Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, Şarku’l Avsat’a konuştu: Bölgede istikrarı desteklemek için Suudi Arabistan’la birlikte çalışıyoruz

Colonna, İran’ın hamlelerine karşı koymak için Avrupalı ortaklarla iş birliğinin önemini vurguladı.

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna. (EPA)
Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna. (EPA)
TT

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, Şarku’l Avsat’a konuştu: Bölgede istikrarı desteklemek için Suudi Arabistan’la birlikte çalışıyoruz

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna. (EPA)
Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna. (EPA)

Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, Suudi Arabistan ve BAE’yi kapsayan ilk Körfez bölgesi ziyaretinde Şarku’l-Avsat’a özel açıklamalarda bulundu. Bölgenin “uzun zamandır artarak süren istikrarsızlıktan mustarip olduğunu’ ve Fransa ile Suudi Arabistan ve Abu Dabi arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesinin ‘bu gerçekliğe karşılık vermenin bir yolu olarak görülebileceğini’ vurguladı.
Ortadoğu’nun krizlerle boğuştuğunu ifade eden Fransız Bakan, Tahran’ın nükleer ve balistik programları ile insansız hava araçlarına, doğrudan tehditlerine, bölgede ve ötesinde vekillerine başvurduğuna dikkat ekti. Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşına katıldığına, içeride vatandaşlarına uyguladığı baskıya ve rehin alma siyasetine işaretle İran’ın istikrarı sarsıcı faaliyetlerle ‘gerilimi artıran bir yol izlediğini’ kaydetti. Colonna, Fransa’nın söz konusu tehditlere karşı durma konusunda kararlı olduğunun, Körfez bölgesindeki ortaklarının güvenliğine yönelik yükümlülüklerine bağlı kalacağının ve bölgesel krizlere çözüm bulmak için Suudi Arabistan’la iş birliğini güçlendireceğinin de altını çizdi.
Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna’ya göre bölge, istikrar kutupları olmaları bakımından Suudi Arabistan ve BAE’ye güvenebilir. Paris de her alanda Riyad ile ilişkileri güçlendirmeyi arzuluyor ve Vizyon 2030’a destek veriyor.
Lübnan dosyası da dahil olmak üzere bölgedeki krizler hakkında değerlendirmelerde bulunan Colonna, Lübnanlıların, iflas etmiş bir rejimin kurbanları olduğunu, Paris’in her şeyden önce kendilerine olan desteği sürdürmeyi ve Lübnan’ın egemenlik ve istikrarını temin eden kurumlara yardım etmeyi hedeflediğini belirtti. Ülkesinin, cumhurbaşkanı seçimini ve kurtuluşa doğru ilk adım olarak normalleşmeyi sağlamak için çalışan bir hükümetin kurulmasını kolaylaştırmak amacıyla siyasi kesime yaptığı çağrısını yineledi.
Rusya’nın Ukrayna’ya yönelik savaşı neredeyse ikinci yılına girecekken Colonna, Paris’in, egemenliğini savunarak tüm topraklarını yeniden ele geçirmesi için Kiev’in ihtiyaç duyduğu askeri araçların tedarikine dayalı tutumunun ortada olduğunu vurguladı. Paris’in askeri yardım da dahil olmak üzere bu yolda ilerlemeye devam edeceğini söyledi.  Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda başta Körfez meseleleri, İran’ın tepkilere neden olan eylemleri ve Rusya-Ukrayna savaşı olmak üzere gerek bölgesel gerekse uluslararası düzeyde Fransa’nın politikalarına ve attığı adımlara açıklık getirdi:

