Türkiye, Suriye'deki adımlarına hız verdi

Ankara yönetimi kuvvetlerini gerilimi azaltma bölgelerine yeniden konuşlandırdı.

Halep’in el-Bab kırsalındak konuşlu İslamcı bir grubun savaşçıları. (AFP)
Halep’in el-Bab kırsalındak konuşlu İslamcı bir grubun savaşçıları. (AFP)
TT

Türkiye, Suriye'deki adımlarına hız verdi

Halep’in el-Bab kırsalındak konuşlu İslamcı bir grubun savaşçıları. (AFP)
Halep’in el-Bab kırsalındak konuşlu İslamcı bir grubun savaşçıları. (AFP)

Türk askeri noktalarının geçtiğimiz aylarda kuzeybatı Suriye'deki gerilimi azaltma bölgelerinde yeniden konuşlandırılması sürdü. Bunlar, Türkiye, Rusya ve İran'ın garantör olduğu Astana görüşmeleri kapsamında, 2017'de Türk-Rus anlaşmasıyla belirlenen noktalardı.
Anlaşma, Türkiye'ye, rejim güçleri ve müttefikleri ile muhalif güçler arasındaki ‘Putin-Erdoğan bölgesi’ olarak bilinen gerilimi azaltma bölgeleri içindeki temas alanlarındaki askeri noktaların konuşlandırılmasını genişletme imkanı sağladı. Türk askeri konuşlandırma haritası, 2021'in ortalarına kadar genişletilerek, bir askeri üs ile bir gözlem noktası arasında beş valiliğe yayılmış, 55'i Halep'te, 43'ü İdlib'de, 9'u Rakka'da, 4'ü Haseke'de ve 2'si Lazkiye'de olmak üzere 113 askeri bölgeyi içerecek şekilde genişledi. Halep'te 55, İdlib'de 43, Rakka'da 9, Haseke'de 4 ve Lazkiye'de 2 olmak üzere daha sonra yeniden konuşlandırma operasyonları sonucunda 64 askeri nokta oluşturuldu.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Suriye'nin kuzeybatısına konuşlandırılması rejim güçlerinin, Rus güçlerinin ve İran milislerinin ilerlemesine engel teşkil ediyor. Askeri noktalar ve üsler blokaj hatları şeklinde dağılıyor. Bu da bu rejimin, Türk kuvvetleriyle doğrudan çatışmadan muhalefetin elindeki bölgelere doğru ilerlemesini zorlaştırıyor.

