Irak işgalinin 20. yılı... Devlet ve rejimin kimliği konusundaki anlaşmazlık devam ediyor

Saddam sonrası Devlet ve rejimin kimliği konusundaki anlaşmazlık devam ediyor

Irak işgalinin 20. yılı... Devlet ve rejimin kimliği konusundaki anlaşmazlık devam ediyor
TT

Irak işgalinin 20. yılı... Devlet ve rejimin kimliği konusundaki anlaşmazlık devam ediyor

Irak işgalinin 20. yılı... Devlet ve rejimin kimliği konusundaki anlaşmazlık devam ediyor

20 Mart’ta başlayan bombalı saldırı ve kara savaşının ardından ABD, Irak'ın işgalini 9 Nisan 2003'te tamamladı. Her şeyi etkileyen sürekli bombardımandan ve ABD’lilerin Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin'in kızlarından birine ait sarayda Saddam’ı öldürmeyi amaçlayan saldırılar başlatmasından sadece birkaç gün sonra, ordular Basra üzerinden Bağdat'a doğru ilerlemeye başladı.
Irak ordusuna bağlı birliklerin ülkenin en güneyindeki Umm Kasr'da gösterdiği direniş güçlüydü ve yaklaşık iki hafta sürdü. Ancak, ordu birimlerinin geri kalanı dağılmaya başladıktan sonra sonunda çöktü.
Irak Savunma Bakanı Sultan Haşim, ABD’lilerin başkent Bağdat'a gelişinden önce düzenlediği basın toplantısında, “ABD kuvvetleri bir hafta içinde Bağdat'a varacak” dedi. Saddam Hüseyin'in başkentte ordunun ve sivillerin -Saddam’ın Fedaileri’nden bahsetmiyorum bile- moraline olumsuz etkisi nedeniyle Savunma Bakanı'nı idama kadar varabilecek bir ceza ile cezalandırması beklenirken, rejimin düşüşünün son gününe kadar görevini yapmaya devam eden bakan için her şey yolunda gitti.
Saddam Hüseyin'in ve ona yakın olanların cephesinin zayıflamaya başladığı ve düşmanları ülkesinin başkentine gelmeden günler önce kehanette bulunan Savunma Bakanı'nın cezalandırılması gibi önemli kararların alınmasının zorlaştığı açıktı. ABD’liler 9 Nisan 2003 sabahı geldiler ve son kez Bağdat'ın Azzamiye bölgesinde görülen Saddam Hüseyin, devasa bir ABD tankının Firdevs Meydanı'ndaki heykelini yıktığı sırada ortadan kayboldu. Yönetimin geri kalanı, bakanlar ve üst düzey yetkililer gibi Savunma Bakanı Sultan Haşim de ortadan kayboldu. ABD’liler, Saddam Hüseyin'i, Buharbit ailesinin onu ailesi ve çok sayıda korumasıyla birlikte misafir ettiği Anbar eyaletine bağlı Ramadi şehrine kadar takip etti. Saddam Hüseyin'in içinde olduğunu zannettikleri evi bombaladılar. Ancak sonuç, Saddam ve iki oğlu Uday ve Kusay hayatta kalırken, kendisini ve Buharbit ailesini korumak için görevlendirilen onlarca askerin ölümü oldu. Zira onlar aynı ev sahibi aileye ait başka bir evdelerdi.
Saddam Hüseyin, Selahaddin eyaletinin Dor ilçesindeki bir çukurda bulunmadan önce aylarca ortadan kayboldu. İki oğlu ise, onları koruyanların ihanet etmesi üzerine Musul'da öldürüldü. Onlar, ABD’lilerin Saddam ve ailesi hakkında bilgi almak için belirlediği 30 milyon dolarlık ödülü seçtiler. Savunma Bakanı Sultan Haşim, kendisine farklı davranacaklarını söyleyerek onu kandıran ABD’lilere teslim oldu. Ancak onlar sözünü tutmadı. Haşim Temmuz 2019'da Nasıriye Merkez Hapishanesi’nde hapse atıldı ve ölümüne kadar burada kaldı.
Washington, Nisan 2003'te Irak'ın işgalini tamamlarken, sözde kitle imha silahlarını aramak için büyük bir kampanya başlattı, ancak izine rastlayamadı. ABD’liler kitle imha silahları bulamayınca İngiliz müttefikleriyle birlikte kendilerini işgalci güç ilan ettiler. Nitekim Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) onları işgalci güç olarak tanımlayan bir karar aldı.
Sonuç olarak denklem bozuldu ve Saddam, çoğu ABD güçleriyle birlikte gelen eski muhalifleri tarafından devrildi. İlk etapta, muhalefet liderlerini resmi yöneticiler yapan ‘Yönetim Konseyi’ adı verilen yapı aracılığıyla iktidarı ele geçirdiler. Ancak gerçekte ABD sivil yöneticisi Paul Bremer'in danışmanlarıydılar.