-Sayın Bakan; Suudi Arabistan Krallığı ve Birleşik Arap Emirlikleri’ne gerçekleştirdiğiniz bu ilk ziyarette bölge ve ortaklara yönelik mesajınız nedir?
Ben basit bir mesajla geldim: Dünyanın bu bölgesinde yer alan ülkeler, krizlerle olan mücadelede ve özellikle de uzun zamandır artarak süren istikrarsızlığın bölgenin gerçekliği halini aldığı bu ortamda Fransa’ya güvenebilir. Başta Suudi Arabistan ve BAE olmak üzere Körfez bölgesindeki ortaklarımızla ilişkileri güçlendirmek, bu gerçekliğe karşı koymanın bir yoludur. Ortak çıkarımız bundadır. Rusya, yaklaşık bir yıl önce Ukrayna’ya saldırmayı ve Avrupa Kıtası’na savaşı geri getirmeyi tercih etti. Onun bu savaşı on binlerce insanın ölümüne ve kelimelerin kifayetsiz kaldığı bir yıkıma sebep oluyor. Odessa’ya geçen hafta gerçekleştirdiğim ziyarette bu yıkımı kendi gözlerimle gördüm. Bu durumla yüzleşmek ve istikrardan mahrum olan güvenlik, ekonomi, enerji ve gıda gibi tüm alanları istikrara yeniden kavuşturmak yolunda birlikte çalışmamızı gerek. BM sözleşmesinin bu konuda net ve ortak ilkelerine geri dönmeliyiz. Ne diyordu sözleşme; hiçbir ülkenin, komşu bir ülkeyi işgal etme hakkı yoktur. Bu ilke Avrupa, Ortadoğu ve tüm dünya için geçerlidir. Ortadoğu bölgesi de böylesi krizlerle boğuşuyor ve her şeyden önce İran’ın, bölgenin dört bir yanında istikrarı sarsan faaliyetleri ile öncüsü olduğu gerilimle yüzleşiyor. Bazı dikkat çekici noktalar durumu zorlaştıran riskleri artırıyor. İsrail ve Filistin topraklarındaki şiddet eylemlerinin artması, Lübnan’da süregelen siyasi boşluk, Yemen’de istikrarsızlık ve kıyıya herhangi bir ateşkes anlaşmasının vurmadığı fırtınalı hal, hükümetinin yok ettiği ve komşu ülkelerin arzularına yem haline gelen Suriye’de başarısızlık gibi... Bunu bir kez daha söylüyorum ki Fransa, Körfez bölgesindeki ortaklarına ve güvenliklerine destek sözüne vefa göstererek bölgesel krizleri çözmek ve bölgedeki istikrarsızlık yuvalarıyla mücadele etmek için Suudi Arabistan Krallığı ile dayanışmayı artırmaya hazır. Bizim, ne pahasına olursa olsun diyalogu pekiştirmek için tüm enerjimizi seferber etmemiz ve çatışma alanlarını sınırlandırmak amacıyla tüm fırsatları değerlendirmemiz gerekir. Fransa yalnızca bu amaç için uğraşıyor. Ölü Deniz yakınlarında geçtiğimiz aralık ayında düzenlenen İkinci Bağdat Konferansı’nın hedefi de buydu. Bölge ülkeleri arasındaki iş birliği büyük imkânlar barındırıyor. Bu potansiyel, eylemlerle somutlaştırılarak gerçekliğe dönüştürülmeli. Genel olarak herkese, özel olarak ise bölge halklarını çıkarlarına ulaştıracak şekilde bu sıkıntılı bölgede dayanışmayı teşvik etmeliyiz. Bu bölgede başta Suudi Arabistan Krallığı ve BAE gibi istikrar merkezleri mevcut...  Biz fiili olarak Suudi Arabistan’la köklü bir ortaklık başlattık ve bunu ekonomi, enerji ve kültür alanlarında, her bakımdan güçlendirmeyi arzuluyoruz. Fransa, Veliaht Prens’in ortaya koyduğu Vizyon 2030’u destekliyor. Tesislerimiz, üstlendiği ekonomik ve sosyal dönüşüm projelerinde ve enerji alanında öncülük ettiği aşamada Krallığa verdiği desteğini artırmak için çabalıyor. Kültürel iş birliğimize rengini veren özel ivmeyi de takdir ediyoruz. El-Ula bölgesi ve arkeolojik araştırma alanındaki seçkin ortaklığımız, bu istisnai iş birliğinin açık iki örneğidir.
İki ülke arasındaki son üst düzey ziyaretlerle de belirginleştiği üzere BAE ile de benzersiz bir ivmeyle öne çıkan uzun süreli bir ilişki yürütüyoruz. Müttefikimiz ve ortağımız ile olan iş birliğimizi, Fransa’nın bir yıl önce BAE’ye yönelik saldırılara anında ve etkili bir şekilde karşılık verdiği stratejik düzlemin yanı sıra ekonomi, kültür ve sağlık düzleminde de pekiştirmek istiyoruz. Ziyaretim boyunca BAE’ye 2023 sonunda BM İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi Taraflar Konferansı’nın 28’inci oturumuna yaptığı ev sahipliğinde içten başarı temennilerimizi vurgulayacak ve Fransa’nın, sonuçlarının ortak hedeflerimize uygun olması beklenen bu etkinliğin başarılı olmasına katkı sağlamaya hazır olduğunu hatırlatacağım. Bu noktada, kısa bir süre önce göreve başlayan yeni Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi Genel Sekreteri ile buluşacağımı da belirtmek isterim. Körfez Arap Ülkeleri İşbirliği Konseyi, bölgenin birliği gerçekleştirme ve barışın kurulmasına katkı sağlama çabasıyla anlaşmazlıkların üstesinden gelme gücünü ispatlıyor. Bu, bölgenin karşı karşıya kaldığı sıkıntılı dönemde oldukça önemlidir.