İdlib 6 Ocak'ta protestolara sahne oldu. (EPA)
Rusya ile devam eden istişarelerle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerilimi azaltma bölgelerine konuşlandırılması haritasında değişiklikler oldu. Ardından Suriye rejimi ile Rusya'nın arabuluculuğunda uzun süredir istihbarat ve güvenlik servisleri düzeyinde normalleşme görüşmelerine başlandı. Görüşmeler, 28 Aralık'ta Moskova'da Türkiye, Rusya ve Suriye Savunma Bakanlarının düzeyine yükseltildi.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) tarafından dün yayınlanan bir rapora göre şu anda TSK’ya ait 7 askeri tugay, 49 ana askeri üsse dağıtılmış durumda. Halep'in batı kırsalında 13, İdlib kırsalında 30, doğu İdlib kırsalında 11, güney İdlib kırsalında 13, İdlib batı kırsalında 6, Hama kırsalında 3 ve Lazkiye kırsalında da 3 üs bulunuyor.
TSK’ya lojistik destek sağlamak için ana merkezleri çevreleyen bu üslere onlarca askeri nokta bağlı. Her muharip tugay bin 500 askerden oluşuyor. Yani bu bölgelerdeki toplam Türk kuvvetlerinin sayısı tam donanımlı 10 bin 500 askere ulaşıyor.
Rapora göre her üssün çok sayıda asker içerdiği ve bu sayının farklı uzmanlıklara (mühendislik - özel kuvvetler - topçu ve füzeler - iletişim ve sinyaller) sahip yüzlerce kişiye ulaşabileceği belirtildi. Topçular, tanklar, zırhlı araçlar, uçaksavar silahlar ve mayın tarama gemilerinin yanı sıra askeri iletişim teçhizatı ve Türk ağları için cep telefonu kuleleri ile destekleniyor.
TSK, bu bölgelerdeki üslerini 200 tank, 400 zırhlı araç ve 800 zırhlı personel taşıyıcının yanı sıra onlarca kamyon ve arazi araçları ile destekliyor.
Rapora göre Türk güçlerinin çoğunluğu uluslararası Halep-Lazkiye yolunun (M4) güneyinde konuşlanmış durumda ve yaklaşık 25 askeri üs bulunuyor. Bu da Türk kuvvetlerinin yarısından fazlasının yol boyunca ve yolun güneyinde konuşlandığı anlamına geliyor.
TSK, Halep'in batı kırsalındaki Kefr Nuran, Kityan, Ebin, Etarib, Takad, Deyr Seman, Fevc 111, Cebel Berakat, Abzimmo, Kefr Karmin, Kefr Nasih ve Cebel Salva gibi köy ve kasabalara dağılmış halde.
Türk kuvvetleri İdlib'in doğu kırsalında, Taftanaz Havalimanı, Afis, Macarez es-Salihiye, Binniş, Tel Sandal, Sermin, Maarat Alya, Neyrab, Mecdeliye, Maar Belit ve Kadura'da bulunuyor.
İdlib'in güney kırsalına gelince, el-Mestume, Nahlya, Cebel el-Erbain, er-Ruveyha, Benin, Şannan, Tel en-Nebi, Eyyub, Kensafra, el-Bara, Belyun, Kukfin, Maarata ve Sigasa’da da Türk Kuvvetleri mevcut. İdlib'in batı kırsalında, İştabrak, Ferika, el-Kefir, Cennetü'l-Kura, Ayn el-Bayda ve el-Naciye köylerinde konuşlanıyor.
Türk kuvvetleri Hama'nın batı kırsalında kastun, Hirbet en-Nakus ve el-Karkur'da ve Lazkiye kırsalında Tilal Kabine, Tel el-Haddade ve ez-Zeytuna'nın her birinde varlığını sürdürüyor.
TSK, Rusya ile anlaşarak M4 yolunun güneyindeki Kastun kasabasındaki askeri noktadan iki gün önce çekilmeye başladı. Beton blokları kuzeybatı Hama kırsalındaki Gab Ovası bölgesinde bulunan noktadan kuzey noktalarına taşıdı. Türk kamyonları M4'ün güneyinden geçerek kuzeye yöneldi.
Kastun askeri noktası, Sehliye bölgesinde, Suriye rejim güçlerinin Curin bölgesindeki mevzilerine birkaç kilometre uzaklıkta yer alıyor. Türk kuvvetlerinin el-Gab Ovası bölgesinden çekilmesi, yola erişimi ve Cisr eş-Şuğur şehrinin kontrolü kolaylaştıracak. TSK 2021 yılının ocak ayında İdlib'in doğusunda rejim güçleri ve onlara bağlı Suriye uyruklu olmayan milislerin kontrolündeki Serakib şehrinin kuzeyindeki Afes köyü yakınlarında bir nokta daha kurdu. Bunu, aynı yılın nisan ayında Cisr eş-Şuğur'da bir noktanın kurulması izledi.
Rusya ile 5 Mart 2020'de Moskova'da imzalanan mutabakat zaptı kapsamında Türkiye'nin İdlib'deki M4 otoyolunu açma hamleleri geçtiğimiz günlerde başlamıştı. Ankara ve Suriye rejimi Rusya himayesindeki bu durumun ivmesini sürdürmek için çaba sarf ediyor.
