Türkiye, Suriye'deki adımlarına hız verdi

Ankara yönetimi kuvvetlerini gerilimi azaltma bölgelerine yeniden konuşlandırdı.

Halep’in el-Bab kırsalındak konuşlu İslamcı bir grubun savaşçıları. (AFP)
Halep’in el-Bab kırsalındak konuşlu İslamcı bir grubun savaşçıları. (AFP)
TT

Türkiye, Suriye'deki adımlarına hız verdi

Halep’in el-Bab kırsalındak konuşlu İslamcı bir grubun savaşçıları. (AFP)
Halep’in el-Bab kırsalındak konuşlu İslamcı bir grubun savaşçıları. (AFP)

Türk askeri noktalarının geçtiğimiz aylarda kuzeybatı Suriye'deki gerilimi azaltma bölgelerinde yeniden konuşlandırılması sürdü. Bunlar, Türkiye, Rusya ve İran'ın garantör olduğu Astana görüşmeleri kapsamında, 2017'de Türk-Rus anlaşmasıyla belirlenen noktalardı.
Anlaşma, Türkiye'ye, rejim güçleri ve müttefikleri ile muhalif güçler arasındaki ‘Putin-Erdoğan bölgesi’ olarak bilinen gerilimi azaltma bölgeleri içindeki temas alanlarındaki askeri noktaların konuşlandırılmasını genişletme imkanı sağladı. Türk askeri konuşlandırma haritası, 2021'in ortalarına kadar genişletilerek, bir askeri üs ile bir gözlem noktası arasında beş valiliğe yayılmış, 55'i Halep'te, 43'ü İdlib'de, 9'u Rakka'da, 4'ü Haseke'de ve 2'si Lazkiye'de olmak üzere 113 askeri bölgeyi içerecek şekilde genişledi. Halep'te 55, İdlib'de 43, Rakka'da 9, Haseke'de 4 ve Lazkiye'de 2 olmak üzere daha sonra yeniden konuşlandırma operasyonları sonucunda 64 askeri nokta oluşturuldu.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin (TSK) Suriye'nin kuzeybatısına konuşlandırılması rejim güçlerinin, Rus güçlerinin ve İran milislerinin ilerlemesine engel teşkil ediyor. Askeri noktalar ve üsler blokaj hatları şeklinde dağılıyor. Bu da bu rejimin, Türk kuvvetleriyle doğrudan çatışmadan muhalefetin elindeki bölgelere doğru ilerlemesini zorlaştırıyor.

