Kahramanmaraş merkezli depremler 'bölgedeki yaklaşık 500 yıllık sismik sessizliği bozdu'

Prof. Dr. Murat Utkucu, "Geçmişteki depremler orada gerilme yükü oluşturmuş. Yaklaşık 500 yıldır burada sessizlik vardı. Bu yer bilimcilerince de biliniyordu. Maraş Sismik Boşluğu olarak literatüre girmiş bir yer." dedi.

AA
AA
TT

Kahramanmaraş merkezli depremler 'bölgedeki yaklaşık 500 yıllık sismik sessizliği bozdu'

AA
AA

Sakarya Üniversitesi (SAÜ) Jeofizik Mühendisliği Bölümü Başkanı Prof. Dr. Murat Utkucu, merkez üssü Pazarcık ve Elbistan ilçeleri olan, 10 ili etkileyen 7,7 ve 7,6 büyüklüğündeki depremlere ilişkin rapor hazırladı.
Raporda, Doğu Anadolu Fay Zonu'nda (DAFZ) depremlerin olduğu kesimin en son 1114 ve 1513'teki depremlerde kırıldığı, en az 500 yıldır deprem sessizliği bulunmasının yer bilimi çalışmalarında "sismik boşluk" olarak nitelendirildiği belirtildi.
Yapılan modellemelerde, "2023 Gaziantep depremi kaynaklı kosismik gerilme değişimlerinin 2023 Elbistan depremi kırılmasını tetiklediğinin" görüldüğü anlatılan raporda, Kuzey Anadolu Fay Zonu (KAFZ) ile DAFZ arasında etkileşim bulunduğu kaydedildi.
Raporda, bölgedeki fay segmentlerinin en son ve kısmen 1114 ve 1513 yıllarındaki depremlerle kırıldığına işaret edilerek, şu değerlendirmeler yapıldı:
"Bu durum söz konusu fay segmentlerinin en az 500 yıldır kırılmadığını ve sismik boşluk oluşturduğunu göstermektedir. Maraş Sismik Boşluğu'nun hem DAFZ hem de KAFZ boyunca meydana gelen depremlerin neden olduğu gerilme yükleri altında olduğunu göstermektedir ve şimdiki depremlerin geri plan depremlerle etkileşimi için makul bir zemin sunmaktadır. Elbistan depreminin (ikinci ana şok) Gaziantep depremiyle tetiklendiğini açıkça göstermektedir."

"Fay hattı bazı yerlerde tetikleme yapar, bazı yerlerde tetiklemekten uzaklaştırır"
Rapora ilişkin AA muhabirine değerlendirmelerde bulunan Utkucu, modellemeler yoluyla ilk depremin oluşturduğu gerilme yükünün ikinci depremi tetiklediğini söyledi.
Utkucu, geçmişteki sarsıntıların bu iki deprem üzerindeki etkisini de araştırdıklarını, ilk depremin olduğu yerde 1513, ikinci depremin meydana geldiği mevkide ise 1544'te deprem gerçekleştiğini belirterek, "Geçmişteki depremler orada gerilme yükü oluşturmuş. Yaklaşık 500 yıldır burada sessizlik vardı. Bu yer bilimlerince de biliniyordu. Maraş Sismik Boşluğu olarak literatüre girmiş bir yer." dedi.
Doğu Anadolu Fay Hattı'nda 19. yüzyılda gerçekleşen deprem serisinde bir tek "Maraş boşluğu"nun kaldığı ve bunun da son depremlerde kırıldığı yorumunu yapan Utkucu, depremlerle ilgili geniş çaplı araştırmayı gelecek günlerde yapacaklarını dile getirdi.
Murat Utkucu, deprem büyüdükçe kırdığı fayın da büyüdüğüne, buna bağlı olarak fay kırılma süresinin de arttığına işaret etti.
Utkucu, 1999'da merkez üssü Kocaeli'nin Gölcük ilçesi olan afette fay kırılmasının 32 saniye, aynı yıl 12 Kasım'da Düzce'de meydana gelen kırılmanın 12 saniye sürdüğüne, Kahramanmaraş merkezli depremdeki sürenin Gölcük'ün iki katı uzunluk gösterdiğine dikkati çekti.
Bu depremin, olası Marmara depremini tetiklemeyeceğini savunan Utkucu, "Bir fay hattı sadece tetikleme yapmaz. Bazı yerlerde tetikleme yapar, bazı yerlerde tetiklemekten uzaklaştırır. Hep kötü yönü düşünmeyelim. 100 kilometrelik bir fay 200 kilometre ileriyi tetikleyebilir, tetikliyorsa. Tetiklemekten de uzaklaştırabilir, rahatlatabilir. Bu faya 200 kilometre dersek, 300-400 kilometrede etki oluşturabilir. Bir tetikleme olması imkansız." değerlendirmesinde bulundu.

