Hafızalara kazınan '1 Nisan şakaları' yıllara meydan okuyor

Dünyanın birçok bölgesinde "1 Nisan Şaka Günü"nde yapılan, ilk bakışta gerçek gibi algılanan şakalar, uzun yıllar geçmesine karşın hafızalardaki yerini koruyor.

(USA Today)
(USA Today)
TT

Hafızalara kazınan '1 Nisan şakaları' yıllara meydan okuyor

(USA Today)
(USA Today)

Yüz yıllardır insanlar, 1 Nisan'da ilk bakışta gerçek olduğu düşünülen ancak şaka olduğu daha sonra anlaşılan komik olaylara imza atıyor.
Bireysel şakaların yanı sıra basın yayın organları ve sosyal medya vasıtasıyla yapılan şakalar, gündelik hayatın renklerinden biri haline gelirken ortaya uzun yıllar hatırlanacak olaylar çıkabiliyor.
Uzun yıllardır "Şaka Günü" olarak anılan "1 Nisan"ın nasıl ortaya çıktığıyla ilgili farklı kültür, inanç ve dillerde çeşitli efsaneler bulunuyor.
İlk olarak eski Romalıların Hilarya, Hintlerin ise Huli Festivali’nde görülen şakaların, 1564’te Fransa’da yapılan takvim düzenlemesiyle gelenek haline geldiği sanılıyor.
Roma İmparatoru Jül Sezar'ın adıyla anılan Jülyen takvimine göre 25 Mart, yeni yılın başlangıcı kabul edilirken Fransa Kralı 9. Charles, 1564'te yılbaşını 1 Nisan'dan 1 Ocak'a aldırıyor. Buna göre, 1 Nisan'ı yılbaşı kabul etmeyi sürdürenlerle dalga geçmek amacıyla yapılan şakalar, bir süre sonra gelenek haline geliyor ve 1 Nisan'ı yılbaşı kabul edenler "1 Nisan Aptalları" olarak anılıyor.

1 Nisan, iletişimin komik ve ilgi çekici yeni yolu olarak görülüyor
Sosyal medyanın günlük hayattaki öneminin artması ve önde gelen etkileşim alanlarından biri haline gelmesi, "1 Nisan" şakalarının sayısını, bilinirliğini ve bu alana yönelik ilgiyi de artırdı.
Tüm dünyada Şaka Günü olarak bilinen "1 Nisan", çok geniş kitleler tarafından kullanılmaya başlanırken özellikle şirketler, siyasiler, kurum ve kuruluşlar için önemli bir iletişim stratejisine evrildi.
"1 Nisan"da sahipleri şakalarıyla gündem olurken sosyal medyada yayılan bazı şakaların gerçek olmadığının anlaşılması ise günler alabiliyor.
Basın yayın organları da "1 Nisan" öncesinde pratik şaka içerikli haberler yaparak bugüne katkı sunuyor.
Öte yandan özellikle son dönemlerde şaka oyuncağı sektörü de "1 Nisan"a renk katan önemli araçlar halini alırken bugünün öncesinde alışveriş merkezleri ve çarşı pazarlarda yoğunluk artabiliyor.
AA muhabiri, yıllara meydan okuyan bazı şakaları derledi:

Spagetti ağaçları
İngiliz yayın kurumu BBC'nin Panoroma programı da hafızalara kazınan bir şakaya imza attı. Program, 1957 yılında İsveçlilerin ağaçlarda spagetti yetiştirdiğine dair şakayı ciddi haber araştırmasıymış gibi izleyicilerine aktardı.
Haberde yetiştiricilerin "spagetti biti" adı verilen haşereyle mücadele ettiği anlatılıyordu. Yayının şaka olduğunu anlamayan çok sayıda izleyici, BBC'yi arayarak kendi spagetti ağaçlarını nasıl yetiştirebileceklerine ilişkin bilgi edinmek istedi.

