Putin hakkında yakalama kararı çıkarılması ne anlama geliyor?

UCM Başsavcısı Han, birkaç kez Ukrayna'yı ziyaret etti ve Devlet Başkanı Zelensky ile görüştü (AFP)
UCM Başsavcısı Han, birkaç kez Ukrayna'yı ziyaret etti ve Devlet Başkanı Zelensky ile görüştü (AFP)
TT

Putin hakkında yakalama kararı çıkarılması ne anlama geliyor?

UCM Başsavcısı Han, birkaç kez Ukrayna'yı ziyaret etti ve Devlet Başkanı Zelensky ile görüştü (AFP)
UCM Başsavcısı Han, birkaç kez Ukrayna'yı ziyaret etti ve Devlet Başkanı Zelensky ile görüştü (AFP)

Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) hakimleri birkaç gün önce, UCM Başsavcısı Kerim Han’ın talebi üzerine Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rusya Çocuk Hakları Komiseri Mariya Lvova-Belova hakkında yakalama kararı çıkardılar. UCM, ilk kez bir devlet başkanı hakkında yakalama kararı çıkarmıyor olsa da Rusya Devlet Başkanı, mahkemenin 2002 yılında kurulmasından bu yana hakkında yakalama emri çıkarılan en önemli isim oldu.
Washington merkezli düşünce kuruluşu Uluslararası Çalışmalar ve Strateji Merkezi (CSIS) İnsan Hakları Girişimi Direktörü Marti Flacks, CSIS internet sitesinde yayınlanan makalesinde, Putin'in davasının UCM’nin önündeki en karmaşık davalardan biri olacağını yazdı. Flacks’a göre ayrıca bu durum, yakalama kararının nasıl verildiği, davanın nasıl ele alındığı ve Rus yetkilileri Ukrayna'daki eylemlerinden sorumlu tutma çabalarının ne anlama geldiği şeklindeki üç hayati soruyu da gündeme getiriyor.
Flaks, Ukrayna ve Rusya'nın UCM üyesi olmadığı cevabını vermek için UCM’nin Putin hakkında yakalama kararı çıkarma yetkisini nasıl kazandığını sorarak sorularına başlıyor. Üyeliğin, UCM’ye Rusya'nın Ukrayna'yı işgali sırasındaki eylemlerini soruşturması yetkisini otomatik verdiğini söyleyen Flaks, Ukrayna’nın 2015 yılında Rusya’nın Kırım'ı işgalinden sonra, UCM’ye Rusya ordusunun Ukrayna topraklarında işlediği insanlık suçlarını ve savaş suçlarını soruşturma yetkisi verdiğinin altını çizdi.
Sonuç olarak UCM’ye üye 39 ülkenin Rusya’nın Ukrayna'yı işgaliyle ilgili suçları soruşturmasını istemesinin ardından UCM Başsavcısı Kerim Han, 2022 yılının şubat ayı sonlarında Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinin başlamasından sonraki haftalar içinde soruşturmayı açabildi. Han, geçtiğimiz yıl içinde, Ukrayna'da daimi bulunan UCM müfettişleriyle UCM tarihindeki en büyük soruşturma ekibini kurdu. UCM Başsavcısı, Ukrayna'yı birkaç kez ziyaret etti. Bu kapsamlı soruşturma, Ukrayna hükümetinin daha önce eşi ve benzeri görülmemiş desteği ve birçok Avrupa hükümetinin iş birliği sayesinde, savaş devam ederken yürütülen az sayıdaki soruşturmadan biri oldu.
Flaks’ın cevaplamaya çalıştığı ve Putin'e yöneltilen suçlamalar ve sunulan gerekçelerin ne olduğuyla ilgili soruya gelince Flaks, Putin ve Lvova-Belova’nın, UCM’yi kuran Roma Statüsü uyarınca, Ukraynalı çocukların Ukrayna'nın doğusunda Rusya’nın işgali altındaki topraklardan Rusya'ya zorla götürülmesine suretiyle savaş suçu işlemekle suçlandıklarını söyledi. Herhangi bir uluslararası silahlı çatışma sırasında işgal altındaki topraklardan bölge sakinlerinin nakledilmesi ya da sınır dışı edilmesi, iç direnişi zayıflatmak ve işgal altındaki toprakların kontrolünü kolaylaştırmak için kullanılır. Bu eylem, uluslararası hukuka göre bir savaş suçu olarak kabul edilir.  Sürgünün boyutu ve hedefleri, onu bir savaş suçundan insanlığa karşı işlenen bir suça ve soykırıma dönüştürebilir. Ancak Putin'e henüz böyle bir suçlama yöneltilmedi.
Savaşın başından beri Ukrayna’nın doğusunda Rusya’nın işgali altında olan bölgelerden halkın zorla sınır dışı edilmesine ilişkin haberler basında yer alsa da bu eylemlerin ne boyutta olduğu ve bunlardan en çok hangi kesimlerin etkilendiğine dair detaylı bilgiler özellikle son aylarda ortaya çıktı. Associated Press (AP) Haber Ajansı, geçtiğimiz Kasım ayında, sınır dışı edilen ailelere dair çok sayıda korkunç hikayenin aktarıldığı bir araştırma haberi yayınladı. ABD merkezli Yale Halk Sağlığı Okulu (YSPH) ise 14 Şubat'ta, savaşın başlangıcından bu yana en az 6 bin çocuğun ebeveynleri olmadan Rusya'ya nakledildiğine dair belgelenmiş kanıtlar sunan bir rapor yayınladı. Yetim kalan ya da ailesinden ayrı düşen çocuklara odaklanılması bu programı gerçekten ürkütücü kılarken bu durum UCM’yi, bu suçlamalarla birlikte soruşturma açmaya itti.