"Daha fazla deprem bilimci yetişmesi gerekiyor"
Utkucu, Türkiye'de bilinen üç sismik boşluğun, Kahramanmaraş, Erzincan'ın doğusundaki Yedisu ve Doğu Marmara olduğundan bahsederek, bazı fayların 10 bin, 5 bin, 3 bin senede bir kırılabildiğini söyledi.
Kahramanmaraş'taki depremin 200 kilometrelik fayı kırdığını öngördüklerini ve bunu kesinleştirmek için modelleme ya da arazi gözlemleri yapılması gerektiğini belirten Utkucu, deprem faylarına odaklanmış çalışmalara ihtiyacın bulunduğunu ve bunun yapılabilmesi için daha fazla deprem bilimcinin yetişmesi gerektiğinin altını çizdi.



Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi
TT

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

Öcalan'dan görüntülü çağrı geldi

İmralı Cezaevi’nde tutuklu bulunan Abdullah Öcalan, 19 Haziran 2025 tarihli mektubunda PKK’nin Fesih Kongresi’ne atıfla “varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketinin sona erdiğini” belirtti. Demokratik siyaset ve toplumsal barış vurgusu yapan Öcalan, “silahların gönüllüce bırakılmasını” talep etti. TBMM çatısı altında kurulacak komisyonun önemine dikkat çeken Öcalan, “Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmelidir” dedi.

İşte Öcalan’ın çağrısından öne çıkan bölümler:

“27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı savunmaya devam etmekteyim”

Sizlerin PKK’nin 12. Fesih Kongresi’yle, buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif yanıt vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim. Tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Bu manifesto, yaklaşık 50 yıllık ‘Kürdistan Devriminin Yolu’ manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir.

“Varlık tanındı, ana amaç gerçekleşti”

Öcalan, mektubunda PKK’nin kuruluş amacına işaret ederek bu amacın gerçekleştiğini belirtti:

Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir.

“Silahları bırakın, mekanizmaları kurun”

Barış sürecinin somutlaşması için atılması gereken adımlara dikkat çeken Öcalan, mektubunda şunları kaydetti:

Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır.

“Kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim”

Abdullah Öcalan, bireysel özgürlüğü kolektif özgürlük bağlamında ele alarak şu değerlendirmeyi yaptı:

Ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir.

“Demokratik Modernite Güçleri yeni evreye hazırlanmalı”

Öcalan, mektubunun son bölümünde yeni bir stratejik döneme işaret ederek şu çağrıyı yaptı:

Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim. Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım.

Mektubun tamamı şöyle:

Değerli yoldaşlar

Komünalist yoldaşlık hareketimizin geldiği aşamayı, yaşadıkları somut durumu, sorun ve çözüm yollarına ilişkin kapsamlı bir mektupla tekraren de olsa açıklayıcı ve yaratıcı yanıtlar vermeyi, sizlere karşı etik bir görev saymaktayım.

27 Şubat 2025 tarihli Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı’nı savunmaya devam etmekteyim.

Sizlerin PKK’nin 12. Fesih Kongresi’yle, buna kapsamlı oldukça doğru bir içerikle pozitif yanıt vermenizi tarihi bir karşılık olarak değerlendirmekteyim.

Gelinen nokta oldukça değerli ve tarihi nitelikte sayılmak durumundadır. Bu arada köprü ilişkide bulunan yoldaşların çabası aynı değerde ve takdire şayandır.

Tüm yaşanan gelişmeler sonunda tarihi bir dönüşüm sayılması gereken bir Demokratik Toplum Manifestosu hazırladım. Bu manifesto, yaklaşık 50 yıllık ‘’Kürdistan Devriminin Yolu’’ manifestosunu başarıyla ikame edecek niteliktedir. Sadece Kürt tarihsel toplumu için değil, bölgesel ve küresel toplum için de tarihsel toplumsal bir içerik taşıdığına inanmaktayım. Tarihi manifesto geleneğinin başarılı bir örneğini teşkil ettiğinden kuşku duymamaktayım.

Tüm bu gelişmelerin İmralı’da gerçekleştirdiğim görüşmeler neticesinde yaşandığını açıkça belirtmek durumundayım. Görüşmelerin özgür irade temelinde yürütülmesine azami dikkat gösterilmiştir.

Varılan aşama, yeni adımlarla pratiğe geçmeyi gerekli kılmaktadır. Bu aşamanın ve gerekli adımların da tarihi nitelikte olduğunun önemle belirtilmesi, anlaşılması ve gereklerine bağlı kalınması, yol alınması açısından kaçınılmazdır.