Yer çekimi azalıyor
İngiliz gök bilimci Patrick Moore'un "Yer çekimi azalıyor" iddiası da unutulmayan şakaların arasında yer alıyor.
Moore, 1976 yılında BBC Radyo 2'ye yaptığı açıklamada, 1 Nisan saat 09.47'de Plüton, Jüpiter'in arkasından geçerken sıra dışı bir olayın meydana geleceğini, gezegenlerin bu dizilişinin Dünya'nın çekim gücünü azaltacağını söyledi.
Tam bu anda sıçrayanların havada uçma hissini duyumsayacaklarını söyleyen Moore'un bu açıklamasının binlerce kişi tarafından uygulandığı belirtildi.

Eyfel Kulesi taşınıyor
The Parisien gazetesi, 1986 yılında Eyfel Kulesi'nin sökülüp taşınması için anlaşmaya varıldığını yazdı. Habere göre Fransız kültürünün simgesi kabul edilen Eyfel, Paris'in doğusunda açılacak yeni Euro Disney parkında tekrar monte edilecekti. Eyfel'in yerine ise 1992 Olimpiyat Oyunları için 35 bin koltuk kapasiteli stadyum inşa edilecekti.

Amerikan Kongre Binası çöktü
The Madison Capital-Times gazetesi, 1933 yılında bir dizi gizemli patlama sonucu Kongre binasının çöktüğünü yazdı.
Haberde patlamalara Senatoda haftalar süren gereksiz tartışmaların yarattığı büyük miktarda gazın yol açtığı belirtildi. Haberde Kongre binasını yıkılırken gösteren fotoğraf da vardı. Gazeteye okurlardan binlerce mektup yağdı.

Volkswagen'den PR içerikli "1 Nisan" şakası
Dünyanın önde gelen otomobil üreticilerinden Volkswagen, 2021'de ABD'deki biriminin "Voltswagen" adını alacağı haberinin "1 Nisan şakası" olarak düzenlenmiş halkla ilişkiler (PR) çalışması olduğunu kaydetmişti.
Volkswagen, "Voltswagen" markası ile faaliyet gösterileceği haberinin "şaka" olduğunu ve isim değişikliğine gidilmeyeceğini belirtti.
Alman otomobil üreticisi Volkswagen, şirketin sosyal medya hesapları aracılığıyla duyurulan "Voltswagen" markasına ilişkin açıklamaların elektrikli araçlara bağlılığı gösterme amaçlı olduğunu açıklamıştı.
Şirketin Twitter'dan paylaştığı "1 Nisan" şakasında "Biliyoruz, 66 yıl sonra isim değiştirmek olağan dışı ancak ruhumuz her daim genç. Voltswagen ile tanışın. Volkswagen'e benzer ancak yenilenmiş bir elektrikli sürüş odağıyla. Tamamen elektrikli SUV'umuz ID.4 bugün piyasada." ifadeleri kullanılmıştı.

Oyuncak üreticisi LEGO'dan "akıllı legolar" şakası
Dünyanın en bilinen oyuncak üreticilerinden LEGO, 2021'deki 1 Nisan paylaşımında LEGO parçalarının insanların ayağına batması sonucu oluşan "acı verici" kazaları konu edindi.
Şirket, çoğu kişinin LEGO oyuncaklarına basması sonucu canının acıdığına işaret ederek, buna çözüm ürettiklerini öne sürdü.
LEGO, hazırladığı şakada üstüne basılacağını anlayan ve insanların ayaklarının altından çekilen "akıllı legolar" ürettiklerini duyurdu.

Twitter'dan sesli harf yasağı
Kurumlar, kuruluşlar ve şahıslar, "1 Nisan" şaka gününü önemli bir iletişim faaliyeti olarak görürken bu günde yapılan işler, uzun yıllar hafızalardaki yerini koruyor.
"1 Nisan" gündeme gelince hatırlanan şakalardan biri de Twitter'in 2013'te yeni adının "Twttr" olacağı açıklamasıydı.
Twitter, yeni uygulamayla sesli harf kullanımına izin verilmeyeceğini ve sesli harf kullananların aylık 5 dolar ücret ödeyeceğini belirtti.
Şirketin şakasını desteklemek için yaptığı resmi açıklamada ise "Sesli harfleri eleyerek daha verimli ve yoğun bir iletişim formuna sahip olabileceğimize inanıyoruz. Aynı zamanda gelir kaynaklarımızı da geliştirmenin bir yolu olarak görüyoruz." ifadeleri yer aldı.



