ABD, Belarus'a yönelik yaptırımlarını artırıyor

Blinken, yaptırımları seçimlere ‘hile’ karıştırmakla ilişkilendirdi.

Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko
Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko
TT

ABD, Belarus'a yönelik yaptırımlarını artırıyor

Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko
Belarus Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in açıklamasına göre ABD dün (Cuma), Cumhurbaşkanı Aleksandr Lukaşenko rejimi tarafından düzenlenen ‘hileli’ cumhurbaşkanlığı seçimleri, ağır insan hakları ihlalleri ve Rusya'nın Ukrayna'da yürüttüğü savaşı kolaylaştırma çabası nedeniyle Belarus'tan üç kuruluşa ve dokuz kişiye yaptırım uyguladı.
ABD Hazine Bakanlığı Yabancı Varlıkları Kontrol Ofisi (OFAC), yaptırımların üç kurum ve dokuz kişiyi kapsadığını belirtti. OFAC, bir cumhurbaşkanlığı uçağını “Ağustos 2020'deki hileli cumhurbaşkanlığı seçimlerini çevreleyen demokrasi yanlısı harekete ve sivil topluma karşı devam eden acımasız kampanyaya yanıt olarak” kısıtlı mülk olarak belirlemenin yanı sıra, bu önlemlerin “ABD'nin Minsk'teki rejimi Rusya Federasyonu tarafından Ukrayna'ya karşı yürütülen haksız savaşta suç ortaklığından sorumlu tutma isteğini” gösterdiğini vurguladı.
ABD'nin uluslararası ortaklarıyla koordine ettiği yaptırımlar arasında iki Belarus devlet şirketi de yer alıyor. Bunlardan biri dünyanın en büyük kamyon ve damperli kamyon üreticilerinden olan ‘open joint stock company’ (halka açık anonim şirket) Belarus Araç Fabrikası ve müdürü Sergey Olegovich Nikiforoviç. Diğeri ise şirketin otomobil üretiminde Belarus'un en büyüğü olan Minsk'teki fabrikası ve direktörü Valery Valerievich Ivankovich.
Seçimlerde hile yapmaktan sorumlu olanların cezalandırılması bağlamında alınan tedbirler arasında “muhalefet adaylarının engellenmesi, sandık gözlemcilerine erişimin engellenmesi ve yanlış istatistiklerin belgelendirilmesinde” rol oynayan Belarus Cumhuriyeti Merkez Seçim Komisyonu ve üyeleri Ihar Vasilievich Karpenka, Alina Anatolyona Balduskaya, Dzianis Uladzimiravich Dok, Alina Kanstantsinona Kontsevich ve Aleksandr Hinadzevic Tkachari yer aldı. Ayrıca yaptırım, cumhurbaşkanlığı uçağı olarak kullanılan bir Boeing 737 de dahil olmak üzere lüks bir havayolunu da içeriyordu.
Blinken yaptığı açıklamada, yaptırımların “insan haklarını ve temel özgürlüklerini büyük kişisel bedeller karşılığında kullanan cesur Belarusluları tehdit ve sindirme politikalarına dahil olan bireyleri ve rejim yetkililerini içerdiğini” söyledi. Blinken ABD’nin “Belarus halkına yönelik baskıları nedeniyle rejime ve onu destekleyenlere ve rejimin Rusya'nın Ukrayna'ya karşı yürüttüğü haksız ve yasadışı savaşa desteğini sürdürmesine karşı bedel ödetmeye devam edeceğini” vurguladı.
ABD Hazine Bakanlığı Terörizm ve Mali İstihbarattan Sorumlu Hazine Müsteşarı Brian Nelson, “Lukaşenko'nun otoriter rejimi, Belarus halkına karşı baskıcı eylemlere olanak sağlayan önemli gelirler elde etmek için devlete ait şirketlere ve kilit yetkililere güveniyor” dedi. Nelson, Lukaşenko rejimine, demokrasiyi bastırması ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in savaşına verdiği destek nedeniyle bedel ödetme taahhüdümüzü sürdürüyoruz” ifadelerini kullandı.
Belarus'un Özgürlük Günü ile bağlantılı olarak ABD Dışişleri Bakanlığı, “Belarus halkını tehdit etme ve sindirme politikalarında yer alan” yetkililer de dahil olmak üzere 14 kişiye daha vize kısıtlaması uygulayacak yaptırımları duyurdu. ABD ve diğer 37 ülke, Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı (AGİT) ile AGİT Demokratik Kurumlar ve İnsan Hakları Ofisi (ODIHR) tarafından hazırlanan bir mekanizmaya güvenerek “Belarus’taki insan hakları durumunun ciddi ve devam eden bozulmasını incelemek için uzman bir misyon oluşturdu.”
ABD Dışişleri Bakanlığı, misyonun “Belarus'un AGİT yükümlülüklerine bağlılığını ve Lukaşenko rejiminin eylemlerinin sivil toplumu, basın özgürlüğünü, hukukun üstünlüğünü ve demokratik faaliyet gösterecek süreç ve kurumların Belarus’ta işleyebilme kabiliyetine yönelik olumsuz etkilerini değerlendirme yetkisine sahip olacağını” açıkladı.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.