-Gerilimi artırma siyasetinden vazgeçmeyen İran’ın tavrından dolayı hem sizin hem de bölgenin karşısına dikilen pek çok sorun mevcut. Fransa bu çifte gerilime nasıl bakıyor?
Öncelikle sizin de bildiğiniz Ortak Kapsamlı Eylem Planı konusunda bir çıkmazla karşı karşıyayız ve bu durumun tüm sorumluluğu İran’a aittir. İran, aylarca süren müzakerelerin ardından geçen yıl Avrupa Koordinatörü’nün 2015 Anlaşmasına uyumu yeniden sağlamak amacıyla sunduğu metni kabul etme fırsatını değerlendiremedi. Kaldı ki bu sunulabilecek en iyi teklifti. İran, buna paralel olarak yoğun bir endişeye sebep olan ve Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı’nın çalışmasını engelleyen nükleer gerilimi de sürdürüyor. Biz ve ortaklarımız ise mevcut duruma diplomatik bir çözüm bulmak için inatla çabalıyoruz. İran’a çağrımız, tüm uluslararası taahhütleri ve yükümlülüklerini uygulamasıdır. İran’ın nükleer silah edinmesini engelleme konusunda kararlıyız. Ancak endişe kaynağımız maalesef nükleer meselesiyle sınırlı değil. Zira İran çevresini tehdit ediyor ve istikrarsızlaştırmak için çaba sarf ediyor. Kendisine komşu ülkelerde doğrudan ve onun çıkarlarını gözeten aracılar yoluyla faaliyet gösteriyor. İstikrarı sarsan bu faaliyetler giderek artıyor. İran füzeleri ve insanız hava araçları (İHA) cephaneliğindeki devasa artışın yanı sıra doğal olarak nükleer dosyasını da içeren tüm dosyalara bakıldığında bu durum açıkça görülüyor. Söz konusu araçları, örneğin Irak’ta fiili olarak kullanması, Rusya ve bölgedeki devlet dışı etkin taraflara göndererek yayması da cabası. İran bu şekilde geniş bir istikrarsızlık yuvası oluşturmaya çalışıyor.
Tekrar ediyorum; buna karşı koymaya kararlıyız ve bununla mücadele yolunda, İran’ın 2231 sayılı BM kararını ihlal ederek gerçekleştirdiği İHA ve füze nakliyatına odaklanmak suretiyle uluslararası ve bölgesel ortaklarımızla güçlü bir şekilde irtibat halindeyiz. Bu bağlamda İran’ın bazı ortak ülkelere yönelik tavrının ekonomi düzleminde ve temel haklar alanındaki feci iç durumundan bağımsız olmadığını vurgulamak ve endişe uyandıran iki temel konuya dikkat çekmek istiyorum:
Bunlardan ilki, İran’ın Rusya’nın Avrupa’daki savaş çabalarına ortaklığıyla ilgili. Biz, İran İHA’larının Rusya’ya taşınması tehdidine karşı koymak için etkin bir şekilde enerji harcıyoruz. Bu güçler, Ukrayna halkını ve şehirlerin altyapısını hedef alan, savaş suçu sayılabilecek saldırıları desteklemek için seferber ediliyor. İran, Rusya’nın Ukrayna’da yürüttüğü ve uluslararası hukukla BM Sözleşmesi’ni ihlal eden saldırısında onunla iş birliği yapıyor. AB, kararlı bir tepki göstererek bu hatta dahil olan kuruluşlara ve katılan kişilere çeşitli yaptırımlar uyguladı. 
Bir diğer endişe kaynağı da İran’ın özel olarak Avrupalıları hedef alarak benimsediği ve önemli bir konu olan rehin alma siyaseti. Hükümetlerimize baskı uygulamak amacıyla yürütülen bu keyfi gözaltı siyaseti kabul edilemez. Avrupalı ortaklarımızla, bu devlet rehinelerinin derhal serbest bırakılması için uygun tepkiler koymak üzere birlikte çalışma kararı aldık. Zira onları devlet rehineleri olarak görüyoruz. Bu bizim, bakanlara ve İran Devrim Muhafızları üyeleri de dahil olmak üzere baskıdan sorumlu kişilere çeşitli yaptırım paketleri uygulanması için gösterdiğimiz birliğimizi ve azmimizi ortaya koyuyor.

-Bazı kesimler mevcut durumda Lübnan krizinde bir çıkış görünmediği görüşünde. Cumhurbaşkanı’nın Lübnan’a yardım etmek amacıyla ‘girişimlerde’ bulunacağı sözünü verdiğini göz önüne alırsak bu ülkeye nasıl yardım etmeyi düşünüyorsunuz?
Fransızların büyük çoğunluğunun sevdiği bir ülke olan Lübnan maalesef 31 Ekim’den bu yana benzeri görülmemiş bir krize neden olan cumhurbaşkanlığı boşluğundan mustarip. Bu krizin birçok sebebi var. Ülkede mali sistem çöktü, ekonomisi büyük bir sıkıntı içerisinde, toplumdaki bağlar çözülmeye yüz tuttu ve siyasi durum çıkmaza girdi. Bizim ilk hedefimiz, halka yardımı sürdürmek. Çünkü acı çeken elbette liderler değil, bizzat Lübnan halkıdır. 4 Ağustos 2020’de meydana gelen liman patlamasından bu yana Cumhurbaşkanı’nın da teşvikiyle, oldukça zorluklarla da olsa imkânları seferber ettik ve 100 milyon euro tutarında istisnai bir yardım toplayarak bunu Temmuz 2021'de sağlık, gıda güvenliği ve eğitim alanlarında destek için düzenlenen yardım konferansı sonrasında kendilerine ilettik. Başta Suudi Arabistan Krallığı olmak üzere Körfez bölgesindeki ortaklarımızla, 2022’nin başında ortak bir insani yardım mekanizması oluşturulmasıyla somutlaşan taahhütlerde bulunduk. Bu mekanizma özellikle Lübnan halkına doğrudan fayda sağlayan 28 milyon euro tutarındaki dört projenin finanse edilmesini sağladı. Bunun 12,5 milyon euroluk kısmı Trablus Devlet Hastanesi’nin desteklenmesine tahsis edildi.
Lübnanlıların başı bu başarısız rejimle dertte. Suriyeli ve Filistinli mülteciler de onurlu bir şekilde yaşamalarına fırsat verecek bir desteği hak ediyor. Fransa, Lübnan’ın egemenliğini ve bağımsızlığını garanti eden kurumları destekleme ilkesine her zaman bağlı kaldı. Lübnanlı yetkililerin artık reformları zora sokma ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinin önünü açacak bir çözümün geliştirilmesini engelleme tavrından acil olarak vazgeçmesi gerekiyor. Kriz, zaten uzun bir zamanı boşa harcadı ve Lübnan imkânlarında kan kaybettiği bir durumla cebelleşiyor. Ekonomisi tükendi, ülke bölgesel ve küresel kargaşanın yansımalarına daha açık hale geldi. Basit bir şekilde çözüm, görüş birliği ile bir cumhurbaşkanı seçmek, ülkenin çıkarlarını gerçekleştirmek için çalışan bir hükümet belirlemek ve Uluslararası Para Fonu’nun müdahalesine izin veren reformları uygulamaktır. Fransa bu konuda herhangi bir çabadan kaçınmıyor. Lübnan’a geçen ekim ayında gerekleştirdiğim ziyarette de bunu ve dosyada bir ilerleme sağlamak amacıyla ABD, AB ve bölgedeki temel ortaklarımızla yakın temas halinde bulunduğumuzu dile getirdim.

