Babil'den cep telefonlarına uzanan 'parmak izleri'

Önceden fotoğraf, dövme, kişisel vasıflar, vücut ölçüleri gibi kimlik belirleme yöntemleri vardı. Ancak bunlar en etkili yöntem olan "parmak izleri" bulunmadan önce hatalara yol açıyordu

Parmak izleri insanların ayırt edilmesine yardımcı olur ve araştırmacılar için doğrulanmış kanıtlar oluşturur
Parmak izleri insanların ayırt edilmesine yardımcı olur ve araştırmacılar için doğrulanmış kanıtlar oluşturur
TT

Babil'den cep telefonlarına uzanan 'parmak izleri'

Parmak izleri insanların ayırt edilmesine yardımcı olur ve araştırmacılar için doğrulanmış kanıtlar oluşturur
Parmak izleri insanların ayırt edilmesine yardımcı olur ve araştırmacılar için doğrulanmış kanıtlar oluşturur

Dalya Muhammed 
Bu yazıyı akıllı telefonunuzun ekranında okuyor olmanız ve ayrıca telefonun sahibinin siz olduğunuzu ve başka birinin gizliliğinizi ihlal etmeye çalışmadığını doğrulamak için parmağınızı parmak izi okuyucunun üzerine koyarak cihazın kilidini açtığınız ihtimali oldukça yüksek. 
Parmak izi kullanımı, birçok şifreyi hatırlamaktan daha güvenli ve kolay olduğu için milyonlarca insanın cihazlarındaki birçok uygulamayı kullanırken güvendiği bir koruma aracı haline geldi.
Ayrıca, cep telefonunu elimize alma sayımız günlük ortalama 344 olduğundan, şifre yazma can sıkıcı ve zaman alıcı bir süreç haline geldiğinde daha hızlı bir yöntem.
Ancak parmak izi hikayesinin nasıl başladığını ve bunu bireyleri tanımlama aracı olarak ilk benimseyen kişinin kim olduğunu hiç merak ettiniz mi?
Önceden fotoğraf, dövme, kişisel vasıflar ve vücut ölçüleri gibi kimlik belirleme aracı olarak kullanılan birçok yöntem vardı.
Ancak bu yöntemler zaman zaman meydana gelen değişiklikler nedeniyle tanımlamada bazı hatalara yol açıyordu.
Kilo alıp verme, saç dökülmesi ya da renginde ve modelinde değişiklik olabileceğinden, bireyin fiziksel özellikleri değişebilir.
Bu nedenle, yaşam boyunca sabit kalan parmak izleri varken fiziksel özelliklere göre yapılan tanımlamalar kesinlikle mantıklı bir seçenek olarak gözükmüyor.