İdlib 6 Ocak'ta protestolara sahne oldu. (EPA)
Rusya ile devam eden istişarelerle Türk Silahlı Kuvvetleri’nin gerilimi azaltma bölgelerine konuşlandırılması haritasında değişiklikler oldu. Ardından Suriye rejimi ile Rusya'nın arabuluculuğunda uzun süredir istihbarat ve güvenlik servisleri düzeyinde normalleşme görüşmelerine başlandı. Görüşmeler, 28 Aralık'ta Moskova'da Türkiye, Rusya ve Suriye Savunma Bakanlarının düzeyine yükseltildi.
Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) tarafından dün yayınlanan bir rapora göre şu anda TSK’ya ait 7 askeri tugay, 49 ana askeri üsse dağıtılmış durumda. Halep'in batı kırsalında 13, İdlib kırsalında 30, doğu İdlib kırsalında 11, güney İdlib kırsalında 13, İdlib batı kırsalında 6, Hama kırsalında 3 ve Lazkiye kırsalında da 3 üs bulunuyor.
TSK’ya lojistik destek sağlamak için ana merkezleri çevreleyen bu üslere onlarca askeri nokta bağlı. Her muharip tugay bin 500 askerden oluşuyor. Yani bu bölgelerdeki toplam Türk kuvvetlerinin sayısı tam donanımlı 10 bin 500 askere ulaşıyor.
Rapora göre her üssün çok sayıda asker içerdiği ve bu sayının farklı uzmanlıklara (mühendislik - özel kuvvetler - topçu ve füzeler - iletişim ve sinyaller) sahip yüzlerce kişiye ulaşabileceği belirtildi. Topçular, tanklar, zırhlı araçlar, uçaksavar silahlar ve mayın tarama gemilerinin yanı sıra askeri iletişim teçhizatı ve Türk ağları için cep telefonu kuleleri ile destekleniyor.
TSK, bu bölgelerdeki üslerini 200 tank, 400 zırhlı araç ve 800 zırhlı personel taşıyıcının yanı sıra onlarca kamyon ve arazi araçları ile destekliyor.
Rapora göre Türk güçlerinin çoğunluğu uluslararası Halep-Lazkiye yolunun (M4) güneyinde konuşlanmış durumda ve yaklaşık 25 askeri üs bulunuyor. Bu da Türk kuvvetlerinin yarısından fazlasının yol boyunca ve yolun güneyinde konuşlandığı anlamına geliyor.
TSK, Halep'in batı kırsalındaki Kefr Nuran, Kityan, Ebin, Etarib, Takad, Deyr Seman, Fevc 111, Cebel Berakat, Abzimmo, Kefr Karmin, Kefr Nasih ve Cebel Salva gibi köy ve kasabalara dağılmış halde.
Türk kuvvetleri İdlib'in doğu kırsalında, Taftanaz Havalimanı, Afis, Macarez es-Salihiye, Binniş, Tel Sandal, Sermin, Maarat Alya, Neyrab, Mecdeliye, Maar Belit ve Kadura'da bulunuyor.
İdlib'in güney kırsalına gelince, el-Mestume, Nahlya, Cebel el-Erbain, er-Ruveyha, Benin, Şannan, Tel en-Nebi, Eyyub, Kensafra, el-Bara, Belyun, Kukfin, Maarata ve Sigasa’da da Türk Kuvvetleri mevcut. İdlib'in batı kırsalında, İştabrak, Ferika, el-Kefir, Cennetü'l-Kura, Ayn el-Bayda ve el-Naciye köylerinde konuşlanıyor.
Türk kuvvetleri Hama'nın batı kırsalında kastun, Hirbet en-Nakus ve el-Karkur'da ve Lazkiye kırsalında Tilal Kabine, Tel el-Haddade ve ez-Zeytuna'nın her birinde varlığını sürdürüyor.
TSK, Rusya ile anlaşarak M4 yolunun güneyindeki Kastun kasabasındaki askeri noktadan iki gün önce çekilmeye başladı. Beton blokları kuzeybatı Hama kırsalındaki Gab Ovası bölgesinde bulunan noktadan kuzey noktalarına taşıdı. Türk kamyonları M4'ün güneyinden geçerek kuzeye yöneldi.
Kastun askeri noktası, Sehliye bölgesinde, Suriye rejim güçlerinin Curin bölgesindeki mevzilerine birkaç kilometre uzaklıkta yer alıyor. Türk kuvvetlerinin el-Gab Ovası bölgesinden çekilmesi, yola erişimi ve Cisr eş-Şuğur şehrinin kontrolü kolaylaştıracak. TSK 2021 yılının ocak ayında İdlib'in doğusunda rejim güçleri ve onlara bağlı Suriye uyruklu olmayan milislerin kontrolündeki Serakib şehrinin kuzeyindeki Afes köyü yakınlarında bir nokta daha kurdu. Bunu, aynı yılın nisan ayında Cisr eş-Şuğur'da bir noktanın kurulması izledi.
Rusya ile 5 Mart 2020'de Moskova'da imzalanan mutabakat zaptı kapsamında Türkiye'nin İdlib'deki M4 otoyolunu açma hamleleri geçtiğimiz günlerde başlamıştı. Ankara ve Suriye rejimi Rusya himayesindeki bu durumun ivmesini sürdürmek için çaba sarf ediyor.
