İsrail hükümeti yargı planını hayata geçirmekte ısrar ediyorhttps://turkish.aawsat.com/home/article/4146051/i%CC%87srail-h%C3%BCk%C3%BCmeti-yarg%C4%B1-plan%C4%B1n%C4%B1-hayata-ge%C3%A7irmekte-%C4%B1srar-ediyor
İsrail hükümeti yargı planını hayata geçirmekte ısrar ediyor
Tel Aviv'deki bir gösterici, hükümete ve yargı reformlarına karşı düzenlenen bir gösteri sırasında Netanyahu’yu alaya alan bir maske takıyor (DPA)
İsrail’de Netanyahu hükümetinin yargı reformu planına karşı tepkiler dinmiyor. Protesto gösterileri daha da büyüyüp şiddetlenirken İsrail Yedek Ordusu'ndaki muharip birliklerin subayları da bugün (Çarşamba) gösterilere katılarak destek verdi. Tüm bunlara rağmen iktidar büyük bir kararlılıkla gece gündüz demeden çalışarak istediği kanunları çıkarmaya devam ediyor. İktidar uzlaşma veya fikir birliği ile değişiklik yapma girişimlerini reddediyor.
Ortak Arap Listesi Bloku'ndaki Yahudi Milletvekili Ofer Kasif, Knesset’te Pazartesi akşamı başlayan ve Salı günü sabaha kadar devam eden bir oturum sırasında yargıyı kısıtlayan yasa tasarılarına cevaben sivil itaatsizlik çağrısı yaptı.
Likud Partisi’nden Knesset Geçici Başkan Yardımcısı Nesim Faturi, Yahudi Milletvekili Ofer Kasif'in Knesset’te konuşma yaptığı sırada kürsüden zorla indirilmesi talimatını verdi. Milletvekili Kasif meclisteki konuşmasında şunları söyledi: "İsrail faşizmi zaten burada ve sözde yargı reformu başlığı altında darbe ve diktatörlük hedefleyen yasanın temelleri bilinmiyor.Bu yasadışı bir eylemdir. Her protesto sesini susturmadıkça, demokrasinin her türlü alanını bastırmadıkça sakinleşmeyecekler ve rahat etmeyecekler. Diktatörlük böyledir. Genel grev, özgürlüklerden hızla yoksun bırakılmayı durdurmanın yoludur; bu ayın on üçünde genel grev yapacağız. Diktatörlüğü durduracağız. Sivil itaatsizlik şimdi, çok geç olmadan!”
Hükümet koalisyonunun millletvekillerinden biri, Kasif’e sert sözlerle yüklendi. Diğer vekiller ise Kasif’e hakaret ederek onu Araplarla işbirliği yapmakla suçladı. Sosyal medya aktivistleri, Kasif’in "etkisiz hale getirilmesi" çağrısında bulundu. Bu ifade (etkisiz hale getirmek) orduda silahlı Filistinlileri öldürmek için kullanılıyor.
İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Netanyahu'ya yargı reformu planı hakkında muhalefetle görüşmesini istedi. Ancak Netanyahu konunun Adalet Bakanı Yariv Levin’in inisiyatifinde olduğunu onun da muhalefetle müzakere etmeyeceğini söylediğini aktardı.
Netanyahu sözlerini şöyle sürdürdü: “Gösterilerde hükümete baskı uyguluyorlar ve bizi Batılı hükümetlere karşı kışkırtıyorlar. Görünüşe göre planımızda ne kadar ciddi olduğumuzu anlamıyorlar. Değişim ve reformlar için gerekli yasalar çıkarılmaya devam ediyor. Daha sonra müzakere ederiz. Gerçekten de, Knesset kanun çıkarmak için uzun müzakerelere tanık oluyor ve hükümet bir hafta içinde Knesset'te yapılacak ilk oylama için daha fazla yasal değişiklik teklif etmeyi planlıyor. Oylanması beklenen ilk iki değişiklik Yargıç Atama Komisyonu'nun yapısını değiştiriyor ve Yargıtay'ın Temel Kanunlara aykırı davalara bakmasını engelliyor.”
