Moskova Pasifik Okyanusu'na nükleer denizaltıları konuşlandırırken Seul'ü Ukrayna'nın silahlandırılmasına karşı uyardı

Rusya ordusu, Bahmut’un yüzde 90'ını kontrolü altına aldığını duyurdu. Kiev, Berlin'den Patriot hava savunma sistemleri sağladı

Portatif hava savunma sistemi, dünyanın en gelişmiş karadan havaya sistemlerinden biridir ve uçak, balistik ve seyir füzelerine karşı kullanılabilir (AP)
Portatif hava savunma sistemi, dünyanın en gelişmiş karadan havaya sistemlerinden biridir ve uçak, balistik ve seyir füzelerine karşı kullanılabilir (AP)
TT

Moskova Pasifik Okyanusu'na nükleer denizaltıları konuşlandırırken Seul'ü Ukrayna'nın silahlandırılmasına karşı uyardı

Portatif hava savunma sistemi, dünyanın en gelişmiş karadan havaya sistemlerinden biridir ve uçak, balistik ve seyir füzelerine karşı kullanılabilir (AP)
Portatif hava savunma sistemi, dünyanın en gelişmiş karadan havaya sistemlerinden biridir ve uçak, balistik ve seyir füzelerine karşı kullanılabilir (AP)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Rus donanmasına ait savaş gemilerinin hareket rotasını ‘her yöne’ şeklinde revize edilmesi kararının üzerinden iki gün geçtikten sonra Moskova, Rus donanmasının en büyük eğitim ve savaşa hazırlık tatbikatı çerçevesinde Pasifik Okyanusu’nda nükleer saldırı denizaltıları konuşlandırdığını duyurdu. Rusya Savunma Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Silahlı Kuvvetler Başkomutanının (Putin) kararına uygun olarak ‘donanma güçlerinin savaşa hazırlık durumunun test edilmesi’ kapsamında Pasifik Okyanusu'na çok amaçlı stratejik nükleer saldırı denizaltıları konuşlandırıldığı bildirildi.
Açıklamada, söz konusu mevkilerde nükleer saldırı denizaltıların konuşlandırılmasının yanı sıra Rusya'nın kuzeydoğusundaki askeri birliklerin denizleri koruyan filolar oluşturmak için nükleer denizaltıların Kamçatka Yarımadası’ndaki bir deniz üssünden deniz mayını tarama gemileri aracılığıyla çıkmasını sağlayacak mekanizmaların geliştirildiği belirtildi.
Rus donanması, savaş gemilerinin planlanan yerlerde engellenmeden konuşlanmaları için hareketlerini kamufle eden mekanizmalar kullandı. Açıklamada, nükleer saldırı denizaltılarının çekme kapağının sis perdeleriyle kamufle edildiği ve sabotaj saldırılarına karşıtı askeri personelin yüksek hızlı botlarla taşındığı kaydedildi. Putin, Savunma Bakanı Sergey Şoygu ile yaptığı görüşmede Rus donanması konuşlandırmalarının güçlendirilmesi talimatı vermiş ve gemilerin ‘her yöne’ hareket etmeleri gerektiğini söylemişti.