Moskova'da 28 Aralık'ta yapılan savunma bakanları toplantısının ardından Ankara, Halep-Lazkiye Uluslararası Karayolu'nun (M4) açılması dosyasına odaklanmaya başladı. M4 karayolunun kapalı kalması, 2020 yılının Mart ayında Moskova'da Mutabakat Zaptı'nın imzalanmasından bu yana Moskova tarafından Türk tarafında kaydedilen olumsuz bir mesele olarak görülüyor. Türkiye ile Suriye rejimi arasındaki normalleşme görüşmeleri sırasında dosya yeniden masaya yatırıldı. Suriyeli muhalif kaynaklara ve basında çıkan haberlere göre Türkiye, karayolunu Rusya ve rejimin de dahil olduğu üçlü bir denetim ile işletmek istiyor. Tüm hakimiyeti elinde bulundurmak isteyen rejim güçleri ise yolun büyük bir kısmını egemenliği altında tutuyor. Türk kuvvetleri ve kendisine bağlı guruplar ise yolun küçük bir kısmını kontrol ediyor.
Raporlar, TSK ve istihbarattan yetkililerin, gruplara yolu işletmeye hazır olduklarını bildirdiğini ortaya koydu. Türkiye, öncelikle üçlü iş birliği mekanizmasının etkinliğini test etmeden önce yolu tamamen teslim etmek istemiyor. Karayolunda kendi topraklarına doğru yeni bir göç dalgasına yol açacak ve rejim ve Rusya ile yapılan görüşmelerin ana maddesi olan mülteci sorununu daha da ağırlaştıracak yeni bir çatışma çıkmayacağından emin olduktan sonra yolu rejime teslim edip Türk kontrol noktalarını çekmeyi düşünüyor.
Türk yetkililer ile Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) liderleri arasında geçtiğimiz hafta iki görüşme gerçekleştirildiği öne sürüldü. Görüşmede yol üzerindeki Türk gözlem noktalarının korunması, emniyete alınması ve (göstericilerin rejimle yakınlaşmayı protesto etmek için bu noktalardan bazılarına son zamanlarda yaptığı gibi) bu noktalara yaklaşılmaması konusunun gündeme geldiği iddia edildi. Ayrıca Şam ve Moskova ile anlaşmaya varılması halinde yol açma planını bozacak herhangi bir eylemde bulunulmayacağı da teyit edildi. Aynı raporlara göre Türkiye, rejimin egemenlik ve işleyişinin gözetimini talep ettiği HTŞ kontrolündeki Bab el-Hava geçidini yeniden kullanıma sokarak M4 otoyolunun işletilmesi ve Suriye üzerinden transit geçiş yolunun açılması planını da ortaya koydu.
Türkiye'nin M4 karayolundaki hamleleri, Rusya Dışişleri Bakanlığı'nın Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov ile İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Ali Asgar Hacı arasında Türkiye ile Suriye rejimi arasında ‘yapıcı bir diyalog’ kurulmasına ilişkin istişarelerde bulunulduğunu açıkladığı bir zamanda geldi.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov geçtiğimiz salı günü yaptığı açıklamada Moskova'nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iki komşu, Türkiye ve Suriye arasındaki genel durumu düzeltme ve normalleştirme konusundaki çıkarlarını desteklediğini ve İran'ın bu sürece (Ankara ile Şam arasındaki normalleşme görüşmelerine) katılımına yönelik bir anlaşmaya varıldığını söyledi. Yaklaşan temasların, Rusya ve İran'ın (Türkiye ile Astana sürecinin iki garantörü) arabuluculuğuyla Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleştirilmesine tahsis edilmesinin mantıklı olacağını vurguladı.
Lavrov'un İran'ın Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecine dahil olmasına ilişkin açıklamaları, Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarından bir gün sonra geldi. Erdoğan söz konusu açıklamalarda, Suriye'nin kuzeyinde istikrarın sağlanması için ülkesi Rusya ile Suriye arasında İran'ın da katılma ihtimaliyle görüşmelerin sürdürülmesi gerektiğini vurgulamıştı.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar geçtiğimiz perşembe günü yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Suriye ve Rusya taraflarıyla üçlü görüşmeler devam edecek. Önümüzdeki günlerde Türkiye, Suriye ve Rusya'dan gelen heyetler arasında 28 Aralık'ta Moskova'da savunma bakanları ve istihbarat şeflerinin görüşmelerinde gündeme gelen konulara ilişkin görüşmeleri tamamlamak üzere teknik toplantı yapılacak. Bu görüşmeler yoluyla olumlu sonuçlar elde etmek amacıyla elimizden gelen her türlü çabayı gösteriyoruz.”
Ülkesinin müzakerelerdeki amacının terör örgütleriyle mücadele olduğunu belirten Akar, Türkiye'de veya Suriye'de ikamet eden Suriyelileri olumsuz etkileyecek hiçbir adım atmayacaklarını vurguladı. Ayrıca Türkiye'nin amacının da Suriyeli mültecilerin ülkelerine güvenli ve gönüllü bir şekilde ve zarar vermeden geri dönüşü olduğunu ve herkesin bu konuyu net bir şekilde anlaması gerektiğini ifade etti.



Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

TT

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Lübnan’da esrarengiz kayıp: Emekli subay Ahmed Şükr nasıl tuzağa düşürüldü?

Günlerdir kayıp olan Lübnanlı emekli Genel Güvenlik subayı Ahmed Şükr’ün ailesinin yaşadığı şok sürerken, Lübnanlı güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler, Şükr’ün 1986 yılında Güney Lübnan’da kaybolan İsrailli pilot Ron Arad dosyasıyla bağlantılı “şüpheli ilişkiler” nedeniyle İsrail istihbaratı tarafından kaçırılmış olabileceğine işaret ediyor.

Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kayboluşuna giden süreci şöyle anlattı: “Kongo’nun başkenti Kinşasa’da yaşayan Lübnanlı bir gurbetçi (A.M.), aylar önce Ahmed Şükr’le temasa geçerek Şuveyfat bölgesindeki dairesini kiralamak istedi. Taraflar anlaşmaya vardı ve 500 dolar kira ödendi. Söz konusu kişi daha sonra birkaç kez Lübnan’a geldi; bu ziyaretlerden birinde Şükr’le evinde görüştü. Ardından, Afrika’da büyük bir yatırımcı olduğunu söylediği Selim Kassab adlı bir kişinin (sonradan sahte isim olduğu ortaya çıktı) Zahle’de arazi satın almak istediğini, bu konuda yardıma ihtiyaç duyduğunu iletti.”

Abdüsselam Şükr, gurbetçinin araziyi yerinde incelediğini, ülkeyi terk ettikten iki hafta sonra da yatırımcının satın almaya karar verdiğini bildirdiğini söyledi. Görüşmenin, Ahmed Şükr’ün kaybolduğu gün saat 16.30’da yapılmasının özellikle dayatıldığını belirten Abdüsselam, ağabeyinin “o saatte bölgenin karanlık olacağı ve arazinin net görülemeyeceği” uyarısına rağmen bu ısrarın sürdüğünü aktardı. Gurbetçi ise ayağının kırıldığını öne sürerek görüşmeye katılamayacağını, yatırımcının Ahmed Şükr’le birlikte araziyi tek başına ziyaret edeceğini bildirdi.

fgtyuı
Doğu Lübnan’dan kaçırılan Lübnan Genel Güvenlik Teşkilatı’ndan emekli subay Ahmed Şükr (Aile arşivi – Şarku’l Avsat)

Belirlenen saatte yapılan buluşmanın ardından Ahmed Şükr’ten bir daha haber alınamadı. Abdüsselam Şükr, “Onunla ilgili bildiklerimiz yalnızca güvenlik ve yargı kaynaklarından sızan bilgiler” dedi. Bu bilgilere göre, kaçıranlar Zahle’de bir ev kiraladı ve Şükr’ün kaçırılmasının ardından tüm izleri sildi. Güvenlik kameraları aracın Batı Bekaa’daki Soveyra Belediyesi yönüne gittiğini tespit etti; ancak bu noktadan sonra izler kayboldu. Soveyra’nın, geçmişte Güneybatı Şam’dan Lübnan’a uzanan bir kaçakçılık hattı olarak kullanıldığı belirtiliyor.

“Devlete sadıktı”

Abdüsselam Şükr, ağabeyinin kırk yıl boyunca askeri görev yaptığını vurgulayarak, “Onun sadakati yalnızca devlete ve kurumlara oldu; hayatı boyunca hiçbir partiyle ilişkisi olmadı. Biz siyasetten uzak bir aileyiz” dedi.

