Leyla Halid: Hariri, Haddad’ın silahlarını Avrupa’ya taşıdı

‘İki uçak kaçıran’ Halid, Şarku'l Avsat’a Mossa füzelerinin hikayesini, Celal Talabani’nin keşif gezisini ve Maruf Saad’ın hizmetlerini anlattı

Leyla Halid ve Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni Gassan Şerbil (Şarku'l Avsat)
Leyla Halid ve Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni Gassan Şerbil (Şarku'l Avsat)
TT

Leyla Halid: Hariri, Haddad’ın silahlarını Avrupa’ya taşıdı

Leyla Halid ve Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni Gassan Şerbil (Şarku'l Avsat)
Leyla Halid ve Şarku'l Avsat Genel Yayın Yönetmeni Gassan Şerbil (Şarku'l Avsat)

(Birinci Bölüm)
Gazeteciler bazen hayatı güçlüklerle dolu, etkileyici, sert ya da belli bir aşamada önemli rolü olan bir kişinin hikayesinin içine çekilme tuzağına düşerler. Bu kişinin adı Vladimir Putin, Saddam Hüseyin veya Muammer Kaddafi olabilir. Ben de çok fazla zorluk ve sırlarla sarılıp sarmalanmış hikayelerin ağına düştüm. Yıllarımı, böyle hikayeler ve detayların peşine düşerek geçirdim. Adı uçak kaçırmakla ve ‘düşmanı her yerden kovalamakla’ anılan bir Filistinli lider olan Dr. Vedi (Wadie) Haddad’ın hikayesi de beni ağına çekti.
1970’li yıllarda Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nde ‘dış operasyonlardan’ sorumlu olan Haddad, bölgeyi ve dünyayı sarsmıştı. Başlattığı operasyonlar siyaset, güvenlik ve medya çevrelerini iki yıldızla meşgul etti. Bunlardan ilki, OPEC bakanlarının Viyana'da kaçırılmasının ardından yıldızı parlayan Venezuelalı Carlos'tu (Çakal Carlos). İkincisi ise 1969 ve 1970 yıllarında iki uçak kaçırma operasyonuna katılan Filistinli genç Leyla Halid idi.
2001 yılının yazında Haddad hakkında, Carlos'un halen ikamet ettiği Fransız hapishanesinde kendisine gönderdiğim sorulara verdiği yanıtları da içeren uzun bir araştırma yazısı yayınlamıştım. Ancak şartlar, Halid’in dosyaya müdahil olmasını engellemişti. Merhum Lübnan Başbakanı Refik Hariri o zamanlar bana Haddad'ın hikayesiyle neden ilgilendiğimi sormuştu. Konu ilgi çekici olduğu için gazetecilik merakım nedeniyle araştırdığımı söylemiştim. Bunun üzerine lafı değiştirmişti. Ancak meşgul bir Başbakan’ın bu tür bir araştırmayı okuyacak kadar vakit ayırmasına şaşırmıştım.
Daha sonra bir tanıdığımdan, Haddad'ın Beyrut'taki evine yaptığı ziyarette 1970 yazında İsrail top mermileri tarafından hedef alınmasının ertesi günü, Lübnanlı genç bir adamın cam kırıklarını temizleme işine katılmasının dikkatini çektiğini işittim. Merakıma yenildim ve yaptığım mükerrer araştırmalar sonucunda bu genç adamın Refik Hariri olduğunu öğrendim. Aklımda birçok soru işaret oluştu. Çünkü o sırada Hariri, Suudi Arabistan’da çalışıyordu. Ancak bunu öğrendiğim kişi, Hariri’yi şahsen tanıdığı için sözlerinden emin görünüyordu.

