300 yıldır birlik ve egemenliğin sembolü: Suudi Arabistan bayrağı

Suudi Arabistan’da her yıl 11 Mart ‘Ulusal Bayrak Günü’ olarak kutlanacak

Kral Salman bin Abdulaziz bir törende Suudi bayrağını öpüyor (SPA)
Kral Salman bin Abdulaziz bir törende Suudi bayrağını öpüyor (SPA)
TT

300 yıldır birlik ve egemenliğin sembolü: Suudi Arabistan bayrağı

Kral Salman bin Abdulaziz bir törende Suudi bayrağını öpüyor (SPA)
Kral Salman bin Abdulaziz bir törende Suudi bayrağını öpüyor (SPA)

Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdulaziz, her yıl 11 Mart’ın ülkenin bayrağını onurlandırmak için Ulusal Bayrak Günü olarak kutlanmasını öngören bir Kraliyet Kararnamesini imzaladı.
Kral Selman, 1992 tarihli ve sayılı Kraliyet Kararnamesi ile Suudi Arabistan bayrak sistemini inceledikten sonra, ülkenin 1727’de kurulduğundan bu yana Suudi devletinin tarihi boyunca uzanan ulusal bayrağı onurlandırmak için her yıl 11 Mart’ın Ulusal Bayrak Günü olarak kutlanmasına karar verdi.
Merhum araştırmacı ve tarihçi Abdurrahman bin Süleyman er-Ruveyşhed, ‘Suudi Bayrağının Tarihi-Ulusal Bayraklar, Madalyalar ve Nişanlar’ adlı kitabında, Suudi bayrağının tarihi ve gelişimi hakkında önemli bilgiler verdi.
Ruveyşhed kitabında, sözlüklerde liva ve sancak gibi bayrak ile eş anlamlı kelimeler bulunduğuna dikkat çekti.


1911’de Kral Abdulaziz'in ordusu Suudi bayrağı taşırken gösteriliyor (Şarku’l Avsat- Araştırmacı Adnan et-Tarif tarafından seçildi)