Putin, bir konuşmasında, şu an Rusya Silahlı Kuvvetleri’nin başta Ukrayna olmak üzere önceliklerinin net olduğunu ve Pasifik Filosu da dahil olmak üzere donanmanın gelişiminin başlıca öncelik olmaya devam ettiğini vurguladı. Hazırlık seviyelerinin eğitimi ve denetimi için yeni tatbikatlara ihtiyaç olduğunu belirten Putin, donanmanın savaş kabiliyetlerini geliştirmenin önemine dikkati çekti. Putin, Savunma Bakanı’na hitaben, “Diğer her şeyle birlikte donanmanın güçleri her yöne kullanılabilir. Bunu aklınızda tutmanızı rica ediyorum” dedi.
Savunma Bakanı, birkaç gün önce, Pasifik Filosunda ani bir denetimin başladığını duyururken savaşa hazır olma durumu en üst seviyeye çıkarıldı. Bakan Şoygu’nun açıklamalarına göre devam eden tatbikatlara 25 binden fazla askeri personel, 167 gemi, 12 denizaltı ve 89 uçak ve helikopter katılırken elektronik fırlatma rampaları ile füze saldırılarının geliştirilmesi gibi eğitimlerin yer aldığı tatbikatın son aşaması başladı.
Tatbikata katılan güçlerin, savaşa tam olarak hazır olduklarını gösterdiklerini ve savaş eğitimi görevlerini yerine getirmeye başladıklarını söyleyen Şoygu, aynı zamanda gözlemsel ve taktik tatbikatlar yapıldığını ve farklı silahlar arasındaki etkileşim sorunları üzerinde çalışıldığını da sözlerine ekledi. Rus bakan, stratejik füze gemilerinin, hayali bir düşmanı temsil eden gemilere karşı saldırılarını gerçekleştirmek için Pasifik Okyanusu'nun orta kesimlerine doğru ilerlediğine işaret etti.
Şoygu, Pasifik Filosunun başlattığı bu ani tatbikatın, Ohotsk Denizi’nin güney kısmına ulaşılmasının ve denizaltıların savaşta dengeyi sağlama çalışmalarının simüle edildiği ikinci aşaması çerçevesinde stratejik saldırı denizaltılarından fırlatılan füzelerin tamamen kullanıma hazır olduğunu açıkladı.
Öte yandan Kremlin, dün, Güney Kore'nin Kiev'in Rusya tarafından şiddetli bir saldırıya uğraması durumunda Ukrayna'ya silah sağlamaya hazır olduğunu açıklamasının ardından, Seul’ü sert bir dille uyardı. Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov, düzenlediği basın toplantısında, “Yaptırımlarla bağlantılı olarak yeni bir şey yok. Güney Kore bu konuda düşmanca bir tavır aldı. Maalesef Seul tüm bu süreçte düşmanca tutum sergiledi. (Güney Kore) giderek daha fazla ülke bu çatışmanın içine çekiliyor” ifadelerini kullandı. Peskov, Ukrayna’ya silah sevkiyatının çatışmaya müdahil olmanın önemli bir aşamasını teşkil edeceğinin altını çizdi.
Güney Kore Cumhurbaşkanı Yoon Suk Yeol, Ukraynalı sivillere yönelik büyük çaplı bir saldırı olması yahut savaş yasalarının açık bir şekilde ihlal edilmesi durumunda Ukrayna’ya desteği insani ve ekonomik yardımın ötesine taşıyabileceklerini söylemişti. Cumhurbaşkanı Yoon, iki ülke ittifakının 70’inci yıldönümünde ABD Başkanı Joe Biden ile bir zirve yapmak üzere önümüzdeki hafta ABD’ye yapacağı ziyaret öncesi Reuters'a verdiği demeçte, Güney Kore hükümetinin tıpkı Güney Kore'nin 1950'den 1953'e kadar Kore Savaşı sırasında uluslararası destek alması gibi