Parmak izinin tarihi
Parmak izleri, sadece insan eliyle bırakılan izlerden, adli soruşturmaların ve adli delillerin dayandığı delillere dönüşene kadar çok uzun bir yolculuktan geçti. 
Dünyanın birçok yerinde, insan parmaklarının onlara dokunmasından kaynaklanan çizgiler taşıyan antik eserler keşfedildi.
Antik Babil, ticari işlemlerde kil tabletlere basıldığı için parmak izlerinin kullanıldığı ilk yer olabilir.
Dünyanın diğer ucunda parmak izleri milattan önce 3300 civarında, kil tabletler veya mühürler üzerinde yazılı olarak bulunduklarından İndus Vadisi Uygarlığı tarafından tanımlama amacıyla yaygın olarak kullanılıyordu.
Çin'de, MÖ 221-206 yılları arasında hüküm süren Çin Hanedanlığı'nın kayıtları, hırsızlık soruşturmalarında delil olarak eksiksiz el izlerinin kullanıldığıyla ilgili detaylar barındırıyor.
Parmak izi taşıyan kil mühürler, Çin Hanedanlığı tarafından kullanılmış ve Han Hanedanlığı'nda MS 220'ye kadar devam etti.
Çinli bir yazarın, 12. yüzyılın başlarına dayanan ve yazarın Çin ceza soruşturma prosedürlerinde parmak izi kullanımına atıfta bulunduğu 'Nehir Kıyısının Hikayesi' adlı bir polisiye romanı bulundu.
Avrupa'da, Dr. Nyamaya Gro, 1684 yılında 'Londra Kraliyet Cemiyeti'nin Felsefi İşlemleri' başlıklı bir monografide parmak izleriyle ilgili notlar yayımlayan ilk Avrupalı oldu.
Ayrıca İngilizler, 1858 yılında Hindistan'ın Jangipur kentindeki bir bölgenin Başyargıcı Sir William James Herschel, yerel bir iş adamından ilk kez bir sözleşmeye elinin tamamını basmasını istediğinde parmak izlerini ilk kullananlar oldular.
Bu, parmak izlerinin kişisel tanımlama için kullanılmış olmasının ilk örneği olabilir. Ancak Başyargıç bu açıdan düşünmemişti.
O sadece iş adamını parmak izlerini kullanarak hakkında defalarca şantaj yaparak korkutmaya çalıştı.
19'uncu yüzyılda parmak izi dünyanın birçok yerinde büyük ilgi gördü. Fransa'da Profesör Paul Jean Collier, iyotu buharlaştırarak kâğıt üzerinde parmak izi geliştirme olasılığına ilişkin gözlemlerini yayımladı.
Ayrıca, parmak izlerinin nasıl korunacağını da açıkladı ve şüphelilerin parmak izlerini büyüteç kullanarak belirleme olasılığından bahsetti. 
ABD'de mikroskop bilimci Thomas Tyler, herhangi bir şey üzerinde bırakılan parmak izlerinin ve avuç içi izlerinin suçluları tespit ederek suçları çözmek için kullanılabileceğini öne sürdü.
1882 yılında Paris polis teşkilatının bir çalışanı olan Alphonse Bertillon, vücudun 11 ölçüsünü alarak 'antropometri' olarak bilinen bir sınıflandırma sistemi geliştirdi.
Ayrıca, 'mugshots' (sabıka fotoğrafı) olarak bilinen ve bugün hâlâ kullanımda olan, yüzleri fotoğraflamak için bir sistem üretti. 
1897 yılında Hindistan Genel Vali Konseyi, sabıka kayıtlarını sınıflandırmak için parmak izlerinin kullanılması gerektiğini belirten bir komite raporunu kabul etti.
O yıl daha sonra, Kalküta'daki antropometri ofisi dünyadaki ilk parmak izi ofisi oldu. Parmak izi alanında öncü olarak kabul edilen iki memur, Azizu'l Hak ve Hem Chandra Bose, parmak izi sınıflandırma sisteminin ilk geliştirmesiyle tanınan iki Hintli parmak izi uzmanı orada çalışıyordu.
Bugün, Hindistan Benzersiz Kimlik Kurumu (UIDAI), parmak izi, yüz ve gözün biyometrik kayıtlarını kullanan dünyanın en büyük parmak izi sistemi.
1901 yılında Scotland Yard ilk parmak izi ofisini kurdu ve 1908 yılında Fransa parmak izi sistemini kullanan ilk ülke oldu.
1903 yılında ABD'nin Kansas eyaletindeki Leavenworth Hapishanesi'nde Will ve William West adlı iki kişinin antropometrik ölçümlerinin çok benzer olduğunun anlaşılması üzerine parmak izleri karşılaştırıldı.
İki farklı adam olduklarını kesin olarak doğrulayan parmak izleri eşleştirildi.