İsrail Başsavcısı’nın raporuna göre, Şas Partisi Genel Başkanı Aryeh Deri, Yüksek Mahkeme kararıyla bakanlık görevinden alınmasına rağmen görevine devam ediyor. Yargıç Atama Komisyonu'nun yapısının değiştirilmesi, Başbakan Netanyahu ve Adalet Bakanı Yariv Levin liderliğindeki yargı sistemini zayıflatma planındaki temel yasal değişikliklerden biridir. Bu değişiklik Yargıtay'ı zayıflatmayı ve hükümet koalisyonunun gücünü artırmayı amaçlıyor.
Değişikliğe göre, Yargıç Atama Komisyonu üyeleri 11’e çıkarılacak. Üyeler, hükümet koalisyonundan 5 siyasi, muhalefetten yalnızca bir delege, Yargıtay Başkanı, iki emekli yargıç ve Adalet Bakanı tarafından atanan halk temsilcilerinden oluşacak. Levin, yasal değişiklikleri ikiye ayırmayı planlıyor. Öyle ki, ilk bölüm önümüzdeki Nisan ayında sona erecek olan Knesset'in kış oturumunda, ikinci bölüm ise yaz oturumunda onaylanacak.
Koalisyon kaynakları, Levin'in hangi değişikliklerin önce geçeceğine karar vermediğini söyledi. Ancak Adalet Bakanı yargıçların atanmasına ilişkin değişikliğin mevcut Knesset oturumunda kabul edilmesi konusunda ısrar ediyor. Çünkü mevcut İsrail Yüksek Mahkeme Başkanı Esther Hayut'un birkaç ay içinde emekli olmasının ardından yeni bir Yargıtay Başkanı atamak istiyor.
Yediot Ahronot gazetesinin haberine göre İsrail hükümetinin adli müsteşarı Gali Baharav-Miara, Deri'nin görevden alınma kararına rağmen bakan olarak görevine devam etmesine yönelik şikayetleri inceledi. İsrail Adli Müsteşar Yardımcısı Gail Lemon ise bir bakanın görev süresi sona erdikten sonra bakanlıkta güncel konularla ilgili iş görüşmeleri yapmaya devam edemeyeceğini söyledi.
İsrail her gün hükümetin yargı reformu planına karşı gösterilere tanık oluyor. Yedek ordudaki muharip birliklerin subaylarının katılacağı ve bugün öğleden sonra başlayacak gösteri de bunlardan biri. Göstericiler Latrun kavşağından Kudüs'teki Yüksek Mahkeme karargahına 50 kilometre yürüyecekler.
İsrail, Gazze'deki tampon bölgeyi genişletmek için acele ediyorhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5217859-i%CC%87srail-gazzedeki-tampon-b%C3%B6lgeyi-geni%C5%9Fletmek-i%C3%A7in-acele-ediyor
İsrail, Gazze'deki tampon bölgeyi genişletmek için acele ediyor
İsrail ordusunun dün Gazze şehrinde bir evi yıkmasının ardından yükselen dumanlar (AP)
İsrail, Gazze Şeridi’nde işgal altındaki bölgeler (Sarı Hattın doğusu) ile Hamas'ın faaliyet gösterdiği bölgeleri (Sarı Hattın batısı) birbirinden ayıran Sarı Hattın yaklaşık 3 kilometre batısında yeni bir tampon bölge oluşturmaya çalışıyor.
Şarku’l Avsat'a konuşan silahlı gruplardan saha kaynaklarına göre İsrail'in bu çabaları, ateşkesin ikinci aşamasına geçmeden önce sahadaki yeni durumu istikrara kavuşturmayı amaçlıyor. Bu çabalar, işgalci İsrail güçlerinin tampon bölge için istedikleri yerleri belirlemelerine olanak tanıyan evlerin yıkılması ve arazinin düzleştirilmesini içeriyor.
Sahadaki bu gelişmeler, İsrail Genelkurmay Başkanı Eyal Zamir'in geçtiğimiz pazar günü Gazze Şeridi'ndeki İsrail güçlerini teftiş ederken yaptığı açıklamalarla tutarlıydı. Zamir, Sarı Hattın yeni bir sınır, yerleşim yerleri için ileri bir savunma hattı ve bir saldırı hattı oluşturduğunu söyledi.
Buna karşın Hamas liderlerinden Husam Bedran, Zamir'in açıklamalarının işgalin ateşkes anlaşmasının şartlarına uymadığını açıkça ortaya koyduğunu vurguladı. Bedran dün Fransız Haber Ajansı AFP'ye yaptığı açıklamada, Hamas’ın anlaşmanın ikinci aşamasına geçilmeden önce İsrail'in ateşkese yönelik ihlallerine son verilmesini istediğini belirtti.