‘Labneli sandviçler’
Yıllar önce şair ve gazeteci Zahi Vehbe, Hariri'nin sahibi olduğu Al-Mustaqbal TV'de Leyla Halid ile röportaj gerçekleştiriyordu. Röportaj sırasında Hariri’nin ikamet ettiği Koraytem Sarayı’ndan bir telefon geldi ve Vehbi’nin reklam arasını uzatması talep edildi. Öyle de yaptı. Bu sırada Hariri telefon ederek Leyla’yı telefona istedi ve ona, “Ben Lübnan Başbakanı Refik Hariri” dedi. Halid, ona, “Ben Lübnan Başbakanı’nı tanımam. Ben eski Refik’i bilirim” şeklinde yanıt verdi. Bunun üzerine Hariri, Halid’den onu evinde ziyaret etmesini istedi.

Celal Talabani (Getty)- Vedi Haddad- Refik el-Hariri (Getty)
Halid, Vehbe ile davete icabet etti. Onları, Hariri bizzat karşıladı. Görüşmede, Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarındaki zor koşullar ele alındı. Leyla Halid, kamp sakinlerinin yaşamlarını prangalayan kısıtlamaların hafifletilmesi gerektiğini vurguladı. Görüşmede eski hatıralardan da bahsedildi. Hariri, Halid’e ‘labneli sandviçleri’ hatırlayıp hatırlamadığını sordu. Leyla, hatırladığını söyledi. Vehbe, sandviçler hakkında sorular sormaya çalıştı ama Hariri bir el hareketiyle bunun önüne geçip konuyu değiştirdi. ‘Labneli sandviçler’ dosyası Hariri’nin en gizli dosyasıydı. Bu nedenle Hariri hakkında yazılanların hiçbirinde bu konudan bahsedilmiyor. Hariri, bu sırrı en yakınındakilerden bile sakladı. Ancak Şarku'l Avsat okuyucuları, 50 yılın ardından bu sırra vakıf olabilecekler.
Dürüst olmak gerekirse Halid’in Amman’daki evine ona Hariri’yi sormak için gitmedim. Özellikle de 1970’li yıllarda ekranları işgal eden, inançlarından vazgeçmeden ve yaptıklarından pişmanlık duymayan 80’lerine merdiven dayamış bu hanımdan hikayeler toplamak üzere gittim.
Halid, 1970 yılında Mossad tarafından hedef alınan dairesinde bulunması nedeniyle Haddad’ın ölümden kurtarılmasına istemeden katkıda bulundu. Halid, hazırlanmakta olan bir operasyonla ilgili Haddad’dan talimatları alıyordu. Bu durum, oğlu ve eşinin yaralandığı ve yatak odasının hedef alındığı saldırıda Haddad’ın başka bir yerde olmasını sağladı. Bunu bana anlattığında, ertesi gün cam kırıklarını topladığı söylenen genç adamı hatırladım. Halid’e ertesi gün onu görüp görmediğini sordum. Haddad’ın ailesi ile birlikte Beyrut Amerikan Üniversitesi Hastanesi’nde olduğunu ve söz konusu daireye kimin gelip gelmediğini bilmediğini söyledi.
 O yıllarda Hariri'yi tanıyıp tanımadığını sorduğumda ise “Evet. Beyrut Arap Üniversitesi’nde eğitim aldığı sırada kardeşim Halid ile birlikte yaşadığı için onu tanıyordum. Mezun olmasına bir yıl kala Beyrut Mazraa'daki kız kardeşimin evine geldi ve Suudi Arabistan'da çalışmaya karar verdiğini söyledi. Eğitimini tamamlaması için onu ikna etmeye çalıştık, ancak başaramadık. Yanlış hatırlamıyorsam 1965 yılı ya da hemen sonrasıydı. Daha sonra Lübnan'da bizi ziyaret etti. Vedi ile görüştü ve Vedi onu silahları Avrupa'ya taşımakla görevlendirdi” şeklinde yanıt verdi.
Şaşırmamış gibi davrandım. Silahların ne zaman ve nereye taşındığını sordum. “Avrupa'ya ve bunu 1970 ile 1971 arasında birçok kere yaptı. O sırada Suudi Arabistan’da çalışıyordu. Vedi’nin Hariri’den Lübnan’a gelmesini nasıl istediğini bilmiyorum. Hariri, silahları tek başına taşıyordu. 1972'den sonra onu artık görmez olduk” şeklinde cevap verdi. Hariri’nin- o zamanki mütevazı imkanlarına rağmen- grubun herhangi bir finansmanına katkıda bulunup bulunmadığını sorduğumda ise “Emin değilim, ben yalnızca silah transferinde görevlendirilmesine tanık oldum. Dış operasyonda temel kural, kimsenin üzerine düşeni yapmak için ihtiyaç duyduklarından başka bir şey bilmemesiydi” dedi. Hariri, Suudi Arabistan’da çalışırken, ona neden böyle bir görev verildiğini sordum. Halid, “Size daha önce de söyledim, bilmiyorum. Belki de pasaportu şüphe uyandırmadığı içindir” şeklinde yanıt verdi. Halid, Hariri'nin silahı üç Avrupa ülkesinin (Fransa, İspanya ve Almanya) havaalanlarına nasıl teslim ettiği hakkında konuşmayı reddetti.
Kayıt cihazı açıktı ve anlatılanlar bir film şeridi gibi zihnimde dönüyordu. Haddad tarafından Avrupa'ya silah taşımakla görevlendirilen genç adam, daha sonra Arap ve uluslararası düzeyde kabul edilebilir bir oyuncu olarak görünecekti. Beyaz Saray’a girecek, Kremlin’de memnuniyetle karşılanacak, Downing Sokağı 10 Numara’yı ziyaret edecek, Elysee'nin Efendisi, Paris'teki evinde yemek tertip etmek için protokolü çiğneyecekti.