Devlet mi, rejim mi?
Şimdi, Saddam Hüseyin'in devrilmesinden ve otuz yıl boyunca Irak'ı yöneten totaliter rejimin sona ermesinden yirmi yıl sonra, Iraklıların bir kesimi durumlarının eski Saddam rejimi sırasında olduğundan çok fazla iyileşmediğinden şikâyet ediyorlar. Iraklıların diğer büyük bir kesimi ise ülkenin bugün Saddam'ın günlerinden çok daha iyi olduğunu düşünüyor.
Irak'taki mevcut durumu eleştirenler, Baas rejiminin devrilmesinden sonra ne olacağına dair ortalıkta dolaşan ABD sloganlarından memnun olduklarını, ancak daha sonra olanlar karşısında şok olduklarını söylüyorlar. İlk başta ABD Irak'ı işgal ettiğinde fazla bir direniş görmedi. Otuz yılı aşkın bir süredir totaliter bir diktatörlük rejimi tarafından yönetilen ve her düzeyde kuşatma ve bölgesel ve uluslararası izolasyondan mustarip olan Iraklıların büyük bir kısmı değişim istiyordu. Özellikle de tirana karşı özgürlük, demokrasi ve refah sloganları, ABD'nin tanklarının üzerine diktiği pankartlar ve Bağdat sokaklarında dolaşan Hummerlar veya muhalefet liderlerinin yeni Irak hakkında konuştukları açısından… Ancak, resim kısa sürede tersine döndü. ABD ve İngiltere'nin ‘işgalci güç’ olduklarını açıklamasının ardından, ülkenin batı bölgeleri ile bazı merkez ve güney vilayetlerinden başlayarak çok sayıda Iraklı, “işgalciye direniş” sloganıyla silaha sarıldı. Ancak özellikle Ebu Musab ez-Zerkavi liderliğindeki (2006 yılında bir ABD baskınında öldürüldü) El Kaide örgütünün hatta girmesiyle ‘direniş’ tanımı ‘terörizm’ kavramıyla karıştırıldı.
Bu, Samarra'daki El Kaide’nin bombalanmasından sonra ‘iç savaş’ (2006-2008) noktasına ulaşan birçok kartın karıştırılmasının başlangıcıydı. Direniş kompleksi ve bunun terörizmden nasıl ayırt edileceği daha sonra aşıldı. Ancak olan şu ki, Saddam Hüseyin’in kimyasal silahlarla halkını bombalayan rejimini deviren ABD'ye sadık kalan Kürtler dışında, ABD'nin dostları da dahil olmak üzere Irak siyasi sınıfının çoğu mensubu direniş sloganları atmaya başladı. Daha sonra ABD’liler, kendi kaderini tayin referandumunu reddettiklerinde Kürtleri hayal kırıklığına uğrattı. Ancak 2003'teki ABD müdahalesinden sonra olanları bir işgal değil, bir kurtuluş olarak görmeye devam ettiler.
Adı ne olursa olsun, halen var olan sorun, rejim kimliği ile devlet kimliğinin bir arada çözülememesidir. Irak devleti, ‘derin devlet’ olarak adlandırılan yapının devletin her alanına çok fazla sızmaya başlayan siyasi güçlerin ve partilerin vizyonlarının tutsağı olmayacak şekilde, karakterizasyonunu tanımlama konusunda hâlâ bir dengesizlik yaşıyor. Siyasal sistem düzeyinde, siyasi güçlerin içinden çıkamadığı etnik ve mezhepsel kotalar nedeniyle devlet, ondan kurtulma çabalarıyla, yönetimi uygulama açısından “kısır bir devlete” dönüşmüştür ama yine de çekingendir. Örneğin Irak, entelektüel ve akademik elitlerin tartıştığı bir dönemde katı ve değiştirilmesi zor bir anayasa (2005 yılında oylandı) kapsamında hangi sistemin kendisine uygun olabileceğine henüz karar vermedi. Irak için en uygunu parlamenter sistem mi yoksa başkanlık sistemi mi? Tıpkı ekonomik kimlik düzeyinde sosyalist sisteme ve kamu sektörüne dayalı olan Irak'ın 2003'ten sonra piyasa ekonomisi sistemine geçtiği varsayıldığı gibi. Bununla birlikte, ekonomik pratik yoluyla, görünüşe göre ekonominin işleyiş biçimindeki sosyalist zihniyeti terk edemedi. Yaygın yolsuzluk ve mevcut yatırım yasalarının zamanın değişikliklerine ayak uyduramaması nedeniyle büyük yatırımları çekemedi ve özel sektöre güvenemedi.