Ukrayna'nın savunmasına ve yeniden inşasına nasıl yardım edebileceğinin yollarını aramaya devam ettiğini söyledi. Cumhurbaşkanı Yoon’un açıklamaları, Seul’ün Ukrayna’ya ölümcül silah yardımında bulunmayacağını açıklamasının üzerinden geçen bir yılı aşkın bir sürenin ardından Ukrayna'ya silah yardımında bulunabileceğine ilişkin verdiği ilk sinyal oldu. ABD'nin en büyük müttefiklerinden ve topçu mühimmatı üreticilerinin önde gelenlerinden biri olan Güney Kore, Batılı ülkelerin artan baskısına rağmen, Rusya’da faaliyet gösteren şirketleri olması ve Moskova'nın Kuzey Kore üzerindeki etkisi nedeniyle şimdiye kadar Rusya'ya karşı düşmanca bir tutum sergilemekten kaçınmaya çalışmıştı.
Diğer taraftan Rusya Güvenlik Konseyi Başkan Yardımcısı Dmitriy Medvedev, Güney Kore’den Ukrayna'ya silah yardımı yapılması halinde bunun Moskova'ya karşı bir hamle olacağını ima etmesi dikkati çekti. Medvedev Telegram hesabından yaptığı açıklamada, “Düşmanlarımıza yardım etmeye istekli yeni insanlar olsa da Güney Koreliler, kısa bir süre öncesine kadar Kiev'e ölümcül silahlar sağlamayacaklarını vurguluyorlardı. Güney Kore halkı en yakın komşusunun (Kuzey Kore) elinde son model Rus silahlarını görünce ne diyecek merak ediyorum” ifadelerini kullandı.
Öte yandan Ukrayna Savunma Bakanı Oleksii Reznikov, dün yaptığı açıklamada, Kiev’in, Patriot hava savunma sistemlerini teslim aldığını ve bu silahların Ukrayna’nın hava sahasını daha güvenli hale getireceğini söyledi. Reznikov, Twitter hesabından yaptığı paylaşımda, “Hava Savunma Kuvvetlerimiz, sistemlere olabildiğince çabuk hakim oluyorlar. Ortaklarımız sözlerini tuttu” yazdı.
Ukraynalı bakan, her ne kadar bu ortakların kimler olduğunu belirtmese de tweetinde Alman Savunma Bakanı'na teşekkür etti. Alman hükümetinin Berlin'den Ukrayna'ya yapılan silah sevkiyatlarının içeriğine dair liste, salı günü hükümetin resmi sitesi üzerinden paylaşıldı. Portatif hava savunma sistemi, dünyanın en gelişmiş karadan havaya sistemlerinden biridir ve uçak, balistik ve seyir füzelerine karşı kullanılabilir. Almanya ve ABD, Ukrayna'ya Rusya'nın sivil altyapıya yönelik saldırılarını engellemenin anahtarı olan sistemlerden birini sağlama konusunda anlaştılar.
Alman ordusuna yakın kaynakların Alman Haber Ajansı’na (DPA) verdikleri bilgiye göre Ukrayna askerleri, Almanya ve ABD'den NATO üyesi bir ülkede sahada eğitimi aldılar ve ortak tatbikatların yapıldı.
Sahadaki gelişmelere gelince Moskova, salı günü stratejik önem sahip bir şehir olan Bahmut’ta aylarca süren şiddetli çatışmalardan sonra güçlerinin sona yaklaştığını açıkladı. Rusya'nın Donetsk'e atadığı yönetici Denis Puşilin’in danışmanı Yan Gagin, “Rus birlikleri şu anda Bahmut bölgesinin Artyomovsk şehrinin yaklaşık yüzde 90'ını kontrol ediyor” açıklamasında bulundu. Gagin, resmi haber ajansına verdiği röportajda “Artyomovsk her halükarda alınacak. Bu an meselesi. Şu an şehir topraklarının yaklaşık yüzde 90'ını kontrol altına almaya yaklaştık. Tüm yollar artık topçu ateşimizin kontrolü altında” şeklinde konuştu.
