UNRWA Genel Komiseri, Şarku’l Avsat'a konuştu: Zor durumdayız ve Filistinlileri desteklemeye devam ediyoruz

Şarku’l Avsat'a ajansın gençlik grubunu geliştirmeyi ve onları işgücü piyasasına tanıtmayı amaçladığını söyledi. Ayrıca Suudi Arabistan ile stratejik iş birliğine değindi.

UNRWA Genel Komiseri Philippe Lazzarini, Riyad'da Şarku’l Avsat ile konuşurken (Fotoğraf: Ali ez-Zahiri)
UNRWA Genel Komiseri Philippe Lazzarini, Riyad'da Şarku’l Avsat ile konuşurken (Fotoğraf: Ali ez-Zahiri)
TT

UNRWA Genel Komiseri, Şarku’l Avsat'a konuştu: Zor durumdayız ve Filistinlileri desteklemeye devam ediyoruz

UNRWA Genel Komiseri Philippe Lazzarini, Riyad'da Şarku’l Avsat ile konuşurken (Fotoğraf: Ali ez-Zahiri)
UNRWA Genel Komiseri Philippe Lazzarini, Riyad'da Şarku’l Avsat ile konuşurken (Fotoğraf: Ali ez-Zahiri)

Birleşmiş Milletler Yakın Doğu'daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) Genel Komiseri Philippe Lazzarini, kurumun mali gelirlerinin 2012'den beri dondurulduğunu açıklayarak, ajansın zor durumda olduğu ve sürdürülebilir bir finansman kaynağına ihtiyacı olduğu uyarısında bulundu.
Şarku’l Avsat ile yaptığı röportajda Lazzarini, Suudi Arabistan ile ilişkiyi stratejik olarak nitelendirerek, 2022 yılı sonunda 27 milyon dolar olarak tahmin edilen cömert Suudi desteğinin, UNRWA’nın iş ve faaliyetlerinin devam etmesine ve mevcut finansal açığın üstesinden gelinmesine katkıda bulunduğunu belirtti.
Genel Komiser, UNRWA'nın uluslararası kuruluşlarla yürüttüğü ortaklık ve iş birliklerinin, çalışmalarının tamamlayıcısı olduğunu belirterek, teşkilatın ‘kapsamlı barış sağlanana kadar’ Birleşmiş Milletler (BM) yetkisine uygun olarak Filistinli mültecilere yönelik taahhüdünü yerine getireceğini teyit etti. Genel Komiser, dünya çapındaki siyasi olayların teşkilatın çalışmalarına etkisi ve devletlerin yükümlülüklerinin azalması da dahil olmak üzere birçok konuya vurgu yaptı. 
Lazzarini, Suudi Arabistan ziyaretinin ‘ilişkileri güçlendirmeyi ve iki taraf arasındaki iş birliği ve ortaklığın geleceğini tartışmayı’ amaçladığını söyledi.
Lazzarini, “Suudi Arabistan, mali desteğiyle önemli ve siyasi bir ortak. Toplantı, ortaklığın mevcut durumu ve geleceği hakkındaydı. Görüşmelerde özellikle bölgedeki büyük zorluklar ve gelişmeler ışığında gençlik grubunu desteklemek, becerilerini geliştirmek ve iş gücü piyasasına tanıtmak gibi ajansın çalışmalarının bazı yönleri üzerine tartışıldı” dedi.
Lazzarini, görüşmelerin ikinci yönünün ise UNRWA gibi büyük bir BM kuruluşunu destekleyerek ve bölgesel istikrara katkıda bulunarak Suudi Arabistan’ın bölgedeki istikrarı desteklemedeki büyük bölgesel rolü üzerinde nasıl çalışılacağı olduğunu sözlerine ekledi. Genel Komiser, “Kral Selman Yardım ve İnsani Çalışmalar Merkezi (KSRelief) Genel Müdürü Dr. Abdullah er-Rabia ile tanıştım. Merkez, teşkilatın önemli bir ortağı ve birkaç proje üzerinde çalışıyoruz. Toplantımız, ilişkinin geleceğini ve nasıl geliştirileceğini tartışmak ve özellikle merkezin odaklandığı alanlar olmak üzere Filistinli mültecilerin yararına ortaklıklar üzerinde çalışmak içindi. Ayrıca bu ay Riyad'da düzenlenecek olan Riyad Uluslararası İnsani Yardım Forumu'nda da konuşmacı olacağım” dedi.
Lazzarini, “Ziyarette ayrıca, çok yıllı anlaşmalara girme olasılığı da dahil olmak üzere stratejik iş birliği ele alındı ​​ve bu, Suudi Arabistan'ın genel olarak insani yardım ve kalkınma operasyonlarını desteklemek için bölgede oynadığı geleneksel rolün kapsamına giriyor” dedi.
UNRWA Genel Komiseri, ajansın bu yılın başında 1,6 milyar dolar toplamak için başlattığı çağrının, eğitim, sağlık ve insani yardım hizmetlerinde sunulması beklenen temel programlar olan faaliyetlerini kapsadığını belirtti. Bu meblağın yaklaşık 840 milyon doları, çoğu hemşire, doktor ve mühendislerden oluşan sağlık personeli ve öğretmenleri yani 30 bin çalışanı kapsıyor. İnsani yardım çağrılarının altında iki ek bileşen daha var. Birincisi savaş nedeniyle Suriye'de, ikincisi ise Doğu Kudüs ve işgal altındaki Gazze Şeridi dahil Batı Şeria'yı içeren Filistin topraklarında kullanılmak üzere yaklaşık 750 milyon dolar.
Lazzarini, ‘son yıllarda, yüksek yaşam maliyeti nedeniyle UNRWA hizmetlerinin arttığına ve bakım ve hizmet düzeyini korumak amacıyla ek projeleri finanse etmek için tesislerin genişletilmesine ihtiyaç duyulduğuna’ dikkati çekti. Genel Komiser ayrıca, çekirdek program bütçesinin yüzde 40'ının bazı ülkelerle yapılan çok yıllı anlaşmalar yoluyla sağlandığını da açıkladı.

