Mısır ve Türkiye yakınlaşmasının ardından Doğu Akdeniz bölgesini neler bekliyor?

Kahire-Ankara ilişkilerinin yeniden başlamasından sonra yeni hesaplar kendilerini açık edecek ve sahneye çıkar oyunu hâkim olacaktır

Kolaj: Şarku'l Avsat
Kolaj: Şarku'l Avsat
TT

Mısır ve Türkiye yakınlaşmasının ardından Doğu Akdeniz bölgesini neler bekliyor?

Kolaj: Şarku'l Avsat
Kolaj: Şarku'l Avsat

Tarık Fehmi
Mısır-Türkiye yakınlaşması, Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri'nin Ankara ziyareti ve Türk mevkidaşı Mevlüt Çavuşoğlu'nun Kahire ziyaretinin ardından seyrini sürdürüyor.
Bu çerçevede bir yanda Kıbrıs ve Yunanistan başta olmak üzere Doğu Akdeniz ülkelerinden, diğer yanda Filistin Yönetimi, Suriye ve Lübnan'dan gelişmeler ve beklentilerle ilgili sorular gündeme geliyor.
İlişkilerdeki gelişmeler, önemli ve merkezidir ve Mısır-Türkiye ilişkilerinin seyrini etkileyebilir.
Ayrıca içinde bulunduğumuz dönemden ve durağan dönemden farklı birçok sahne ve senaryolara kapı aralıyor.
Bölgedeki tüm tarafların dört gözle beklediği değişim, en azından daha gerçekçi veya radikal pozisyonlar için güçlü bir aday.

Erken çekinceler
Türkiye ile Yunanistan arasındaki gergin ilişkiler çerçevesinde Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi'nin Türk mevkidaşı Recep Tayyip Erdoğan ile Doha'da el sıkışmasından daha önce Mısır'ın Türkiye'ye açılımının ilk dönemlerinde, Mısır ve Yunanistan arasında dile getirilen çekinceler var. Bu durum, Yunanistan'ın siyasi ve diplomatik mesajlarıyla, özellikle iki ülkenin NATO üyeliğine rağmen çözüme ulaşamadığı için Doğu Akdeniz'deki genel pozisyonunu gözden geçirmeye devam ettiğini gösteriyor.
Bu tavırsa kısmi de olsa, bölgedeki tarihsel çatışma çerçevesinde ve her bir tarafın koşullarına ve gereksinimlerine göre değişen geçici güvenlik çözümlerine odaklanma çerçevesinde geliyor. Bu da çatışmanın mevcut çerçeve içinde devam edeceği anlamına geliyor. 
Yunanistan'ın, özellikle "Mısır ile deniz sınırlarını çizdiği, Kıbrıs ile ilişkileri istikrara kavuştuğu ve üçlü ittifak çerçevesinde çıkar temelli bir yaklaşım ve yoğun görüşmelerle mesele derinleştiği" için Akdeniz ülkelerinden ciddi pozisyonlara ihtiyacı olacak.
Aynı durum, Mısır'ın o zamanki geçici Cumhurbaşkanı Adli Mansur döneminde Mısır'la sınırlarını çizen Kıbrıs tarafı için de geçerli.
Üç ülke arasındaki ilişkiler, Akdeniz Gazı Bölgesel Örgütü olarak bilinen ve faaliyetleri belirginleşen Doğu Akdeniz Gaz Forumu bağlamında gelişti.
Öyle ki Mısır, İsrail, Yunanistan, Kıbrıs, İtalya ve Ürdün de Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nu bölgesel bir örgüt haline getirdi. 
Bu, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs arasında üçlü işbirliğinin gelişmesi anlamına geliyor. Yunanistan ve Kıbrıs, özellikle de Ankara'nın Kıbrıs'ı hala tanımaması nedeniyle Mısır-Türkiye ilişkilerinin gidişatı hakkında bazı gizli çekincelerini dile getirdiler.
Ayrıca Türkiye, bölgede iş birliği kanallarının etkinleştirilmesi çağrısı çerçevesinde hareket ediyor ve atmosferin değişmesinin ardından ilerleyen dönemde yeniden ülkenin önceliklerine odaklanacak.
Bu durum ise en azından orta ve uzun vadede diğer ilgili ülkeler açısından gerçek bir rahatsızlık oluşturacak.