-Size dost birçok ülke Esed rejimi ile ilişkilerin normalleştirilmesi adımı atmış olsa da Fransa buna şiddetle karşı çıkıyor. Durumun böyle devam etmesi mümkün mü? Suriye hükümetinden tam olarak talepleriniz neler?
Fransa barbarlığa ve vahşete itiraz ediyor. Engelin sebepleri de Paris, Brüksel ve hatta New York’ta değil, Şam’ın kendisinde. Rejim 2015 yılının sonunda Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) oybirliğiyle benimsediği 2254 sayılı kararda öne sürülen sürdürülebilir barış esaslarını müzakere etmeye karşı duruşunu inatla sürdürüyor. Fransa, 7 Nisan 2018’de Duma şehrinde düzenlediği kimyasal saldırıdan ötürü geçen hafta yine hüküm giyen bir rejimle ilişkilerini ‘normalleştirmek’ zorunda değil. Hele de bağımsız uzmanların yürüttüğü soruşturmaların tarafsız sonuçlarını yalanlayan ve reddeden bir rejimle. Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü’nün geçtiğimiz 27 Ocak’ta yayınladığı bir rapor, Esed rejiminin sivillere karşı klor gazı kullanmaktan çekinmediğini bir kez daha ispatlıyor. BM ve Kimyasal Silahları Yasaklama Örgütü mekanizmaları tarafsız bir şekilde, Suriye rejiminin kimyasal silah kullandığını dokuzuncu kez ortaya koydu.  Dolayısıyla rejimin, uluslararası toplumla ve sistematik olarak yıkıma maruz bıraktığı ve bırakmaya devam ettiği halkıyla olan ilişkilerini normalleştirmesi gerekiyor. Suriye rejimi ve müttefiklerinin, bölgedeki istikrarsızlığa önemli bir kaynak teşkil eden uyuşturucu kaçakçılığına gittikçe daha fazla müdahil olduğunu da eklemek istiyorum. Bu yüzden ortak güvenliğimiz için önemli bir mesele olması sebebiyle soruna siyasi bir çözüm bulunmalı. 
Bu sebeple BMGK, Suriye rejiminden, BM’nin gözetiminde kapsayıcı ve güvenilir bir siyasi sürece girmesi gibi basit taleplerde bulunuyor. Bu da mesela Anayasa Komisyonu toplantısına muhalefet etmekten vazgeçmek, keyfi tutuklamalara, inanların ortadan kaybolmasına, fiziksel tehditlerle işkenceye bir son vermek, kayıpların aileleri ile iş birliği içinde akıbetlerini açıklamak ve komşu ülkelerdeki altı milyondan fazla Suriyeli mültecinin gönüllü, onurlu ve güvenli bir şekilde geri dönmesini sağlamak yönünde adımlar atmakla mümkün. Beşşar Esed’in aksine biz, 12 yıldır en ağır sıkıntılara maruz kalan Suriye halkını önemsiyoruz. Fransa, Suriye halkının acil ihtiyaçlarına karşılık vermek için desteğini sürdürüyor. AB ve üye ülkeler, 2011’den bu yana 27,4 milyar doları aşan desteğiyle uluslararası insani yardıma en çok katkı sağlayan yönetimler olmaya devam ediyor. 

-Fransa’nın Cezayir ve Fas ile olan ilişkileri her zaman ‘çetrefilli’ oldu. Cezayir ile ilişkiniz en iyi durumundayken bile Fransa ve Fas arasında bir gerilim olduğunu görüyoruz. Yakın zamanda Rabat’ı ziyaret ettiniz. Bu ziyaretin, Batı Sahra meselesiyle bir bağlantısı var mı? Fas’la olan ilişkilerinizi nasıl değerlendiriyorsunuz?
-Fas ve Cezayir, Fransa’nın iki temel ortağı ve dostudur. Cumhurbaşkanı, Fransa’yı her ikisine bağlayan sıkı ilişkileri pekiştirmek istiyor. Nitekim ortak birçok meselemiz var ve bu meseleler adeta ikili ilişkilerimizin atan kalbi konumundaki gençlerimize büyük önem vermemizi de kapsıyor. Fas’ı geçtiğimiz 15-16 Aralık tarihlerinde ziyaret ettim. Bu ziyaret oldukça olumlu geçti ve iki ülke arasındaki epey yakın ilişkinin doğası göz önüne alındığında bazı durumlarda kaçınılması mümkün olmayan zorluklardan uzak olarak, ülkelerimizi birbirine bağlayan istisnai ortaklığın değerini gözler önüne serme fırsatı verdi. Cezayir’le ilişkimizin seviyesini yükselten yeni, umut vadeden ve çok iddialı bir hareketlilik içine girdiğimizi daha önce gördünüz. Özetle; bizim için çok değerli olan, birçok şeyi ve ortak bir arzuyu paylaştığımız bu iki ülke ile geleceğe ve imkânlara kararlılıkla erişeceğimize inanıyorum.