Sürdürülebilir bir finansman sistemi
Philippe Lazzarini, UNRWA için sürdürülebilir bir finansman sistemi kurmanın ‘çok önemli’ olduğuna inanıyor ve son yıllarda bu konuyu ele almak için alternatifler bulmaya çalıştığını belirtiyor. Lazzarini, “Yıllar boyunca ülkelere UNRWA'dan ne beklediklerini anlattığımız bir strateji geliştirerek alternatifler bulmaya çalıştım. Ayrıca çok yıllı finansman anlaşmaları yapmaya çalıştım. Birçok ülkeyle ortaklıklar kurmaya ve UNRWA'ya fon sağlamanın yerine geçen faaliyetleri doğrudan sahada desteklemeye çalıştık” dedi.
Komiser “Devlet hizmetlerine benzer hizmetler verdiğimiz için biraz zor durumdayız. Eğitimde 700'e yakın okulumuz, 440 sağlık ocağımız var. 3 milyona yakın mülteciye doğrudan hizmet veriyoruz ama ülkeler gibi vergi koymak, hak sahiplerinden gelir toplamak gibi mali politika hizmetlerimiz yok” açıklamasında bulundu.
UNRWA Genel Komiseri, UNRWA'nın önümüzdeki üç yıl için yenilenmesinin, BM üye devletlerinin ajansın faaliyetlerini aynı dönem için finanse etme taahhüdünün eşlik etmesi gerektiğine işaret etti. Lazzarini, “Küçük de olsa finansman kaynakları bulmak için İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) gibi bazı bağışçılarla görüştüğümüz gibi, çok sayıda anlaşma imzalamaya ve yatırım yapmaya devam edeceğiz. Aynı şekilde, finansman konusunda ani yükseliş ve düşüşleri önlemek için faizsiz uzun vadeli borçlanma sistemini uygulayacağız” dedi.