Taktiksel hamleler
Lübnan ve Suriye gibi ülkeler, İsrail-Lübnan sınırlarının çizilmesinden ve ABD'nin gözetim ve takibinde anlaşmanın istikrara kavuşturulmasından sonra eylem yollarını belirlemek için harekete geçecekler.
Bu noktada ortaya şu soru çıkıyor;
Suudi Arabistan'da yapılacak bir sonraki Arap zirvesinde Suriye'yi Arap bölgesel alanına ve Arap Birliği'ndeki konumuna geri döndürme çalışmaları da dahil, kendisini empoze edecek yeni değişiklikler durumunda Suriye açısından ne olacak?
Suriye-Türkiye ilişkilerinin şu ana kadar normalleşmemiş olması ve Rus tarafının Suriye mevzilerine verdiği sürekli destek çerçevesinde hareket etmesiyle temasların sürmesi ortasında Suriye'nin tavrı nasıl olacak?
Rusya, Suriye'deki varlığı, güvenliği ve stratejik varlığı ile ilgili mülahazalar nedeniyle yaşananlar konusunda önemli bir taraf olacaktır.
Bu, Rusya'ya Doğu Akdeniz bölgesi konusuna dahil olma hatta Türkiye, Mısır, Yunanistan ve Kıbrıs'ın Rusya ile birlikte gireceği büyük takas oyunu bağlamında önemli politikalar inşa etme rolü verecektir.
Yani Ankara'nın da devam eden anlaşma ve temaslara yetişmeye çalıştığı Akdeniz Gaz Forumu'nu oluşturan ülkelerin hükümleri, geçtiğimiz dönemde derinleşti ve bunlar siyasi, güvenlik ve ekonomik bağlamda gündeme getirilebilir.
İsrail ile Avrupa arasında enerji transferine yönelik bir projenin ilk aşamasının uygulanması çerçevesinde Kıbrıs ve İsrail tarafından birbirine bağlanan yüksek voltajlı bir elektrik hattı kurulmasına yönelik bir anlaşmanın imzalanmasının da gösterdiği gibi durum, mevcut tüm tarafların tanık olacağı bir şeydir.
Asya- Avrupa Bağlantısı olarak adlandırılan proje, İsrail ve Kıbrıs'ın acil durumlarda elektrik enerjisi alışverişinde bulunmasına olanak tanıyarak, doğalgazdan üretilen enerjiyi Yunanistan ve Avrupa Birliği'ne (AB) ihraç etme olanağı sağlayacak.
Öyle ki Kıbrıs, Yunanistan ve İsrail, yaklaşık 900 milyon dolar tutacak ve Akdeniz deniz tabanını geçerek elektrik şebekelerini birbirine bağlayacak olan dünyanın en uzun ve en derin su altı enerji nakil hattını inşa etmek için anlaşma imzaladı.
Proje, İsrail ile Kıbrıs arasında yaklaşık 310 kilometre, Kıbrıs ile Girit arasında yaklaşık 900 kilometre ve Girit ile anakara Yunanistan arasında ek 310 kilometre olmak üzere Akdeniz'in üç sektörünü kapsıyor. 
İsrail merkezli 'Delek Drilling' şirketi ile ABD'li ortağı Noble Energy şirketi arasında Mısır'a doğal gaz taşınması için imzalanan anlaşma kapsamında Mısır ile iş birliği devam ederken, Doğu Akdeniz'deki son keşifler ve Mısır'ın Libya ile sınırlarını tek taraflı olarak çizmesi, özellikle İsrail'in, Kahire'nin gerçek bir enerji merkezi haline geldiğini kabul etmesiyle iki ülke arasında daha fazla işbirliğine kapı aralayacak.