Cumana er-Raşid, TIME100 Next listesine giren ilk Suudi kadın oldu

Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) CEO’su ve Kızıldeniz Uluslararası Film Festivali Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Cumana er-Raşid (Şarku’l Avsat)
Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) CEO’su ve Kızıldeniz Uluslararası Film Festivali Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Cumana er-Raşid (Şarku’l Avsat)
TT

Cumana er-Raşid, TIME100 Next listesine giren ilk Suudi kadın oldu

Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) CEO’su ve Kızıldeniz Uluslararası Film Festivali Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Cumana er-Raşid (Şarku’l Avsat)
Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) CEO’su ve Kızıldeniz Uluslararası Film Festivali Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Cumana er-Raşid (Şarku’l Avsat)

TIME dergisi, Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) CEO’su ve Kızıldeniz Uluslararası Film Festivali Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Cumana er-Raşid’i TIME100 Next listesine seçti. Er-Raşid, bu prestijli listeye dahil edilen ilk Suudi kadın oldu.

Bu liste, her yıl dünyanın en etkili isimlerini belirleyen TIME 100 listesinin bir uzantısı. TIME100 Next listesi, iş, eğlence, spor, politika, sağlık, bilim, toplumsal aktivizm ve daha birçok alanda geleceği şekillendiren en önde gelen yeni nesil küresel liderleri öne çıkarıyor.

frgt
Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) CEO’su Cumana er-Raşid, Riyad'da düzenlenen İnsan Sermayesi Girişimi Konferansı’nın bir oturumunda konuşuyor. (Şarku’l Avsat)

Bu tarihi başarıyı elde eden er-Raşid’in iş dünyası ve medyadaki öncü rolü, Suudi kadınlar için bir dönüm noktası teşkil ediyor.

Er-Raşid'in yanı sıra liste, Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, yıldız futbolcu Lamine Yamal, Guyana Cumhurbaşkanı Irfaan Ali ve çeşitli alanlarda etkili ve önde gelen bir dizi önemli ismi içeriyor.

TIME100 Next listesine seçilen er-Raşid’le ilgili olarak TIME dergisinde şu ifade yer aldı: “Cumana er-Raşid, Ortadoğu'da değişen medya manzarasının mimarıdır.” Bu, 2020 yılında SRMG'nin CEO'su olarak atanan ilk kadın olarak elde ettiği başarılarda açıkça görülüyor. Er-Raşid, bu görevde kapsamlı bir dijital dönüşüm yönetti, yeni medya şirketleri kurdu ve önde gelen küresel ortaklıklar oluşturdu. Bu dönüşüm, grubun piyasa değerindeki hızlı büyümeye de yansıdı; yatırımcıların, SRMG’nin medya, eğlence ve teknoloji sektörlerine liderlik etme stratejilerine olan güvenini yineledi. Onun liderliğinde SRMG, yeni nesil yetenekleri güçlendirmeye odaklanarak Arap medyası ile izleyicileri arasındaki ilişkiyi yeniden tanımladı.

cdfrg
Suudi Arabistan Araştırma ve Pazarlama Grubu (SRMG) CEO’su Cumana er-Raşid (Şarku’l Avsat)

Er-Raşid, Kızıldeniz Film Festivali Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı olarak, film yapımcılarını destekleyen ve uluslararası iş birliğini teşvik eden girişimler aracılığıyla Arap dünyası, Afrika ve Asya'daki film endüstrisini destekleme çabalarına öncülük etti. Bu çabalar, benzeri görülmemiş bir başarıya katkıda bulundu: Vakfın desteklediği 80 film, başta Cannes, Venedik, Berlin, Toronto ve Sundance olmak üzere dünyanın en prestijli film festivallerinde gösterildi.