-Televizyonda yaptığını yakın tarihli bir konuşmanızda Ukrayna ile Rusya arasında müzakere zamanının henüz gelmediğini, ‘Ukrayna’nın güç dengesini kendi lehine çevirmesi ve topraklarının bir kısmını geri alabilmesi’ gerektiğini söylediniz. Tutumunuzu daha net bir şekilde açıklar mısınız?
Fransa başından beri belirgin bir tavır aldı. Bizim hedefimiz Ukrayna’ya egemenliğini savunup toprak bütünlüğünü yeniden sağlamasına fırsat veren yolları açmak. Ukrayna’ya bu amacını gerçekleştirmesi için askeri yardım da dahil olmak üzere her alanda desteği sürdüreceğiz. Arap ülkelerinin tutumlarına gelince; bölge ülkelerinin çoğunun 12 Ekim’de kabul edilen ve Rusya’nın Ukrayna topraklarını ‘yasa dışı ilhakını’ kınayan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararına destek vermesi, uluslararası olarak tanınan sınırların silah gücüyle sorgulanmasına yönelik açık itirazı belirginleştiriyor. Ülkelerin ulusal egemenliğine saygı gösterme konusunda yineledikleri taahhüdün de altını çiziyor. Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısı sonucunda bölge ülkelerinin bazılarının uğradığı zararın boyutunun da tamamen farkındayım. Tabii bununla savaşın şiddetlendirdiği gıda güvensizliğini ve bazı ülkelerde toplumsal ve siyasi istikrarı olumsuz etkileyebilecek yansımaları kastediyorum. Bu bağlamda; 2022 yılında Ukrayna’ya sağlanan çok yönlü ve insani desteği takdir ediyor, ülkeleri yardımlarını sürdürmeye çağırıyorum. Olumsuz yansımaları önlemek ve bunların şiddetini hafifletmek için çabaladık. Bu doğrultuda Fransa’nın girişimiyle tarım pazarlarının şeffaflığını korumak, en çok zarar gören zayıf ülkelerle dayanışmayı güçlendirmek ve sürdürülebilir yerel üretime yatırım yapmak amacıyla Küresel Gıda Güvenliği İttifakı’nı ve onun gıda ve tarımda dayanıklılığı artırma göreviyle temsil edilen etkin mekanizmasını kurduk. Buna paralel olarak Arap ülkelerindeki kamuoyunun kısmen, Batı’nın genel imajı denen şeyin bağlılığının ve seferberliğinin konulara göre değişken olduğunu düşündüğünün farkındayım. Konuyu ele almak için bunun doğru bir yaklaşım olduğunu düşünmüyorum. Zira Ukrayna’daki durum hüküm sürerse, dünyanın başka yerlerindeki diğer saldırgan güçler, hiçbir ceza görmeden komşu ülkelerinin güvenliğine el uzatabileceği sonucunu çıkaracaklar. Nitekim tahran yönetimi Suudi Arabistan ve BAE’deki bölgelere füzeler fırlatan gruplara bilfiil destek verdi. Bu hadiselerde BAE’ye ek askeri araçlar sağlayarak şüpheye yer vermeyen dayanışmamızı ifade ettik. Eylemlerimiz çifte standarda dayalı değildir. Biz yasalar tarafından yönlendiriliyoruz.



20'nci Suudi yardım uçağı Ukrayna halkına ulaştı

Suudi yardımı Ukrayna sınırı yakınındaki Polonya havaalanına akmaya devam ediyor (SPA)
Suudi yardımı Ukrayna sınırı yakınındaki Polonya havaalanına akmaya devam ediyor (SPA)
TT

20'nci Suudi yardım uçağı Ukrayna halkına ulaştı

Suudi yardımı Ukrayna sınırı yakınındaki Polonya havaalanına akmaya devam ediyor (SPA)
Suudi yardımı Ukrayna sınırı yakınındaki Polonya havaalanına akmaya devam ediyor (SPA)

Polonya'nın Ukrayna sınırına yakın Rzeszow Havalimanı'na gönderilen Suudi yardımı, Polonya sınırından Ukrayna'ya gönderiliyor.

Kral Salman Yardım Merkezi (KSRelief) tarafından gönderilen 20'nci Suudi yardım uçağı, Krallığın Ukrayna halkına yaptığı yardım kapsamında elektrikli aletlerin de bulunduğu toplam 50 ton yük taşıyan 20'nci Suudi yardım uçağı dün (Salı) havalimanına ulaştı.

Bu yardım, dünyanın dört bir yanındaki ihtiyaç sahibi ve yaşadıkları çeşitli kriz ve sıkıntılardan etkilenen insanların, yanında olduğu bilinen Suudi Arabistan'ın tarihi rolü çerçevesinde gerçekleşiyor.


Kral Selman: Bayram şefkat, sevgi ve hoşgörünün anlamlarını bünyesinde barındırır

Kral Selman bin Abdülaziz (Şarku'l Avsat)
Kral Selman bin Abdülaziz (Şarku'l Avsat)
TT

Kral Selman: Bayram şefkat, sevgi ve hoşgörünün anlamlarını bünyesinde barındırır

Kral Selman bin Abdülaziz (Şarku'l Avsat)
Kral Selman bin Abdülaziz (Şarku'l Avsat)

İki Kutsal Caminin Bekçisi Kral Salman bin Abdülaziz, "karşılıklı sevgi, şefkat, sevgi ve hoşgörü anlamlarının somutlaştığı" Ramazan Bayramı münasebetiyle vatandaşları, sakinleri ve dünyanın her yerindeki Müslümanları tebrik etti.

Kral Selman, Ramazan Bayramı vesileyle yaptığı konuşmada, Allah'ın Suudi Arabistan'a, söz birliği bereketi, safların birliği, İki Kutsal Camiye ve onların hacılarına, Umre yapanlara ve ziyaretçilerine hizmet etme şerefi de dahil olmak üzere birçok nimet bahşettiğini söyledi. Kurucu Kral Abdulaziz bin Abdul Rahman'ın Allah ona rahmet etsin- yoluna devam eden oğulları, kendisinden sonra bu mübarek ülkenin hükümdarlarıdır.

Mübarek Ramazan ayında milyonlarca hacıya kolaylık ve rahatlıkla umre ibadetlerini yapabilme imkanını veren Allah'a hamdolsun. Onun sayesinde ve daha sonra devlet kurumlarının Allah'ın misafirlerine hizmet etmek, ibadetlerini yerine getirmelerini kolaylaştırmak için gösterdikleri sürekli çabalarla, Allah'tan bizden ve onlardan hayırlı amelleri kabul etmesini niyaz ediyoruz.