Ceza soruşturmalarında parmak izi kullanımının başlangıcı
Adli tıp uzmanları, adli soruşturmalarda parmak izlerini yüzyıllardır bir kimlik belirleme aracı olarak kullandılar.
Parmak izi tanıma, adli soruşturmada iki nedenden dolayı en önemli araçlardan biri: Kararlılık ve benzersizlik. 
Tek yumurta ikizlerinin bile farklı parmak izleri vardır ve bir kişinin parmak izleri zamanla değişmez.
Parmak izlerini oluşturan çizgiler, insan daha anne karnında iken oluşur ve büyümesiyle orantılı olarak büyür. Kalıcı izler ve yaralanmalar parmak izini değiştirmenin tek yoludur.
1882 yılında Arjantin'in Buenos Aires yakınlarındaki bir kasabada iki çocuğunu öldüren Frances Rojas adlı bir kadının, dünya üzerinde parmak izi kullanılarak suçluluğu tespit edilen ilk suçlu olduğuna inanılıyor.
Zira onun kanlı parmak izleri yatak odasının kapı çerçevesinde bulunmuştu.
Hindistan'ın Batı Bengal eyaletinde bir bahçıvan 1897 yılında yatak odasında öldürülmüş olarak bulundu.
Odasındaki bir takvimde üzerinde parmak izleri bulunan iki kahverengi leke bulundu.
Antropometri bürosu, bu parmak izlerinin, daha önce hırsızlık suçundan parmak izi kaydı yapılan Kangali Charan adlı bir kişiye ait olduğunu tespit etti.
Charan, birinci derece cinayet ve hırsızlık suçlamasıyla mahkemeye çıkarıldı. Kanıtların parmak izleriyle sınırlı olduğu ve sanığın suçunu kabul etmeyi reddettiği göz önüne alındığında, mahkeme sadece hırsızlık suçlamasını kabul etti.
Ancak parmak izlerini onu kasten adam öldürmekten mahkûm etmek için yeterli delil olarak kabul etmedi.
Ancak tam delil olarak parmak izlerine dayanan ilk ve en meşhur ceza davası, olay mahallinden yeni boyanmış bir trabzana tutunarak kaçan ve üzerinde kaderini değiştirecek bir şey bırakabileceğinden habersiz olan Thomas Jennings'in davasıydı. 
1910 yılında Clarence Heller, bir gece Chicago'daki evine gizlice giren Jennings'e karşı koymaya çalıştı ve birkaç dakika süren tartışmanın ardından iki adam merdivenlerden aşağı düştü.
Akabinde bir silah sesi duyuldu. Heller'in karısı ve kızı geldi ama onu evin kapısında can çekişirken yalnız başına buldular.
Söz konusu olaydan sadece altı hafta önce serbest bırakılan Afrika kökenli ABD'li bir adam olan Jennings'in, Heller'in evinin tırabzanına bıraktığı parmak izleri, davasının odak noktasıydı.
Polis, hırsızın kimliğini kanıtlayacağını iddia ederek trabzanı fotoğrafladı ve mahkemeye taşıdı. Mahkeme buna ikna oldu ve Heller cinayeti, ABD'de bir ceza davasında parmak izi delili kullanılarak mahkumiyete yol açan ilk dava oldu.
Parmak izleri yalnızca hukuk sisteminde güçlü bir kanıt olarak kullanılmaya devam etmekle kalmadı.
Aynı zamanda onaylanmalarının temel yöntemi de ABD polis departmanlarına ilk kez tanıtıldıklarından bu yana esasen aynı kaldı.
Baskılar halen aynı kemer, halka ve açıklık tanımlarına göre değerlendiriliyor ve temel kombinasyon ve karşılaştırma tekniği, Heller'in evinde keşfedilen izlere uygulananlara oldukça benzer.
Jennings'in mahkûm edilmesinden sonra avukatlar, böylesine modern ve anlaşılmaz bir teknolojinin mahkemede kabul edilebileceği fikrine itiraz ettiler.
Bir yıldan fazla süren temyiz sürecinden sonra, 1911 yılında Illinois Yüksek Mahkemesi, Jennings'in mahkumiyetini onadı, cezasının kısa süre içinde infaz edileceğini duyurdu.
İngiltere'deki önceki davalara atıfta bulunarak parmak izlerine güvenilirlik kazandırmak için konuyla ilgili yayınlar yayımladı.
Bu, ABD'deki mahkeme salonlarında parmak izlerinin büyük ölçüde sorgusuz sualsiz kullanımına yönelik bir değişimin başlangıcıydı.

Parmak izinin güvenilirliğini sorgulamak
2004 yılında Brandon Mayfield adlı bir Oregonlu avukatın, olay yerinde sisteme yüklenen kısmi bir parmak izinin yanlış eşleşmesine dayanılarak Madrid banliyö trenine düzenlenen terör saldırısından sorumlu tutularak gözaltına alınmasıyla, parmak izi teknolojisi incelemeye alındı.
ABD Federal Soruşturma Bürosu (FBI) daha sonra Mayfield'den kamuoyuna açık bir biçimde özür diledi. Ancak böyle bir olay, diğer hataların fark edilip edilmediğine dair soruları gündeme getirdi ve bu, genellikle kesin olduğu varsayılan kanıtların güvenilirliğine itiraz eden şüpheciler ve avukatlar için bir tartışma oluşturdu.
Parmak izinin delil olarak kullanılması söz konusu olduğunda şüpheyi kesin olarak ortadan kaldırdığı söylenemez.
Ancak artık tanınması ve başvurulması daha muhtemel olan bir yöntem.
Son yıllarda artan şüpheciliğe ve kesin delil olarak kabul edilmesine karşı uyarılara rağmen, mahkemeler, göçmenlik ve gümrük muhafaza daireleri, parmak izi kullanımını sürdürüyor.