Bu çabalar, bir zamanlar küresel film endüstrisinde iz bırakmak için mücadele eden film yapımcılarına da ışık tuttu. Bugün, Kızıldeniz Film Festivali Vakfı, sinema, kültür ve yaratıcılık alanında önde gelen küresel bir merkez olarak kabul ediliyor.

f
 SRMG CEO’su Cumana er-Raşid 

TIME100 Next listesine girmesinin ardından açıklamalarda bulunan er-Raşid şu ifadeleri kullandı: “TIME100 Next listesine dahil edilmekten onur duyuyorum. Bu takdir, SRMG ve Kızıldeniz Film Festivali Vakfı'nda birlikte çalışmaktan gurur duyduğum olağanüstü ekiplere bir övgü niteliğinde. Aynı zamanda, Suudi Arabistan ve bölgenin inovasyon ve yaratıcılığa dayalı bir geleceğe doğru tanık olduğu olağanüstü dönüşümü gerçekleştiren ve dünya çapında yankı uyandıran hikayeler yaratan vizyon ve liderliğin bir yansımasıdır.”

Er-Raşid'in varlığı, Suudi Arabistan'daki medya ve yaratıcı endüstrilerin küresel tartışma ve diyaloğu zenginleştirmede oynadıkları artan küresel etkiyi ve önemli rolü vurguluyor. Suudi Arabistan, kültürel ve ekonomik dönüşüm yolunda iddialı yolculuğuna devam ederken, er-Raşid'in liderliği, sınırların ötesinde insanları ve toplulukları birbirine bağlamada ilerleme ruhunu ve hikâye anlatımının gücünü somutlaştırıyor.


Gazze'de dört gazeteci öldürüldü, İsrail ordusu Al Jazeera muhabiri Enes El Şerif'i doğrudan hedef aldıklarını duyurdu

Enes eş-Şerif’in İsrail tarafından Gazze Şeridi'nin kuzeyine düzenlenen bombardımanı haber yaparken çekilmiş bir fotoğrafı (Al Jazeera)
Enes eş-Şerif’in İsrail tarafından Gazze Şeridi'nin kuzeyine düzenlenen bombardımanı haber yaparken çekilmiş bir fotoğrafı (Al Jazeera)
TT

Gazze'de dört gazeteci öldürüldü, İsrail ordusu Al Jazeera muhabiri Enes El Şerif'i doğrudan hedef aldıklarını duyurdu

Enes eş-Şerif’in İsrail tarafından Gazze Şeridi'nin kuzeyine düzenlenen bombardımanı haber yaparken çekilmiş bir fotoğrafı (Al Jazeera)
Enes eş-Şerif’in İsrail tarafından Gazze Şeridi'nin kuzeyine düzenlenen bombardımanı haber yaparken çekilmiş bir fotoğrafı (Al Jazeera)

İsrail ordusu, dün Gazze şehrine düzenlediği hava saldırısında Al Jazeera (Cezire) muhabiri Enes eş-Şerif'i öldürdüğünü açıkladı. Şerif’in Hamas'a bağlı bir hücrenin lideri olmakla suçlandığı açıklamada, “Enes eş-Şerif Hamas terör örgütünün bir terör hücresinin lideriydi ve İsrailli sivillere ve İsrail ordusuna roket saldırıları düzenlemekten sorumluydu” denildi.

Filistinli medya kuruluşları, İsrail’e ait bir savaş uçağının Gazze Şeridi’ndeki Şifa Hastanesi önünde gazetecilerin bulunduğu çadırı bombaladığını ve 4’ü gazeteci 5 kişinin öldüğünü bildirdi. Filistin televizyonu, saldırıda Al Jazeera muhabirleri E Enes eş-Şerif ve Muhammed Kurayka ve kameramanlar İbrahim Zahir ve Muhammed Nevfel olduğunu, ayrıca El-Kufiya kanalının muhabiri Muhammed Subh'un da yaralandığını bildirdi.