Şam'daki Mezze Askeri Havaalanı çevresine havan toplu saldırı: Can kaybı yokhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5217854-%C5%9Famdaki-mezze-askeri-havaalan%C4%B1-%C3%A7evresine-havan-toplu-sald%C4%B1r%C4%B1-can-kayb%C4%B1-yok
Şam'daki Mezze Askeri Havaalanı çevresine havan toplu saldırı: Can kaybı yok
İsrail'in geçtiğimiz yaz Şam'a düzenlediği hava saldırıları sonrasında yükselen dumanlar (Reuters)
Suriye Devlet Televizyonu dün akşam başkent Şam'daki Mezze Askeri Havaalanı çevresine ‘nereden ateşlendiği bilinmeyen’ havan topları düştüğünü, ancak herhangi bir can kaybı yaşanmadığını bildirdi.
Suriye Arap Haber Ajansı SANA’ya konuşan askeri bir kaynak, üç havan topunun Şam'daki Mezze Askeri Havaalanı çevresini hedef aldığını, ancak herhangi bir can kaybı veya maddi hasara yol açmadığını söyledi. SANA, ‘İlgili yetkililer Mezze Askeri Havaalanı çevresine konuşlandı ve havan toplarının nereden ateşlendiğini belirlemek için soruşturma başlattı’ bilgisini aktardı.
Reuters geçtiğimiz kasım ayında, ABD'nin Suriye ile İsrail arasında bir güvenlik anlaşmasının önünü açmak için Şam'daki bir hava üssünde askeri olarak konuşlanmayı planladığını bildirmişti.
Şarku'l Avsat'ın edindiği bilgiye göre hava üssü, İsrail ve Suriye arasında gelecekte imzalanacak bir saldırmazlık anlaşması kapsamında silahsızlandırılmış bölge oluşturulması beklenen Suriye'nin güneyindeki bazı bölgelerin girişinde yer alıyor.
O dönemde SANA, Suriye Dışişleri Bakanlığı'ndan bir kaynaktan bilgiler aktaran Reuters'ın haberini yalanlamış ve ‘Reuters'ın Suriye'deki ABD üsleri hakkında yayınladığı haberlerin hiçbir gerçeklik payı yoktur’ ifadelerini kullanmıştı.
ABD, Suriye ile İsrail arasındaki gerilimi azaltmak ve Şam'ın İsrail'in son zamanlarda ele geçirdiği topraklarını geri almasını sağlayacağını umduğu bir güvenlik anlaşmasına varmak için iki taraf arasında arabuluculuk yapıyor.
Çatışmadan ittifaka Türkiye'nin Suriye'deki yükselişi...https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5217599-%C3%A7at%C4%B1%C5%9Fmadan-ittifaka-t%C3%BCrkiyenin-suriyedeki-y%C3%BCkseli%C5%9Fi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Şubat 2025 tarihinde Ankara'ya yaptığı ilk ziyaret sırasında Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'yı karşıladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Çatışmadan ittifaka Türkiye'nin Suriye'deki yükselişi...
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 4 Şubat 2025 tarihinde Ankara'ya yaptığı ilk ziyaret sırasında Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'yı karşıladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Suriye’de Beşşar Esed rejiminin çöküşünün ilk haftalarında, Türkiye’nin 8 Aralık 2024’te muhalif grupların Şam’a ‘sorunsuz’ bir şekilde girmesinde en büyük rolü oynadığı yönünde bir kanaat oluştu. Bu görüş, Ankara’nın Ahmed eş-Şera liderliğindeki yeni yönetimi hızlı bir şekilde desteklemesi ve kendisini Esed sonrası dönemde ‘ana sponsor’ olarak konumlandırmasıyla güçlendi.
Türkiye, Şera ile Halk Sarayı’nda görüşmek üzere Suriye’ye üst düzey bir yetkili gönderen ilk ülke oldu. Millî İstihbarat Teşkilâtı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın, 12 Aralık 2024’te Şam’ı ziyaret etti ve ardından Emevi Camii’nde namaz kıldı.