İlk Suudi devletinden beri miras kalan Suudi Arabistan’ın bayrağı, İslam dinini, adaleti, gücü, gelişmeyi ve refahı ifade ediyor.
Yeşil renkli bayrakta Kelime-i tevhid (Allah’tan başka ilah yoktur, Muhammed O’nun elçisidir) ve kılıç simgesi yer alıyor.
Ruveyşhed söz konusu kitabında, Suudi bayrağının miras alındığını ve bayrağın çerçevesi Kral Abdulaziz döneminin sonlarında olduğu gibi yerleşinceye kadar çeşitli gelişmelerden geçtiğini ve günümüze kadar devam ettiğine vurgu yaptı.
Merhum tarihçi ayrıca, Suudi bayrağının ilk Suudi devletindeki tarihine, boyutlarına ve ölçülerine dair yerel tarihte yazılı bir iz veya kayıtlı bir metin bulamadığının altını çizdi.
Ancak Ruveyşhed, bu konuda beyanlarına güvenilebilecek, Prens Musaid bin Abdurrahman Al Suud, Şeyh Muhammed bin Abdullatif Al eş-Şeyh ve Abdullah bin Muhammed Obeykan Al İmran gibi ilk Suudi devletinin bayrağını görmeye tanık olan pek çok güvenilir kişiye başvurdu.
Hepsi Suudi bayrağının yeşil ipekten yapılmış olduğu ve üzerinde Kelime-i tevhid ibaresinin yazıldığı, ilk kurucu İmam Muhammed bin Suud ve oğlu İmam Abdulaziz bin Muhammed’in döneminde de böyle devam ettiği konusunda hemfikirdi.
İngiltere-Fransa çatışmasının tırmanmasıyla, Hac el-Abbasi takma adıyla bilinen casus Domingo Badia Leblich, Necd’deki reform hareketinin derinliklerini anlamak için Ocak 1807’de Mekke’ye geldi.
O sırada bu casus, İmam Suud’un ordusunun Mekke’ye girişini görme fırsatı buldu ve İmam Suud’un ihram elbiseleri içinde 45 bin askerinin şehre girişini kaydetti.
Hac el-Abbasi, söz konusu askerlerin beyaz harflerle Kelime-i tevhid yazılı yeşil bir bayrak taşıdığını da gördü.
İsviçre asıllı gezgin Johann Ludwig Burckhardt, doğudaki seyahatleri sırasında gördüğü Vahhabi Bedevileri hakkındaki notlarında, İmam Suud bin Abdulaziz bin Muhammed bin Suud’un askeri işleri ve Arap Yarımadası’ndaki sağlam otoritesi ve fetihlerine de yer verdi.
Gezgin bu notlarında, her şeyh ve emirin özel bir bayrağı olduğunu belirterek, İmam Suud bin Abdulaziz’in bir dizi farklı sancaklara sahip olduğunu, ayrıca çadırlarının çok güzel olduğunu, Şam veya Bağdat’ta yapıldığını ve Araplara özgü siyah renkte olduklarını anlattı.
Birinci Suudi döneminde (1744) ilk sancağın, tevhid ehline düşman olan veya onları aşağılayan herkese karşı kullanılıyordu. Hatta askerler arasında bu görev, yani bayrağı tutmak için belirli kişiler seçilmişti.
Tarihçi Osman bin Bişr notlarında, ilk Suudi devletinin ikinci hükümdarı olan İmam Abdulaziz bin Muhammed ve oğlu İmam Suud’un kabile reislerine elçilerini gönderdiklerini ve bayrağın onlardan önce gönderildiğini yazdı.
İbn Bişr, şu anki Kraliyet ailesinin büyükbabası ve ikinci Suudi devletinin kurucusu İmam Türki bin Abdullah’ın biyografisinde, “Bir bölgeyi fethetmek isterse, bölgelerin prensleri ve aşiret reislerine yazıp, belli bir gün ve belli bir yere çıkmalarını belirtir, ordu yola çıkmadan 15 gün önce savaş araç gereçlerini, at yemlerini bölgeye gönderirdi. Sonra sancak yola çıkmadan birkaç gün önce sarayın kapısı yakınına dikilirdi” diye yazdı.
Gazeteci ve tarih araştırmacısı Adnan et-Tarif ise, Kral Abdulaziz’in, üçüncü Suudi devletinin kuruluş aşamasının başında, birinci ve ikinci Suudi devletlerinde kullanılan bayrak veya sancağın aynısını kullandığını bildirdi.
Tarif, kurucu kralın 1902’de bayrağa değişiklikler getirilmesi için talimat verdiğini de ekledi.



New York’taki konferans “iki devletli çözümü” yeniden canlandırmak için siyasi bir hareket başlattı

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
TT

New York’taki konferans “iki devletli çözümü” yeniden canlandırmak için siyasi bir hareket başlattı

Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)
Suudi Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan ve Fransız Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian, iki devletli çözüm konferansının açılış oturumunda (AFP)

Suudi Arabistan'ın himayesinde ve Fransa'nın katılımıyla Birleşmiş Milletler’in (BM) New York’taki genel merkezinde düzenlenen konferans, ‘iki devletli çözüm’ yönünde bir siyasi hareket başlattı. Paris'in Filistin’i tanıma kararını açıklamasının ardından, başka ülkeler de art arda Filistin devletini tanıyacaklarını açıkladılar.

İngiltere Başbakanı Keir Starmer'ın Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un izinden giderek yaz tatilinde olan kabinesini Gazze'deki durumu ele almak üzere bu hafta acil toplantıya çağıracağı açıklandı. Starmer, İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki durumu iyileştirmek ve barışı sağlamak için adımlar atmaması halinde, İngiltere’nin Eylül ayında Filistin Devleti'ni tanıyacağını açıkladı. İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy de New York'taki konferansta aynı açıklamayı tekrarladı.