Moskova'da 28 Aralık'ta yapılan savunma bakanları toplantısının ardından Ankara, Halep-Lazkiye Uluslararası Karayolu'nun (M4) açılması dosyasına odaklanmaya başladı. M4 karayolunun kapalı kalması, 2020 yılının Mart ayında Moskova'da Mutabakat Zaptı'nın imzalanmasından bu yana Moskova tarafından Türk tarafında kaydedilen olumsuz bir mesele olarak görülüyor. Türkiye ile Suriye rejimi arasındaki normalleşme görüşmeleri sırasında dosya yeniden masaya yatırıldı. Suriyeli muhalif kaynaklara ve basında çıkan haberlere göre Türkiye, karayolunu Rusya ve rejimin de dahil olduğu üçlü bir denetim ile işletmek istiyor. Tüm hakimiyeti elinde bulundurmak isteyen rejim güçleri ise yolun büyük bir kısmını egemenliği altında tutuyor. Türk kuvvetleri ve kendisine bağlı guruplar ise yolun küçük bir kısmını kontrol ediyor.
Raporlar, TSK ve istihbarattan yetkililerin, gruplara yolu işletmeye hazır olduklarını bildirdiğini ortaya koydu. Türkiye, öncelikle üçlü iş birliği mekanizmasının etkinliğini test etmeden önce yolu tamamen teslim etmek istemiyor. Karayolunda kendi topraklarına doğru yeni bir göç dalgasına yol açacak ve rejim ve Rusya ile yapılan görüşmelerin ana maddesi olan mülteci sorununu daha da ağırlaştıracak yeni bir çatışma çıkmayacağından emin olduktan sonra yolu rejime teslim edip Türk kontrol noktalarını çekmeyi düşünüyor.
Türk yetkililer ile Heyetu Tahriru’ş Şam (HTŞ) liderleri arasında geçtiğimiz hafta iki görüşme gerçekleştirildiği öne sürüldü. Görüşmede yol üzerindeki Türk gözlem noktalarının korunması, emniyete alınması ve (göstericilerin rejimle yakınlaşmayı protesto etmek için bu noktalardan bazılarına son zamanlarda yaptığı gibi) bu noktalara yaklaşılmaması konusunun gündeme geldiği iddia edildi. Ayrıca Şam ve Moskova ile anlaşmaya varılması halinde yol açma planını bozacak herhangi bir eylemde bulunulmayacağı da teyit edildi. Aynı raporlara göre Türkiye, rejimin egemenlik ve işleyişinin gözetimini talep ettiği HTŞ kontrolündeki Bab el-Hava geçidini yeniden kullanıma sokarak M4 otoyolunun işletilmesi ve Suriye üzerinden transit geçiş yolunun açılması planını da ortaya koydu.
Türkiye'nin M4 karayolundaki hamleleri, Rusya Dışişleri Bakanlığı'nın Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov ile İran Dışişleri Bakan Yardımcısı Ali Asgar Hacı arasında Türkiye ile Suriye rejimi arasında ‘yapıcı bir diyalog’ kurulmasına ilişkin istişarelerde bulunulduğunu açıkladığı bir zamanda geldi.
Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov geçtiğimiz salı günü yaptığı açıklamada Moskova'nın Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın iki komşu, Türkiye ve Suriye arasındaki genel durumu düzeltme ve normalleştirme konusundaki çıkarlarını desteklediğini ve İran'ın bu sürece (Ankara ile Şam arasındaki normalleşme görüşmelerine) katılımına yönelik bir anlaşmaya varıldığını söyledi. Yaklaşan temasların, Rusya ve İran'ın (Türkiye ile Astana sürecinin iki garantörü) arabuluculuğuyla Türkiye-Suriye ilişkilerinin normalleştirilmesine tahsis edilmesinin mantıklı olacağını vurguladı.
Lavrov'un İran'ın Ankara ile Şam arasındaki normalleşme sürecine dahil olmasına ilişkin açıklamaları, Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarından bir gün sonra geldi. Erdoğan söz konusu açıklamalarda, Suriye'nin kuzeyinde istikrarın sağlanması için ülkesi Rusya ile Suriye arasında İran'ın da katılma ihtimaliyle görüşmelerin sürdürülmesi gerektiğini vurgulamıştı.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar geçtiğimiz perşembe günü yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:
“Suriye ve Rusya taraflarıyla üçlü görüşmeler devam edecek. Önümüzdeki günlerde Türkiye, Suriye ve Rusya'dan gelen heyetler arasında 28 Aralık'ta Moskova'da savunma bakanları ve istihbarat şeflerinin görüşmelerinde gündeme gelen konulara ilişkin görüşmeleri tamamlamak üzere teknik toplantı yapılacak. Bu görüşmeler yoluyla olumlu sonuçlar elde etmek amacıyla elimizden gelen her türlü çabayı gösteriyoruz.”
Ülkesinin müzakerelerdeki amacının terör örgütleriyle mücadele olduğunu belirten Akar, Türkiye'de veya Suriye'de ikamet eden Suriyelileri olumsuz etkileyecek hiçbir adım atmayacaklarını vurguladı. Ayrıca Türkiye'nin amacının da Suriyeli mültecilerin ülkelerine güvenli ve gönüllü bir şekilde ve zarar vermeden geri dönüşü olduğunu ve herkesin bu konuyu net bir şekilde anlaması gerektiğini ifade etti.



