Bulgaristan'da halk pazar günü sandık başına gidiyor

Sofya'da bir kadın seçim kampanyası afişlerinin yanından geçiyor (EPA)
Sofya'da bir kadın seçim kampanyası afişlerinin yanından geçiyor (EPA)
TT

Bulgaristan'da halk pazar günü sandık başına gidiyor

Sofya'da bir kadın seçim kampanyası afişlerinin yanından geçiyor (EPA)
Sofya'da bir kadın seçim kampanyası afişlerinin yanından geçiyor (EPA)

Bulgaristan'da son parlamentonun hükümet kuramaması nedeniyle vatandaşlar, 2 Nisan'da erken genel seçimler için yeniden sandık başına gidecek.
Yaklaşık bir ay süren seçim kampanyası dün sona erdi.
Ülkede "düşünme günü" ilan edilen 1 Nisan'da siyasi propaganda yasak olacak. Seçmenler, 2 Nisan'da 21 parti ve koalisyon arasında tercih yapacak.
Son 2 yılda 5. kez gerçekleştirilecek erken seçim için Türkiye dahil 62 ülkede 738 sandık kurulacak.
Bulgaristan vatandaşlarının en kalabalık olduğu Türkiye'de kurulacak sandıkların sayısı 162 olarak belirlendi.
Merkez Seçim Komisyonu (ZİK), kalabalık Bulgar diasporasının bulunduğu İngiltere'de 118, Almanya'da 74, İspanya'da 64 ve ABD'de 56 sandık kurulacağını bildirdi.
Bulgaristan Dışişleri Bakanlığı, yurt dışındaki seçimlerin organizasyonu için 520 personel görevlendirecek. Yurt dışında 4 bin 100 kişi sandık başında görev yapacak.
Bulgaristan'ın seçim yasasına göre, bu seçimde hem oy kullanma makinesi ile hem de kağıt pusulayla oy kullanılabilecek. 3 kıtadaki 22 ülkede seçmen sayısının yüksek olması beklenen 240 merkeze 400'ü aşkın oy kullanma makinesi yollanacak.
Bulgaristan İçişleri Bakanlığı, genel olarak okullardaki seçim yerlerinin güvenliğini sağlamak üzere gerekli tüm önlemleri alacağını bildirdi.
İçişleri Bakanı İvan Dermenciev, son günlerde yaygınlaşan okullara yönelik bomba ihbarlarının seçim gününü etkilemeyeceğini açıkladı.
Dermenciev, yurt dışından yapıldığı tahmin edilen ihbarların tümünün asılsız olduğunu belirterek, merkezleri 2 gün önceden polis tarafından koruma altına alacaklarını söyledi.

En az 5 parti, yeni parlamentoya girecek
Son anketler, katılım oranının yüzde 40 dolayında olması beklenen erken genel seçimlerden sonra 240 üyeli Bulgaristan Parlamentosuna girmek için gerekli yüzde 4 barajını en az 5 partinin aşabileceğini gösterdi.
Gallup International'ın seçim arifesinde yaptığı ankete göre, eski başbakanlardan Kiril Petkov'un Eş Başkanı olduğu Değişime Devam (PP) ile Demokratik Bulgaristan (DB) partileri arasında kurulan koalisyon oyların yüzde 26,9'unu alacak.
Ülkeyi 2021'e dek 12 yıl yöneten eski başbakanlardan Boyko Borisov'un lideri olduğu Bulgaristan'ın Avrupalı Gelişimi İçin Yurttaşlar (GERB) Partisi yüzde 26,5'lik oy potansiyeline sahip.
Güçlü örgütsel yapıya sahip, üyelerinin çoğunluğunu Türk ve Müslümanların oluşturduğu Hak ve Özgürlükler Hareketi (HÖH) Partisinin de oyların yüzde 13,3'ü ile parlamentonun 3. büyük siyasi gücü olması bekleniyor.
Anketler, popülist Rusya yanlısı Yeniden Doğuş partisinin oyların yüzde 13'ünü, eski komünist partinin siyasi geleneğini sürdüren Bulgaristan Sosyalist Partisi'nin (BSP) de yüzde 7,2'sini alabileceğini ortaya koyuyor.

HÖH, Türkiye'deki seçmenlerin desteğini bekliyor
Bulgaristan'da Türk ve Müslümanların geleneksel olarak desteklediği HÖH Partisi Genel Başkanı Mustafa Karadayı, bu seçimde yurt dışında ve özellikle Türkiye'de yaşayan Bulgar vatandaşlardan oy beklediklerini açıklamıştı.
Karadayı, seçimlere 60-80 bin göçmenin oy kullandığı Türkiye'den katılımın yüksek olması durumunda HÖH'ün yeni meclisteki milletvekili sayısını 36'dan en az 40'a çıkarabileceğini, partinin gelecek koalisyon hükümetinde kilit ortak rol oynayabilmesi için bu seçimde büyük destek alması gerektiğini vurgulamıştı.
Bulgaristan'da Nisan 2021'de, Temmuz 2021'de, Kasım 2021'de ve Ekim 2022'de yapılan genel seçimlerin ardından oluşturulan kısa ömürlü parlamentolardaki partiler, koalisyon hükümeti kurma konusunda uzlaşmaya varamamıştı.
Bu sürede ülke, Cumhurbaşkanı Rumen Radev'in kurduğu geçici hükümetler tarafından yönetildi.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.