz. Bu yönde de çaba sarf ediyoruz. Önümüzdeki 2-3 hafta içinde savaşın birinci yılına gireceğiz. Umarız bu süre daha fazla uzamaz. Savaş derinleşmez ve yaygınlaşmaz. Zaten şu ana kadar çok büyük bir yıkıma, binlerce insanın ölümüne sebep oldu. Bundan sonra da dünyanın bütün çabasını, gayretini, savaşın sonlandırılmasına, ama adil sürdürülebilir bir çözüm temelinde yani Ukrayna'nın toprak bütünlüğü ve güvenliği temelinde savaşın sona ereceği plana doğru odaklanması gerektiği kanaatindeyiz."
Kalın, yeni bir esir takası ya da yaralıların tahliyesi için yeni bir koridor oluşturulmasının gündemde olup olmadığı sorusunu Kalın, "Evet bu gündemde, konuşuyoruz. Farklı düzeylerde zaten bazı mübadeleler zaman zaman yapılıyor. Sayın Cumhurbaşkanımızın liderliğinde bu yönde devam ediyor, bu konuda da somut bazı sonuçlar elde etmeyi arzu ediyoruz." diye yanıtladı.
 



Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi
TT

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Abdullah Öcalan, 19 Haziran 2025 tarihli mektubunda PKK’nin Fesih Kongresi’ne atıfla “varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketinin sona erdiğini” belirtti. Demokratik siyaset ve toplumsal barış vurgusu yapan Öcalan, “silahların gönüllüce bırakılmasını” talep etti. TBMM çatısı altında kurulacak komisyonun önemine dikkat çeken Öcalan, “Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmelidir” dedi.

İşte Öcalan’ın çağrısından öne çıkan bölümler:

“27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı savunmaya devam etmekteyim”

Sizlerin PKK’nin 12. Fesih Kongresi’yle, buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif yanıt vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim. Tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Bu manifesto, yaklaşık 50 yıllık ‘Kürdistan Devriminin Yolu’ manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir.

“Varlık tanındı, ana amaç gerçekleşti”

Öcalan, mektubunda PKK’nin kuruluş amacına işaret ederek bu amacın gerçekleştiğini belirtti:

Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir.

“Silahları bırakın, mekanizmaları kurun”

Barış sürecinin somutlaşması için atılması gereken adımlara dikkat çeken Öcalan, mektubunda şunları kaydetti:

Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır.

“Kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim”

Abdullah Öcalan, bireysel özgürlüğü kolektif özgürlük bağlamında ele alarak şu değerlendirmeyi yaptı:

Ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir.

“Demokratik Modernite Güçleri yeni evreye hazırlanmalı”

Öcalan, mektubunun son bölümünde yeni bir stratejik döneme işaret ederek şu çağrıyı yaptı:

Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim. Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım.

Mektubun tamamı şöyle:

Değerli yoldaşlar

Komünalist yoldaşlık hareketimizin geldiği aşamayı, yaşadıkları somut durumu, sorun ve çözüm yollarına ilişkin kapsamlı bir mektupla tekraren de olsa açıklayıcı ve yaratıcı yanıtlar vermeyi, sizlere karşı etik bir görev saymaktayım.

27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı savunmaya devam etmekteyim.

Sizlerin PKK’nin 12. Fesih Kongresi’yle, buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif yanıt vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim.

Gelinen nokta oldukça değerli ve tarihi nitelikte sayılmak durumundadır. Bu arada köprü ilişkide bulunan yoldaşların çabası aynı değerde ve takdire şayandır.

Tüm yaşanan gelişmeler sonunda tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Bu manifesto, yaklaşık 50 yıllık ‘’Kürdistan Devriminin Yolu’’ manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir. Sadece Kürt tarihsel toplumu için değil, bölgesel ve küresel toplum için de tarihsel toplumsal bir içerik taşıdığına inanmaktayım. Tarihi manifesto geleneğinin başarılı bir örneğini teşkil ettiğinden kuşku duymamaktayım.

Tüm bu gelişmelerin İmralı’da gerçekleştirdiğim görüşmeler neticesinde yaşandığını açıkça belirtmek durumundayım. Görüşmelerin özgür irade temelinde yürütülmesine azami dikkat gösterilmiştir.

Varılan aşama, yeni adımlarla pratiğe geçmeyi gerekli kılmaktadır. Bu aşamanın ve gerekli adımların da tarihi nitelikte olduğunun önemle belirtilmesi, anlaşılması ve gereklerine bağlı kalınması, yol alınması açısından kaçınılmazdır.

Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Miadını doldurma bu anlamdadır. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir.

Siyaset boşluk tanımayacağına göre, boşluk, Barış ve Demokratik Toplum başlıklı program, ‘’demokratik siyaset’’ stratejisi ve temel taktik olarak bütüncül hukukla doldurulmak durumundadır. Tarihsel nitelikte ve kader belirleyici bir süreçten bahsediyoruz.

Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Kısır mantıklı, önce sen-ben kısırlığına düşmeden, adımların atılmasında dikkat ve hassasiyetin gösterilmesi şarttır. Atılan adımların boşa çıkmayacağını biliyorum. Samimiyeti görüyor ve güveniyorum.

Dolayısıyla daha da pratik ve somut kilit açıcı adımlara geçilmeye çalışılmaktadır. Benim tarafımdan ileri sürülen tezlerin belli başlı olanları şunlardır:

Herkesin üzerine düşeni yapması, Barış ve Demokratik Toplum hedefine ulaşılması, pozitif entegrasyonalist bir perspektifle mümkündür. Tüm anlatılanlardan çıkarılan sonuç: PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir. Gelinen tarihi noktanın daha da ileriye götürülmesi beklenmektedir.

Gerek TBMM ve komisyon için anlam ifade edecek, gerek kamuoyundaki şüpheleri giderecek ve sözümüzün gereğini karşılayacak şekilde silahların bırakılmasını, ilgili çevre ve kamuoyuna açık olarak temin etmeniz doğal karşılanmalıdır. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır. Silah bırakmaya ilişkin detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecektir.

Meclisin çatısı altında bulunan DEM, diğer partilerle birlikte bu sürecin başarıya ulaşması için üzerine düşeni yapacaktır.

Bu arada tüm karar metinlerinde vazgeçilmez bir şart olarak benim özgür kalma durumuma gelince; biliyorsunuz ki ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir. Bu eğilimin gereğine bağlı kalınacağı tabidir. 

Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum. Ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum.

Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler, attığımız bu tarihi adımın önemini ve aciliyetini açıkça teyit ediyor.

Sürece yönelik her türlü eleştiri ve önerilerinizi, katkılarınızı dört gözle beklediğimi belirtmeliyim. Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim.

Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım.

Daimi yoldaşça selam ve sevgiyle kalın.

19 Haziran 2025 / Abdullah Öcalan

Independent Türkçe