Eriyen donmuş toprak, Moğol 'mumyalarını' gün yüzüne çıkardı

Araştırmacılar seçkin Moğolların yak sütüyle beslendiğini tespit etti

Cengiz Han'ın Moğolları birleştirmesinin ardından imparatorluk, Asya'nın Pasifik kıyılarından Doğu Avrupa'ya kadar genişledi (Wikimedia Commons)
Cengiz Han'ın Moğolları birleştirmesinin ardından imparatorluk, Asya'nın Pasifik kıyılarından Doğu Avrupa'ya kadar genişledi (Wikimedia Commons)
TT

Eriyen donmuş toprak, Moğol 'mumyalarını' gün yüzüne çıkardı

Cengiz Han'ın Moğolları birleştirmesinin ardından imparatorluk, Asya'nın Pasifik kıyılarından Doğu Avrupa'ya kadar genişledi (Wikimedia Commons)
Cengiz Han'ın Moğolları birleştirmesinin ardından imparatorluk, Asya'nın Pasifik kıyılarından Doğu Avrupa'ya kadar genişledi (Wikimedia Commons)

Doğu Avrasya'nın dağlarında permafrost (donmuş toprak) iklim krizi nedeniyle eridikçe Moğolların doğal yollardan mumyalanmış cesetleri de gün yüzüne çıkıyor.
Yeni bir araştırmada Moğolistan'ın kuzeybatısında, Rusya sınırında yer alan Hövsgöl bölgesinde ortaya çıkan bir mezarlığın kalıntıları incelendi.
Analizler, bu mezarlığın MS 1206'da Moğol İmparatorluğu'nun kurulmasından itibaren kullanıldığını gösteriyor. Bu aynı zamanda Cengiz Han'ın tüm Moğolların hükümdarı ilan edildiği yıldı.
2018 ve 2019'da permafrostun erimesiyle ortaya çıkan mezarlıkta 11 seçkin kişinin iskeletleri bulundu.
Cesetler sıcaklıkların sıfırın altında olması sayesinde en az 800 yıllık olmalarına rağmen şaşırtıcı derecede iyi korunmuştu.
Bu sayede araştırmacılar, Moğol İmparatorluğu aristokratlarının yaşam tarzını ve beslenme biçimlerini anlamak için kalıntıları analiz edebildi.
Yak sütüyle beslenmişler
İncelenen mezarlıkta ölülerin kaliteli kumaşlarla ve pahalı eşyalarla gömüldüğü görüldü. Bu da mezarlık sakinlerinin yüksek bir sosyal statüye sahip olduğunun anlaşılmasını sağladı.
ABD'deki Michigan Üniversitesi'nden arkeologlar, bu seçkinlerin diş taşlarında tespit edilen proteinleri inceleyerek hangi hayvanların sütünü tükettiklerini bile anlayabildi.
Hakemli bilimsel dergi Communications Biology'de yayımlanan bulgular, Moğolların at, koyun, keçi, inek ve en önemlisi de yakların sütünü içtiğine dair doğrudan kanıt sundu.
Tibet sığırı diye de bilinen uzun kıllı yaklar, bugün Hindistan yarımadasında, Tibet Platosu, Kuzey Myanmar, Yunnan, Siçuan ve Moğolistan'la Sibirya'da yaşıyor.
Bunlar iri cüsseli, sağlam bacaklı ve karnından aşağıya doğru sarkan aşırı yoğun ve uzun kürklü, yapılı hayvanlar.
Bu hayvanlar Doğu Avrasya'nın yüksek rakımlı bölgelerinde yaşayan insanların kültüründe çok önemli bir rol oynuyor. Bu yüzden arkeologlar, yaklara dair kanıt bulmaktan özellikle heyecan duydu.
Araştırmanın yazarlarından Alicia Ventresca-Miller, "En önemli ceset, bogtog adı verilen, huş kabuğundan bir şapkayla ve altın 5 pençeli bir ejderhayı tasvir eden ipek cübbelerle gömülmüş seçkin bir kadındı" diye konuştu.
Michigan Üniversitesi'nde antropolog olarak görev alan Ventresca-Miller, "Onun yaşamı boyunca yak sütü içtiği sonucuna vardık" diye ekledi.
Eriyen permafrost, bilim insanlarının tarihi cesetleri bulmasını kolaylaştırıyor.
Ancak aynı zamanda bunları yağmacılara ve tarihi eser kaçakçılarına karşı da savunmasız bırakıyor.
Sıcaklıklar yükselmeye devam eder ve permafrost daha da erirse hem buradaki hem de ötesindeki bazı donmuş arkeolojik kalıntıların kaçırılma ihtimali gündeme gelebilir.
 
Independent Türkçe, IFL Science, Michigan Üniversitesi



Bataryalar için yeni bir malzeme geliştiren bilim insanlarından dünya rekoru

(Reuters)
(Reuters)
TT

Bataryalar için yeni bir malzeme geliştiren bilim insanlarından dünya rekoru

(Reuters)
(Reuters)

Andrew Griffin 

Bu çığır açıcı gelişme, sonunda katı hal bataryalarının üretimine ve yaygın kullanımına olanak sağlayabilir. Bunlar, alev alabilen mevcut lityum iyon bataryalardan daha fazla kapasiteye sahip olduğundan geleceğin kilit teknolojisi olarak görülüyor ve bir gün elektrikli arabalara ve diğer teknolojilere güç sağlamak için kullanılabilir.

Ancak katı hal bataryaları, imalat ve kullanım aşamasındaki çeşitli zorluklar nedeniyle henüz yaygın bir şekilde benimsenip üretilemiyor.

Araştırmacılar yeni bir malzemenin, artık bu sorunların bazılarını çözmeyi sağlayarak bu bataryaları gerçekten piyasaya sürmeye yönelik bir adım olabileceğini söylüyor.

Araştırmacılar lityumdan, daha önce bilinen tüm maddelerden yüzde 30 daha hızlı yeni bir malzeme üretti. Lityum, antimon ve skandiyumdan oluşan malzeme sadece rekor kırmakla kalmayıp başka pratik uygulamaların geliştirilmesinin de önünü açabilir.

Bulguları açıklayan makalenin yazarlarından Jingwen Jiang, "Keşfimizin geniş bir yelpazedeki diğer malzemelerde iletkenliği artırma yönünde daha geniş etkileri olabileceğine inanıyoruz" diyor. Araştırmacılar, yeni bataryaların geliştirilmesine yol açan aynı ilkelerin başka atılımlara da uygulanabileceğini öne sürüyor.

Münih Teknik Üniversitesi'nden Hubert Gasteiger, "Az miktarda skandiyum ekleyerek diğer element kombinasyonlarına model olabilecek yeni bir ilkeyi ortaya çıkardık" ifadelerini kullanıyor. 

Malzemenin batarya hücrelerinde kullanılabilmesi için hâlâ birçok test yapılması gerekse de iyimseriz.

Çığır açıcı adım, hakemli dergi Advanced Energy Materials'ta yayımlanan "Scandium Induced Structural Disorder and Vacancy Engineering in Li3Sb – Superior Ionic Conductivity in Li3−3xScxSbv" (Li3Sb'de Skandiyum Kaynaklı Yapısal Bozukluk ve Boşluk Tasarımı: Li3-3xScxSbv'de Üstün İyonik İletkenlik) başlıklı yeni bir makalede aktarılıyor.

Independent Türkçe, independent.co.uk/tech