İngiltere’deki Körfez büyükelçileri, Londra Polis Müdürü ile ‘önleyici güvenlik’ konusunu görüştü

Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin İngiltere büyükelçileri, Londra Polis Komiseri ile bir hatıra fotoğrafı çektirdi (Şarku’l Avsat)
Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin İngiltere büyükelçileri, Londra Polis Komiseri ile bir hatıra fotoğrafı çektirdi (Şarku’l Avsat)
TT

İngiltere’deki Körfez büyükelçileri, Londra Polis Müdürü ile ‘önleyici güvenlik’ konusunu görüştü

Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin İngiltere büyükelçileri, Londra Polis Komiseri ile bir hatıra fotoğrafı çektirdi (Şarku’l Avsat)
Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinin İngiltere büyükelçileri, Londra Polis Komiseri ile bir hatıra fotoğrafı çektirdi (Şarku’l Avsat)

Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ülkelerinin İngiltere’deki büyükelçileri, Londra Metropolitan Polis Teşkilatı Müdürü Sir Mark Rowley ile bir araya geldi. Rowley’in görevleri arasında ‘Londra'da güvenliği sağlamak, terörle mücadele polisini yönetmek ve ülkeyi ziyaret eden diplomatlar ve ileri gelenler için önleyici güvenlik sağlamak’ bulunuyor.
Görüşmeler sırasında taraflar, KİK ülkeleri ile Birleşik Krallık arasında güvenlik, kolluk kuvvetleri ve terörle mücadele alanlarında güçlü ve uzun süredir devam eden işbirliğine vurgu yaptı. Toplantı sırasında gerçekleştirilen açık, yapıcı ve dostane tartışmalar yoluyla ilişkileri genişletme ve derinleştirme fırsatı taraflarca memnuniyetle karşılandı. Bahse konu toplantı eski İngiltere İçişleri Bakanı ile geçen yıl yapılan toplantının üzerine inşa edildi.
Büyükelçiler, Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerinden gelen turistlerin Birleşik Krallık'a yapacakları ziyaretlerin önemine işaret ettiler. KİK ülkelerinden yılda ortalama bir milyondan fazla turist İngiltere'yi ziyaret ediyor. Büyükelçiler, KİK ülkelerinin Birleşik Krallık e-Vize Muafiyet Programına eklenmesini de memnuniyetle karşıladılar.
Büyükelçiler, başkent polisinin Londra'yı ziyaret edenleri hedef alan suç çetelerini çökertmek için yürüttüğü proaktif çalışmalar karşısında memnuniyetlerini ifade etti. İki taraf ayrıca terörizm ve organize suçla mücadele de dahil olmak üzere çeşitli konularda Körfez-İngiliz işbirliğini ele aldı. Taraflar, elçilikler ve Londra Polis Teşkilatı arasında sorunları ve potansiyel endişe alanlarını değerlendirmek için artan diyalog ve düzenli toplantılar yapma fırsatını memnuniyetle karşıladı.
Bahreyn’in Birleşik Krallık Büyükelçisi Şeyh Fevaz bin Muhammed Al Halife yaptığı açıklamada, “Arkadaşlarım ve ben, Londra Metropolitan Polis Teşkilatı Müdürü ile görüşme, göreve atanmasından dolayı kendisini tebrik etme ve Birleşik Krallık'taki dostlarımızla işbirliğini daha da geliştirebileceğimiz alanları tartışma fırsatını yakalamaktan dolayı müteşekkiriz. Özellikle, Rowley'in KİK ülkelerinden Londra'ya gelen ziyaretçilerin güvenliğini sağlamaya yönelik proaktif yaklaşımını memnuniyetle karşıladık. Büyükelçiliklerimiz ve başkent polisi arasındaki verimli ortaklığı sürdürmeyi sabırsızlıkla bekliyoruz” dedi.
Suudi Arabistan'ın Londra Büyükelçisi Prens Halid bin Bender bin Sultan bin Abdulaziz ise yaptığı açıklamada, "KİK ülkelerinin büyükelçilerinin Sir Mark Rowley ile bir araya gelmesi memnuniyet verici. Yalnızca milyonlarca Londralının emniyet ve güvenliğini değil, İngiltere’yi ziyaret eden KİK vatandaşlarının da güvenliğini tartıştık. Başkent polisinin onların güvenliğine ve esenliğine ne kadar önem verdiğini öğrenmekten de memnuniyet duyduk. İki ülke arasındaki mükemmel ilişkileri yansıtan detaylı ve geniş kapsamlı bir görüşme gerçekleştirdik. Sir Mark ile aynı çizgide daha yapıcı toplantılar yapmayı sabırsızlıkla bekliyoruz” ifadelerini kullandı.
 



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.