Başbakan Starmer, çç baskıların artmasıyla İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşını durdurmaması, insani yardımların engelsiz bir şekilde ulaşması için sınır kapılarını açmaması ve Filistin-İsrail çatışmasına son vermek için ciddi barış görüşmelerine başlamaması halinde bu adımı atacağını açıkladı.

ddefrv
İngiltere Başbakanı Keir Starmer, salı günü Londra'da yaptığı açıklamada, Gazze'deki durumu görüşmek üzere acil kabine toplantısı çağrısında bulundu (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve hükümetindeki bakanların tutumları göz önüne alındığında İsrail'in bu şartlara uyum sağlaması imkansız görünüyor. Bu da 1917 yılında ilan edilen Balfour Deklarasyonu’ndan bu yana İsrail'in kurulmasında tarihi bir sorumluluk taşıyan Londra'nın bu adımı atacağı anlamına geliyor.

Bu adımın özel bir önemi var, çünkü İngiltere, Fransa'dan sonra G7 üyeleri içinde Filistin devletini tanıyan ikinci ülke ve BM Güvenlik Konseyi'nin (BMGK) beş daimi üyesi arasında dördüncü ülke olacak. Ayrıca, Batı'nın bu hamlesini ‘toplu bir hareket’ haline getirmesi açısından da özel bir öneme sahip. Ki Paris de bunu bekliyor.

Aralarında Avustralya, Kanada, Finlandiya, Fransa, Norveç, İspanya, Portekiz, İrlanda, Slovenya, Lüksemburg, Malta, Yeni Zelanda, İzlanda, San Marino ve Andorra’nın bulunduğu 15 batılı ülke tarafından yayınlanan ve Filistin devletinin tanınmasını talep eden ‘New York Konferansı Çağrısı’, Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noël Barrot'un ifadesiyle ‘deprem’ etkisi yarattı. Zira Batılı ülkeler ilk kez ‘toplu olarak’ böyle bir adım attılar.

Söz konusu ülkelerden biri olan Malta, Filistin’i tanıyacağını resmi olarak açıklarken Kanada ve Finlandiya, bu yönde hazırlıklarını sürdürüyor. Fransız kaynaklar, Portekiz'in de Filitin’i tanıma kararını açıklamaya hazır olduğunu belirttiler.

‘Çağrı’nın bir paragrafında şöyle deniyor:

“Bizler Filistin Devleti'ni tanımaya hazır olduğumuzu veya olumlu baktığımızı kabul ettik, ifade ettik veya ifade ediyoruz. Bu, iki devletli çözüme doğru atılmış temel bir adımdır. Henüz bunu yapmamış olan tüm ülkeleri bu çağrıya katılmaya davet ediyoruz.”

Ayrıca şu ifadeler de yer alıyor:

“Gazze’de yeniden yapılanma, Hamas'ın silahsızlandırılması ve Filistin yönetiminden çıkarılmasını sağlayacak bir yapı oluşturmak için çalışmaya kararlıyız.”

Diplomatik bulaşma

Söz konusu paragrafın ifadeleri, harekete geçme ve başkalarını da harekete geçmeye teşvik etme yönündeki toplu bir arzuyu yansıtmaktadır. Bugüne kadar 149 ülke Filistin’i tanıdı.

Fransız kaynaklar, Cumhurbaşkanı Macron'un birkaç gün önce Filistin’i tanıma kararını açıklamasının, birincisi tereddüt eden Avrupa ülkelerine baskı yapmak, ikincisi 21 Eylül'e kadar onlara yeterli zaman tanımak olmak üzere iki amacı olduğunu söylediler. 21 Eylül, New York'ta BM Genel Kurulu toplantılarının başlayacağı tarih ve zirvede kararın kesinleşmesi bekleniyor.

dfgthyuı
BM Genel Sekreteri, New York'ta düzenlenen İki Devletli Çözüm Konferansı sırasında Fransa Dışişleri Bakanı ile tokalaşırken (AFP)

Yol haritasının son paragrafı, konferansın en önemli hedefini özetliyor:

“Bu tarihi bir fırsat. Savaşı sona erdirmek, Filistin devletini kurmak ve her iki halk için barış ve onuru sağlamak için kararlı ve toplu bir şekilde harekete geçme zamanı geldi.”

