29 yaşındaki Suriyeli mülteci, Almanya'da belediye başkanı olduhttps://turkish.aawsat.com/home/article/4250736/29-ya%C5%9F%C4%B1ndaki-suriyeli-m%C3%BClteci-almanyada-belediye-ba%C5%9Fkan%C4%B1-oldu
29 yaşındaki Suriyeli mülteci, Almanya'da belediye başkanı oldu
Alshebl, seçim sonuçlarının ardından Ostelsheim'ın tüm Almanya için bir örnek teşkil ettiğini söyledi (DPA)
2015'te Suriye'deki savaştan kaçarak Almanya'ya göç eden 29 yaşındaki Ryyan Alshebl, ülkenin güneybatısında yer alan Ostelsheim kasabasında belediye başkanı oldu.
Almanya'ya geldikten 8 yıl sonra belediye başkanı olmayı başaran Suriyeli mülteci, 2 bin 500 nüfuslu Ostelsheim'da geçerli oyların yüzde 55,41'ini almayı başardı.
Alman medyasında yer alan haberlerde Alshebl'in Yeşiller Partisi üyesi olmasına karşın seçimlere bağımsız aday olarak katıldığı belirtildi.
Bağımsız rakipleri Marco Strauss ve Mathias Fey'i geride bırakmayı başaran Alshebl, seçim kampanyası sırasında yaşadığı deneyimlerin "çok pozitif" olduğunu söyledi.
2015'te 21 yaşındayken Suriye'nin güneyindeki nüfusun çoğunluğu Dürzi olan Süveyda kentini terk eden Ryyan Alshebl, Almanya'ya geldikten sonra 7 yıl boyunca Althengstett Belediyesi'nde görev yaptı.
Alshebl, belediye başkanı seçildikten sonra Ostelsheim yakınlarına taşınacağını ifade etti. Alshebl'ın görev süresi 18 Haziran'da başlayacak ve 8 yıl sürecek.
Alman medyasında yer alan haberlerde 29 yaşındaki Alshebl'in güneybatı Almanya'nın ilk Suriyeli belediye başkanı olduğuna dikkat çekildi. Ostelsheim'ın bağlı olduğu Baden-Württemberg eyaletinin belediye konseyine göre, bölgede şu ana kadar başka bir Suriyeli adayın çıkmadığı belirtildi.
2015'te Angela Merkel hükümeti Suriye'deki savaştan kaçan mülteciler için açık kapı politikası uygulamış ve on binlerce mülteci Almanya'ya sığınmıştı.
Almanya'da vatandaşlık alabilmek için en az 8 yıl ülkede yaşamak gerekiyor olsa da, Suriyelilerin büyük çoğunluğu yoğun entegre olma çabası, güçlü Almanca bilgisi ve topluma bağlılık gibi nedenlerle daha erken sürelerde vatandaş olma hakkı kazandı.
Suriyeli mültecilerin ortalama 6,5 yıl sürede Almanya pasaportu aldıkları biliniyor.
Mart 2021 rakamlarına göre Almanya'da yaklaşık 800 bin Suriyeli bulunuyor. Bu rakam Suriyelileri, Türkler ve Polonyalılardan sonra Almanya'daki en büyük üçüncü yabancı topluluğu yapıyor.
Almanya'daki Suriyeli nüfusunun çok büyük çoğunluğu 2010'dan sonra ülkeye göç eden kişilerden oluşuyor.
AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıyahttps://turkish.aawsat.com/d%C3%BCnya/4810351-ab%E2%80%99nin-%E2%80%9Ciki-devletli-%C3%A7%C3%B6z%C3%BCm%E2%80%9D-yol-haritas%C4%B1-b%C3%BCy%C3%BCk-engellerle-kar%C5%9F%C4%B1-kar%C5%9F%C4%B1ya
AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.
Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.
Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.
Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.
Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)
Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.
Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.
AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)
Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.
Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.
Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.
Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.