Rus devlete ait haber ajansı RIA Novosti'nin askeri bir kaynaktan aktardığına göre Wagner Grubu unsurları, şehrin batısındaki Artyomovsk'taki ana demiryolu kavşağını kontrolü altına almak için savaştı ve şiddetli çatışmalar yaşandı. Kaynak, Rus ordusunun artık Artyomovsk'un merkezini tamamen kontrol ettiğini, Wagner’in unsurlarının Ukrayna askerlerini şehrin batı kısmına doğru geri çekilmeye ittiğini ve Wagner güçlerinin başka yönlere doğru yöneldiğini söyledi. Bahmut’un kontrolü, Rus ordusunun Donetsk bölgesindeki başlıca hedeflerinden biri. 
Askeri uzmanlar, güçlü tahkimatlarıyla Rus ordusunun ilerleyişini aylarca yavaşlatmaya yardımcı olduğu şehri ele geçirmenin mümkün olduğunu ve Moskova'nın Donetsk bölge topraklarının büyük bölümü üzerindeki kontrolünü sıkılaştırmasının önünü açacağını değerlendirdiler. Uzmanlara göre bu, Rusya'nın Ukrayna'daki özel askeri operasyonunun öncelikli hedefleri arasında yer alıyor.
Odessa Askeri Yönetimi tarafından dün yapılan açıklamada, Rusya güçlerinin kullandığı İran yapımı Şahit-136 kamikaze silahlı insansız hava araçlarının (SİHA) salı gecesi bölgeye hava saldırısı düzenlediği, ancak saldırının herhangi bir can kaybına yol açmadığı belirtildi. Ukrayna Silahlı Kuvvetleri Hava Kuvvetleri Komutanı Mykola Oleschuk, Odessa Uçaksavar Füze Tugayı güçlerinin, Şahid-131 ve Şahid 136 tipi 12 SİHA’nun 10’unu imha ettiğini bildirdi. Şahid-136, İran’da üretiliyor ve ağırlığı 35 ile 50 kilogram arasında değişen bir patlayıcıyı taşıyabiliyor. Rus kuvvetleri söz konusu SİHA’ları sürekli olarak Ukrayna’ya karşı kullanıyor.
Diğer yandan Rusya Federal Güvenlik Servisi, dün, Kırım'daki bir enerji tesisine ‘sabotaj saldırısı düzenlemeyi planlayan’ Rusya asıllı bir Ukrayna vatandaşının gözaltına alındığını duyurdu. Güvenlik Servisi, Rusya'nın 2014 yılında ilhak ettiği Kırım’daki bir enerji tesisine sabotaj saldırısı düzenlemesinin engellediği vurgulanan açıklamada, ‘sabotaj saldırısı planı yapan 1971 doğumlu Rus asıllı bir Ukrayna vatandaşının gözaltına alındı’ kaydedildi. Şüphelinin, sabotaj saldırısı yapmayı planladığı için gözaltına alındığı belirtilen açıklamada, şüpheliyle birlikte patlayıcıların ele geçirildiği aktarıldı. Güvenlik Servisi, şüpheli hakkındaki suçlamaların cezasının 20 yıldan ömür boyu hapis cezası arasında değiştiğini vurguladı.  Güvenlik Servisi, suç faaliyetlerini organize etmekle suçlanan şüphelinin, Ukrayna güvenlik servislerinin bir üyesi ile temasa geçtiğini de açıklamasına ekledi.



AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
TT

AB’nin “iki devletli çözüm” yol haritası büyük engellerle karşı karşıya

AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)
AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ve Filistin Dışişleri Bakanı Riyad el Maliki (EPA)

Avrupa Birliği (AB), Gazze Savaşı'nın üzerinden 109 gün geçmesine rağmen, üyeleri arasında derinleşen anlaşmazlıklar ve kendi içinde her biri büyük ölçüde bağımsız bir çizgiyi takip eden üç bloğun oluşması nedeniyle ateşkes çağrısı yapan tek bir toplu bildiri yayınlamayı başaramadı.

Ancak Pazartesi günü geçekleştirilen Dışişleri Bakanları toplantısında Suudi Arabistan, Mısır ve Ürdün Dışişleri Bakanları ile Arap Birliği Genel Sekreteri’nin yanı sıra Filistin ve İsrail ve AB Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell tarafından Gazze savaşındaki gelişmeleri “ertesi gün” olarak adlandırılan gün konusunda bir paradoks görüldü. Buradaki ironi, Avrupalıların bölünmelerine rağmen AB, Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan ve Arap Birliği'nin düzenlediği "barışa hazırlık konferansı düzenlenmesi" çağrısına dayanan bir plan üzerinde anlaşması oldu. Filistinli ve İsrailli tarafların yokluğunda düzenlenebilecek konferansa ABD ve Birleşmiş Milletler (BM) de davet edildi. Amaç, “iki devletli çözümü” sahada gerçeğe dönüştürmek.

Avrupa planı, "barış için yol haritası" olarak adlandırılabilir. AB Ortadoğu Barış Süreci Özel Temsilcisi Sven Koopmans tarafından hazırlanan plan, Pazartesi günkü toplantıdan önce AB’nin 27 üyesine dağıtıldı. Hollanda, Danimarka ve Baltık Denizi ülkelerinin yanı sıra Almanya, Avusturya ve Çek Cumhuriyeti ağırlıklı olmak üzere AB içinde İsrail'e en yakın grubun buna karşı çıkmadı.

Onayın ana sinyali, bugüne kadar sadece diplomatik ve siyasi olarak değil, özellikle Alman ordusunun sahip olduğu en son silah ve teknolojileri sağlayarak kesinlikle İsrail'in yanında olmayı taahhüt eden Almanya'dan geldi. Berlin'in yaptığı son şey, Uluslararası Adalet Divanı önünde İsrail'e verdiği desteği teyit etmek ve İsrail'in Gazze'de “soykırım” yapmadığını tekrar tekrar iddia etmek oldu.

Paris'teki siyasi kaynaklar, Avrupalıların, yönelimleri ne olursa olsun, "Bugün Gazze savaşının İsrail'in sorunlarını çözmeyeceği ve bu başarılsa bile Hamas'ın ortadan kaldırılacağı kanaatine vardıklarını" ancak Hamas’ın yerini başka nesillerin alacağını ve bunun son olmayacağını söylüyor. Bu kaynaklar, Avrupalıların bugün İsrail'i kendisinden daha doğrusu onun yetkililerinden kurtarmaları gerektiğini düşündüklerini ve bunu başarmanın yolunun da İsrail'den geçtiğini aktarıyor.

srftbn
Netanyahu 18 Ocak'ta Tel Aviv'de basına konuşuyor (DPA)

Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock yaptığı açıklamada, “Böyle bir çözüm duymak istemediklerini söyleyenler başka bir alternatif de sunmadı” diyerek, barışın bölgenin tüm sakinlerini kapsamadığı sürece sağlanamayacağını ifade etti. Borrell, "Akıllarında başka hangi çözümler var? Tüm Filistinlilerin ayrılmasını sağlamak mı? Ya da hepsini öldürmek mi? Amacın, Hamas'ı ortadan kaldırmak olduğunu söylemek tek taraflı. Çünkü bu, Hamas'ın ne zaman yeterince zayıf olduğuna karar vermenin İsrail'e bağlı olacağı anlamına geliyor. Bu şekilde çalışmaya devam edemeyiz” dedi.

Gerçek şu ki, Avrupalıların ortaya attığı şey yeni bir şey değil, çünkü “barışın belirleyicileri” yıllardır biliniyor ve iki devletli çözüm, John Kirby'nin başarısız olduğu 2014'ten bu yana tartışılmıyor. Eski ABD Başkanı Barack Obama’nın danışmanı olan Kirby, İsraillileri Batı Şeria'daki yerleşim hızını azaltmaya ikna edemedi. Ancak bugün yeni olan şey, AB’nin farklılıklarını ve bölünmelerini bir kenara bırakmayı başarması.