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın açıklamaları da, Türkiye’nin Esed rejiminin çöküşünde ve Şera için Şam yolunun açılmasında başrol oynadığını gösterdi. Fidan, birkaç gün sonra yaptığı açıklamada, Ankara’nın 7-8 Aralık 2024 tarihlerinde Doha Forumu çerçevesinde düzenlenen Astana formatlı toplantıda Rusya ve İran’ı müdahale etmeme konusunda ikna ettiğini söyledi.
Fidan’a göre, Beşşar Esed rejimi son iki üç yılda oldukça zayıftı; bazı yerlerde göreceli bir direniş vardı, ancak muhalefet neredeyse ateş açılmadan Halep’e girdi. Yine de Ruslar ve İranlılar 2016’daki tepkilerini tekrarlasaydı, Suriye halkı daha fazla kan dökülmesi ve göç tehdidiyle karşı karşıya kalacaktı.
Fidan, “Rusları Esed’in yanında durmamaya nasıl ikna ettiniz?” sorusuna tek kelimeyle yanıt verdi: “Konuştuk.”
16 Ağustos 2025’te, Türkiye kurumları arasındaki koordinasyon grubu, Dışişleri Bakan Yardımcısı Nuh Yılmaz başkanlığında bir toplantı düzenledi. Yılmaz, şu anda Türkiye’nin Şam Büyükelçisi olarak görev yapıyor. Toplantıda, Suriye ile ilişkiler kapsamlı şekilde gözden geçirildi ve önümüzdeki dönemde ilişkilerin güçlendirilmesi ile taraflarca varılan çeşitli alanlardaki anlaşmaların uygulanmasına yönelik adımlar ele alındı.
Esed rejiminin devrilmesinin ardından ilk sekiz ay boyunca yoğun çabalarla Türkiye, Şam’daki büyükelçiliğini ve Halep’teki konsolosluğunu yeniden açan ilk ülke oldu. Ayrıca 12 Ağustos’ta askeri iş birliği, eğitim ve danışmanlık konularında bir mutabakat zaptı imzalandı.
İsrail, Hama Askeri Havaalanı’nı bombaladı. (AFP)
Türkiye, Şera hükümetini DEAŞ’a karşı mücadelede desteklemek ve ABD’yi, kuzeydoğu Suriye’deki kontrolün bel kemiğini oluşturan PYD/SDG’ye verdiği desteği terk etmeye ikna etmek amacıyla ikili ve bölgesel düzeyde girişimlerde bulundu. Bu süreç, DEAŞ’a karşı savaşta ABD ile kurulan ittifakın ardından geldi.
Bu çerçevede Türkiye, ‘bölgesel sahiplik’ ilkesine dayalı bir ittifak kurmayı hedefledi; bu ilke, bölge ülkelerinin sorunlarını dış müdahaleler olmadan kendi başlarına çözmesini öngörüyor. Ankara, Ürdün, Irak ve Lübnan ile Suriye’yi de kapsayan beşli bir platform oluşturma girişiminde bulundu. Ancak beş ülkenin dışişleri bakanları, savunma bakanları ve istihbarat başkanlarının 9 Mart’ta Amman’da bir araya geldiği toplantı, Ankara’nın arzuladığı mekanizmanın kurulmasıyla sonuçlanmadı.
Bunun üzerine Türkiye, DEAŞ’a karşı mücadelede Suriye hükümetine desteğini göstermek amacıyla Şam’da ortak bir operasyon merkezi üzerinden Suriye ile koordinasyon mekanizması oluşturdu.
Geçen 10 ay içinde iki ülke dışişleri ve savunma bakanları ile istihbarat başkanlarının üç toplantısı gerçekleştirildi. Bunun yanı sıra iki ülke arasında dışişleri bakanları düzeyinde karşılıklı ziyaretler yapıldı, MİT Başkanı Şam’ı ziyaret etti ve Şera da şubat-ağustos döneminde Türkiye’yi üç kez ziyaret etti.
Ekonomi alanında Türkiye, Suriye ile tüm sınır kapılarını yeniden açtı. 5 Ağustos’ta Ankara’da iki ülke arasında ortak bir ekonomik ve ticari komite kurulmasına dair bir protokol imzalandı ve sanayi bölgeleri kurulması için çalışmalar başlatıldı. Bu adımların amacı, savaş nedeniyle zarar gören Suriye ekonomisini canlandırmak ve iki ülke arasındaki ticareti güçlendirmek olarak açıklandı. Ayrıca, 2011’de faaliyeti duran iki ülke ortak iş konseyi yeniden kuruldu.