Pulitzer Ödülü sahibi Filistinli yazar Musab Ebu Tuha Al-Majalla’ya konuştu: Kullanmama izin verilmeyen tek kelime ‘soykırım’

Filistinli şair ve yazar Musab Ebu Tuha
Filistinli şair ve yazar Musab Ebu Tuha
TT

Pulitzer Ödülü sahibi Filistinli yazar Musab Ebu Tuha Al-Majalla’ya konuştu: Kullanmama izin verilmeyen tek kelime ‘soykırım’

Filistinli şair ve yazar Musab Ebu Tuha
Filistinli şair ve yazar Musab Ebu Tuha

Husam Maruf

Filistinli şair ve yazar Musab Ebu Tuha, The New Yorker'a yaptığı katkılardan dolayı 2025 yılında Gazetecilik Makalesi dalında ABD'nin prestijli ödüllerinden Pulitzer Ödülü'nü kazandığında, bu sadece edebiyat alanındaki yeteneğine yönelik bir ödüllendirme değil, aynı zamanda felaketin merkezinden ve yok oluşun derinliğinden doğan bir sesin hiç vakit kaybetmeden işitilmesiydi. Ebu Tuha, Gazze’nin harap olmuş sokaklarından ABD sürgününün garip sessizliğine, enkazdan ve hayatta kalmaktan doğan bir dil taşıyor. Sözcükleri sempati uyandırmayı değil, bilinmeyi istiyor. Bu durumda onun metinleri metafordan ziyade tarihe düşen kayıttır, yansımadan ziyade kanıttır.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı röportaja göre Rahat ya da inziva halinden değil, bitmemiş bir çığlığın kalbinden, artık anı ve keder dışında var olmayan bir vatandan yazan Ebu Tuha’nın İngilizce olarak kaleme aldığı Filistin'in hikayesi halen canlılığını koruyor. Her cevapta, ‘Hayatta kalmak ne anlama geliyor? Hayatta kalmak ve sonra yazmak ne anlama geliyor?’ şeklinde amansız sorular ortaya çıkıyor.

*Şiir yazmaya Arapça başladınız, sonra İngilizceye geçtiniz. Amaç dinleyici kitlesini genişletmek miydi yoksa Arap dünyasından uzaklaşmanın bir sonucu mu?

Ne yazık ki yazdığım dili seçme lüksüne sahip değilim. Bir dilde yazıp diğerinde yazmama amacım, koşullara ve yazmak zorunda kaldığım konuya bağlı.

Gazze'deki soykırım hakkında İngilizce yazdığımda ister askeri ister siyasi ister basın isterse edebi olsun, soykırım uygulayan bir dünyaya hitap ediyorum. Bana ve halkıma karşı yapılan medya ve edebiyat soykırımına içgüdüsel bir yanıt verme ihtiyacından dolayı İngilizce yazıyorum. Elbette bu da dolaylı olarak çok sayıda insana ulaşmayı sağlıyor.

Siyasi ve insani

*İçsel bir yansımadan kaynaklanan yazı ile siyasi bir belge olarak kabul edilen yazı arasındaki fark nedir?

Yazdıklarımı siyasi bir belge olarak tanımlamaktan hoşlanmıyorum. Onu insani bir belge olarak görüyorum, kelimeler dinleyicinin kulağına ya da okuyucunun gözüne girmeden önce çığlık atan ve kan damlayan insani bir acı.

Bana ve halkıma yönelik medya ve edebiyat soykırımına içgüdüsel bir yanıt verme ihtiyacı duyduğumdan İngilizce yazıyorum.

İçsel bir yansımadan kaynaklanan bir şiir, tüm insanlar tarafından paylaşılan hayalleri, düşleri veya korkuları ifade eden bir sanat eseridir. Aile sevgisi, kasırga korkusu, doğum öncesi kaygı, yeni bir yarına duyulan özlem.

cdfgthy
Musab Ebu Tuha bombalanmadan önce Gazze'deki evinde

Yatak odanızın yıkıntıları arasında ya da sokakta kan kaybından ölme ve başıboş köpekler tarafından yenme kâbusu... Tüm bunlar, içsel bir yansımadan değil, öteki tarafından körüklenen bir korkudan kaynaklanır.