Varlık inkarına dayalı ve ayrı devlet amaçlı PKK hareketi ve dayandığı ulusal kurtuluş savaş stratejisine son verilmiştir. Varlık tanınmış, dolayısıyla ana amaç gerçekleşmiştir. Miadını doldurma bu anlamdadır. Gerisi aşırı tekrar ve açmaz olarak değerlendirilmiştir. Bu temelde kapsamlı eleştiri-öz eleştiri devam edecektir.

Siyaset boşluk tanımayacağına göre, boşluk, Barış ve Demokratik Toplum başlıklı program, ‘’demokratik siyaset’’ stratejisi ve temel taktik olarak bütüncül hukukla doldurulmak durumundadır. Tarihsel nitelikte ve kader belirleyici bir süreçten bahsediyoruz.

Sürecin geneli olarak silahların gönüllüce bırakılması ve TBMM’de yetkili ve kanunla kurulması düşünülen kapsamlı komisyon çalışması önemlidir. Kısır mantıklı, önce sen-ben kısırlığına düşmeden, adımların atılmasında dikkat ve hassasiyetin gösterilmesi şarttır. Atılan adımların boşa çıkmayacağını biliyorum. Samimiyeti görüyor ve güveniyorum.

Dolayısıyla daha da pratik ve somut kilit açıcı adımlara geçilmeye çalışılmaktadır. Benim tarafımdan ileri sürülen tezlerin belli başlı olanları şunlardır:

Herkesin üzerine düşeni yapması, Barış ve Demokratik Toplum hedefine ulaşılması, pozitif entegrasyonalist bir perspektifle mümkündür. Tüm anlatılanlardan çıkarılan sonuç: PKK ulus devletçi bir amaçtan vazgeçmiş, bu temel amaçtan vazgeçişle birlikte temel savaş stratejisinden de vazgeçmiş, varlığını sona erdirmiştir. Gelinen tarihi noktanın daha da ileriye götürülmesi beklenmektedir.

Gerek TBMM ve komisyon için anlam ifade edecek, gerek kamuoyundaki şüpheleri giderecek ve sözümüzün gereğini karşılayacak şekilde silahların bırakılmasını, ilgili çevre ve kamuoyuna açık olarak temin etmeniz doğal karşılanmalıdır. Silah bırakma mekanizmasının kurulması süreci ileri taşıyacaktır. Yapılan silahlı mücadele aşamasından demokratik siyaset ve hukuk aşamasına gönüllüce geçiştir. Bu bir kayıp değil, tarihi bir kazanım olarak değerlendirilmek durumundadır. Silah bırakmaya ilişkin detaylar belirlenecek ve hızlıca hayata geçirilecektir.

Meclisin çatısı altında bulunan DEM, diğer partilerle birlikte bu sürecin başarıya ulaşması için üzerine düşeni yapacaktır.

Bu arada tüm karar metinlerinde vazgeçilmez bir şart olarak benim özgür kalma durumuma gelince; biliyorsunuz ki ben hiçbir zaman kendi özgürlüğümü bireysel bir sorun olarak görmedim. Felsefi olarak da kişi özgürlüğü toplumdan soyut olamaz. Birey özgürleştiği oranda toplum, toplum özgürleştiği oranda birey özgür olabilir. Bu eğilimin gereğine bağlı kalınacağı tabidir. 

Silahın değil, siyasetin ve toplumsal barışın gücüne inanıyorum. Ve sizi de bu ilkeyi hayata geçirmeye çağırıyorum.

Son günlerde bölgede yaşanan gelişmeler, attığımız bu tarihi adımın önemini ve aciliyetini açıkça teyit ediyor.

Sürece yönelik her türlü eleştiri ve önerilerinizi, katkılarınızı dört gözle beklediğimi belirtmeliyim. Bu tartışmalar tüm ülke, bölge, küresel düzeyde bizleri, Demokratik Modernite Güçlerini yeni bir teorik program, stratejik ve taktik evreye ulaştıracağına, şimdiden bunun hazırlık çabası içinde olunduğuna dair çok iyimser ve hazır olduğumu, arzulu ve coşkulu olarak belirtirim.

Önümüzdeki döneme çağrım, kongre kararları ve en son bu yazıda dile getirdiğim görüş ve öneriler doğrultusunda yüklenelim ve başarı temelinde gelişmeler sağlayalım.

Daimi yoldaşça selam ve sevgiyle kalın.

19 Haziran 2025 / Abdullah Öcalan

Independent Türkçe