Öcalan, Ankara'yı SDG ile Şam arasında bir anlaşmaya varılmasını kolaylaştırmaya çağırdı

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, SDG'yi Suriye ordusuna entegre etme anlaşmasını imzalarken, 10 Mart 2025 (EPA)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, SDG'yi Suriye ordusuna entegre etme anlaşmasını imzalarken, 10 Mart 2025 (EPA)
TT

Öcalan, Ankara'yı SDG ile Şam arasında bir anlaşmaya varılmasını kolaylaştırmaya çağırdı

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, SDG'yi Suriye ordusuna entegre etme anlaşmasını imzalarken, 10 Mart 2025 (EPA)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, SDG'yi Suriye ordusuna entegre etme anlaşmasını imzalarken, 10 Mart 2025 (EPA)

26 yıldır tutuklu bulunan PKK lideri Abdullah Öcalan, Ankara’yı, Kürtlerin liderliğindeki Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile Şam arasında bir anlaşma sağlanmasına aracılık etmeye çağırdı. Bu çağrı bugün, Kürt yanlısı Türkiye’deki Halkların Eşitlik ve Demokrasi Partisi (DEM Parti) tarafından iletildi.

Öcalan, 30 Aralık tarihli yazılı mesajında, “Türkiye’nin bu süreçte kolaylaştırıcı ve yapıcı bir rol oynaması, süreci diyalog odaklı yürütmesi çok önemlidir. Bu, bölgesel barış ve kendi iç barışını güçlendirmek için hayati bir gerekliliktir” ifadelerini kullandı.

Geçtiğimiz hafta Ankara ve Şam, SDG’yi 10 Mart’ta imzalanan Suriye ordusuna entegrasyon anlaşmasını uygulamakta gecikmekle suçladı ve Suriye’nin birliği ile istikrarına yönelik herhangi bir girişimi reddettiklerini açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Suriye medyasından aktardığına göre SDG, ateşkes anlaşmasını ihlal ederek Halep’in kuzeyinde iç güvenlik noktalarına saldırdı.

Dün gelen haberlere göre, Halep’te eş-Şeyhan kavşağındaki İç Güvenlik Kuvvetleri (Asayiş) ve SDG’ye bağlı güvenlik güçlerinin ortak kontrol noktasına Suriye Savunma Bakanlığı’na bağlı birimler tarafından silahlı saldırı gerçekleştirildi. Saldırıda iki Asayiş mensubu yaralanırken, güvenlik birimleri saldırıya karşılık verdi ve bölge çevresinde güvenlik önlemleri artırıldı.


Suriye güvenlik güçleri Lazkiye'de gece sokağa çıkma yasağı ilan etti

Lazkiye'de protestolar sırasında çıkan çatışmaların ardından Suriye güvenlik güçleri konuşlandırıldı (EPA)
Lazkiye'de protestolar sırasında çıkan çatışmaların ardından Suriye güvenlik güçleri konuşlandırıldı (EPA)
TT

Suriye güvenlik güçleri Lazkiye'de gece sokağa çıkma yasağı ilan etti

Lazkiye'de protestolar sırasında çıkan çatışmaların ardından Suriye güvenlik güçleri konuşlandırıldı (EPA)
Lazkiye'de protestolar sırasında çıkan çatışmaların ardından Suriye güvenlik güçleri konuşlandırıldı (EPA)

Suriye haber ajansı SANA'nın haberine göre, Lazkiye vilayetindeki iç güvenlik güçleri bugün şehirde saat 17:00'den yarın sabah 06:00'ya kadar gece sokağa çıkma yasağı ilan etti.