Parmak izi ve akıllı telefonlar
Dünyanın parmak izi okuyuculu ilk telefonu, 2004 yılında piyasaya sürülen Pantech GI100 idi.
Bu cihazdaki parmak izini okuma işlevi, kilidi açmakla sınırlı değildi. Aynı zamanda belirli işlemleri doğrulamak ve belirli numaralara hızlı arama yapmak için de kullanılıyordu.
Ancak telefonlarda bulunan parmak izi okuyucuyu günümüzün hâkim kullanım alanlarına çeviren Toshiba firması oldu.
2007 yılında Toshiba, G500 ve G900 telefonlarını piyasaya sürdü. Ardından HTC, P6500 modelini çıkardı.
Modern çağda parmak izi okuyucudaki gerçek devrim, Apple'ın iPhone 5'leri piyasaya sürmesiyle başladı ve Touch ID, tüketicileri cezbeden bir teknoloji oldu.
Başlangıçta sadece cihazların kilidini açmak için kullanılan parmak izi, zamanla güvenli işlemler gerçekleştirebilir hale geldi.
Samsung cihazları 2014 yılında bu akıma katıldı. Samsung bu yıldan sonra cihazlarını bir parmak izi okuyucu ile donattı.
O zamandan beri birçok üreticinin bu özelliğe sahip telefonları piyasaya sürdüğünü görüyoruz.
Parmak izleri, insanları ayırt etmenin benzersiz bir yolu olarak kabul edilmesinden 100 yıldan fazla bir süre sonra, bu heyecanlı yarışın ardından hâlâ çok önemli bir bilgi kaynağı ve parmak ucunu geçmeyen küçük bir alanda yoğunlaşan milyarlarca insan arasındaki büyük farkın şaşırtıcı bir biçimi. 

Independent Türkçe



Suudi Arabistan ve ABD arasındaki tarihin en büyük askeri anlaşmasının detayları

ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Riyad'da bir araya geldiler (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Riyad'da bir araya geldiler (AFP)
TT

Suudi Arabistan ve ABD arasındaki tarihin en büyük askeri anlaşmasının detayları

ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Riyad'da bir araya geldiler (AFP)
ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman Riyad'da bir araya geldiler (AFP)

İsa en-Nehari

ABD tarafından dün yapılan açıklamada, ABD Başkanı Donald Trump ve Suudi Arabistan Veliaht Prensi ve Başbakanı Muhammed bin Selman'ın şahitliğinde iki ülke arasında imzalanan çok sayıda anlaşma çerçevesinde değeri yaklaşık 142 milyar dolar olan bir savunma anlaşması imzalandığı belirtildi. Beyaz Saray'dan yapılan açıklamada savunma anlaşmasının ‘tarihin en büyüğü’ olduğu belirtilirken ABD merkezli 10'dan fazla savunma şirketi aracılığıyla Suudi Arabistan'a gelişmiş savaş ekipmanları sağlamayı amaçladığı belirtildi.

Beş temel kategori

Açıklamaya göre bu devasa anlaşma beş ana kategoriden oluşuyor ve bunlardan ilki “Suudi Arabistan Hava Kuvvetleri’nin ve uzay yeteneklerinin’ geliştirilmesi. Anlaşmanın Suudi Arabistan ve bölge ülkelerinin yıllardır satın almak istediği F-35 savaş uçaklarının satışını içerip içermediği henüz belli değil, ancak bu çabalar ABD'nin İsrail'e niteliksel askeri üstünlüğünü sürdürme taahhüdüyle defalarca kez çatıştı.

Reuters'ın iki kaynaktan aktardığına göre ABD ve Suudi Arabistan, Lockheed Martin tarafından üretilen savaş uçaklarının olası satışını görüştü. F-35'lerin satışı, uygulama zamanlamasını ve bileşenlerini etkileme gücüne sahip olan ABD Kongresi'nin onayını gerektiriyor.

Fransız Haber Ajansı AFP’nin, Suudi Arabistan Savunma Bakanlığı'na yakın bir yetkiliye dayandırdığı haberinde Riyad'ın en yeni F-35 savaş uçakları ile milyarlarca dolar değerindeki gelişmiş hava savunma sistemlerini, özellikle hava savunma füzelerinin teslimatının Trump döneminde gerçekleşmesi koşuluyla, satın almak için çaba göstereceği aktarıldı.