Ayrıca UCM'nin esasen en ciddi uluslararası suçlara karışan üst düzey yetkilileri hedef alması bu suçlamayla Putin hakkında yakalama kararının çıkarılmasının sebepleri arasında yer alıyor. Bunun yanında şüpheli hakkında kişisel cezai sorumluluk standartları son derece yüksek olduğundan soruşturma, yetkilinin söz konusu suçun işlenmesine kişisel olarak karıştığını, örneğin bizzat işlediğini, emrettiğini, kullandığını ya da doğrudan astları tarafından işlenmesini kasten görmezden geldiğini kanıtlaması gerekiyor. Putin Ukrayna'da işlenen savaş suçları için emir veriyor gibi görünse de UCM Başsavcılığının, dava sırasında, Putin'in hüküm giymesi için bu suçlarla doğrudan ilişkilendirilmesini sağlayacak şekilde çeşitli noktaları birbirine bağlaması gerekiyor.
Üçüncü ve son soru ise Putin hakkında iddianame ve tutuklama kararı çıktıktan sonra ne olacağı sorusu. Flaks, bu davanın sadece başlangıç ​​olduğunu ve UCM’nin hem Rusya’nın üst düzey sivil ve askeri yetkilileri hem de belki de Putin hakkında daha fazla iddianame hazırlayabileceğini söyledi. Basında yer alan haberlere göre UCM Başsavcısı Han, şu anda Rusya'nın Ukrayna'daki enerji santralleri de dahil olmak üzere altyapıyı hedef almasına yönelik bir soruşturma üzerinde çalışıyor.
Bu sırada Ukrayna’nın Cumhuriyet Savcısı, Rusya güçleri tarafından işlendiğini öne sürdüğü 65 binden fazla savaş suçu tespit etti. Bu suçlamaların çok azı UCM’ye ulaşırken, Ukrayna ve Avrupa mahkemeleri önümüzdeki yıllarda yüzlerce hatta binlerce davaya bakacak gibi görünüyor.
Putin hakkındaki yakalama kararı sadece bir başlangıç ve bir süre daha böyle kalabilir. UCM kimseyi gıyaben yargılamadığından davanın başlaması için Putin'in kendisine teslim olması ya da mahkemeyle iş birliği yapan herhangi bir hükümet tarafından yakalanması gerekiyor. Mahkemenin yasayı uygulamak için bir polis teşkilatı ya da gücü yok. Ancak kararlarını uygulamak için üye devletlerin yerel makamlarına güveniyor.
Dünya ülkeleri, 2009 yılında Sudan’ın eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir hakkında çıkarılan yakalama kararı gibi UCM kararlarıyla ilgili kötü bir sicile sahip olsa da Putin’in UCM üyesi ülkelerinden birini ziyaret etmesi halinde bu ülke, Putin hakkındaki yakalama kararını uygulaması için yasal ve siyasi baskıyla karşı karşıya kalacak. Fakat özellikle Putin’in UCM’nin kararını uygulamaya daha istekli olabilecek ülkeler olan ABD’yi ve ABD’nin Avrupa ve Asya'daki müttefiklerini ziyaret etmeyi düşünmeyeceğinden bu konuda iş birliği yapılması beklenmiyor.
Putin hakkında yakalama kararı çıkarılmasının belki de en önemli nedenlerinden biri, ABD'nin UCM’ye sağlayabileceği yardımı sınırlamasına yönelik artan baskı olabilir. ABD ile UCM arasındaki ilişkide ABD’nin eski UCM Başsavcısına yaptırımlar uygulanması ve UCM tarafından tutuklanan herhangi bir ABD vatandaşının serbest bırakılması için askeri güç kullanılmasına izin veren bir yasanın ABD Kongresi'nden geçirmesi gibi çeşitli gerginliklerle dolu olsa da Ukrayna'daki savaş, ABD Kongresi'nin UCM’ye yönelik tutumlarını değiştirdi. ABD Kongresi, 2022 yılının sonlarında, Ukrayna davasında ABD’nin mahkemeyle iş birliğini sınırlayan yasaları gevşetti. Hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar, UCM’nin Ukrayna'daki savaş suçlarına ilişkin soruşturmasını desteklediklerini açıkladılar.
Ancak Biden yönetiminin, dünyanın çeşitli ülkelerinden adalet bakanlarının, UCM’nin Ukrayna’da işlenen savaş suçlarıyla ilgili soruşturmalarına destek vermek üzere bu hafta Londra'da bir araya geldikleri sırada, ileride ABD vatandaşları hakkında açılacak herhangi bir davada emsal oluşturabileceği korkusuyla ABD Savunma Bakanlığı tarafından Rusya’nın Ukrayna'daki savaş suçları hakkında istihbarat bilgilerinin paylaşılmasını kabul etmeyerek iş birliğini engellemesi oldukça ironiktir. Bu da ABD'nin bu konuda nihai bir karar alması için baskı göreceği ve Putin hakkındaki yakalama kararının ABD'yi büyük bir ikilemin içine soktuğu anlamına geliyor.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.