Ahmed Şükr’ün, kuzeydoğudaki Bekaa bölgesine bağlı Nebi Şit kasabasındaki memleketinden başlayan titiz bir planla tuzağa düşürüldüğünü ve Zahle kentine çok yakın bir noktada kaybolduğunu aktaran aile, olayın ardından kasaba muhtarı Abbas Şükr’ün evinde taziye ve protesto ziyaretlerinin sürdüğünü belirtti.

cgt
Kaçırılan Ahmed Şükr’ün kardeşi Abdüsselam Şükr, Nebi Şit kasabasından Şarku’l Avsat’a konuştu (Şarku’l Avsat)

Aileye göre Ahmed Şükr, dokuz yıl önce Genel Güvenlik’ten emekli oldu; hizmeti sırasında Suriye sınırındaki el-Masnaa ve el-Kaa sınır kapıları dahil birçok noktada görev yaptı. Abdüsselam Şükr, “Ağabeyim 1979’da askeri hizmete girdi. Bu da Ron Arad’ın 1986’daki kayboluşu sırasında onun ‘devlet görevlisi’ olduğunu gösterir. Devlet görevlilerinin parti ilişkileri olmaz” ifadelerini kullandı.

Aile, İsrail’in Temmuz 2024’te Beyrut’un güney banliyösünde öldürdüğü Hizbullah yöneticisi Fuad Şükr’le akrabalık iddialarını da reddetti. Abdüsselam Şükr, “Kasabada kimse Fuad Şükr’ü tanımıyordu. 1980’lerin başında kasabadan ayrıldı ve bir daha dönmedi; akrabalarından da uzaktı” dedi. Ağabeyinin emeklilikten sonra Bekaa dışına çıkmadığını, evinde kaldığını ve akşamları arkadaşlarıyla kâğıt oynadığını söyledi.

Dosyada resmi temaslar

Ailenin evinde şaşkınlık ve belirsizlik hâkim. Dosyanın resmi makamlarca ele alınması ise, Şii Yüksek İslam Konseyi Başkan Yardımcısı Şeyh Ali el-Hatib’in Cumhurbaşkanı Joseph Avn ve İçişleri Bakanı Ahmed el-Haccar ile temasa geçmesinin ardından hız kazandı. Abdüsselam Şükr, Cumhurbaşkanı Avn’ın güvenlik ve yargı makamlarından soruşturmanın genişletilmesini ve olayın aydınlatılmasını istediğini aktardı. Ayrıca Emel Hareketi yetkililerinin de Meclis Başkanı Nebih Berri ile dosya konusunda temas halinde olduğunu belirtti.

Kayıp gizemi

Abdüsselam Şükr, “Ron Arad dosyasıyla ilişkilendirmeye dair sızıntıların doğru olup olmadığının yargı ve güvenlik makamlarınca net biçimde açıklanmasını istiyoruz. Bizi ilgilendiren, Genel Güvenlik ve İç Güvenlik Güçleri Bilgi Şubesi’nin resmi bulgularıdır” dedi.

Şükr, kayboluşun kilit isminin Kinşasa’da yaşayan ve Güney Lübnan’ın Kana kasabasından olduğu belirtilen (A.M.) olduğunu savundu. “Devlet, Interpol üzerinden bu kişinin yakalanmasını ve Lübnan’a getirilmesini sağlamalı” diyen Şükr, söz konusu kişinin telefonlarına cevap vermediğini, hakkında elde edilen tüm bilgi ve video kayıtlarının güvenlik birimlerinin elinde bulunduğunu ifade etti.

Aile, gurbetçi A.M.’nin “Mossad ile planı kuran ve operasyonu profesyonelce yürüten” kişi olduğuna inanıyor. Lübnanlı güvenlik kaynaklarından aktarılan bilgilere göre, kaçıranlar ne Zahle’nin Duhur bölgesindeki evde ne de Şuveyfat’taki dairede parmak izi bıraktı; kullanılan araç da henüz tespit edilemedi.


Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
TT

Gazze’nin imarı denkleminde sessiz rekabet: Mısır ve ABD planları

Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)
Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki Cibaliye Mülteci Kampı’ndan bir kare (AFP)

Kahire ile Washington’un Gazze’nin yeniden imarı için bir planın hayata geçirilmesi gerektiği konusunda uzlaşmasına rağmen, izlenecek yol haritası hâlâ belirsizliğini koruyor. Ayrıca bu kapsamda düzenlenmesi planlanan konferansın tarihi de netleşmiş değil.