Hariri ve yayınların Suriye'ye kaçırılması
O an aklıma 20 yıl önce Vedi ile çalışan Zeki Hillo’dan bana Hariri’yi tanıdığını söylediğinde duyduklarım geldi. Zeki bana bundan fazlasını söylememişti. Sırlar aleminde yaşama konusunda tecrübeliydi. Carlos'u nişancılık ve küçük patlayıcılar konusunda eğiten oydu.
Lübnan'ın güneyindeki memleketi Sayda'da gençliğinde Hariri'ye eşlik edenlerden bazılarına sordum. Hariri, ‘Arap Milliyetçileri Hareketi’ne aktivist olarak katılan hevesli bir gençti. Orada iki isim; George Habaş ve Vedi Haddad biliniyordu. Daha sonra her ikisiyle de tanıştı. Mütevazı bir role sahipti. Hareketin bazı üyelerine kiralık ev vb hizmetler bulmak gibi kolaylıklar sağlamakla ilgilenen Vedi başkanlığındaki bir komiteye katıldı. Hariri ayrıca hareketin yayınlarını Suriye'deki üyelerine gizlice ulaştırmakla da görevlendirilmişti. Bu belgeleri Sayda'dan Suriye şehirlerine giden sebze kamyonlarına saklamayı seçti. O günler, Arap Milliyetçileri Hareketi’nin rahminden Habaş liderliğindeki Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nin doğumundan önce, Hariri'yi hareketin bazı sembollerine bağlayan ip niteliğindeydi.