Çoklu etki
Mısır-Türkiye yakınlaşması, Akdeniz bölgesinde sahnenin daha fazla hareketlenmesine yol açacak ve İsrail gibi bazı ülkeleri, ortak bir çerçevede çalışmak da dahil olmak üzere çoklu strateji yoluyla müdahale etmeye sevk edecektir.
İsrail, Doğu Akdeniz'in tüm bölgesel toplantılarına katıldı, ancak Kıbrıs ve ardından Yunanistan ile ikili bir çerçevede ve ardından üçlü bir toplantı çerçevesinde birlikte hareket etti.
Üç ülke arasında gaz ve petrol dosyaları, yatırımların dolaşımı ve ticaretin etkinleştirilmesini içeren reformlar çerçevesinde bir dizi anlaşma imzalandı.
Mısır-Türkiye yakınlaşması ve farklı yollara girmesi, çalışma alanları geliştirmek isteyen Filistin Yönetimi'nin yeni alanlarını ve hatta Filistin'in Türkiye ile deniz sınırlarının çizilmesi çağrısını belirleyecektir. Bu, Filistinliler tarafından ileri sürülen ve ertelenen bir taleptir.
Dolayısıyla Akdeniz'deki ilişkiler sisteminin yeniden inşası, örneğin Mısır ile İsrail arasındaki deniz sınırlarının şu ana kadar çizilmemesi gibi ister istemez bölge ülkelerini de içine alan ve bir kısmına daha ilk başta karar verilmemiş değişkenlere yol açacaktır. 
Ayrıca İsrail'in Gazze Şeridi ile çatışması, Mısır- Filistin sınırına yakın kuyularda yaşanaları,  ve buradaki çalışmaları aksattığını, Filistin Yönetimi ve Mısır için önemli bir eksen olan Mısır'ın bölgedeki varlığını kolay kolay çözmeyecektir.
Öte yandan Mısır Doğal Gaz Holding Şirketi (EGAS) ile Filistin Yönetimi arasında 'Gazze Denizcilik' sahasının geliştirilmesine ilişkin nihai anlaşmalar imzalandı. Filistin ekonomik suları içinde Gazze açıklarında bulunan bu sahayı geliştirmek için EGAS çatısı altında uzmanlaşmış şirketlerden oluşan bir ittifak da kuruldu.