İsrail basınında “kısmi imar” seçeneğine dair girişimlere ilişkin sızıntılar gündemdeki yerini korurken, Washington’un bu İsrail çizgisiyle örtüşen yeni bir yaklaşım geliştirdiği görülüyor. Buna karşın ABD’nin, Gazze’nin tam ve kapsamlı yeniden inşasını öngören Mısır planını açık biçimde dışlamadığı da dikkat çekiyor. Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hilaf, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Kahire’nin hedefinin “Gazze’nin yeniden imarı konusunda entegre bir sürecin başlatılması” olduğunu vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı da Şarku’l Avsat’a, Gazze’nin yeniden imarı konusunda ortaklarla etkin şekilde temas hâlinde olunduğunu doğruladı.

Birinci yol: Mısır girişimi

Gazze Şeridi’nde ateşkes anlaşmasının 10 Ekim’de yürürlüğe girmesinin ardından iki ayrı hat ortaya çıktı: Biri Mısır öncülüğünde, diğeri ise İsrail yaklaşımıyla uyumlu görünen ABD hattı. Her iki yaklaşım da yaklaşık iki yıldır İsrail saldırılarıyla büyük ölçüde yıkılan Gazze’nin yeniden imarına dair sahadaki tasavvurları şekillendiriyor.

Ateşkesin ardından daha hızlı devreye giren Mısır hattında, Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi Gazze’nin yeniden imarı için bir konferans düzenleneceğini yineledi. Kasım ayı sonu olası tarih olarak telaffuz edilse de konferans gerçekleşmedi. Mısır Dışişleri Sözcüsü, haftalar önce yaptığı açıklamada, gecikmenin nedenini “erken toparlanma ve yeniden imar konferansının başarısı için uygun ortamın hazırlanması” olarak açıkladı.

Süreci hızlandırmak amacıyla Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdülati, Aralık ayı başında Berlin’de Alman mevkidaşı Johann Wadephul ile düzenlenen basın toplantısında, “ABD ile yeniden imar konferansı için ortak başkanlık oluşturulmasını görüşüyoruz ve en kısa sürede tarih üzerinde uzlaşmayı umuyoruz” dedi.

fg
Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus’ta, sert hava koşulları altında kurulan yerinden edilmiş kişilere ait çadırların genel görünümü, 18 Aralık 2025. (Reuters)

4 Mart’ta Kahire’de düzenlenen “Arap Olağanüstü Zirvesi”nde kabul edilen “Gazze’nin Yeniden İmarı ve Kalkınması Planı”, Filistinlilerin yerinden edilmeden erken toparlanma ve yeniden inşa sürecini öngörüyor. Beş yıla yayılan planın maliyetinin yaklaşık 53 milyar dolar olduğu belirtiliyor. Kahire ayrıca, Birleşmiş Milletler koordinasyonunda uluslararası bir bağış konferansı çağrısında bulundu.

“Tehcir olmadan imar”

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve akademisyen Ahmed Fuad Enver’e göre Mısır, hangi plan uygulanırsa uygulansın Gazze’nin “yaşanabilir bir yer” hâline getirilmesini ve bunun Mısır’ın ulusal güvenliğini tehdit edecek bir tehcire yol açmamasını hedefliyor. Enver, “Mısır diplomasisi, daha önce Şarm eş-Şeyh Barış Konferansı’nda olduğu gibi bu süreçte de başarı sağlayabilir” değerlendirmesinde bulunuyor.

Enver’e göre Mısır’ın önceliği, Filistinliler için bir “can simidi” oluşturmak ve ortaklarla ciddi iş birliği içinde yeniden imar için gerekli ivmeyi sağlamak. Bu yaklaşımın, Filistinlilerin haklarına zarar vermemesi ve güvenlik kaygılarını artırmaması temel şart olarak görülüyor.

İkinci Yol: ABD–İsrail uyumlu hat

ABD hattının ilk işaretleri 21 Ekim’de ortaya çıktı. Donald Trump’ın damadı Jared Kushner, İsrail’de düzenlediği basın toplantısında, İsrail ordusunun kontrolündeki bölgelerde Gazze’nin yeniden imarının “titizlikle ele alındığını” söyledi. Kushner, “Hamas’ın kontrolünde olan bölgelere herhangi bir yeniden imar fonu tahsis edilmeyecek” ifadesini kullandı.