Celal Talabani keşif görevinde
Leyla Halid, Haddad'ın bazı dostluklarını, özellikle de şüphe çekmeyen insanlarla olanları, işine yarayacak rollerde kullanmakta usta olduğuna dikkat çekti. Bu bağlamda, bir keresinde genç bir Kürt solcuyu Avrupa'da keşif görevleri yürütmesi için görevlendirdi. Yıllar önce bu Kürt gencinin daha sonra yüksek bir mevkiye geldiğini duymuştum. Bu nedenle şüphelerim, merhum Eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani üzerinde yoğunlaştı. Kendisiyle Şam ziyareti sırasında görüşme fırsatı bulup ona bunu sordum, o da hikâyeyi doğruladı. Ancak, ‘ABD’li dostlarımızın, Irak Cumhurbaşkanı’nın eski bir terörist olduğunu söylememesi’ ve belki de gezisinin Şimon Peres'e suikast planının bir parçası olduğunun söylenmemesi için buna çok fazla odaklanmamayı nazikçe diledi. Doğrusu Talabani'nin yetiştirilme tarzı, eğilimleri ve bağlantıları nedeniyle böyle bir rol oynamasına şaşırmadım. Ancak Hariri'nin silah taşıması ve bu rolün elli yıl boyunca sır olarak kalması garip.
Haddad, dostluklarını amacına hizmet etmek için kullandı. Leyla Halid, “Seyahat masraflarını ve görevleri karşılamak için onlardan para almam için bazı şahsiyetlere ve birkaç doktor da dahil olmak üzere dostlarının yanına gitmemi isterdi. Onlara seyahat bileti almak istediğimizi bildirmemi söylerdi. Bir keresinde Dr. Necib Ebu Haydar'a (eski Lübnan bakanı) gittim ve bana Vedi'nin nereye seyahat etmek istediğini sordu. Tabi ki bilmediğimi söyledim. ‘Bize parayı verin, biletleri biz alırız’ dedim. Dostlukları oldukça güçlüydü. Aslında bu konularda birden fazla güvenilir doktor vardı. Büyük bir şirketin başındakiler de dahil olmak üzere bazı akrabalarına güvenirdi. Onlara, ‘Para ödemek istiyorsunuz. Burası Filistin, hepimizin. Siz arkamızda olduğunuz sürece biz ölmeyiz’ derdi. Ona ve davanın adaletine duydukları güven, onları çağrısına yanıt vermeye sevk ederdi” dedi.
Haddad’ın ona hizmet sunmaktan çekinmeyen başka bir dostu daha vardı. Lübnan Parlamentosu’nun Sayda şehri temsilcisi Maruf Saad. Bir gün Saad’dan kaçırılan bir uçağın inmesi için uygun yer önermesi istendi. Saad, Haddad'ın onay vereceği bir yer aradı, ancak Leyla Halid, yerin İsrail savaş uçaklarının ulaşabileceği bir yer olmasından korktuğu için konuyu reddetti. Arama Lübnan dışına taşınacak ve Leyla, üye toplamak ve onları uçak kaçırmak için eğitmekle görevlendirilecekti ki böyle de oldu.

Mossad füzeleri, balayını erteletti
Leyla Halid'den Mossad'ın Haddad'a düzenlediği suikast girişiminin hikayesini anlatmasını istedim, çünkü saldırı sırasında Haddad’la birlikteydi. Halid bu olayı şöyle anlattı: “Vedi sıkı güvenlik önlemlerine olukça önem verirdi. Tüm hareketleri tam bir gizlilik içinde gerçekleştiriliyordu. Ancak gece saat 2’de Beyrut’un ez-Zarif mevkiindeki dairesini, yatak odalarını hedef alan altı füzeyle vurmayı başardılar. Neyse ki o an yemek odasında oturuyordum. O da her zaman olduğu gibi odada ve koridorda bir aşağı bir yukarı yürüyordu. Sabah bir yolculuğa çıkacaktım ama beni Tel Aviv'e götürmesi gereken operasyonun detaylarını yazmam gerekiyordu. Patlama sesleri geldiğinde liderliğe göndermek için detayları yazıyordum.
Patlamalar beni sarstı. Vedi’nin oğlu Hani’nin çığlıklarını işittik. Vedi yaralanmadı fakat oğlunun birçok yerine şarapnel parçaları isabet etti. Dairenin camları kırıldı. Boğuluyormuş gibi hissettik. Giysi dolabı yanıyordu ve yatağında yatan Hani’yi kontrol etmeye gittiğimde neredeyse üzerine yıkılmak üzereydi. Vedi atıldı. Ellerinin yandığını gördüm. Buna rağmen Hani’yi kucaklayıp bana verebildi. Çocuğun kanaması vardı. Onu kucakladım, kapıyı nasıl açacağımı bilemedim. Bu sırada Vedi geldi, yanık elleriyle kilidi açtı. Roketler evin alt ve üst katlarına isabet etti. O zor koşullarda Haddad’ın söylediği cümleleri hatırlıyorum: ‘Başaramadılar’ dedi. Operasyonla ilgili meseleleri yazdığım kağıtları toplayıp cebine koyduktan sonra eşi Samiye Haddad’ı almak için diğer odaya yöneldi. Eşinin yanına giderek kalkmasını istedi. Oğlunun yanında olmadığını anlayınca bağırmaya başladı. Beyrut Amerikan Üniversitesi Hastanesine koştum. Hastane, kollarımda kanaması olan bir çocuk olduğu halde giriş ücreti olarak 5 bin lira istediğinde bağırmaya başladım. Para isteyen adamı itip hastaneye girdim. Vedi de eşiyle arkamdan geldi.”