Durgunluk ve çatışmalar
Lazzarini, bölgedeki ve dünyadaki siyasi olayların ajansın finansman sürecine etkisine ilişkin bir soruya “Bu soruyu cevaplamak zor. Ukrayna savaşı ve her krizle birlikte, dünyadaki tüm insani ihtiyaçlara dağıtılan sınırlı kaynaklar olan bağışçı ülkelerden gelen kaynaklar için bir tür rekabet yaşanıyor. UNRWA'nın mali kaynakları 2012 yılından bu yana donduruldu. Ancak enflasyon oranları ve ortaya çıkan ihtiyaçlar, nüfus ve fiilen yararlanan kesimlerin sayısındaki artıştan kaynaklanmıştır. Mali yük daha da artıyor ve her yılın sonunda hizmet sunmaya ve maaşları ödemeye devam etmemizi tehdit eden bir kriz oluyor. Bu nedenle bağışçı ülkelerden bize ek meblağlar vermelerini istiyoruz” şeklinde cevap verdi.
Lazzarini ayrıca, İngiltere’deki gibi çeşitli krizlerin yardımlarda azalmaya yol açtığını ve durgunluk nedeniyle dış yardımda yüzde 60'lık bir kesinti yaşandığını belirtti. Lazzarini, “Ayrıca döviz kurları dalgalanıyor, geçen yıl euro fiyatı düştü ve Avrupa ülkelerinin önemli bağışçılar olduğunu bildiğimiz için tüm bunlar gelirlerimizde düşüşe neden oldu. Ancak temelde ülkelerin krizlerine rağmen ihtiyaç devam ediyor” dedi.
Yukarıdakilerin hepsine ek olarak, UNRWA Genel Komiseri, 2021 yılında Arap ülkelerinin toplam katkılarının yalnızca yüzde 3'e düştüğünü, bunun da yüzde 25 olan önceki katkılardan önemli bir düşüş olduğunu belirtti. Lazzarini, “Yaklaşık 4 yıl önce her yıl açık verdiğimiz yeni bir dinamik ortaya çıktı. Bu yıl açık 70 milyon doların üzerinde. Bu bağlamda, geçen yıl Ekim ayında 27 milyon ABD doları tutarında cömert desteğiyle faaliyetlerimizin devam etmesinde ve organizasyonun finansman açığının kapanmasında büyük katkı sağlayan Suudi Arabistan'a teşekkür ederiz” dedi.

UNRWA'nın geleceği
Philippe Lazzarini, ajansın diğer BM örgütleriyle başvurduğu ortaklıklara ilişkin birçok Filistinli tarafından dile getirilen endişelerin farkında olduğunu belirterek, bu endişelerin UNRWA’nın hizmetlerini sona erdireceği varsayımına dayandığını söyledi. Ancak bu ortaklıklar zamanla UNRWA hizmetlerinin yerini alacak yeni faaliyetler üretebilir.
Ancak Lazzarini, “BM içinde, tüm kuruluşlarının birbirine katılması ve iş birliği yapması gerektiğine dair bir varsayım var. Bizim bakış açımız, mükemmel hizmet sunumunu nasıl sürdüreceğimizdir” dedi. Bu korkuların ‘siyasi bir ufkun olmaması ve bölgedeki Filistinli mültecilerin yalnız ve terk edilmiş olduğu hissine yol açan siyasi değişimler nedeniyle’ arttığını vurguladı.
Lazzarini, “UNRWA'nın Filistinli mültecilere hizmet sağlama yetkisi temelinde taahhütlerine bağlı olduğunu ve siyasi bir çözüme ulaşılana kadar hiçbir şeyin yerini alamayacağını onaylıyorum. Bu nedenle ortaklıklar devam edecek ve bunlar bir alternatif değil, yararlanıcı kesimlere daha yüksek verimliliğe sahip hizmetler sağlamanın bir tamamlayıcısı olacaktır” dedi.



 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA
TT

 Fransız yazar Jelloun, İsrail'in Gazze'deki saldırıları ve İslamofobi'ye ilişkin AA'ya konuştu

Fotoğraf: AA
Fotoğraf: AA

Birçok ülke ve Türkiye'de kitapları sevilerek okunan Fas asıllı Fransız yazar Tahar Ben Jelloun, İsrail'in Gazze'ye yönelik katliamlarının bir soykırım olduğunu belirterek, "Netanyahu'ya mektup yazdım. 'Savaşı kaybettiğini, çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim." ifadesini kullandı.