*Şiirlerinizden birinde molozların ruhlara kıyasla ağırlığını hicvediyorsunuz. Kara mizahın edebiyattaki rolünü nasıl görüyorsunuz? Bu sözcük sizce hala ruhun ağırlığını ifade edebilir mi?

Kara mizahın, olayları doğrudan ifadelerimizden daha iyi anlamamızı sağladığına inanıyorum. Dünya ve onun siyasi ve hukuki sistemi, yaklaşık seksen yıldır Filistinlilerin haklarını geri vermek bir yana, onları ölüm makinesinden korumakta bile başarısız oldu.

frgt
Gazete Makalesi dalında Pulitzer Ödülü

Sözcük, kurbanı insanlaştırmayı başarırsa ruhun ağırlığının bir kısmını da ifade edebilir. Bir insanı bir sayıya, diğer son dakika haberleri tarafından bir kenara itilen bir son dakika haberine dönüştürmek suçtur.

Tiyatrodan köke

*ABD’ye taşındıktan sonra bir yazar, bir baba, bir Filistinli olarak hayatınızda ne değişti? Eskiden yaşadığınız bir hayatın uzaktan bir anlatıcısı olmaktan korkuyor musunuz?

Soykırım sahnesinden, medya, askeri ve diplomatik yollarla soykırım üreten ve finanse eden bir ülkeye geçmek kolay değil. Buradan dünyaya anlayacağı bir dille, sadece İngilizce değil, edebi ve kültürel bir dille hitap etmek için daha büyük bir sorumluluk hissediyorum. İnsan kendisini her gün eleştiren bir medyaya konuştuğunda bu rolü daha da büyüyor.

Dünya ve onun siyasi ve hukuki sistemi, yaklaşık seksen yıldır Filistinlilerin haklarını geri vermek bir yana, onları ölüm makinesinden korumakta bile başarısız oldu.

Filistinli anne-babaların çocuklarını ve ölümden ölüme kaçarken taşıyabildiklerini taşımalarını izlerken acı çekiyorum. Çocuklarıma bakıyorum ve zamanda geriye giderek ‘Ya Gazze'de kalsaydım? Çocuklarımı nasıl beslerdim? Onları nasıl korurdum? Hayatta olur muyduk?’ diye soruyorum kendime.

*Ailenizi Gazze’den çıkarmaya çalışırken tutuklandınız. Bu deneyim dil, hafıza ve korku ile olan ilişkinizi nasıl etkiledi?

Etkilendim ve özellikle yeni serbest bırakılan tutukluları gördüğümde, açlık, korku ve hastalığın bedenlerini nasıl paramparça ettiğini gördüğümde etkilenmeye devam ediyorum. Onların arasında yüzümü gördüğümde halen kabuslar görüyorum. Bu deneyim dilimi etkiledi. Artık kelimelere çok daha fazla dikkat ediyorum.

fgthy
Filistinli şair Musab Ebu Tuha’nın San Francisco'da çekilen bir fotoğrafı

Medya neden bir Filistinlinin ‘tutuklandığını’ söylerken, gerçekte bir okuldan ya da hastaneden ‘kaçırıldığını’ söylemiyor? Neden bir İsrailli asker olsa bile ‘rehine’ olarak adlandırılırken, bir Filistinli sivil bir doktor olsa bile ‘tutuklu’ olarak adlandırılıyor? Her bir kelimenin siyasi ve insani çağrışımları vardır.

Silinme

Bir keresinde şöyle yazmıştım:

“Dilimden ve ülkemden bahsetmeyen bir kitap... Sanki ben bu toprakların gayrimeşru bir çocuğuyum. Filistin'in haritalardan silinmesiyle nasıl başa çıkıyorsunuz? Bu silinme karşısında yazı ne yapabilir?”