Batı Şeria'daki Beytüllahim'de İsrail ile ayrım duvarına çizilen Leyla Halid resmi (Getty)
Saldırı nedeniyle iptal edilen plan, Halid'in sahte pasaportla Tel Aviv'e giderek ‘balayını geçirmesi ve ardından operasyonu oradan gerçekleştirmesini’ kapsıyordu. Halid, “Hastanede ne yanıt vereceğimizi düşünüyorduk. İsrail uçaklarının Tel Aviv'e gidiş gelişleri hakkında bir kitapçık getirdim. Üç uçağın neredeyse aynı anda avlanabileceğini fark ettim. Fikri Vedi’ye sundum, o da beğendi” dedi. İşte, kaçırılan uçakların Ürdün'e indiği ‘Devrim Havalimanı’ fikri Beyrut'taki Amerikan Üniversite Hastanesi'nde böyle doğdu.

Vedi Haddad zehirlenerek mi öldü?
Vedi Haddad, son nefesini 28 Mart 1978'de, Doğu Berlin'deki polis hastanesinde verdi. Sırlar adamı gitti ve ardında onlarca yılın açıklığa kavuşturmayı başaramadığı olağan üstü bir sır bıraktı. Zehirlenerek mi öldü? Kimsenin kesin bir cevabı yok. Irak'ta, ardından Cezayir'de ve daha sonra Berlin'de başına gelen acı verici belirtiler, onun ayrıntılı bir zehirlenme sürecine maruz kaldığı kanaati oluşturdu. Ancak, tıbbi raporlar bu konuda kesin bir bilgiye yer vermedi. Yoldaşları, vefatından sonra faaliyetlerini sürdürmeye çalıştı. Bununla birlikte, Vedi Haddad'ın yokluğunda varlığını ve faaliyetini düzenleyen ipi kaybeden ‘dış operasyon’ sayfasını kapatmak için birkaç yıl yeterli oldu. Haddad, Bağdat’ta defnedildi. Gidişiyle bir tecrübe ve bir dönem sona erdi. Leyla, bazı Mossad ajanlarının, Haddad’ın ona gönderilen zehirli çikolataların kurbanı olduğu iddialarıyla alay ediyor. Vedi’nin dikkatli olduğunu ve çikolata sevmediğini vurguluyor.
Haddad’ın yoldaşları örgütün sırlarını kasaya kilitledi ve anahtarı güvenli bir yere sakladı. Gazetecileri ağırlamak, haber sızdırmak, sırları satmak gibi huyları yok. Leyla Halid biraz farklı, çünkü bir yıldız ve sembol haline geldi. Daha sonra Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’nde liderlik pozisyonları üstlendi. Filistinli kadınların rolünü geliştirmek için birbiri ardına sayısız faaliyetlere katıldı. Leyla, 1944'te Hayfa'da doğdu ve Nekbe'den sonra ailesiyle birlikte Lübnan'a sığındı. İlerleyen zamanda Kuveyt'e gitmeden önce Sur, Sayda ve Beyrut'ta ikamet etti.