"Kum Çocuk", "Kutsal Gece", "Yoksullar Hanı", "Bay Ahlak'ın Çöküşü", "Kızıma Irkçılığı Anlatıyorum" gibi Türkçeye çevrilenlerin yanı sıra "Çocuklara İslam'ı Anlattım" ve "Kazablanka Aşıkları"nın da aralarında bulunduğu kitapların yazarı, Fransa'nın prestijli edebiyat ödüllerinden Goncourt Ödülü sahibi Tahar Ben Jelloun, Institut Français organizasyonuyla Ankara'ya geldi.

Fas'ta 1944'te doğan, ortaöğrenimi­ni Tanca şehrinde tamamlayan Ben Jelloun, 1971'de Fransa'ya göç ederek sosyoloji ve sosyal psikiyatri alanında öğrenim gördü.

30'dan fazla kitap kaleme alan Ben Jelloun, 1987'de "Kut­­sal Gece" romanıyla Gon­court Ödülü'nü alarak Fransa'da bu ödüle layık görülen ilk Faslı yazar oldu.

Eserlerinde ülkesinin sıkıntılarını, ırkçılık, göçmen soruları ve İslam karşıtlığını konu edinen Ben Jelloun, 1970'lerde başladığı gazeteciliği, Fransa'nın Le Monde gazetesinde sosyal ve siyasal konuları ele aldığı yazılarıyla sürdürüyor.

Ankara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Necdet Ünüvar'ın ev sahipliğinde öğrenciler ve akademisyenlerle söyleşide bir araya gelen Ben Jelloun, öncesinde, yazarlık serüveni, kitaplarına konu aldığı Filistin ve Gazze'deki katliamlar ile dünyada artan İslamofobi'ye ilişkin Anadolu Ajansı (AA) muhabirinin sorularını yanıtladı.

Soru: Türkiye'yi gezme şansınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Ne yazık ki Türkiye'yi gezme şansım olmadı. İstanbul'a kitaplarımı tanıtmak için 20 sene önce geldim ve çok hızlı bir gezi olmuştu.

Soru: Şu an üzerinde çalıştığınız bir roman var mı? Edebiyatçılar hakkında merak edilen bir şeydir, eski romanlarınızı dönüp okuyor musunuz, "Bugün yazsam farklı yazardım." diyor musunuz?

Tahar Ben Jelloun: Geçen yıl çıkan "Kazablanka Aşıkları" adlı romanımın devamı üzerinde çalışıyorum. Günümüz Fas'ında, Kazablanka'nın orta sınıfında evlilik üzerine bir hikaye. Şu anda ikinci cildi üzerinde çalışıyorum. Kitaplarımı geriye dönüp okumuyorum. Kitaplarımı asla tekrar okumam ve sonra onları unuturum.

Soru: Fransa'da yaşıyorsunuz ve ana vatanınız Fas ile bağlantınızı asla kesmemişsiniz, öyle değil mi?

Tahar Ben Jelloun: Evet, tabii ki yılda 4-5 ay oraya gidiyorum. Fas'a ihtiyacım var çünkü kitaplarımın çoğu Fas hakkında. Balzac'ın bir romancının ne olduğuna dair tanımını ele alırsak, "Bir romancı kendi çağının tanığıdır." der ve benim çağım Fas. Ülkemden kopamam.

Soru: Edebiyatçılık yaş aldıkça farklı bir çehreye bürünüyor mu? Edebiyata başladığınız ilk dönem ile bugünü kıyasladığınızda değerlendirmeniz nasıl olur?

Tahar Ben Jelloun: Yazmaya ilk başladığımda çok zorlandım. Romanı beni eleştirmeyecek, "İyi, bu güzel." diyecek bir yayıncıya teslim etmek istiyordum. Bugün de aynı zorluğu yaşıyorum ancak buna alıştım ve bir romanın yayımlanmasından bir gün önce, 50 yıl önce hissettiğim kaygıyı, heyecanı hissediyorum. Her yaşta hata yapabilirsin, her yaşta kötü bir kitap yazabilirsin. Bir yazar kendinden çok şey talep etmelidir.

- "Sinemacılardan ilham aldım"

Soru: Kitaplarınız akıcı ve betimlemeyi çok seviyorsunuz. Gençliğinizde hangi edebiyatçılardan etkilendiniz? Yazın hayatınıza etki eden, besleyen unsurlar neler oldu?