Türkiye, mevcut ticari iş birliği ivmesini kullanarak yıl sonunda Suriye’ye ihracatta 2 milyar dolar sınırını aşmayı hedefliyor. Ticaretin kolaylaştırılması ve hızlandırılması yönünde yeni adımlar atıldı ve önümüzdeki dönemde Halep’in güçlü bir lojistik merkezine dönüştürülmesi konusunda anlaşmaya varıldı.
İsrail ile rekabet
Buna karşılık Türkiye’nin Suriye’deki hedefleri, Beşşar Esed dönemindekinden farklı bir seyir izliyor. Daha önce sınırlarını, PKK/PYD’nin Suriye’deki uzantısı olarak gördüğü SDG tehdidine karşı güvence altına almak ve güney sınırında 30-40 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge oluşturmak üzerine odaklanan Türkiye, bugün bu Kürt grubunu Suriye denkleminden çıkarmayı hedefliyor. Bu kapsamda grubun silahlarını bırakması ve devlet kurumlarına entegre olması için ikna edilmeleri amaçlanıyor. Türkiye, bu konuda yeni Suriye yönetiminin DEAŞ hapishanelerini koruma sorumluluğunu üstlenmesini sağlayarak Washington’a destek sunmayı da öneriyor ve ABD’nin çekilmesi durumunda oluşacak boşluğu doldurma çabalarını artırıyor.
ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Temmuz 2025'te Beyaz Saray'da yaptığı görüşmeden (AFP)
Türkiye’nin yeni Suriye gerçeğinde attığı adımlar, sahada askeri boşluğu doldurma ve Libya’da Kaddafi sonrası uyguladığı modele benzer şekilde, Suriye’nin iç bölgeleri ve kıyılarında kara, deniz ve hava üsleri kurma yönünde bir eğilim taşıyor. Ayrıca Türkiye, sağlık, eğitim ve diğer alanlarda müdahaleyi genişleterek Suriye ekonomisi ve yeniden imar süreçlerinde en büyük rolü üstlenmeyi planlıyor; bu, yıllardır kuzey Suriye’de başlayan faaliyetlerin devamı niteliğinde.
Söz konusu gelişmeler, Türkiye’nin Suriye’deki varlığından endişe duyan İsrail’de kaygı yarattı. İsrail, Türkiye’nin yeni Suriye yönetimi ve muhalif gruplarla güçlü ilişkilerine dayanarak siyasi ve güvenlik garantörü olarak sahada yeni bir gerçekliği dayatmasından korkuyor.
Türkiye, Suriye yönetimine ülkenin geleceği hakkında danışmanlık yapan bir ‘sponsor’ olarak rolünü gösterme yarışında başarılı görünüyor. Bu durum, Temmuz 2025’te Beyaz Saray’da ABD Başkanı Donald Trump’ın, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede de teyit edildi.
Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye lideri Ahmed eş-Şera'nın geçtiğimiz mayıs ayında Riyad'da Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere bir araya geldikleri toplantıdan (SPA)
Trump, Erdoğan’ı telefon görüşmesinde tebrik ettiğini belirterek, “Suriye’yi ele geçirdiği için onu kutladım (...) Erdoğan önce bunu reddetti ve almadığını söyledi, ama ben ona tarihi olarak hangi isimle anılırsa anılsın, iki bin yıldır kimsenin yapamadığını yaptığını söyledim. Erdoğan sonunda ‘Evet, aldım’ dedi” ifadelerini kullandı.
Trump’ın açıklamaları, Türkiye ve İsrail arasında Suriye’de rekabetin izlendiği bir dönemde geldi. Bu rekabet, İsrail’in başta Hama Askeri Havalimanı olmak üzere bazı ana üsleri ve havaalanlarını yok etmesine, Suriye ordusunun kapasitesini hedef almasına neden oldu. Esed rejiminin devrilmesinden üç ay sonra, Türkiye’nin Humus’ta hava üsleri kurmayı planladığına dair haberler yayıldı. Bunun üzerine Türkiye ve İsrail, Azerbaycan aracılığıyla Bakü’de düzenlenen teknik toplantılarda Suriye’de karşı karşıya gelmelerini önleyecek bir çatışma önleme mekanizması kurdu.