Şarku’l Avsat’ın Indpendent Arabia’dan aktardığı habere göre İkinci kategorinin hava ve füze savunması olduğu belirtilen açıklamada bu konuda ayrıntılı bilgi verilmedi. Ancak bu ayın başlarında ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Suudi Arabistan'a orta menzilli havadan havaya füze satışı için 3,5 milyar dolarlık bir anlaşmayı onayladığı biliniyor. Hava muharebesi alanındaki en gelişmiş füzelerden biri olan AIM-120C-8'in bu versiyonu, daha uzun bir menzile ve karmaşık ortamlardaki hedefleri takip etme kabiliyetine sahipken aktif radar güdümünü destekleyerek savaş uçaklarının düşman savaş uçakları ve insansız hava araçları (İHA) gibi birden fazla hedefe radarı hedefe çevirmeye gerek kalmadan aynı anda saldırabilmesine olanak tanıyor.

Üçüncü kategori, Kızıldeniz'de seyrüsefer güvenliğine yönelik artan güvenlik tehditleri nedeniyle giderek önem kazanan ve ABD'yi bu yıl Husilerin gemilere yönelik saldırılarını durdurmak için askeri müdahalede bulunmaya zorlayan deniz ve kıyı güvenliğini kapsıyor. İki ülke hazırlık ve savaşa hazır olma seviyesini yükseltmek için zaman zaman deniz manevraları ve tatbikatlar yapıyor. Suudi Arabistan ayrıca beş savaş gemisi inşa etmek için İspanya ile iş birliği yaptığı Sarawat Projesi aracılığıyla askeri deniz filosunu genişletmeye çalışıyor.

Dördüncü ve beşinci kategoriler ise sınır güvenliği, kara kuvvetlerinin modernizasyonu ile istihbarat ve iletişim sistemlerinin iyileştirilmesini içeriyor. ABD Başkanı Donald Trump'ın Suudi Arabistan ziyareti sırasında iki ülke ‘Suudi Arabistan’ın Silahlı Kuvvetleri’nin gelecekteki savunma kabiliyetlerinin modernize edilmesi ve geliştirilmesi’ konusunda bir ‘niyet muhtırası’ imzaladı.

Ziyaret kapsamında ayrıca Suudi Arabistan Ulusal Muhafız Bakanlığı'nın özel kara ve hava sistemlerine yönelik mühimmat, destek hizmetleri, bakım, yedek parça ve eğitim ihtiyaçlarının karşılanmasına yönelik bir ‘niyet muhtırası’ imzalandı.

İki ülke arasındaki imzalanan anlaşmalar, Suudi Silahlı Kuvvetlerinin kabiliyetlerinin arttırılması için Suudi Arabistan askeri akademilerinin ve askeri sağlık hizmetlerinin güçlendirilmesi de dahil olmak üzere kapsamlı eğitim ve destek projelerini kapsıyor.

Çok sayıda anlaşma imzalandı

Savunma anlaşması, enerji, madencilik, sağlık ve havacılık alanlarını kapsayan bazı anlaşmaların imzalanmasının hemen ardından imzalandı. Beyaz Saray'a göre toplam değeri 600 milyar doları aşan anlaşma, iki ülke arasında kayıtlara geçen en büyük ticaret anlaşması oldu.

Suudi Arabistan 2030 yılına kadar askeri teçhizat ve hizmetlere yönelik hükümet harcamalarının yüzde 50'sini yerlileştirmeyi hedefliyor. Askeri harcamalardaki yerlileştirme oranı şimdiye kadar yüzde 19,35'e ulaştı. Ülke, silah anlaşmalarının teknoloji ve bilginin yerelleştirilmesine katkıda bulunmasının yanı sıra askeri sanayide uzmanlaşmış yerel şirketleri desteklemesi gerektiğini vurguluyor.

İstatistik araştırma şirketi Statista'ya göre Suudi Arabistan, 2020 ve 2024 yılları arasında Ukrayna ve Hindistan'ın ardından dünyanın en büyük üçüncü silah ithalatçısı oldu. Aynı zamanda ABD silahlarının en büyük alıcılarından biri olan Suudi Arabistan’ın bu alandaki satın almaları, ABD’nin askeri ihracatının yüzde 12'sini oluşturuyor.

ABD ile Suudi Arabistan arasındaki yaklaşık 142 milyar dolarlık savunma anlaşması, 1980'li yıllarda Suudi Arabistan ile İngiltere arasında yapılan ve yaklaşık 43 milyar dolarla tarihin en büyük silah anlaşması olan Yemame Anlaşması’nı geride bıraktı.