El-Hakim, silahların devletle sınırlandırılmasını istiyor

Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
TT

El-Hakim, silahların devletle sınırlandırılmasını istiyor

Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)
Irak güvenlik güçleri, Suriye topraklarında bir operasyon düzenlediklerini ve DEAŞ liderlerini tutukladıklarını açıkladı (Hükümet medyası)

Irak'taki "Koordinasyon Çerçevesi" ittifakının liderlerinden Ammar el-Hakim, devletin güç kullanımında tekel sahibi olması gerektiğini belirterek, silahların ülkedeki karar vericiler üzerinde baskı aracı olarak kullanılmaması gerektiğini vurguladı.

El-Hakim dün yaptığı konuşmada, "Silahlar, anayasaya uygun olarak, Irak halkının ve siyasi partilerinin iradesiyle, dışarıdan dayatmalarla değil, devletin elinde olmalıdır" dedi.

Hikmet Hareketi partisinin lideri el-Hakim, karar vericiler üzerinde baskı kurmak için devlet dışında silah kullanılmasına karşı olduğunu ifade etti.

El-Hakim'in partisinin liderlerinden Fahd el-Cuburi, "Washington, yeni hükümette grupların yer alması konusunda çekincelerini dile getirdi" dedi.

Son dönemde parlamentoda birkaç sandalye kazanan ve silahlı bir fraksiyon olan İmam Ali Tugayları ise "devletin elindeki silahların tekelleştirilmesini ve Haşdi Şabi Güçlerinin güçlendirilmesini" savundu. Tugayların genel sekreteri Şibl el-Zaidi, yaptığı açıklamada, "fraksiyonel güçlerin seçimlerdeki önemli zaferi, onları önemli bir sınavın önüne koyuyor" ifadelerini kullandı.


Lübnan-İsrail müzakereleri için güvenlik-ekonomik bir yol

Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
TT

Lübnan-İsrail müzakereleri için güvenlik-ekonomik bir yol

Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"
Avichai Adraee'nin "X" sitesindeki paylaşımına göre "Hizbullah'ın gizli deniz kuvvetleri dosyasının komuta yapısı"

Lübnan ile İsrail arasındaki müzakereler güvenlik-ekonomi yönüne doğru kayarken, Tel Aviv Hizbullah'ın kapasitesini “abartma” politikası izliyor ve bu Lübnan'da, yeni bir saldırıya zemin hazırladığı endişelerini artırıyor.

Lübnan ve İsrail arasındaki düşmanlıkların sona ermesini izlemekle görevli komite, sivillerin de katılımıyla ikinci toplantısını Lübnan'ın güneyindeki Nakura'da gerçekleştirdi. Beyrut'taki ABD Büyükelçiliği'nden yapılan açıklamada, görüşmelerin "sınırın her iki tarafındaki sakinlerin evlerine dönmesinin önemi" üzerinde yoğunlaştığı belirtildi. Bu arada, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, toplantıda Hizbullah'ın silahsızlandırılmasının yanı sıra, Hizbullah tehdidinin ortadan kaldırılması ve sınırın her iki tarafındaki sakinlerin kalıcı güvenliğinin sağlanması konusunda ortak çıkarı göstermek amacıyla ekonomik projelerin güçlendirilmesinin de ele alındığını duyurdu.

Bu arada, İsrail ordusu, bir yıl önce Kuzey Lübnan'da bir komando operasyonunda kaçırılan ve Hizbullah subayı olarak tanıtılan İmad Amhaz'ın video kayıtlarını yayınladı. Kayıtlarda Amhaz, hem Hizbullah'a hem de İran'a ait deniz kuvvetlerine liderlik ettiğini itiraf ediyor; bu da Tel Aviv'in Washington'u "Hizbullah'a saldırmanın gerekliliğine" ikna etme kampanyasının bir parçası olabileceği endişelerini artırdı.

Buna karşılık, Lübnan'la ilgili Paris toplantıları, ilgili üç başkentin (Paris, Washington ve Riyad) ordunun performansından ve silah kontrol planının ilk aşamasını bu yılın sonuna kadar tamamlama taahhüdünden memnun kalmasıyla sonuçlandı. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre toplantıda, orduyu desteklemek amacıyla önümüzdeki şubat ayında uluslararası bir konferans düzenlenmesi konusunda anlaşmaya varıldı.