Beklenen senaryolar
Mısır-Türkiye yakınlaşmasının ardından Doğu Akdeniz bölgesinde yaşanan mevcut ve potansiyel tabloya ilişkin gelişmeler ve beklentiler çerçevesinde iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin yakın zamanda yeniden başlamasıyla birlikte birkaç senaryo mevcut.
Birincisi; Türk tarafının yokluğunda bölgede yaşanan ekonomik rasyonalite ve terminoloji modelini benimsemek. Üyelerin, Türkiye'nin katılımını resmen kabul etmesi durumunda bir dizi gerginlik sürerken, kapsamlı kolektif çerçeve içinde ilişki geliştirme modelinin uygulanması hızlanacaktır.
Aynı şekilde deniz sınırlarının çizilmesine rağmen Türkiye-Yunanistan, Türkiye-Kıbrıs, Suriye-Türkiye ve Lübnan-İsrail'i içine alan yapısal krizlerin çözümü anlamında siyasi ve ekonomik tabloyu değiştirmemek.
Bölge ülkeleri arasındaki siyasi ve stratejik nitelikteki diğer meselelere ek olarak, Gazze Şeridi ve İsrail ile ilgili olan konular da dahil, Filistinlilerin tavrının devam etmesinin yanı sıra, ek kara sınırlarının çizilmesiyle ilgili bir sorun daha var.
Bu sorun, daha fazla ikili ve hatta çok taraflı anlaşmazlıklara yol açabilir. Ankara, Kıbrıs Rum kesiminin petrol ve doğalgaz arama hakkını sorgulamaya devam ediyor.
AB üyesi olan Kıbrıs, Türk tutumlarını reddederek 2004 yılında münhasır ekonomik bölgesini tanımlamış, Mısır ve İsrail ile deniz sınırlarını çizmiştir.
İkincisi; Sadece üyelik düzeyinde değil, Türkiye'nin yaşananlara dahil olması durumunda bölge ülkelerinin hareket edeceği yeni ilişkiler temelinde de genel kabul koşullarını yerine getirmedikçe bölge ülkelerini Türkiye'deki foruma kabul etmemek.
Bu, ilişkiler için yeni alanlar çizecek. Mevcut ve beklenen ilişkilerin yolu için beklenen temelleri ve hayal edilen sahneleri tanımlayacak ve hatta olacakların yollarını şekillendirecektir.
Bu noktada şu soru sorulabilir; Ankara hükümetinin, Kıbrıs'ın Mısır, Lübnan ve İsrail ile imzaladığı münhasır ekonomik bölgenin sınırlandırılmasına yönelik anlaşmaların meşruiyetini, Kıbrıs hâlâ bölünmüş bir ada olduğu için tanımaması  durumunda sorunun diğişip değişmeyeceğidir. Türkiye'nin Batı Kıbrıs'tan Türkiye ile Mısır arasındaki orta hatta ve Kıbrıs'ın münhasır ekonomik bölgesinin bir kısmıyla kısmen örtüşen kıta sahanlığına dair de iddiaları var.
Dolayısıyla mesele, olacakların kabulü veya bunlara dair yaşanan çekincelerle ilgili değildir.
Doğu Akdeniz bölgesinde yaşananların onaylanması ve ulaşılması uzun yıllar aldığı için bu, taraflardan her birinin siyasi veya stratejik davranışı ne olursa olsun, dikkat edilmesi ve üzerinde durulması gereken bir şeydir.
Kesin olan şu ki Mısır, Türkiye ile ilişkilerinin düzelmesinin ve ilişkilerin resmi olarak yeniden başlamasının Kıbrıs veya Yunanistan pahasına olmasını kabul etmeyecektir.
Bununla birlikte gelecekle ilgili hala dile getirilen gerçek çekinceler var ve bu, önümüzdeki dönemde önerilen herhangi bir senaryo için bir başlık olacak ve bununla ilgili çalışmalar yapılacak. Dolayısıyla Doğu Akdeniz bölgesindeki mevcut ve beklenen manzarada meydana gelen gerçek değişiklikler, her bir tarafın çıkarları, yönelimleri ve hedefleriyle bağlantılı olacaktır.
Bu değişiklikler, Mısır ve Türkiye ile de sınırlı kalmayacak, bölgede faaliyet gösteren büyük şirketlerin yanı sıra Gaz Forumu'nun gözlemci üyesi Rusya, Fransa ve ABD gibi bölge dışındaki ülkelere de yayılacaktır. Ayrıca bu değişiklikler çok ulusludur. Bölgede faaliyet gösteren büyük çok uluslu şirketler, gerçekleşen düzenlemelerde veya önemli prosedürlerde ve gerçekleşebilecek herhangi bir bağlamda önemli bir role sahiptir.
Genel olarak, Doğu Akdeniz bölgesi ülkelerinin meydana gelen önemli ve beklenen dönüşümleri izlemeye, tartışmaya ve takip etmeye devam edeceği açıktır.
Bununla birlikte en önemli şey, her ülke düzeyinde ayrı ayrı olarak ana çıkarlara yansıyacak etkilerdir. 



Fidan: SDG İsrail'den cesaret alıyor, Esed rejimine karşı hiçbir zaman harekete geçmedi

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Reuters)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Reuters)
TT

Fidan: SDG İsrail'den cesaret alıyor, Esed rejimine karşı hiçbir zaman harekete geçmedi

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Reuters)
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan (Reuters)

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan dün yaptığı açıklamada, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) cesaretini İsrail'den aldığını belirterek, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed rejimine karşı muhalefetle hiçbir zaman birlikte hareket etmediklerini kaydetti.