İç Güvenlik Komutanlığı yaptığı açıklamada, sokağa çıkma yasağının acil durumları, sağlık personelini, ambulans ve itfaiye ekiplerini kapsamadığını belirtti.


İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı ‘yerinden edilme’ ve ‘askeri üsler’ korkularını körüklüyor

Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)
Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)
TT

İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı ‘yerinden edilme’ ve ‘askeri üsler’ korkularını körüklüyor

Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)
Arap Birliği Komsiyonu’nun daimi temsilciler düzeyinde yapılan toplantısından (Arap Birliği)

İsrail'in Somaliland'ı ‘bağımsız devlet’ olarak tanıma kararı, Filistinlilerin bu ayrılıkçı bölgeye yerleştirileceğine ve İsrail'in Kızıldeniz kıyılarını gören bölgede askeri üsler kuracağına dair endişeleri artırdı.

Somali Başbakanı Hamza Abdi Barre, ‘İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Somaliland'daki planının Afrika Boynuzu'nda gerilimi artıracağı’ uyarısında bulundu. Barre, bu hamlenin ‘Sudan, Somali ve diğer ülkeler dahil olmak üzere bölge için ciddi sonuçlar doğuracağını’ söyledi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, cuma günü, Somaliland'ı ‘bağımsız egemen bir devlet’ olarak tanıdığını duyurdu. Böylece Somali içindeki ‘ayrılıkçı bölge’ ilk kez tanındı. Somaliland Cumhurbaşkanı Abdurrahman Muhammed Abdullahi Arawa, bu hamleyi ‘tarihi bir an’ olarak nitelendirdi.

İsrail'in Somaliland’ı tanıma kararı, Arap, İslam ve Afrika ülkeleri tarafından kınandı. Arap ve İslam ülkeleri, Arap Birliği (AL), Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ve Afrika Birliği Komisyonu, İsrail'in bu adımını tamamen reddettiklerini belirten açıklamalar yayınladı. Somali Başbakanı Barre, İsrail’in tanıma kararını Gazze Şeridi'nden Filistinlilerin yerinden edilmesiyle ilişkilendirdi. Barre, pazar günü Al-Qahera News'e verdiği röportajda “Tüm işaretler Netanyahu'nun Gazzelileri Somaliland'a yerleştirmeyi planladığını teyit ediyor” dedi. Somalili yetkili, ‘ülkesinin bunu kabul etmeyeceğini’ vurgularken, Filistin halkının kendi topraklarında yaşama ve kendi bağımsız devletine sahip olma hakkı olduğunu belirtti.

İsrail'in Somaliland’ı tanımasının Netanyahu’nun ‘Büyük İsrail’ adlı planının bir parçası olduğuna inanan Barre, İsrail'in, Somali'nin kuzeyindeki varlığının Kızıldeniz ve Babu’l-Mendeb Boğazı'nı kontrol etmesine ve bölgede askeri üsler kurmasına olanak sağlayacağını düşünerek, mevcut siyasi ve bölgesel koşulları istismar etmeye çalıştığını belirtti.

Somali hükümeti tarafından cuma günü yapılan açıklamada ‘Filistin’in işgalinin ve Filistinlilerin zorla yerinden edilmesini kategorik olarak reddedildiği’ belirtilerek, ‘Somali’nin Filistin halkının vatansız bırakılmasını asla kabul etmeyeceği’ vurgulandı.

Açıklamada ayrıca, Somali'yi vekalet savaşlarına sürükleyecek veya bölgesel ve uluslararası düşmanlıkları ülkeye taşıyacak herhangi bir yabancı askeri üs veya düzenlemenin kurulmasına izin verilmeyeceğinin altı çizildi.