Tahar Ben Jelloun: Gençliğimde Tanca'da olduğumuz için dikkatimizi dağıtacak çok az şey vardı. Haftada iki kitap ödünç alıp okuduğum bir Fransız kütüphanesi vardı. Balzac, Victor Hugo, Jules Verne ve farklı şairleri okudum. Yazmaya başladığımda, beni en çok etkileyen kişiler yazarlar değil, film yapımcıları, sinemacılardı. Hikaye anlatma tekniği, okuyucuyu ya da izleyiciyi sıkmamak için dikkatli olmanızı gerektirir. Alfred Hitchcock, Fritz Lang ve John Ford gibi büyük sinemacılardan, ülkelerini ve hikayelerini film aracılığıyla anlatmayı seven insanlardan ilham aldım. Yazarların da üzerimde etkisi vardı elbette çünkü sürekli okurdum.

- "İnsanoğluna güvenmiyorum"

Soru: İnsanı merkeze alan kitaplar yazıyorsunuz. 1970'lerden bu yana gittiğiniz ülkelerdeki gözlemlerinize göre toplumların ve insanların davranış modelleri değişti mi, değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Her zaman bir hümanist oldum. Ülkem Fas'ta kadın haklarından başlayarak insan hakları için kampanya yürüttüm. İlk romanım kadınların durumuyla ilgiliydi ve sonra devam ettim. Şu anda dünyada neler olduğunu görüyoruz. Ukrayna, Gazze, Afrika'nın daha karmaşık hale gelmesi, bazı coğrafyalarda diktatörlerin iktidara gelmesi... Hepsi çok korkutucu çünkü hukuka ve adalete saygısı olmayan insanlarla uğraşıyoruz. Bu yüzden insanlığa, insanoğluna güvenmiyorum. Ancak sade bir vatandaş olarak yazmaya ve politikacılardaki bu insanlık yoksunluğunu kınamaya devam ediyorum.

- "Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur"

Soru: Dünyanın her yerinde göçmen sorunu var. Siz de 27 yaşında Fas'tan Fransa'ya göç etmişsiniz ve belki de bir süre Fransa sizi göçmen olarak kabul etti. Kitaplarınızda da bu konuyu irdeliyorsunuz. Son 40-50 yılda göçmenlerin durumu nasıl bir hal aldı?

Tahar Ben Jelloun: Göçmenlerin her yerde olduğu bir zamanda yaşıyoruz ve bunlar önceki dönemin politikaları olan sömürge politikaları, az gelişmişlik ve ırkçı politikalardan kaynaklandı. Şimdi bu nedenlere bir de iklim sorununu ekliyoruz. Fransa'da göç, sömürgeciliğin doğrudan bir sonucuydu. 40'lı, 50'li ve 60'lı yıllarda Fransızlar fabrikalarında çalıştırmak ve insan gücü edinmek için Cezayir, Fas ve Tunus'a gitti. Fransız hükümeti 70'li ve 75'li yıllardan itibaren insani bir bakış açısıyla göçmenler ve ailelerini bir araya getirmeye karar verdi. Fransa'da çalışan erkekler, eşlerini ve çocuklarını ülkeye getirme hakkına sahip oldu. O andan itibaren yeni doğumlar başlayacak ve göçmenlerden değil ama göçmenlerin çocuklarından oluşan yeni bir nesil ortaya çıkacaktı. Bu çocuklar bunu çok ağır yaşadı. Tanınmadıklarını, düzgün bir şekilde karşılanmadıklarını hissettiler. Kalitesiz okullara devam ettiler ve sonuçta ikinci sınıf Fransızlar oldular.

Ben ekonomik bir göçmen değildim. Bir dönem entelektüeller için Fas'ta yaşamak çok zordu, bu yüzden Fransa'ya geldim çünkü bazı arkadaşlarım fikirleri yüzünden çeşitli sıkıntılar çekiyordu. Fransa'da göçmenlere okuma yazma dersleri verdim. Göçmenlik, edebiyatımda her zaman konu olmuştur. Günümüze kadar onların neler yaşadığına tanıklık etmenin ve buna yönelik yazmanın önemli olduğunu düşünüyorum çünkü pek de iyi şeyler yaşamıyorlar.