İki Kutsal Caminin Sorumlusu konuşmasına şöyle devam etti: "Bu yıl Ramazan Bayramı'nı karşılarken, Filistin halkına yönelik saldırıların durdurulmasının, güvenli insani yardım koridorlarının sağlanmasının ve tüm ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayarak acılarına son verilmesinin, bağımsız devletlerini kurmak ve güvenlik içinde yaşamak da dahil olmak üzere meşru haklarının verilmesi gerekliliğini teyit ediyoruz.”


Suudi Arabistan Veliaht Prens'in bağlılık sözünün 7’nci yıldönümünü kutluyor

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (SPA)
TT

Suudi Arabistan Veliaht Prens'in bağlılık sözünün 7’nci yıldönümünü kutluyor

Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (SPA)
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman (SPA)

Bender bin Abdurrahman bin Mamer

Biatın yedinci yıldönümü, izlenmesi zor olan hızlı dönüşümlerin eşlik ettiği bir dizi başarının ardından geldi. Ancak bunların hepsi Veliaht Prens Muhammed bin Selman tarafından ortaya konan Vizyon 2030 kapsamında ‘geleceğin devletini inşa etmeye’ katkıda bulunuyor. Kuşkusuz onun arkasında Suudi halkının liderliğin vizyonuna olan inancı ve belirlenmiş hedefler, net yöntemlerle düzenlemeler, yasalar ve yapısal reformlarla kalkınma çarkını döndürmek için çalışması var.

Muhammed bin Selman veliaht prens olduktan birkaç ay sonra Suudi halkına yönelik duygularını şu sözlerle ifade etmişti: “Ben 20 milyon insandan biriyim. Onlar olmadan ben bir hiçim ve hepsinin en düşük ve en zayıf örneğiyim. Beni motive eden ve ileriye iten onlar...” Muhammed bin Selman bu cümleleri kurarken sanki dedesi Kral Abdulaziz'in şu sözünü hatırlatıyordu: “Ben önce Allah'la güçlüyüm, sonra imanımla, sonra da halkımla… Onlarla tek bir birey olarak yürürüm. Kendimi onlara tercih etmem ve sadece onlar için iyi olanı takip ederim...”

Üç asır önceki kuruluşundan bu yana Suudi devleti, başka güçlerden ithal edilmiş, klonlanmış veya dayatılmış bir sistem olmayan siyasi sisteminin özgünlüğü ile karakterize edilmiştir. Dahası, bir boşluktan fırlamamış veya farklı bir ortamda ortaya çıkmamış, aksine tarihi köklerden, İslami derinlikten ve saf Arap mirasından ve ortamından kaynaklanmıştır.


Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Singapurlu mevkidaşı ile iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini görüştü

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Singapur Dışişleri Bakanı Dr. Vivian Balakrishnan (SPA)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Singapur Dışişleri Bakanı Dr. Vivian Balakrishnan (SPA)
TT

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Singapurlu mevkidaşı ile iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesini görüştü

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Singapur Dışişleri Bakanı Dr. Vivian Balakrishnan (SPA)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Singapur Dışişleri Bakanı Dr. Vivian Balakrishnan (SPA)

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan bin Abdullah, bugün bakanlığın Riyad’daki genel merkezinde Singapur Dışişleri Bakanı Dr. Vivian Balakrishnan ile görüştü.

Görüşmede, iki dost ülke arasındaki ilişkilerin her alanda desteklenme ve geliştirilmesine yönelik yollar gözden geçirildi.

Bakanlar, tüm bölgesel ve uluslararası ortak çıkar konularının yanı sıra, her iki ülkenin çıkarlarına hizmet edecek şekilde ikili koordinasyonu yoğunlaştırma yollarını da tartıştı.

dfeb
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Singapur Dışişleri Bakanı Dr. Vivian Balakrishnan (SPA)

 


Suudi Veliaht Prens, Kuveyt Başbakanı'nı kabul etti

Suudi Veliaht Prens, Kuveyt Başbakanı'nı kabul etti
TT

Suudi Veliaht Prens, Kuveyt Başbakanı'nı kabul etti

Suudi Veliaht Prens, Kuveyt Başbakanı'nı kabul etti

Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Prens Muhammed bin Selman, bugün Kuveyt Başbakanı Şeyh Dr. Muhammed Sabah El-Salem El-Sabah'ı Cidde'deki makamında kabul etti.

Görüşmede, iki kardeş ülke arasındaki tarihi kardeşlik ilişkileri gözden geçirilerek ikili iş birliği ve bunu çeşitli alanlarda güçlendirme ve geliştirme fırsatlarının yanı sıra, ortak ilgi alanına giren birçok konu müzakere edildi.

Kuveyt Haber Ajansı'nın (KUNA) haberine göre Şeyh Dr. Muhammed Sabah El Salem El Sabah, Suudi Arabistan ziyaretinin, iki kardeş ülke arasındaki köklü tarihi ikili ilişkilerin ve güçlü kardeşlik bağlarının bir yansıması olduğunu belirtti. El Sabah, İki kardeş ülke ve halkların çıkarlarına hizmet etmek amacıyla süreklilik arz eden ikili istişare ve koordinasyon çerçevesinde gelen cömert davet için Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'a içten teşekkürlerini ifade etti.

Kuveyt Başbakanı, Kuveyt Devleti'nin, Suudi Arabistan liderliğinin izlediği dengeli politikayı, özellikle de bölgede ve dünyada güvenlik ve barışın temellerini oluşturma çabalarını takdir ettiğini ifade etti..