Bu silinmeyle varlığımı ve hikayemi olumlayarak başa çıkıyorum, ancak ne yazık ki bu varoluşa ister mekanlar ister insanlar olarak olsun, gerçeğin silinişi eşlik ediyor. Maalesef bu silinmeyi telafi etmek için yazmak gerekiyor. Hakkında yazdığımız karakterler ve mekanlar sonsuza dek silinirken dergilerle ve ödüllerle onurlandırılıyorlar.

Neden bir İsrailli asker olsa bile ‘rehine’ olarak adlandırılırken, bir Filistinli sivil bir doktor olsa bile ‘tutuklu’ olarak adlandırılıyor?

fgthy
Musab Ebu Tuha, edebi çalışmaları onuruna verilen American Book Ödülü'nü elinde tutarken

Elbette, dünyanın dört bir yanındaki entelektüellerin Filistinlilerle etkileşimi, savaş ve saldırganlık zamanlarında yani genellikle patlama anlarında insan sesine verilen bir tepki olarak görülebilir. Ancak ben, bu etkileşimin sadece zamanla sınırlı olmadığına, Filistin’in hikayesine sirayet edeceğine ve bunun savaşla başlayıp ateşkesle biten bir hikaye değil, radikal bir şekilde ele alınması gereken bir hikaye olduğuna inanıyorum. Bu hikayenin, politikacıların ve karar alıcıların yanında akademisyenlerin ve entelektüellerin de dahil olduğu adaletsiz küresel sistemin sorumlu olduğu bir hikaye olduğuna inanıyorum.

Baskılar

*Batılı ülkelerde yazılarınızı yayına hazırlarken üstü kapalı da olsa editoryal baskılarla karşılaşıyor musunuz? Filistin hikayesinin nasıl anlatılması gerektiğine dair belirli beklentiler var mı?

Tecrübelerime göre kullanamadığım tek kelimenin ‘soykırım’ olduğunu söyleyebilirim. Bunun dışında aklımdaki ve duygularımdaki her şeyi aktardım ve ifade ettim.

Bu dünyada adaletsizliği gören ve bunu dile getiren gerçek yazarlar var, ancak onların sesi yıkımdan zevk alanlardan daha az güçlü.

*Pulitzer Ödülü'nü nasıl aldınız, bunu edebi bir onur olarak mı yoksa hikayenizin sembolik olarak tanınması olarak mı gördünüz?

Hiç şüphesiz ikisi de. Sadece çok zor bir yıl boyunca yayınlanmış yazılarım için değil, aynı zamanda ele aldığım konular için de edebi bir onur bu. Ancak aynı zamanda denemelerimde kullandığım edebi üslubun gücünün ve edebi platformlarda genellikle görmezden gelinen bir ses olan Filistinliler olarak hikayemizin önemli bir şekilde tanınması olarak da görüyorum.

yu78ı
Musab Ebu Tuha’nın kaleme aldığı “Gazze'den Şiirler” kitabının kapağı

*Bu ödüllerin sesinizin gücü için mi yoksa yaranız için mi verildiğini merak ettiniz mi? Gazze'nin çektiği acıları görmezden gelen bir dünyanın kuruluşları tarafından ödüllendirilmenin yarattığı ironiyle nasıl başa çıkıyorsunuz?

Bu kuruluşların, görmezden gelen ve hatta acı çekmemize neden olan bir dünyaya ait olduğu doğru, ancak dünya bu gerçeklikten daha büyük. Bu dünyada adaletsizliği gören ve bunu dile getiren gerçek yazarlar olsa da onların sesi yıkımdan zevk alanlardan daha az çıkıyor. Ama onlar var ve onları gördüğümüzü, bizim sesimizi duyan ve bunu kalbinde ve dilinde taşıyan seslerini duyduğumuzu bilmelerini sağlamalıyız.

*Batılı platformlar sizi kutladığında, kendinizi bağımsız bir Filistinli ses olarak mı görüyorsunuz yoksa ötekinin dilinde ustalaşmış biri olarak mı?

Batı'nın anladığı bir dile hakim olmamın kutlamayla bir ilgisi olduğunu düşünmüyorum. Burada insanlık ve kullandığım edebiyat düzeyi ödüllendiriliyor.