- "Gazze'de yaşananlar bir trajedidir, soykırımdır"

Soru: İslam'ı anlatmak için kitaplar yazdınız ve Fransa'da İslam'ı anlatıyorsunuz. Bugün artan bir şekilde İslamofobi var. Gazze'de 14 bin çocuk İsrail'in katliamlarıyla hayatını kaybetti. Bu katliam nasıl son bulacak, dünyanın her yerinde kaygı uyandıran bu sıkıntı için değerlendirmeniz nedir?

Tahar Ben Jelloun: Ben edebiyatçı, yazar ve sosyolog olarak değil, sıradan bir vatandaş, bir aile babası olarak, tıpkı "Kızıma Irkçılığı Anlattım" kitabını yazdığım gibi, "Çocuklara İslam'ı Anlattım" kitabını da Fransız çocukların İslam'ın ne olduğunu anlamalarını teşvik etmek için yazdım. Bu bir eğitim ve pedagoji meselesi. Ancak başörtüsüyle ilgili yaşanan olaylar, İslamcılığın bir ideoloji haline gelmesi, terörizm, pek çok konu var. İslam dininin kötüye kullanılmasını İslam devleti ideolojisiyle birbirine karıştırıyoruz. Batı'da İslam'ın ne olduğu konusunda bir bilgi eksikliği var, İslam farklı gösteriliyor. İslam hakkında doğru bir şekilde konuşabilen çok az insan var.

Gazze'de yaşananlar bizim için bir acıdır. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısını bir makale yayımlayarak alenen kınadığım doğrudur. Ancak korkunç olan İsrail'in 6 aydır sivilleri bilerek katletmek, çocukları öldürmek ve her şeyden önemlisi Filistin halkını aç bırakmak için gıda yardımının gelmesini engellemesi. Gazze'de yaşananlar bir trajedidir ve dünyada suçu tersine çevirmek için çok fazla baskı var. Netanyahu ve ordusunun planı tüm Filistinlileri yok etmek. Bu kesinlikle onun saplantısı, mümkün olduğunca çok Filistinliyi öldürmek ve böylece yeryüzünde hiç Filistinli bırakmamak... İsrailliler, soykırım kelimesinin Yahudilerin soykırımından başka bir şey için kullanılmasını istemiyor. Ancak bir hastaneyi, bir okulu ya da sadece uyuyan ailelerin olduğu bir köyü bombaladığınızda ve herkesi katlettiğinizde, bu soykırımdır. Trajedi şu ki diyalog ve müzakere olabilmesi için herhangi bir uzlaşma göremiyoruz. Bunu istemiyorlar, İsrailliler barışla ilgilenmiyor. Dolayısıyla bu trajedinin olumlu bir sonuca ulaşacağını düşünmüyorum.

- Netanyahu'ya yazdığı mektupla BM'den arandı

Soru: Gazze'de yaşananları romanlaştırma düşünceniz var mı?

Tahar Ben Jelloun: Filistin hakkında şiirler, tiyatro piyesleri yazdım. Gazze'de olanlar için İtalya'da "Çığlık" adında küçük bir kitap yayımladım. Çünkü Fransa'da yayımlamak için ortam müsait değildi. Hem 7 Ekim'in dehşetini hem de İsrail ordusunun dehşetini anlattım. Bir yandan Hamas'ın saldırılarını yazdığım için Arap arkadaşlarım tarafından hakarete uğradım, diğer yandan da İsrail ordusuyla ilgili metinlerimi yayımladığımda Yahudi arkadaşlarım tarafından antisemitik olduğum söylenerek saldırıya uğradım. Düşündüğünü söyleyen özgür bir entelektüelim ve kimseyi memnun etmeye çalışmıyorum. Bir insan olarak her gün gördüklerimi kınıyorum. Ve yazıyorum, yapmam gereken tek şey bu. Ayrıca Netanyahu'ya bir ay önce açık bir mektup yazdım ve bu mektup birkaç gazetede yayımlandı, Netanyahu'ya 'savaşı kaybettiğini çünkü herkesi öldürse bile Filistin'in orada kalacağını, Filistin halkının her zaman var olacağını' söyledim. Bir gazete beni Yahudi karşıtı olarak suçladı. Le Point'te genç bir Yahudi kadın tarafından yayımlanan, bana hakaret eden ve beni karalayan bir yazı yazıldı. İsrail'den bana karşı çok fazla tepki geldi. Bu mektup BM'ye kadar ulaşan ve oradaki pek çok yetkili tarafından okunan bir mektuptu. BM'den bu konuda beni aradılar. Mektup hala sosyal ağlarda dolaşıyor.