Bu hafta başında Wall Street Journal’da yayımlanan bir haberde ise Kushner ve ABD Özel Temsilcisi Steve Witkoff tarafından hazırlandığı belirtilen “Gündoğumu Projesi”nden söz edildi. Plana göre, Hamas’ın silahsızlandırılması şartıyla, yeniden imar süreci 10 yıla yayılacak ve güneyde Refah’tan başlayacak. “Yeni Refah” olarak adlandırılan bu yaklaşımda, yaklaşık 2 milyon Filistinlinin yeniden inşa sürecinde nerede yaşayacağına dair net bir çerçeve bulunmuyor.

Enver, bu ABD yaklaşımını “İsrail’in taleplerini önceleyen, müzakereci bir paket” olarak nitelendiriyor ve Kahire ile Tel Aviv arasında temel vizyon farkı olduğuna dikkat çekiyor.

Hangi Yol ağır basacak?

Bu farklı yaklaşımlar sürerken, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da cumartesi günü yaptığı açıklamada, “İsrail’in katı tutumuna rağmen umut verici bazı mutabakatlar bulunduğunu” belirtti. Fidan, Gazze’nin yeniden imarına dair “ön değerlendirme niteliğinde bir çalışmanın” ele alındığını söyledi.

fg
Filistinli işçiler, birkaç gün önce Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda savaş nedeniyle zarar gören bir yolu onarıyor. (AFP)

Öte yandan Bloomberg, ABD ve müttefiklerinin Gazze’nin yeniden imarı için gelecek ay başında bir konferans düzenlemeyi değerlendirdiğini, toplantının Washington, Mısır ya da başka bir merkezde yapılabileceğini yazdı. Mısır Dışişleri Sözcüsü Hilaf, bu haberlere ilişkin olarak “Mısır ve ABD dâhil olmak üzere ilgili tüm taraflar arasında istişare ve koordinasyonun sürdüğünü” vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise konuya ilişkin ayrıntı vermekten kaçınarak, “Ortaklarla etkin temas hâlindeyiz, şu aşamada resmî bir açıklama yok” demekle yetindi.

Ahmed Fuad Enver’e göre, devam eden müzakereler ışığında Mısır hattının başarı şansı daha yüksek. Enver, Washington’un sürecin ikinci aşamasında İsrail’e tamamen angaje olma riskini göze almayacağını ve Mısır–Arap önerilerine daha açık bir yaklaşım geliştirebileceğini savunuyor.


Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
TT

Netanyahu, Refah'taki patlamada bir subayın yaralanmasının ardından Hamas'ı tehdit etti

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu bugün yaptığı açıklamada, Refah'ta bir İsrail ordu subayının patlayıcı cihazla yaralanmasının ardından Hamas'ın Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini söyledi.

Netanyahu, Hamas'ın "iktidardan uzaklaştırılması, silahsızlandırılması ve aşırıcılığın ortadan kaldırılması"nı içeren ateşkes anlaşmasına uyması gerektiğini belirterek, hareketin silahsızlanmayı açıkça ve sürekli olarak reddetmesinin "açık ve devam eden bir ihlal" olduğunu vurguladı.

Netanyahu açıklamasında, "İsrail, askerin yaralanmasına neden olan hareketin ihlallerine karşılık verilecektir" uyarısında bulundu.

Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşması geçen ekim ayında yürürlüğe girmişti ve ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Hamas'ın silahsızlandırılmasını da içermesi beklenen anlaşmanın ikinci aşamasına geçmeyi hedefliyor.

Anlaşmanın ikinci aşaması, İsrail'in Gazze'nin bazı bölgelerinden daha fazla çekilmesini, uluslararası bir istikrar gücünün konuşlandırılmasını ve Trump liderliğindeki "barış konseyini" içeren yeni bir yönetim yapısının uygulanmasını içeriyor.Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre planlanan uluslararası gücün, şu anda İsrail askeri kontrolü altında bulunan Gazze Şeridi'nin bir bölümüne konuşlandırılması bekleniyor.