Lübnan ordusunu desteklemek için düzenlenen Paris toplantısının sonuçlarına Fransız bakışı

Duman
Duman
TT

Lübnan ordusunu desteklemek için düzenlenen Paris toplantısının sonuçlarına Fransız bakışı

Duman
Duman

Paris, Fransız başkentinde yapılan üç ayrı toplantının başarılı geçtiğini ve bu görüşmelerin en önemli sonucunun, Fransa, ABD ve Suudi Arabistan’ın Lübnan makamları ile Lübnan ordusuna yönelik ortak ve tam desteklerinin teyit edilmesi olduğunu bildirdi. Bu kapsamda, Savunma Bakanlığı’nda Lübnan Ordu Komutanı Rudolf Heykel ile Fransa Genelkurmay Başkanı Fabien Mandon arasında görüşme yapılırken, ardından üç ülkenin özel temsilcileri bir araya geldi. Son olarak bu temsilcilerle Heykel, Elysee Sarayı’nda görüşmelerini sürdürdü. Paris’e göre ilgili üç başkent (Paris, Washington ve Riyad), Lübnan ordusunun performansını ve devletin silahların yalnızca devletin elinde toplanmasını öngören planın ilk aşamasını yıl sonuna kadar tamamlama konusundaki kararlılığını olumlu değerlendiriyor. Elde edilen sonuçların tatmin edici bulunması üzerine, Lübnan ordusuna destek amacıyla planlanan uluslararası konferansın gelecek yıl şubat ayında düzenlenmesi konusunda mutabakata varıldı. Paris, konferans hazırlıkları için üçlü bir komite kurulmasının, Lübnan ordusunun attığı adımlara duyulan ciddiyeti ve Lübnan makamlarına olan güveni yansıttığını vurguladı.

Fransa’ya göre üç ülke, planlanan konferansın başarıya ulaşması için gerekli koşulları oluşturmayı hedefliyor. Konferansın, Lübnan devletinin egemenliğini yeniden tesis etmesine katkı sağlaması, siyasi ve mali destek sunması, aynı zamanda orduya ve Lübnan makamlarına duyulan güvenin bir göstergesi olması amaçlanıyor. Bu çerçevede, Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin 1701 sayılı kararının uygulanmasına yönelik hedeflere de destek verilmesi öngörülüyor.

Öte yandan, Fransız girişimiyle üç başkent, Paris’in çağrısı doğrultusunda Lübnan ordu birliklerinin sahadaki faaliyetlerine daha fazla dikkat çekilmesi, bu faaliyetlerin belgelenmesi ve mevcut tüm imkânlarla kamuoyuna yansıtılması konusunda uzlaştı. Bu amaçla Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Görev Gücü’nün (UNIFIL) imkânlarından da yararlanılması planlanıyor. Böylece ordunun, özellikle Litani Nehri’nin güneyinde silahların devlet tekelinde toplanmasını öngören ilk aşamadan başlayarak, kendisine verilen görevleri yerine getirdiğinin ortaya konulması ve planın sonraki aşamalarının hayata geçirilmesinin sağlanması hedefleniyor.

Paris’te yapılan görüşmelerde Rudolf Heykel’in, planın ilk aşamasına ilişkin hedeflerin yüzde 95’inin gerçekleştirildiğini ve belirlenen sürenin uzatılmasını talep etmediğini vurgulaması dikkat çekti. Ancak üç başkent, gerekli görülmesi hâlinde sürenin birkaç hafta uzatılmasına engel bir durum olmadığı görüşünde. Heykel’in, kuvvetlerinin elde ettiği sonuçları ayrıntılı verilerle aktardığı, ayrıca özellikle UNIFIL güçlerinin Güney Lübnan’dan çekilmeye başlamasıyla birlikte üstleneceği ilave görevler doğrultusunda silah ve mali desteğe duyulan ihtiyacı dile getirdiği belirtildi. Paris, uluslararası konferans kapsamında Lübnan’a sağlanacak desteğin yalnızca orduyla sınırlı kalmayacağını, diğer güvenlik güçlerini de kapsayacağını, böylece ordunun temel görevlerine odaklanırken, iç güvenliğin, iç güvenlik birimlerince sağlanmasının hedeflendiğini ifade ediyor.