- "Batı'daki entelektüeller İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor"

Soru: Faslı Fransız yazar olarak İslamofobi'nin çözümleneceğini düşünüyor musunuz? Edebiyat ve edebiyatçılar bu soruna kulak tıkıyor mu?

Tahar Ben Jelloun: Fransa'da bir din olarak İslam'ın çok kötü bir imajı var. Hem İslam'ı ve Müslümanları sevmeyenler hem de İslamofobi olarak adlandırılan İslam karşıtı ırkçılığı savunanlar var. İslam'dan korkan pek çok kişi var. Batı'daki entelektüeller, sanatçılar ve yazarlar, İslam'a ve Müslüman nüfusa pek ilgi duymuyor.

İslam'ı nefret konusu haline getiren aşırı sağcı siyasi partilerimiz var. Örneğin Eric Zemmour adında, partisi olmayan ama seçimlere katılmış eski bir gazeteci, aşırı sağa çok bağlı bir politikacı, İslam'ın Fransa için bir tehlike olduğunu söylüyor. Ayrıca "Tesettürlü bir kadın hareket halindeki bir camidir." demiş ve bunu sık sık tekrarlamıştır. Irkçı nefreti kışkırtmaktan hüküm giydi. Ancak bu durum Müslüman karşıtı duyguların yayılmasını engellemedi.

- Fransız yazar, Yaşar Kemal, Orhan Pamuk ve Nedim Gürsel okumuş

Soru: Türkiye, Fransa'nın prestijli ödüllerinden Goncourt'ta ödül alacak eserlerin seçimine dahil oldu. Pek çok ülke bu seçimi yapıyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Türk edebiyatını ve kitaplarını okuma fırsatınız oldu mu?

Tahar Ben Jelloun: Gençken Yaşar Kemal'i okurdum, Fransa'da en çok tanınan Türk yazardı. Orhan Pamuk'un eserleri ile Fransızca ve Türkçe yazan arkadaşım Nedim Gürsel'i okudum. Türk kültürüne ve Türk sinemasına çok sempati duyuyorum. Fas ve Türkiye arasında pek çok benzerlik var. Fas'ta Türkiye'ye büyük saygı duyuluyor. Türkiye, Fas'ta endüstriyel, ticari ve zanaat düzeyinde varlık gösteriyor. İki ülke arasında büyük ilişkiler var. Bu da memnuniyet verici. Sizi şaşırtabilir belki ama yaklaşık 10 yıl önce Fas'ta Arapça yayımlanan bir Türk dizisi büyük beğeni kazandı. Dolayısıyla Türkiye bizim için çok tanıdık ve dost bir ülke.

Türkiye'nin Goncourt seçimini lanse etmek için Ankara'ya geldim ve perşembe günü İstanbul'a gidiyorum. Dünyada yaklaşık 42 ülkede öğrenciler bizim hazırladığımız kısa listedeki kitapları okuyor, bir araya gelip bir kitap için oy kullanıyor ve o kitap, prensip olarak Goncourt seçiminin yapıldığı ülkenin diline çevriliyor. Brezilya, Yunanistan ve Fas'tan Cezayir, Polonya ve Romanya'ya kadar, Goncourt seçimini yapan 42 ülke var ve bu Fransızca konuşulan ülkelerdeki gençlerin daha çok okumasını sağlıyor, bu yüzden önemli bir proje.

Yazar Ben Jelloun, röportaj sonrasında, Anadolu Ajansının, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarında beyaz fosfor kullanması başta olmak üzere işlediği savaş suçlarına yönelik belge niteliğindeki fotoğrafların yer aldığı "Kanıt" kitabını inceleyerek, AA'ya tebrik ve çalışmadan dolayı teşekkürlerini iletti.