İKİNCİ BÖLÜM: Leyla Halid, Şarku’l Avsat’a konuştu: Sovyetler Birliği bize havaalanından geçirilebilecek bomba yapımı için gerekli parçaları sağladı



İsrail ordusu, Gazze'de bir Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
TT

İsrail ordusu, Gazze'de bir Hamas liderinin öldürüldüğünü duyurdu

Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında hedef alınan bir araç (AFP)

İsrail ordusu, Gazze şehrinde bir Hamas liderini öldürdüğünü duyurdu. Şarku’l Avsat’ın İ24 NEWS’ten aktardığına göre dün Gazze şehrinde bir araca düzenlenen İsrail saldırısında dört kişi hayatını kaybetti. Saldırının Hamas'ın askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın Operasyon Komutanı Ala el-Hadidi'yi hedef aldığı belirtildi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi dün, Hamas’ın Yahudi devletiyle olan kırılgan ateşkes anlaşmasını ihlal ettiğini gerekçe göstererek, İsrail'in Gazze Şeridi'nde beş üst düzey Hamas yetkilisini öldürdüğünü açıkladı.

Netanyahu'nun ofisi tarafından X platformu üzerinden yapılan paylaşımda şu ifadeler yer aldı: “Bugün Hamas, İsrail askerlerine saldırmak için teröristleri İsrail kontrolündeki bölgelere göndererek ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti. Buna karşılık İsrail, beş üst düzey Hamas teröristini ortadan kaldırdı.”


Tunus’ta adaletsizliğe karşı ve özgürlükler talebiyle protesto yürüyüşleri düzenlendi

Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)
Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)
TT

Tunus’ta adaletsizliğe karşı ve özgürlükler talebiyle protesto yürüyüşleri düzenlendi

Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)
Tunus’ta daha fazla özgürlük ve sosyal adalet talebiyle düzenlenen protesto gösterilerinden bir kare (Reuters)

Tunus’ta çoğunluğu gençlerden oluşan protestocular, sivil toplum örgütleri, aktivistler ve bağımsız siyasetçiler dün, ‘adaletsizliğe karşı’ ve özgürlük talepleriyle bir yürüyüşe katıldı. Yürüyüş, İnsan Hakları Meydanı’ndan başlayarak başkentin merkezindeki 5. Muhammed Caddesi’ni geçerek devam etti.

Protesto yürüyüşü, Tunus’un güneyindeki Gabes'te çevre kirliliğine karşı geniş kapsamlı protestoların, sektörel grevlerin ve ‘devlet güvenliğine karşı komplo kurmak’ suçlamasıyla hapiste tutulan politikacılar için uzaktan yapılan duruşmalara tepki olarak düzenlendi.

Bu durum, gazetecilerin yargılanması, sivil toplum kuruluşlarının ve basın kuruluşlarının faaliyetlerinin dondurulmasına ilişkin mahkeme kararları, vergi denetim kampanyası ve siyasi partilerin faaliyetlerinde önemli bir düşüşün yaşandığı bir dönemde ortaya çıktı.

Protesto yürüyüşü organizatörlerinden oluşan komisyonun sözcüsü gazetecilere yaptığı açıklamada, “Amacımız safları birleştirmek. Bildiğiniz gibi, bugün iklim zorlu. Adaletsizliği durdurmayı ve ülkenin uçuruma sürüklenmesini önlemeyi amaçlıyoruz” ifadelerini kullandı.

Protestolar sırasında göstericiler “Özgürlük, özgürlük, polis devleti bitti” ve “İş, özgürlük, ulusal onur” sloganları attılar. Göstericiler ayrıca üzerinde ‘Sadece adaletsizlik ve tehditleri bilen bir başkan! Halkın ve halkın isteklerinden uzaklaşan yolun nereye gidiyor?’ yazan büyük bir pankart açtılar.

Muhalefet kanadından Ulusal Kurtuluş Cephesi lideri Riyad Şuaybi, Alman Basın Ajansı DPA’ya yaptığı açıklamada, “Ulusal sahnede yaşanan çok yönlü siyasi, sosyal ve çevresel gelişmeler çerçevesinde, bu yürüyüş, beş yıldan fazla bir süredir durmuş olan demokrasi ve kalkınma sürecinin yeniden başlatılması hedefine ilişkin gerçek bir ulusal konsensüsü ifade ediyor” dedi.