AB’nin 7 Ekim'den bu yana sağladığı sınırsız desteğe rağmen AB’nin yayınladığı her açıklamaya İsrail’de büyük şüpheyle bakılıyor. Bunun son kanıtı, Fransız gazetesi Le Monde'un, İsrail Dışişleri Bakanı Israel Katz'ın Avrupa Birliği dışişleri bakanlarıyla yaptığı toplantıda aktardığı haber. Haberde Katz, İsrail’in tek müttefiki olduğunu bunun da ABD olduğunu ifade etti. Bu da Tel Aviv’in Brüksel’in değil yalnızca Washington’un planını kabul edeceği anlamına geliyor. Katz planı tartışmayı reddetti ve bunun yerine iki video kaset yayınladı. Birincisi İsrail'in Gazze Şeridi'ne liman olarak istediği yapay adayı, diğeri ise İsrail'i Hindistan'a bağlayan tren hattının güzergahını gösteriyor.

sdcevr
ABD Başkanı Joe Biden, 19 Ocak'ta ABD belediye başkanlarının toplantısı vesilesiyle Beyaz Saray’da konuşuyor (Reuters)

Avrupa Birliği'nin aradığı çözümün, İsrail'i tüm uluslararası forumlarda savunan, ona silah, teçhizat ve her türlü desteği sağlayan ABD tarafından benimsenmeden gün ışığına çıkamayacağına dair köklü bir kanaat var. Dolayısıyla onları etkileyebilecek ve bu tür bir çözümü kabul etmeye itebilecek olan taraf da AB. Geçtiğimiz hafta ABD Başkanı Joe Biden ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında geçtiğimiz Pazar günü gerçekleşen son telefon görüşmesi, Netanyahu'nun reddettiği iki devletli çözüm konusunda aralarındaki derin anlaşmazlığı kamuoyuna ortaya çıkardı.

Pek çok analist, Netanyahu'nun cesaretini ve Biden'ı kızdırma isteğini iki devletli çözümü reddetmesini iki ana faktörle tekrarlayarak açıklıyor: Bunlardan biri, aşırı sağla olan siyasi ittifaka esir olması, iki devletli çözüme açılması durumunda bu ittifakın sürekli çökmesi ve Knesset'te sahip olduğu küçük çoğunluğu kaybetmesi tehdidi, ikinci ise Biden, başkanlık mücadelesinde İsrail'i desteklemek için Yahudi seslerine ve ABD'de İsrail adına çalışan dernek ve kuruluşların etkisine yöneldi. Ayrıca, Biden  İsrail Avrupalıların, Arapların ve dünya ülkeleri ve halklarının ezici çoğunluğunun istediği barışçıl çözümü kabul etmesi için İsrail'e ciddi baskı uygulayabilecek bir konumda.

Netanyahu iki devletli çözüme her zaman karşı çıktı ve bunu yalnızca bir kez ve gönülsüzce kabul etti. Burada, Avrupa'nın Washington'un tutumunun değişeceği yönündeki iddiası muhtemelen kaybedilecek ve eski Başkan Donald Trump'ın önümüzdeki Kasım ayında başkanlığı kazanması durumunda boşa çıkacak.

Soru şu, Avrupalıların elinde ne var? İsrail'in planlarına uymayı reddederek onlarla yüzleşmesi durumunda ellerindeki baskı araçlarına başvurmaya hazırlar mı? Bu soruları cevaplamak zor. Ancak bunun tersine, Tel Aviv'in geleneksel olarak Brüksel'de sahip olduğu siyasi ilişkiler ve diplomatik desteğe paralel olarak İsrail'in Birlik ile yakın ekonomik, ticari, bilimsel ve yatırım ilişkilerinin olduğu ve bu nedenle Avrupalıların İsrail üzerinde ciddi baskı kartlarının olduğu doğrulanabilir. Ancak İsrail'le daha önceki birleşme deneyimlerinden yararlanmak cesaret verici değil ve dolayısıyla buna güvenmek de garanti değil.