Suriye'nin güneyinde yaşananlar hakkında Fidan şu ifadeleri kullandı: “Özellikle Güney meselesi fevkalade önemli. Şu anda bizim belki en büyük risk alanımız o. Güney'deki sıkıntı tek başına çok fazla büyük risk oluşturduğu için değil. O da yönetilebilir bir konu. İsrail'in ona müdahil olmasından dolayı ortaya çıkan bir risk alanı var. Bu risk alanını çok iyi yönetmek gerekiyor. Çünkü daha büyük riskleri de beraberinde getirebilir. "

PKK'nın silahsızlanma sürecinin "Türkiye tarafından çok şeffaf ve çok iyi bir şekilde" yönetildiğini  vurgulayan Fidan “Ancak örgütün ne yapmayı planladığı konusunda henüz bir kelime bile duymadık” dedi.

Türkiye Savunma Bakanlığı sözcüsü Zeki Aktürk cuma günü yaptığı açıklamada, bazı ülkelerin SDG'yi silahsızlanmayı reddetmeye ve Suriye ordusuna entegre olmamaya teşvik ettiğini belirterek, ülkesinin Suriye'de askeri bir operasyon başlatma niyetinde olmadığını söyledi.

Ankara'da düzenlenen basın toplantısında konuşan sözcü, "SDG'nin zaman kazanma girişimleri boşuna ve Suriye ordusuna entegre olmaktan başka seçenekleri yok" diyerek, SDG’nin faaliyetlerinin Suriye'de istikrar ve güvenliğin sağlanmasına yönelik çabalara zarar verdiğinin altını çizdi.

Sözcü, Türk ordusunun Suriye'de askeri bir operasyona hazırlandığı iddialarını yalanlayarak, Türk ordusunun son hareketlerinin "rutin birlik rotasyonlarının" parçası olduğunu belirtti.

Sözcü, Türkiye'nin daha önce SDG'nin Suriye ordusuna entegrasyonunu istediğini ifade ettiğini ve SDG'nin hareketlerinin ve Suriye ordusunun faaliyetlerinin izlenmesi gerektiğinin altını çizdi.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, 10 Mart'ta SDG lideri Mazlum Abdi ile Suriye'nin kuzeydoğusundaki sivil ve askeri kurumları entegre etme konusunda bir anlaşma imzaladı, ancak bu anlaşma henüz uygulanmadı.


Erdoğan, Terörsüz Türkiye sürecine desteğini yineledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
TT

Erdoğan, Terörsüz Türkiye sürecine desteğini yineledi

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da yaptığı konuşmada, ‘çözüm sürecini’ başarıya ulaştırma kararlılığını vurguladı. (Cumhurbaşkanlığı)

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Kürt tarafının ‘barış ve demokratik toplum süreci’ olarak adlandırdığı ve terör örgütü PKK’nın tasfiyesi ile silahsızlanmasını öngören ‘terörden arındırılmış Türkiye’ hedefini başarıya ulaştırma kararlılığını dile getirdi.

Bu açıklama, PKK yönetiminin, cezaevinde bulunan örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın serbest bırakılması ve hükümetin Kürtlerin haklarını genişletecek ciddi yasal adımlar atması yönündeki talepleri karşılanmadığı takdirde sürece dair yeni bir adım atmayacaklarını söylemesinin ardından geldi.

Erdoğan, “Türkiye, terörün ortadan kalktığı; kardeşliğin ve istikrarın her karış toprağa hâkim olduğu bir döneme doğru ilerliyor” dedi.