Trump, Netanyahu’ya talepleri mantıklı olduğu sürece Türkiye ile sorunlarını çözebileceğini söyledi ve Erdoğan ile iyi ilişkilerini vurguladı. Ancak Netanyahu, Washington’dan ayrılmadan önce, Türkiye’nin Suriye’de askeri üsler kurmak istediğini ve bunun İsrail için bir tehdit oluşturduğu gerekçesiyle buna karşı çıktığını ifade etti.
Türkiye, ABD ile birlikte öncelikli olarak, İsrail’in Suriye’ye yönelik bir tehdit oluşturmamasını, Suriye’nin de bölgedeki herhangi bir taraf için tehdit kaynağı haline gelmemesini ve herkesin birbirinin toprak bütünlüğü ile egemenliğine saygı göstermesini sağlamayı hedefliyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, 10 Kasım 2025’te Beyaz Saray’da Trump ve Şera ile yapılan görüşmenin bir bölümüne katıldığını belirterek bu yaklaşımı dile getirdi.
2024 Aralık ayında düzenlenen Doha Forumu kapsamında Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi arasında yapılan toplantıdan (Dışişleri Bakanlığı)
Türkiye, Şam ve Tel Aviv arasındaki görüşmelerden rahatsız olmadığını defalarca vurguladı ve öncelikli hedefinin Suriye’nin toprak bütünlüğü ve egemenliğini korumak olduğunu kaydetti.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Eylül 2025’te Trump ile Beyaz Saray’da yaptığı görüşmede, birkaç hafta önce Netanyahu’nun Türkiye’nin Suriye’de durdurulduğu yönündeki açıklamasına yanıt verdi. Erdoğan, İsrail medyasının yazdıklarına değil, Türkiye’nin sahadaki faaliyetlerine odaklanılması gerektiğini belirterek, “Stratejik önceliklerimiz doğrultusunda gerekli olanı yapıyoruz ve bunu sürdürmeye devam edeceğiz” dedi.
Yaptırımların hayaleti
Türkiye, Suriye ile ilgili her dosyada aktif rol oynamaya özen gösteriyor; buna yaptırımların kaldırılması da dahil. Yaptırımların kaldırılması, Trump’ın sürpriz bir açıklamasıyla başladı. Trump, bu adımı Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ve Erdoğan’ın talebi doğrultusunda attığını belirtti. Erdoğan, mayıs ayında Riyad’daki toplantıya telefonla katılarak yaptırımların kaldırılmasını görüştü.
Erdoğan, Türkiye’nin Suriye’ye terör örgütlerine karşı mücadelesinde desteğini sürdürmeye devam edeceğini ve DEAŞ mensuplarının tutulduğu gözaltı merkezlerinin yönetimi ve güvenliğine ilişkin destek sağlamaya hazır olduğunu vurguladı. Erdoğan, Trump’ın Suriye’ye uygulanan yaptırımları kaldırma kararının tarihi öneme sahip olduğunu, bunun diğer yaptırım uygulayan ülkeler için örnek teşkil edeceğini ve yaptırımların kaldırılmasıyla Suriye’de çeşitli alanlarda yatırım fırsatlarının oluşacağını ifade etti.
Trump’ın yaptırımların kaldırılacağını açıklamasından önce, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani, nisan ayında düzenlenen Antalya Diplomasi Forumu (ADF) sırasında üçlü bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantıda, Trump’ın Suriye’ye yönelik yaptırımların kaldırılmasına ilişkin taahhüdü ele alındı.
Fidan, Şera ile eş zamanlı olarak ABD’ye davet aldı ve 10 Kasım’da Trump ile yaptığı görüşmenin bir bölümüne katıldı.
Fidan, Rubio, Başkan Donald Trump’ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff, Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile Beyaz Saray’da birçok yetkiliyle görüşmeler gerçekleştirdi. Ayrıca Fidan, Şera ve Şeybani ile bir araya geldi. Şeybani ile Rubio’nun katıldığı üçlü bir toplantıya da katıldı.
Fidan, toplantılarda kuzey ve güney Suriye’deki sorunlu bölgelerin daha iyi nasıl yönetilebileceği konusunda görüş alışverişinde bulunulduğunu belirtti. Şu anda odak noktasının, Suriye ekonomisinin toparlanmasına yardımcı olmak amacıyla Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımların tamamen kaldırılması olduğunu vurguladı.