Fransız çevreler, Lübnan’da savaşın yeniden patlak verme riskinin ortadan kaldırılmasının hayati önem taşıdığına dikkat çekiyor. Bu nedenle, Vatan Kalkanı planının ilk aşamasının tamamlanmasıyla birlikte Lübnan makamlarının Litani Nehri’nin güneyinde tam denetimi yeniden tesis edebilmesinin, ikinci aşamanın önünü açacağı vurgulanıyor. Böyle bir gelişmenin, bir yandan uluslararası toplumun beklentilerine yanıt oluşturacağı, diğer yandan da planlanan konferansta Lübnan’a destek verilmesinin temel gerekçelerinden biri olacağı değerlendiriliyor. Bu yaklaşımın, uluslararası toplumun niyet beyanlarından ziyade somut sonuçlara odaklanma anlayışıyla örtüştüğü belirtiliyor.

Lübnan ordusuna yönelik desteğin, ekonomik destek ve Lübnan’dan talep edilen reformlarla bağlantılı olarak düzenlenmesinin öngörülen yeniden imar konferansı için de geçerli olduğu kaydediliyor.

Lübnan içinde ve dışında, ordunun sahadaki faaliyetlerinin doğrulanmasına yönelik ek mekanizmalar konusunda çok sayıda soru gündeme geliyor. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgiye göre bu sorular arasında özellikle iki başlık öne çıkıyor: Denetim sürecinin bireysel konutları kapsayıp kapsamayacağı ve UNIFIL birliklerinin Lübnan ordu birliklerine sistematik ve kapsamlı şekilde eşlik edip etmeyeceği. Paris, Litani’nin güneyindeki tüm konut ve özel mülklerin aranmasının kesinlikle gündemde olmadığını vurguluyor. Buna göre arama işlemleri, yalnızca mekanizmanın mevcut bir tehdit ve geçen yıl kasım ayında varılan ateşkes anlaşmasının ihlal edildiğini teyit etmesi durumunda söz konusu olacak ve bu durumda Lübnan ordusundan arama yapması istenecek. Paris, bu yaklaşımın güneyde yaşayan halkın endişelerini gidermeyi amaçladığını ifade ediyor.

Paris, mevcut mekanizmanın yanına yeni bir mekanizma ekleme niyeti olmadığını vurguluyor; aksine, şu ana kadar uygulanan mekanizmadan azami derecede yararlanmanın, Lübnan askerî birimlerinin çalışmalarını mevcut imkânlarla destekleyecek bir kaynak oluşturacağı değerlendiriliyor. UNIFIL’in Lübnan ordusunun operasyonlarına katılımına gelince, Paris bunun hâlihazırda gerçekleştiğini belirtiyor ve UNIFIL birliklerinin ordunun faaliyetlerini destekleyici veya gözlemci rolü üstlenebileceğini, böylece ordunun kendisine verilen görevleri yerine getirdiğinin gösterilmesinin sağlanacağını ifade ediyor. Bu durum, özellikle İsrail kaynaklı anlatının tersine ordunun görevlerini yerine getirdiğini vurgulamayı amaçlıyor. Fransız kaynaklar, üç başkent arasında bu konuda tam bir uyum bulunduğunu ve bunun, ordunun desteklenmesine yönelik konferansın şubat ayında düzenlenmesini kolaylaştırdığını belirtiyor. Toplantı tarihinin kesin olarak belirlenmemesi ise o ay içinde gerçekleşecek çeşitli etkinlikler ve takvimler dikkate alınarak en yüksek katılımın sağlanacağı uygun tarihin seçilmesine yönelik bir tedbir olarak açıklanıyor. Paris’in bu yaklaşımı, ABD’nin Lübnan makamlarının 1701 sayılı kararı ve ordunun planını ne ölçüde ciddiyetle uygulayacağı konusundaki şüpheleriyle bağlantılı.

Paris, Vatan Kalkanı planının birinci aşamasından ikinci aşamasına geçişin büyük zorluklarla karşılaşacağını öngörüyor. Bunun başlıca nedeni, Hizbullah’ın silahlarını teslim etmeyi reddetmesi ve üzerinde mutabık kalınan ateşkesin yalnızca Litani Nehri güneyini kapsadığı görüşünde olması. Bu nedenle, iki ay içinde düzenlenecek orduya destek konferansının, Lübnan makamlarının ikinci aşamaya geçişi için güçlü bir ivme sağlayacağı değerlendiriliyor.

Sonuç olarak, Paris’te yapılan toplantılar, orduya ilişkin ortak anlayışın ve ilave desteğin sağlanması yönünde hedeflenen amaca ulaştı. Aynı zamanda, uluslararası konferansın düzenlenmesi, Lübnan makamlarına, İsrail baskısı ve Hizbullah’ın etkisi arasında sıkışmış durumda oldukları bir ortamda destek sağlanması anlamına geliyor.