Farklı tutumlar

Erdoğan, İstanbul’daki Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM) düzenlenen 4. İlim Yayma Ödülleri töreninde yaptığı konuşmada, “Terörden arındırılmış Türkiye hedefine yaklaştıkça, sabotaj girişimleri, medya kampanyaları ve siyasi-sosyal mühendislik faaliyetleri artıyor” ifadelerini kullandı.

cdf
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 29 Kasım gecesi İstanbul'da düzenlenen İlim Yayma Ödülleri töreninde konuştu. (Cumhurbaşkanlığı)

Erdoğan, “Terörsüz Türkiye sürecinin başarısı için iktidarımızın da, ittifakımızın da, devletimizin de kararlılığının tam olduğunun bilinmesini isterim” dedi.

Aynı dönemde PKK yönetimi, Abdullah Öcalan serbest bırakılmadığı ve Ankara somut, kapsamlı yasal adımlar atmadığı sürece ‘çözüm süreci’ kapsamında yeni bir adım atmayacağını belirterek tehditlerini artırdı. PKK, geçtiğimiz mayıs ayında, Öcalan’ın 27 Şubat’ta İmralı Cezaevi’nden yaptığı ‘barış ve demokratik toplum’ çağrısına yanıt olarak kendini feshettiğini duyurmuştu.

xcdf
Terör örgütü PKK’nın 11 Temmuz'da Irak'ın kuzeyindeki Kandil Dağı'nda düzenlenen silah yakma töreninden (Reuters)

PKK’lı 30 militanın 11 Temmuz’da Kandil Dağı’nda düzenlenen sembolik bir törenle silah bırakmasının ardından, örgüt 26 Ekim’de tüm mensuplarını Türkiye’den Kuzey Irak’a çektiğini açıkladı. Ardından örgütün Zap bölgesindeki güçleri de olası çatışmaları önlemek amacıyla geri çekildiğini duyurdu. Bu adımların tamamı, örgüt lideri Abdullah Öcalan’ın talimatları doğrultusunda PKK tarafından tek taraflı olarak atılmıştı. Ancak PKK yöneticilerinden Amed Malazgirt cumartesi günü AFP’ye yaptığı açıklamada, Öcalan’ın öncülüğünde atılan bu adımlara rağmen örgütün ‘çözüm süreci’ kapsamında artık yeni bir adım atmayacağını söyledi. Malazgirt, Ankara’nın iki temel şartı karşılamaması halinde sürecin ilerlemeyeceğini vurguladı: ‘Öcalan’a özgürlük’ ve ‘Türkiye’de Kürt halkının anayasal olarak tanınması’.

Bu açıklamalar, KCK Yürütme Konseyi Eş Başkanı Bese Hozat’ın, Türkiye’nin Kürt meselesi demokratik temelde çözülmediği ve Öcalan ‘baş müzakereci’ olarak muhatap alınmadığı takdirde ‘ciddi risklerle’ ve bir ‘beka sorunu’ ile karşı karşıya kalacağı yönündeki uyarılarının üzerinden sadece birkaç gün sonra geldi.

Kürt televizyonlarından birine konuşan Bese Hozat, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin (TBMM) geçtiğimiz ağustos ayında kurduğu Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu üyelerinin 24 Kasım’da İmralı’da Öcalan ile gerçekleştirdiği görüşmeyi ‘olumlu ve iyi bir adım’ olarak nitelendirdi, ancak ‘güçlü bir adım olarak değerlendirilemeyeceğini’ söyledi.

PKK yöneticisi Hozat, aynı röportajda, “Türkiye, Kürt meselesini demokratik bir zeminde çözmezse; Kürtlerin varlığını ve kimliğini tanımazsa, köklü yasal reformlar ve değişiklikler yapmazsa, ülkenin geleceği gerçekten karanlık olur” ifadelerini kullandı.

xcvfg
Terör örgütü PKK’nın silahsızlandırılması için yasal bir çerçeve oluşturmakla görevli Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu 4 Aralık'ta toplanacak. (Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin resmi X hesabı)

Milli Dayanışma, Kardeşlik ve Demokrasi Komisyonu’nda yer alan siyasi partiler, sürecin işleyişine ilişkin raporlarını hazırlayarak 4 Aralık’ta yapılması planlanan toplantıda sunmak üzere çalışıyor. Öcalan’ı ziyaret eden heyetin (AK Parti, MHP ve DEM Parti’den üç milletvekili) görüşmeye dair bir bilgilendirme yapması bekleniyor.