The Clock Towers, Al Rajhi Bank ve Alinma Bank ile 6 milyar riyal değerinde sendikasyon finansmanı anlaşması imzaladı

The Clock Towers binadaki bazı otellerin sahibi ve işletmecisidir (Şarku’l Avsat)
The Clock Towers binadaki bazı otellerin sahibi ve işletmecisidir (Şarku’l Avsat)
TT

The Clock Towers, Al Rajhi Bank ve Alinma Bank ile 6 milyar riyal değerinde sendikasyon finansmanı anlaşması imzaladı

The Clock Towers binadaki bazı otellerin sahibi ve işletmecisidir (Şarku’l Avsat)
The Clock Towers binadaki bazı otellerin sahibi ve işletmecisidir (Şarku’l Avsat)

Suudi Arabistan’ın önde gelen otelcilik ve perakende şirketler grubu The Clock Towers, yakın zamanda Al Rajhi Bank ve Alinma Bank ile 6 milyar riyal değerindeki sendikasyon finansmanı anlaşmasının başarıyla tamamlandığını duyurdu. 

Bu, 2024 yılının ilk çeyreğinde Mekke’de konaklama ve perakende sektörlerinin tanık olduğu en büyük finansman anlaşması olarak kabul ediliyor.

The Clock Towers tarafından bugün yapılan açıklamada şu ifadelere yer verildi;

“Sendikasyon finansmanımızın başarılı bir şekilde tamamlanması, güçlü iş temellerimizin ve ülkenin 2030 yılına kadar 30 milyon hacıyı ağırlama yönündeki iddialı hedefiyle uyumlu olarak Mekke konaklama ve perakende pazarının geleceğine olan güvenimizin bir kanıtıdır.”

Söz konusu işlem kapsamında finanse edilen temel varlıklar Makkah Clock Royal Tower, A Fairmont Hotel, Raffles Makkah Palace Hotel, Makkah Swissotel, Swissotel Al Maqam, bazı alışveriş merkezi ve diğer işletme varlıklarını içeriyor.

Mekke, en yüksek sınıflandırmaya sahip uluslararası otellerin çoğuna ev sahipliği yapması nedeniyle konaklama sektöründe dünyanın en hızlı büyüyen şehirlerinden biri olarak kabul ediliyor.


Suudi Arabistan Savunma Bakanı, Yemen Başbakanı ile Yemen’deki gelişmeleri görüştü

Suudi Arabistan Savunma Bakanı, Yemen Başbakanı ile Yemen’deki gelişmeleri görüştü
TT

Suudi Arabistan Savunma Bakanı, Yemen Başbakanı ile Yemen’deki gelişmeleri görüştü

Suudi Arabistan Savunma Bakanı, Yemen Başbakanı ile Yemen’deki gelişmeleri görüştü

Suudi Arabistan Savunma Bakanı Prens Halid bin Selman, dün Yemen Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Ahmed Avad bin Mübarek ile görüştü.

Görüşmede, Yemen’de güvenlik ve istikrarın sağlanması için Yemenli taraflar arasındaki siyasi süreç ve barış yolunun ilerlemesini desteklemeye yönelik mevcut çabalar tartışıldı.

Prens Halid bin Selman, sosyal medya platformu X üzerinden yaptığı açıklamada, “Kardeşim, Yemen Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Dr. Ahmed Avad bin Mübarek ile görüştüm. Ülkesine Suudi liderlerin selamlarını ilettim. Yemen’deki gelişmeleri, Birleşmiş Milletler himayesinde yol haritasının tamamlanıp uygulamaya konulması çalışmalarını değerlendirdik” ifadelerini kullandı.

Suudi bakan, “Ayrıca Yemen’de güvenlik ve istikrarın sağlanması için Yemenli taraflar arasındaki siyasi süreç ve barış yolunun ilerlemesini desteklemeye yönelik mevcut çabaları da tartıştık” diye yazdı.

Prens Halid görüşmede, Suudi Arabistan’ın, Yemen hükümeti ve kardeş halkının isteklerini karşılayacak ve Yemen’in kalkınmasına ve refahına katkıda bulunacak şekilde destekleme konusundaki sağlam konumunu teyit ettiğini de ekledi.


‘Arap Altılısı’ bugün Kahire’de Blinken ile ‘Gazze’deki savaşı durdurmayı ve Filistin devletine giden yolu açmayı’ öngören planlarını tartışacak

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken dün Cidde’de (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken dün Cidde’de (SPA)
TT

‘Arap Altılısı’ bugün Kahire’de Blinken ile ‘Gazze’deki savaşı durdurmayı ve Filistin devletine giden yolu açmayı’ öngören planlarını tartışacak

Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken dün Cidde’de (SPA)
Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken dün Cidde’de (SPA)

Suudi Arabistan, Mısır, Katar, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Ürdün ve Filistin (Arap Altılısı), bugün Mısır’ın başkenti Kahire’de ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken ile kapsamlı bir bölgesel barış planına yönelik ‘Arap planını’ tartışacak.

Şarku’l Avsat’a konuşan Filistinli bir kaynağa göre Arap Barış Girişimi’ne dayanan söz konusu plan, Gazze Şeridi’ndeki savaşı sona erdirmek ve ardından İsrail ile bazı Arap ülkelerinin geniş anlamda normalleşmesi karşılığında, bir Filistin devletinin kurulmasına giden yolu açmakla başlıyor.

Kaynak, geçtiğimiz günlerde BAE, Katar, Bahreyn ve Suudi Arabistan’ı ziyaret eden Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) Yürütme Komitesi Sekreteri Hüseyin Eş-Şeyh’in, Filistin'in iç düzenlemesini de ele alan planı bu ziyaretleri kapsamında görüştüğü yetkililerle tartıştığını bildirdi.

Kaynağa göre yeni bir Filistin hükümetinin kurulması, Filistin Otoritesi’nin Gazze Şeridi ve Batı Şeria’da bir Filistin devleti kurma yolunda sorumluluklarını üstlenebilmesi için, savaş sona ermeden önce Filistin’in iç durumunun düzenlenmesine dayanan planın bir parçası.