Bu hareket, sokakta yetkililer ile Tunus'un en büyük sendikası olan Tunus Genel İşçi Sendikası (UGTT) da dahil olmak üzere çeşitli parti ve örgütlerden muhalefet kanadındaki gruplar arasındaki gerginliğin bir göstergesi olarak görülüyor.

Paris'te yaşayan Tunuslu muhalif siyasetçi ve Fransa'daki Tunuslular Demokratik Derneği Başkanı Tarık Tukabri, “Siyasi partilerin genel sekreterlerinin çoğu bugün hapiste. Siyasi görüşleri ne olursa olsun, kamu özgürlüklerini savunmak ve onların serbest bırakılmasını talep etmek önemli” ifadelerini kullandı. Tukabri, “Siyasi ve demokratik hayata dönmemiz, partilerin ve sivil toplumun rolünü yeniden tesis etmemiz ve uzaktan yargılamalara son vermemiz gerekiyor” diye ekledi.

2019 yılında iktidara gelen Cumhurbaşkanı Kays Said, muhaliflerini devleti içeriden parçalamaya çalışmakla, yabancı güçlerle bağlantıları olmakla ve devlet kurumlarında yaygın şekilde yolsuzluğa neden olmakla suçluyor.

Öte yandan Adalet Bakanı Leyla Ceffal, ifade özgürlüğüne karşı davalar veya kovuşturmalar ya da hapishanelerde muhaliflere işkence uygulandığı iddialarını reddediyor. Ancak Tunus İnsan Hakları Birliği ve Tunus Gazeteciler Sendikası gibi insan hakları örgütleri, kamusal özgürlüklerde ciddi bir gerileme olduğuna işaret ederken hapishanelerde tutuklu bulunan politikacıların sağlık durumunun kötüleştiğini vurguluyor.

Yetkililer, özgürlük kısıtlamalarını kaldırmak, kamu hizmetlerini ve yaşam koşullarını iyileştirmek ve artan fiyatlarla mücadele etmek konusunda çifte baskı altında bulunuyor.

Tukabri, yaptığı açıklamada ayrıca “Bu boşluk bir an önce kapatılmalı ve vatandaşların sağlık, çevre kirliliği, barınma ve diğer alanlardaki gerçek sorunlarına çözüm bulmaya özen gösterilmeli” diye vurguladı.


Sudan’da çatışmalar Kuzey Eyaleti’ne sıçradı

Sudan Ordusu Komutanı Abdulfettah el-Burhan (AFP)
Sudan Ordusu Komutanı Abdulfettah el-Burhan (AFP)
TT

Sudan’da çatışmalar Kuzey Eyaleti’ne sıçradı

Sudan Ordusu Komutanı Abdulfettah el-Burhan (AFP)
Sudan Ordusu Komutanı Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Sudan’da Kordofan'ın kuzey bölgelerinde, özellikle stratejik öneme sahip Babnusa şehrinde şiddetli çatışmalar devam ederken çatışmalar Kuzey Eyaleti’ne de sıçradı. Kuzey Eyaleti’nin yönetim şehri Dongola, Sudan ordusu ile ‘Evlad Kamari’ adıyla bilinen yerel milisler arasında patlak veren ilk çatışmaya tanık oldu. Bu olay, yerel halk arasında terör ve korku dalgasına yol açarken, çok sayıda milis öldürüldü ve liderleri ağır yaralı halde hastaneye kaldırıldı.

Öte yandan Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), ABD Başkanı Donald Trump'ın Sudan'daki savaşı sona erdirme isteğini memnuniyetle karşıladı. Cumartesi günü, BAE Devlet Başkanı Diplomasi Danışmanı Enver Karkaş, ‘Sudan’daki kanlı iç savaşın acilen sona erdirilmesi ve acil ateşkes’ çağrısında bulundu.

Karkaş, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı açıklamada, Sudan'ın birliğine vurgu yaparken Müslüman Kardeşler'in (İhvan-ı Müslimin) etkisinin geri dönüşünün ciddi endişe kaynağı olduğunu söyledi. Karkaş, Sudan’da çatışan her iki tarafta da ihlallere karışanların hesap vermesi gerektiğinin altını çizdi.