İsrail'in hamlesinin ardından cuma günü Somali hükümetinin toplantısı (SONNA)İsrail'in hamlesinin ardından cuma günü Somali hükümetinin toplantısı (SONNA)

Somaliland bölgesinden araştırmacı ve siyasi analist Numan Hasan, ‘Somaliland hükümetinin Filistinlilerin kendi topraklarına yerleştirilmesini kabul etmeyeceğini’ düşünüyor. Somalilandlı yetkililer, bölgenin, bağımsız devlet olarak tanınması için herhangi bir siyasi çözümü engelleyeceğini düşünen Hasan, Filistinlilerin yerinden edilmeyi reddettiklerini açıkça ifade ettiklerini ve halkın da aynı fikirde olduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hasan, Somaliland hükümetinin, komşu ülkelere zarar vermemeleri koşuluyla, bölgede İsrail askeri üslerinin kurulmasına itiraz etmeyeceğini düşündüğünü, özellikle Arap ve İslam dünyasının İsrail'in tanınmasını reddetmesi gibi son gelişmeler çerçevesinde bölgenin herhangi bir dış müdahaleye hazırlıklı olması gerektiğini söyledi.

Numan Hasan'a göre bağımsızlığın tanınması Somaliland hükümetinin birincil hedefi olmaya devam ediyor. Hasan, bu adımın başka hiçbir ülkenin çıkarlarına zarar vermeyeceğini düşündüğünü belirtti.

Öte yandan Somalili siyasi analist Hasan Muhammed Hac, İsrail'in tanınmasının, kalkınma veya güvenlik bölgeleri ve egemen tesislerin kurulması bahanesiyle yerel halkın veya Filistinlilerin bölgeye yerleştirilmesine kapı açarak, bölgenin demografik yapısı üzerindeki etkisine ilişkin endişeleri artırdığını değerlendiriyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan Hac, bu tanıma kararının Kızıldeniz kıyısında ve Babu’l-Mendeb bölgesinde İsrail’in askeri üsleri veya istihbarat tesislerinin kurulmasına kapı açacağına dair endişelerin arttığını belirtti.

Bunun, bölgeyi uluslararası çatışmaların merkezine yerleştireceğini ve Somali'nin iç meselesinden bölgesel ve uluslararası rekabetin sahnesine dönüştüreceğini söyleyen Hac, bu senaryoların (yerinden edilme ve militarizasyon) risklerinin daha geniş bölgeye ve Afrika'ya yayılacağını, kabile gerilimlerini körükleyeceğini ve kapsamlı siyasi çözümlerin şansını zayıflatacağını kaydetti.

Mısır Dışişleri Konseyi üyesi ve Yüksek ve Stratejik Araştırmalar Askeri Akademisi danışmanı Tümgeneral Adil el-Umde, Somali'de yaşananların, ayrılmayı teşvik eden hareketler arasında olumsuz algıları güçlendirerek Afrika devletleri arasındaki parçalanma ve bölünmeyi daha da şiddetlendirdiğini düşünüyor. Somali'nin bölünmesinin bölgesel ve uluslararası istikrarı etkileyeceğini, çünkü bu bölgenin dünyadaki çoğu ülkenin stratejik çıkarlarıyla bağlantılı olduğunu söyledi.

Umde, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmede, “İsrail'in Somaliland'ı tanıyarak bölgedeki çatışmada yeni bir cephe açmak ve uluslararası toplumun dikkatini Gazze Şeridi'nden başka yöne çekmek istediğini” düşündüğünü belirtti. Ayrıca, “Somali'nin birliğini ve egemenliğini korumak, Kızıldeniz bölgesinde Arap ve Mısır'ın ulusal güvenliğini korumak anlamına gelir” ifadesini kullandı.

Somali Başbakanı Barre'ye göre ülkesi, İsrail'in hamlelerine karşı egemenliği için bölgesel ve küresel destek bekliyor. Barre, yaptığı açıklamalarda, ülkesinin Netanyahu'nun kararına karşı diplomatik kanalları bir seçenek olarak kullandığını, ayrıca ülkesinin birliğini savunmak için yasal önlemler aldığını açıkladı. Barre, "anayasanın (Somaliland'ın) bunu yapmasına izin vermediğini" kaydetti.

Somaliland, 1991 yılından bu yana Somali Federal Cumhuriyeti'nden tek taraflı olarak ayrıldığını ilan etti, ancak şimdiye kadar uluslararası taraflarca tanınmadı.