Şeyh bugün, Blinken ile Kahire’de Suudi Arabistan, Katar, BAE, Mısır ve Ürdün dışişleri bakanlarının da katılacağı ‘Arap Altılısı’ toplantısına katılacak.

Kaynaklar, söz konusu planın hala ABD’lilerle görüşme sürecinde olduğuna dikkat çekti.

Blinken, Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasına varma çabalarının bir parçası olarak, Suudi yönetimiyle daha ileri görüşmelerde bulunmak üzere dün Cidde’ye gitti.

Son günlerde Beyaz Saray’da, Refah işgaline alternatif adımlar konusunda görüşmeler yapılıyor.

Walla haber sitesinin ABD’li bir yetkiliye dayandırdığı haberine göre bu alternatiflerden biri kapsamında sivilleri hedef alma riskinin çok daha az olmasını sağlamak için Refah işgalinin birkaç ay ertelenmesi, insani durumun istikrara kavuşturulması, Gazze Şeridi’nin kuzeyinin yeniden inşası ve Refah’ta yerinden edilenlerin barınması için konut inşa edilmesine odaklanılması gerekiyor.

Öte yandan, Suudi Arabistan, Kral Selman Yardım ve İnsani Çalışmalar Merkezi (KSRelief) aracılığıyla, Birleşmiş Milletler (BM) Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansını (UNRWA) ile 40 milyon dolar değerinde bir destek anlaşması imzaladı.

Bu destek, Gazze Şeridi’nde 250 binden fazla kişiye gıda ve 20 bin aileye barınak sağlayacak.


Suudi Arabistan: Pazartesi günü Ramazan ayının ilk günü 

Hutat Sudair'deki Astronomi Gözlemevi'nde geçen yıl Ramazan hilalinin görülme anı (Al Majmaah Üniversitesi)
Hutat Sudair'deki Astronomi Gözlemevi'nde geçen yıl Ramazan hilalinin görülme anı (Al Majmaah Üniversitesi)
TT

Suudi Arabistan: Pazartesi günü Ramazan ayının ilk günü 

Hutat Sudair'deki Astronomi Gözlemevi'nde geçen yıl Ramazan hilalinin görülme anı (Al Majmaah Üniversitesi)
Hutat Sudair'deki Astronomi Gözlemevi'nde geçen yıl Ramazan hilalinin görülme anı (Al Majmaah Üniversitesi)

Suudi Arabistan Kraliyet Divanı’nın açıklamasına göre, Yüksek Mahkeme’ye bağlı Ay Gözlem Komitesi, 10 Mart Pazar (bugün) günü Şaban ayının tamamlandığını ve pazartesi günü Ramazan’ın başlayacağını duyurdu.
Suudi El İhbariye kanalı, hilal ayının görüldüğünün  Hautat Sudair ve Al-Hareeq gözlemevlerinden doğrulandığını bildirdi.


Saudi Aramco küresel ekonomik zorluklara rağmen şimdiye kadarki en yüksek ikinci net geliri elde etti

Saudi Aramco Başkanı ve CEO’su Amin Nasser (AP)
Saudi Aramco Başkanı ve CEO’su Amin Nasser (AP)
TT

Saudi Aramco küresel ekonomik zorluklara rağmen şimdiye kadarki en yüksek ikinci net geliri elde etti

Saudi Aramco Başkanı ve CEO’su Amin Nasser (AP)
Saudi Aramco Başkanı ve CEO’su Amin Nasser (AP)

Suudi Arabistan ulusal petrol şirketi Saudi Aramco’nun Başkanı ve CEO’su Amin Nasser, küresel ekonominin karşı karşıya olduğu zorluklara rağmen, şirketin şimdiye kadarki en yüksek ikinci net geliri elde ettiğini açıkladı.

Nasser bugün yaptığı açıklamada, “2023’te şimdiye kadarki en yüksek ikinci net gelirimizi elde ettik. Dayanıklılığımız ve çevikliğimiz, ekonomik olumsuzluklara rağmen sağlıklı nakit akışlarına ve yüksek karlılık seviyelerine katkıda bulundu” dedi.

Hissedarlara 2023 yılı için ödenen toplam temettü tutarının da bir önceki yıla göre yüzde 30 artış sağladıklarını söyleyen Nasser, “Önümüzdeki yıllarda, yeni enerji çözümlerinin yanı sıra petrol ve gazın da küresel enerji karışımının önemli bir parçası olacağı bir geleceğe doğru ilerliyoruz” diye konuştu.

Nasser, Suudi hükümetinin maksimum sürdürülebilir üretim kapasitesini günde 12 milyon varil seviyesinde tutma yönündeki son direktifinin ‘daha fazla esneklik sağladığını’ açıkladı.

Aynı zamanda, güvenilirliklerini, operasyonel esnekliklerini ve mevcut pazar fırsatlarını yakalama yeteneklerini artırmaya katkıda bulunacak, ham petrolü artırmaya yönelik birçok stratejik projede ilerleme kaydetmeye devam ettiklerini belirtti.

Kızıldeniz’deki durumun kesinlikle bir sorun olduğunu vurgulayan Nasser, “Ancak Kızıldeniz’deki durumdan dolayı müşterilerimiz üzerinde herhangi bir etki hissetmiyoruz, miktarlar üzerinde de bir etki yok” dedi.

Çin ve Hindistan’dan petrol için güçlü bir talep olduğuna da dikkat çekti.

Saudi Aramco tarafından yapılan açıklamaya göre, şirketin net geliri 2022’de 604 milyar riyal (161,1 milyar dolar) iken, 2023’te 454,8 milyar riyal (121,3 milyar dolar) olarak kaydedildi.