Baskılara ve uyarılara rağmen

Konferansa 125 ülke, Avrupa Birliği (AB) ve Arap Birliği (AL) gibi birçok uluslararası ve bölgesel kuruluş ve en az 40 dışişleri bakanı katıldı. İsrail ve ABD'nin baskılarına rağmen konferansa geniş bir katılım vardı.

Tüm bu baskıların yanında Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un BM Genel Kurulu’nda düzenlenen ‘Başkanlar ve Liderler Haftası’nda Eylül ayında Filistin devletini resmen tanımayacağını açıklamasının ardından, Macron'u hedef alan bir iç kampanya başlarken bu girişimin Ortadoğu'daki olayların gidişatına ‘hiçbir etkisi olmayacağı’ empoze ediliyor. Ayrıca, hiçbir Avrupa veya Batı ülkesinin ona katılmayacağı için ‘diplomatik olarak dışlanacağı’ uyarısı yapılıyor.

dert
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron (AFP)

‘Şüpheciler’, iki devletli çözümü destekleyen ‘diplomatik-siyasi dinamizmin’ yeniden canlanmasını imkansız gördüler. Onlara göre bu çözüm, sadece siyasi ve sahadaki değişiklikler nedeniyle değil, aynı zamanda İsrail'in Filistin devletinin kurulmasını kökten reddetmesi nedeniyle de ‘geçmişte kalmış’ bir seçenek haline gelmişti.

İsrail parlamentosu Knesset geçtiğimiz yıl Filistin devletinin kurulmasını reddeden bir kararı oyladı. Geçtiğimiz hafta da 71 oyla hükümeti Batı Şeria'yı ilhak etmeye çağıran bir kararı kabul etti. Kısacası, şüpheciler iki devletli çözümü ‘bir hayal’ olarak gördüler.

İsrail, Filistin devletinin tanınmasını kınamaya devam etti. Bunu ‘Hamas ve terörizme ödül’ olarak değerlendiren İsrail, bunun Gazze'deki ‘barışçıl çözüm çabalarını’ ve ‘savaşı sona erdirme çabalarını’ baltalayacağını iddia etti.

Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmediği gibi bir de tam tersi oldu.

Riyad ve Paris, uzun süredir ortada olmayan ‘iki devletli çözümü’ yeniden canlandırma çabalarında başarılı oldular.

Sadece iki gün içinde, dünya ülkelerinin üçte ikisi, sekiz adet Arap ve uluslararası çift başkanlı çalışma grubunun haftalarca süren çabalarıyla hazırlanan ‘yol haritasına’ odaklandı. Bu gruplar, çatışmaya son verilmesi ve güvenlik, ekonomi ve insani açıdan entegre bir Ortadoğu'ya doğru ilerlenmesi konusunda genel, kapsamlı ve pratik öneriler hazırlamak için yoğun bir şekilde çalıştı.

Bu durum, konferansın sona ermesiyle birlikte salı günü yayınlanan 7 sayfalık sonuç bildirgesinde de öne çıktı.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, belgenin siyasi, güvenlik, ekonomik, insani, hukuki ve stratejik anlatı eksenlerini kapsayan kapsamlı öneriler içerdiğini ve iki devletli çözümü uygulamak ve herkes için barış ve güvenliği sağlamak için entegre ve uygulanabilir bir çerçeve oluşturduğunu söyledi.

Bakan Prens Ferhan, BM 79. Genel Kurulu oturumu sona ermeden önce sonuç bildirgesinin desteklenmesi ve bunun New York'taki Suudi Arabistan ve Fransa misyonlarına bildirilmesi çağrısında bulundu.