Barzani’den destek

Diğer yandan Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani, Türkiye’deki çözüm sürecine destek verdiğini açıkladı. Barzani, “Bizden ne istenirse yapmaya hazırız” dedi.

Şırnak’ın Cizre ilçesinde yaptığı konuşmada Barzani, Türkiye’deki çözüm sürecini ‘bölge için köklü bir değişim’ olarak nitelendirdi.

dfgr
Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) lideri Mesud Barzani, 29 Kasım'da Şırnak'ta düzenlenen bir etkinlikte konuştu. (Türk medyası)

Barzani, 2013’te başlayan ve 2015’te sona eren barış sürecine daha önce de destek vermiş bir lider olarak, bu kez sürecin halkın, parlamentonun ve siyasi partilerin devlete verdiği destek sayesinde ‘daha organize bir şekilde’ yürütüldüğünü söyledi.

Kürt lider, Türkiye’de barış kapısının açılmasına katkıları nedeniyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a, TBMM’ye ve Türk halkına teşekkür ederken, süreç kapsamında attığı olumlu adımlar nedeniyle Öcalan’a da teşekkür etti. Barzani, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) sürece ‘tüm gücüyle destek vereceğini’ vurguladı.


İstanbul'da tatil yaparken hayatını kaybeden ailenin odasında zehirli gaz bulundu

Ölen üç Alman turistin kaldığı Fatih ilçesindeki otelin yakınına İstanbul polisi tarafından güvenlik kordonu oluşturuldu (DPA)
Ölen üç Alman turistin kaldığı Fatih ilçesindeki otelin yakınına İstanbul polisi tarafından güvenlik kordonu oluşturuldu (DPA)
TT

İstanbul'da tatil yaparken hayatını kaybeden ailenin odasında zehirli gaz bulundu

Ölen üç Alman turistin kaldığı Fatih ilçesindeki otelin yakınına İstanbul polisi tarafından güvenlik kordonu oluşturuldu (DPA)
Ölen üç Alman turistin kaldığı Fatih ilçesindeki otelin yakınına İstanbul polisi tarafından güvenlik kordonu oluşturuldu (DPA)

Anadolu Ajansı'nda dün yer alan habere göre, İstanbul'da hayatını kaybeden Hamburg’dan tatil için gelen Türk ailenin otel odasında zehirli gaz fosfin bulundu.

Adli tıp raporuna atıfta bulunan ajans, maddenin odadan alınan sürüntü örneklerinde ve otel havlularında da tespit edildiğini belirtti. Ancak ölüm nedeni henüz bilinmiyor.

Alüminyum fosfit, zararlılarla mücadelede yaygın olarak kullanılır. Suyla veya yeterli miktarda atmosferik nemle temas ettiğinde, zehirli bir gaz olan fosfin üretir. Bu gaz, memelilerde hücrelere zarar verir ve yüksek konsantrasyonlarda kanda oksijen taşınmasını engeller.

İnsanlarda fosfin, kuru öksürük, kusma ve karaciğer ve böbrek fonksiyonlarında bozulma gibi semptomlara neden olabilir ve solunduğunda ölümcül olabilir.

Hamburg’dab gelen Türk ailenin dört üyesi, kasım ayının ortasında İstanbul'da tatildeyken hayatını kaybetti.

Adli tıp ön raporuna göre ailenin odasının altındaki odada bulunan pestisitler ölümlerine neden olmuş olabilir, ancak bu henüz doğrulanmadı.

AA’nın haberine göre, ailenin yemek yediği yerlerde yapılan tetkiklerde herhangi bir anormalliğe rastlanmaması üzerine ölüm nedeninin gıda zehirlenmesi olduğu yönündeki ilk şüpheler de reddedildi.