Fidan, Şera’nın Kongre üyeleriyle de görüştüğünü ve Sezar Yasası kapsamındaki yaptırımların kaldırılmasına yönelik oylamanın önemini vurguladığını aktardı. Ayrıca, ABD Başkanı’nın Suriye meselelerine ilişkin olumlu bir yaklaşım benimsediğini kaydetti.
SDG sorunu
Türkiye, Suriye konusunda devam eden istişare sürecini, Şam’da 10 Mart’ta Şera ve SDG lideri Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşmanın uygulanmasını destekleyecek Amerikan tutumunu güvence altına almak için kullanıyor. Anlaşma, SDG’nin Suriye ordusu ve güvenlik kurumlarına entegrasyonunu kapsıyor ve yıl sonuna kadar tamamlanması planlanıyor.
47 yıllık silahlı çatışmanın ardından Türkiye, PKK’yı silahsızlandırma girişimini başlattı. Bu çerçevede 27 Şubat’ta Türkiye’de tutuklu bulunan Abdullah Öcalan’a silahlı mücadeleden vazgeçmesi ve yasal çerçevede demokratik faaliyetlere geçmesi çağrısı yapıldı.
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve SDG lideri Mazlum Abdi, SDG'nin Suriye devlet kurumlarına entegre edilmesine yönelik anlaşmanın imza töreninde, 10 Mart 2025 (EPA)
Ankara, Öcalan’a yapılan çağrının PKK’nın tüm uzantılarını kapsadığını vurguluyor ve SDG’nin mevcut yapısının Suriye’nin birliğini zayıflattığını, Türkiye’nin ulusal güvenliğini tehdit ettiğini belirtiyor. Türkiye, PKK’nın silahsızlandırılmasının yalnızca kendi sınırları içinde ele alınamayacağını savunuyor.
SDG ise Türkiye’den kuzeydoğu Suriye’deki askeri, idari ve güvenlik kurumları ile özyönetimi bir tehdit olarak görmemesini talep ediyor ve bu kurumları ‘barış ve güvenlik için’ faaliyet gösteren yapılar olarak nitelendiriyor.
SDG lideri Mazlum Abdi, 10 Mart anlaşmasının Suriye’nin bölünme girişimlerini engellemede ve iç savaşa sürüklenmesini önlemede önemli bir dönüm noktası olduğunu belirtti. Abdi, ‘her bölgenin kendi yönetimini sağlayabileceği, merkezi olmayan bir Suriye’ olması gerektiğini vurguladı.
Hürriyet gazetesi yazarı Fatih Çekirge, ABD’nin kuzey Irak’ta İran’a karşı oluşturduğu Barzani modelini kuzey Suriye’de de kurmayı hedeflediğini belirtti. Çekirge’ye göre, Irak’tan Suriye’ye hazırlanan koridor bu amaca hizmet ediyor ve bu durum, İran’dan Lübnan ve çevresine silah akışını engellemek isteyen İsrail’in talebiyle de uyumlu.
Çekirge, Türkiye’nin başlangıçta ‘Barzani modeli’ benzeri bir adımı kabul etmediğini, şu anda ABD’nin müttefiki SDG’yi terör örgütü olarak gördüğünü, ancak ilerleyen süreçte kuzey Suriye’de tıpkı Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) olduğu gibi bu yaklaşımı kabul edebileceğini ifade etti.
Türkiye’nin önümüzdeki dönemde, yeni Suriye yönetimiyle yakın ilişkilerini ve Washington’ın artan desteğini kullanarak Suriye’nin yeniden şekillendirilmesinde en etkili güç olarak konumunu pekiştirmeye devam etmesi bekleniyor. Ankara’nın SDG’nin devlet kurumlarına entegrasyonunu tamamlamaya ve sınırlarına yakın istenmeyen askeri varlığı azaltmaya yönelik baskı yapması öngörülüyor. Ancak İsrail ile rekabet ve ABD’nin sahadaki varlığı, Türkiye’nin vizyonunu tamamen uygulama kapasitesini sınırlayabilir.
لم تشترك بعد
انشئ حساباً خاصاً بك لتحصل على أخبار مخصصة لك ولتتمتع بخاصية حفظ المقالات وتتلقى نشراتنا البريدية المتنوعة